##Serim, novelturkiye.com adresinde 10 Bölüm İleriden Yayınlanmaktadır. Hepinizi, Türkçe Novel Okuma Siteme Bekliyorum ##
Sabah ilk ışıkları enerji alanıyla kaplı bahçelerin üzerine düşerken, Mel yorgun bedenini çöp yığınlarının içinden dışarı attı. Görevlilerin yeni çöpleri getirme vakti geliyordu. Bu, aynı zamanda dinlenmek için antrenmanı bırakması demekti. “Kollarım hariç her yerim ağrıyor, onların bile sadece dirseğe kadar olan kısmı iyi durumda. Dedemin bıraktığı miras olmasa, ne kadar zayıf bir bedene sahibim!” Mel, sırt üstü uzandığı yerde kendi kendisine söyleniyordu. Büyük vagonlarla gelen atıkları bırakmak için bekleyen görevliler, onun farkında bile değillerdi. İri yarı genç adam gözlerini kapatıp uykuya daldı, kendisi gibi birçok kişi de henüz rüya görüyordu ama bakışlarını tavana dikmiş birinin gözüne uyku girmemiş gibiydi. “Nasıl bana öyle bakar, pis köylü. Hangi cüretle bana öyle bakabilir!” Kadife perdelerin örttüğü camdan içeri sızan aydınlık, yataktan yükselen karanlıkla buluşunca, güneş görmüş kar gibi eridi. Kasper sağ yumruğunu sımsıkı kapatmış bir halde söyleniyordu, gözlerine oturmuş kan ve dağınık saçlarına bakılırsa, genç adam bütün gece ayak olmalıydı. “Seninle işim bitmedi, hatta yeni başlıyor. O orospu kardeşinle beraber, ikinize de ayaklarımı öptüreceğim. Tam burada, bu yatakta kardeşini inletirken, sen de karşımıza oturup izleyeceksin!” Sıkılı yumruğunu savurunca, masanın üzerindeki sürahi parçalara ayrıldı. Bir nefes sonra onu masa ve arkasındaki duvarda izleyecekti. Üç katlı evin duvarında büyük bir çatlak oluştu. Erken saatlerde işe başlayan hizmetçiler, gürültünün üzerine panikle kaçıştılar. Bütün bunlardan habersiz olan Mel, yeni bahçesini keşfe çıkmak için Dördüncü Ev’e geldi ve vakit geçirmeden yola koyuldu. Bu kez keşfetmek için üç gün harcadı; bir günü yeterli puanı toplamaya, ikinci günü arkasından gelecek olanlar için araştırmaya, üçüncü günü de dikkat çekmemek için kendisine ayırdı. Bahçede dolaştı, sakin bir yer bulunca dedesinden kalan kitabı okudu, mirasın içindeki malzemelerin neler olduğunu anlamaya çalıştı. Doğup büyüdüğü küçük dağ köyünde olmayan birçok şey vardı. Bazıları burada yazılıyken, bazılarının açıklaması yoktu. “İlk kenarı bitirince Edgan’ı bulmalıyım, bizimkilerden yardım isteyemem. Mor sikkeyi daha önce gördüler ve şimdiye kadar bir sıkıntı çıkmadı, onlara güvenebilirim!” Düşünceler aklından geçerken güneş bir kez daha batıyordu, her akşam uğrak yerine çevirdiği rüzgârlı buruna doğru yola koyuldu Mel. Yaklaşık yirmi gün geçmişti ve yarın otuz beşinci bahçeye giriş yapacaktı. Antrenman yerine vardığında, küçük hortumlar onu karşıladı. Her gece savaştığı doğa olayını gören genç adam, adımlarını hızlandırıp saldırıya geçti. Sağ elini savurarak bir tanesini parçaladı, etrafa savrulan çöpler görüşünü kapattığında, hemen geriye sıçradı. Az önce durduğu yerden geçen hortum kıyafetlerini yaladığında, sol eliyle tam ortasından ikiye ayırdı. Birkaç nefeslik süre geçmesine rağmen etrafında bir elin parmaklarından fazla hortum oluştu, sağ ve sol eliyle kendini koruyan Mel, kuşatmayı yarmak için ileri fırladı ama arkasından gelen hortumu göremedi. Elbisesinin sırt kısmı baştan sona yırtıldı, ince uzun kesikler kırmızı şeritler halinde uzanıyorlardı. Dişlerini sıktı, gruplaşmış hortumların etrafında dolanarak saldırı yapacak bir açık aradı. Görünüyor ki limiti iki küçük hortumla savaşmaktı, daha fazlasını denediğinde bedelini vücudu ödüyordu. Rutin döngüsünü tamamladığında, dinlenmeye çekildi. Her gecenin dönümünde gelip dinlendiği yere ulaştığında, kendini bir an bile tutmadan toprağa bıraktı. “Ne sessiz bir yer, çöplerin oraya gelenler bile işleri bittiği gibi kaçıyorlar. Kokuya da burnum alıştı ama keşke temizlenebileceğim bir yer olsaydı!” Gözlerini kapattı Mel ama bir nefes sonra yeniden kocaman açıldılar. “Kimse gelmiyor, çok sessiz! Neden mağarayı buraya kurmuyorum ki?” Mırıldanarak düşünen Mel, ipleri kesilen kukla gibi devrilene kadar sadece on saniye uyanık kalabildi, belli ki genç adamın pilleri biteli çok oluyordu. Sabah uyandığında yeni kıyafeti üzerine çekti, yaralarından akan kanları ve bedenindeki pisliği ıslak bezle temizledi ama sanki bir sıkıntısı vardı. “Son takım kıyafeti de harcadım. Eğer dedemin bıraktıklarını giymeye kalkarsam, sorular yağmur gibi gelmeye başlar. Akademinin girişindeki alanda, herkesin alışveriş yapabileceği yerler vardı, akşam oraya bir uğramam gerekecek!” Otuz beşinci bahçede ilk günü olacağından, gerekli eşyaları almak için bahçelere hizmet veren evlerin olduğu küçük meydana gelen Mel, tanıdık yüzlerle karşılaştı. Beşinci Ev’in görevlisi, peşine taktığı on gençle beraber hemen yanındaki diğer eve doğru ilerliyordu. Mel, Nalt’ la göz göze geldiğinde, yamuk kâküllü genç çocuk başparmağını havaya kaldırarak neler olduğunu anlatmaya çalıştı. Dördüncü Ev’e vardıklarında, yaşlı adam bir kez daha bağırdı. “Beşinci Ev’in yeni mezunları var!” On kişi içeri girerken, evden dışarı çıkanlar onları izliyordular. Birbirleriyle konuşurken bile gözlerini halktan gelenlerden ayıramadılar. “Bu nedir ya?” “Daha bir ay olmadan, 41. Bahçe’den ayrılıyorlar mı?” Sorular soruları kovaladı, bazılarıysa pek şaşırmamış gibi görünüyordu. “Neden şaşırıyorsunuz, anlamak mümkün değil? O çam yarması bir günde geçmedi mi, bunların neredeyse bir ay olacak!” “Salak salak konuşma, sen bahçe tamamlamayı oyuncak mı sanıyorsun?” “Hadi be, o kadar zorsa yarma nasıl iki günde bir bahçe atlıyor!” İki arkadaş kendi aralarında konuşurken, yanlarına koşan bir başkası hemen aralarına girip konuşmaya başladı. “Güleyim mi ağlayım mı bilemedim. Sen kendini veya şu on kişiyi, Bitki Bölümü’nün Dâhisi lakaplı Mel’le mi kıyaslıyorsun?” Kaşı gözü bir tuhaftı, kafasını hafifçe sağa yatırıp bir şeyi göstermeye çalışıyordu sanki. “Ne var oğlum? Tulumba gibi kafanı niye sallıyorsun?” On kişinin başarısını küçümseyen genç yanlarına gelen kişiye çıkışırken, bir anda arkasını döndü. “Heh, oldu mu? Döndüm işte arkamı!” Dediğini yapan büyük burunlu genç adam, aynı hızla geri döndü. Bu sırada, sabah güneşinin uzattığı gölgelerden biri üzerine düşüyordu, hatta o kadar büyüktü ki üç kişiyi birden kaplayabiliyordu.
Altı Medeniyetin Dünyası sesli tiyatro şeklinde, her gün yeni bölümüyle Youtube kanalımızda. Hemen takip etmeye başlayabilirsiniz. https://www.youtube.com/channel/UCFLFkHspxIWOS_quuhWnOEAhttps:/
/www.instagram.com/novelturkiye/
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.