##Serim, novelturkiye.com adresinde 10 Bölüm İleriden Yayınlanmaktadır. Hepinizi, Türkçe Novel Okuma Siteme Bekliyorum ##
Yerdeki kalın köklerin içinden her an bir şeyler geçip, kaidenin üzerinde duran bitkiye doğru akıyordu. Boğum boğum olan köklerin sardığı kaide aniden bir metre yükseldi, Mel olanları sakince izliyordu. Mağaranın tavanından dökülen taş parçalarından korunmak için ellerini kaldırmanın dışında bir eylemde bulunmadı, yaşanan birleşmeyi bölmek istemiyor gibi görünüyordu. Kalın köklerle, yeşil çiçeklere sahip bitki birleşiyordu. Kaide bir kez daha boy atınca, Mel tamamen emin oldu. “Kaide, daha önce burada yükselen ağacın gövdesiydi!” İki tane Mel olsa bile çapını kavrayamayacağınız kaide, üzerini kaplayan kabuklarla beraber an ve an daha çok ağaca benziyordu. Derken mağaranın tavanından koca bir parça düştü, Mel üzerine gelen kayayı ejder pençesine dönüştürdüğü elleriyle engelledi. İlk parçadan sonra diğerlerinin düşmesi sadece an meselesiydi, iri yarı genç çocuk geldiği yola doğru hızlandı. Sarmaşıklar onu bekliyor gibi açıldılar. Mel, iki yüz nefeslik yola girdiğinde mağaranın tavanı tamamen yerdeydi. Sarmaşıkların üzerindeki zeminde yıkılıyordu ama Mel’in yürüdüğü yol en ufak bir hasar görmedi. Dikenli yeşil bitkiler, hasar aldıkları an kendilerini yenilerek onun için güvenli koridor oluşturdular. Mel, dışarı çıktığında arkasına döndü ve gördükleri karşısında hemen ileri fırladı. Mağaranın olduğu yerde oluşan kâse şeklindeki oyuğun ortasında, bir ağaç vardı. Dallarını süsleyen yeşil yaprakları ve uçlarındaki göz kamaştırıcı çiçekleriyle beraber, sakince orada duruyordu. “İlk kenar tamamlandı!” Mel kendi kendine mırıldandı, bir iki şey daha söylemek istiyor gibiydi ama bir çığlık bütün dikkatini dağıttı. “İmdat! Yardım Edin!” “Kimse yok mu? Yardım Edin!” Tiz ses havayı yarıp Mel’in kulaklarına bir kez daha ulaştığında, iri yarı genç çocuk kaynağa ulaşmak üzereydi. Sün sürat koşuyordu ta ki önüne aşılmaz bir engel çıkana kadar. Uçurum! Uçurumu gördüğü gibi durmaya çalışan Mel ancak son adımı kenarına basınca durabildi. Ses buradan geliyordu. Kafasını aşağı eğdiğinde, iki eliyle dalı yakalamış kızı gördü. “Yardım edin! Kimse Yok mu?” “Sakin ol, buradayım!” Mel bağırdı, kafasını zar zor yukarı kaldıran kızla göz göze geldi. Aşağı inip onu kurtarmalıydı ama nasıl? Zaman daralıyordu, dalın aşağı eğilen kısmındaki çatlaklar gözle görülebiliyordu. Çantasını omuzundan atan Mel, bedenini uçurumdan aşağı bıraktı. Pençe haline gelmiş ellerini uçurumun yüzeyi sapladı. Düşüşünü yavaşlatarak kızın yanına vardığında, dal ha kırıldı ha kırılacak haldeydi. “Elimi tut!” Sağ elini uzatan Mel kızı yakalayıp sırtına doğru attığında, dal yerinden ayrılıp aşağıya düşmeye başladı. Yaklaşık on nefes geçmesine rağmen, yere düştüğünde çıkması gereken ses gelmedi. Mel yutkundu ve sol pençesini yukarı savurdu. Onu sağ sonra başka bir sol izledi. Mel’in ellerinin sert kayaya saplanması kendisini yukarı çekecek imkânı sağlıyordu ama asıl soru bunu yapacak gücü var mıydı? Sırtındaki kızla beraber tırmanmak, aşağı atlamaya benzemiyordu. Her harekette, yer çekimine karşı gelmenin bedelini ödüyordu. “Dayan, sıkı tutun!” Bir yandan da kızın durumunu kolluyordu, neyse ki ellerini boynuna dolayan kız durumun farkındaydı. Kafasını Mel’in sırtına yaslayıp, olabildiğince yakın durmaya çalışıyordu. Genç çocuk yolun yarısına geldiğinde, kafasını kaldırıp yukarı baktı. “Hadi Mel, ha gayret!” Kendi kendini motive etti ve pençelerini sert kayalara saplamaya başladı. Yirmi nefes sonra elleri çimenlere değdi. Dişlerini sıkan Mel, diğer elini de onun yanına atıp kendisini yukarı çekti. İri bedeni yerle bir hizaya gelince ileri atıldı ve yuvarlanarak uçurumdan kurtuldu. Sırtındaki kız da onunla beraber yerdeydi. Hareketli anların sonunda başı Mel’in göğsüne denk geldi. Bir süre hızlı ve kesik soluklar verdikten sonra ne durumda olduklarını anladılar ve kız ani bir hareketle kenara çekildi. “Ben, ben çok teşekkür ederim!” Heyecandan mı yoksa Mel’in göğsünde bir süre yatmasından mı bilinmez, kızın yanakları kıpkırmızıydı. Giydiği rengi solmuş mavi elbisesinin etekleri toplayarak, ayağa kalkmaya çalıştı. “Bir dakika, yardım edeyim!” Mel ayağa fırladı ve elini uzatarak kızın ayağa kalkmasına yardım etti. Kızın eli, Mel’in elinin içinde kayboluyordu, ayağa kalktığındaysa boyu ancak göğsünün hizasına geldi. Hızlıca elini çeken kız, ağzını açıp bir şeyler söyleyecek gibi oldu ama ardından sadece sustu. “Her şey geçti, güvendesin!” Mel, kızın halini korkmuş olduğuna yordu ve onu sakinleştirecek sözler söylemeye başladı. O konuştukça, kız biraz daha kızardı. Yüzüne bakmak için kafasını kaldırınca, gözlerinin de dolduğu görüldü. Bir nefes sonra kız ellerini Mel’in bedenine dolayıp ağlamaya başladı. Sessizce dökülen gözyaşları hıçkırıklara, hıçkırıklar derin iç çekmelere dönerken, Mel ellerini onun omuzlarına koydu. Ne kadar zaman geçti bilinmez ama kızın ağlaması bitene kadar öylece durdular. “Gerçekten çok teşekkür ederim. Hayatımı kurtardın, sen olmasaydın…” Genç kız, yüzüne yapışan saçlarını kulaklarının arkasına attı ve ardından bir iki kelime söyledi ama bastıran ağlama krizine yenik düştü. Mel, genç kızı yavaş hareketlerle yeşil çimlere oturttu, kendisi de hemen yanına ilişti. “Güvendeyiz. Geçti!” Tek kelimelik cümlelerle konuşuyordu Mel. Genç çocuğun bu gibi durumlarda ne yapılacağını bilmediği, her halinden belliydi. Bedeni sallanan kızı korumak için onu tutmak istedi ama elini uzatıp nereden tutacağını bilemedi. Sinirleri boşalan kız titriyordu. Mel’in sırtında uçurumu tırmanırken bastırdığı bütün duygular, en hırçın halleriyle gün yüzüne çıkıyordu. Kısa bir süre daha böyle devam etti ve genç kız daha fazla dayanamayarak bayıldı. Mel, onu tamamen yere yatırdı. Kendisi de yanına uzanıp gökyüzün izlemeye başladı, güneş yavaşça aşağı iniyordu. Bir saat boyunca bir kulağını kızın nefeslerine, diğerini doğanın eşsiz melodisine verdi. Bu sırada kız, kedi gibi kıvrılıp Mel’in kolunun altına girdi. An ve an sakinleşirken, nefesleri düzene girdi. Günün başında dedesinin mirasında yazan görevi yapan Mel, öğleden sonrasını yanındaki kızla beraber toprağa uzanarak geçiriyordu.
Altı Medeniyetin Dünyası sesli tiyatro şeklinde, her gün yeni bölümüyle Youtube kanalımızda. Hemen takip etmeye başlayabilirsiniz. https://www.youtube.com/channel/UCFLFkHspxIWOS_quuhWnOEAhttps:/
/www.instagram.com/novelturkiye/
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.