Yukarı Çık




95   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   97 

           

##Serim, novelturkiye.com adresinde 10 Bölüm İleriden Yayınlanmaktadır. Hepinizi, Türkçe Novel Okuma Siteme Bekliyorum ##

“Olmaz, mümkün değil! Kesinlikle olmaz!”
Şişman Moe öyle hızlı döndü ki Mel’in hızına yetişmesi mümkün olmadı. Genç çocuk on saniye hiçbir diyemedi ancak ardından beklenmedik bir hamle yaptı.
“Peki, şimdi ne diyorsun!”
Bu kez elini koynuna sokmadı, on adet tam açmış hayalet orkideyi tezgâhın üzerine bıraktı. Şaşkınlıktan dili tutulma sırası, dükkânın tombul sahibindeydi.
“Bunlar bembeyaz, kanla ıslanmamış!”
Kendisinden beklenmeyecek kadar çevik bir hamleyle çiçeklere atılan Moe, önüne çıkan el tarafından durduruldu. Normal birinin hızını yakalaması mümkün olamazdı ama Mel hortumlarla yaptığı talimler sonrası, dükkân sahibinin hareketini zamanında engelleyebilmişti.
“Şimdi ilgini çekebildim mi?”
İlgi çekmek ne kelime, Moe’ yi fizikken harekete bile geçirmişti. Cüssesine bakılırsa, bunu başarmak pek kolay bir iş gibi görünmüyordu.
“Sen benim, hem en iyi müşterim hem de en iyi iş ortağımsın. Böyle küçük bir isteği, nasıl geri çeviririm?”
Moe bir tur daha döndü ve Mel’in istediği yere geldi. Genç çocuk, tezgâhın üzerindeki çiçekleri dükkân sahibine bırakarak kapıya yöneldi, belli ki buradaki işi bitmişti.
“Orkideleri dilediğin fiyata satabilirsin. Kârın yüzde kırkını, yeni çalışanına vermeni istiyorum!”
Mel kesin konuştu. İsteğini açıkça belli edince, Şişman Moe başını sallayarak onaylamakla yetindi. Kapı gıcırtıyla açıldı, iri yarı genç çocuk ilk adımını atarken durdu ve başını çevirmeden konuşmaya devam etti.
“Gördüklerini, ticari sır olarak saklayacağını biliyorum. Ayrıca, dükkânı ve sokağı temizletirsen mutlu olurum!”
Cevap beklemeden hızla uzaklaşan Mel, koluyla ağzını kapatıyordu. Dükkânın dışında birkaç saniye bile fazla durmak, cesaret isteyen bir işti. Çıkmaz sokaktan yıldızın ucundaki yola kendini attıktan sonra hızla meydana yürüdü.
Dün akşam yemek yedikleri yer, tam karşı köşenin sonundaydı. Yorucu günün sonunda bir şeyler atıştırsa, fena olmazdı. Köhne tavernayı kısa sürede buldu ve kuytu bir köşesine geçip oturdu. Kıyafetleri yeniydi ama gösterişten uzak olmaları nedeniyle sahibine ilgi çekme özelliği vermiyordu.
Pis kıyafetleri içinde masaya servis açan garson da Mel’in sesini duyana kadar kim olduğunu anlayamadı ama ne zamanki siparişi almaya başladı, tavrı dramatik bir biçimde değişti.
“Efendim, hoş geldiniz! Bir dakika, hemen masanızı temizliyorum!”
Hantal görünümlü garson sekerek uzaklaştı. Beş nefes geçmeden geldiğinde, elinde pırıl pırıl bir bez vardı. Masayı öyle sildi ki çıkan kirle beraber ahşabın rengi en az üç ton açıldı. O, masayı tımar ederken, başka biri Mel’in siparişlerini getiriyordu.
Bir önceki ziyaretlerinde yemekler tahta tabaklarda, içeceklerse metal kaplarda gelmişti ama şimdiki durum bambaşkaydı. Bembeyaz porselen tabakların içinde dumanı tüten etin suyu bile pırıl pırıldı. Kristal kadeh kan kırmızı parlıyordu, masanın bir mumu eksikti.
Derken o da geldi ve koyu bordo peçetenin önüne konulmasıyla, Mel yemeğini yemeğe başladı. Başladı başlamasına ancak köhne tavernanın içinde kim varsa onu izliyordu. Kendi işlerini bırakıp, bütün dikkatlerini tuhaf olayların geliştiği masaya çevirmişlerdi.
“Önünüze dönün sefiller, konuğumuzu rahatsız ediyorsunuz!”
Durumu fark eden garson, bağırmasıyla eş zamanlı olarak elini servisleri aldığı tezgâha vurdu. Mel’e karşı ne kadar kibarsa, diğerlerine karşı bir o kadar buyurgandı. Emir kipi kullanarak konuşmaktan çekinmiyordu.
Mel, hiçbir şey demedi. Kendisini ilgilendirmeyen bir konu olduğundan mı yoksa garsonun hareketi sonrası daha rahat yemek yiyebildiğinden mi bilinmez, beş gümüş bırakıp çıkana kadar sadece kendi masasına odaklandı.
“Bahçeyi bitirdim, Moe’ yi ikna ettim ve karnımı doyurdum. Şimdi antrenman zamanı, ne zamandır hırpalanmıyorum!”
Meydandan çıktığı gibi koşmaya başlayan Mel kendi kendine mırıldanıyordu, rotasını çevirdiği yerse uçurumun kenarındaki çöplüktü. Onu hortumlar karşıladı, iç içe geçmiş dönerken adeta genç çocuğa meydan okuyorlardı.
Mel, daha önce yaptığı gibi saldırmadı, önce üstündeki yeni kıyafetleri hırpalanmış olanlarla değiştirdi ve ardından bir nefes almadan aralarına daldı. En iyi durumunda olan Mel bambaşkaydı; bir, iki, üç, derken dört hortumu dağıttı ve darbe almadan kurtulmayı başardı.
“Çok iyi, çok iyi! Bu gece kendimi, çok iyi hissediyorum!”
Sabahın ilk ışıklarına kadar doğa olaylarıyla savaştı, ilk başlardaki dinçliği gidip darbeler almaya başlasa da moralini bozmadan verimli bir antrenman zamanı geçirdi. Çöpleri boşaltmaya gelenlerin gürültüsü uzaklardan gelirken, her zaman dinlenmek için kullandığı yerdeydi.
Gözlerini kapattı, kısa sürecek dinlenme seansı için hazırdı. Mel, günlük üç saat uykuyla yetinebiliyordu, kalktığında sanki bir gün boyunca deliksiz uyumuş gibi dinç görünüyordu.
“Kristin uyanmış mısır acaba?”
Aklına gelen ilk soru dilinden dökülürken yüzünde güller açan Mel, hızlı ve ritmik adımlarla yürümeye başladı. Diline doladığı bir şarkıya kâh ıslığıyla kâh alkışlarla eşlik ederek, İkinci Sınıf evinin önünde buldu kendisini.
Etraf sakindi, Mel’in ayak sesleri dışında gürültü yoktu. Bölümün ortasında kalan çok katlı evlerde yaşayanların şartlarıyla, İkinci Sınıf evlerde yaşayanların koşulları çok farklıydı. Çok katlı evlerde yaşayanlar asil olarak kabul ediliyorlardı ama bu sınıfın da kendi arasında ayrıma uğradığı açıktı.
Çocuklarını akademiye sokmak için asillik geren alt koşuldu. Girdikten sonraki aşamalar, başka özelliklere gereksinim duyuyordu. Herkesin neredeyse eşit olduğu bir dağ köyünde çocukluğunu geçiren Mel, başlarda anlamakta zorlansa da gün geçtikçe toplumun dinamiklerine alışıyordu.
Aynı pisliğin içinde yüzenlerin buluşma yeri olan köhne tavernada, üç gümüşle kazandığı fors bile bunun için yeterliydi. Tabii ki bir gece önceki durumu unutmuyordu. Kabul Seremonisin de olağanüstü başarı sergileyen Edgan, gerekli parası olmasına rağmen lüks lokantanın kapısından kovulmuştu.
Aynı yere, Mel sadece kişisel öğrencisi olduğu Üstat Hanry’ nin adını söyleyerek girebiliyordu. Dünya, genel olarak paranın hüküm sürdüğü bir yerdi ama öyle durumlar vardı ki gücün karşısında paranın esamesi bile okunmuyordu.
Mel’in gözünde her gün, bir keşif yolculuğu, bilinmezlere açılan bir kapıydı ve bugün de açtığı kapının ardında onu bekleyen biri vardı.
“Günaydın Mel, bütün gece seni bekledim!”
Kristin, birkaç gündür hapsolduğu yatağından kalkmış, pencerenin önündeki sandalyede Mel’i karşılıyordu.
 

 


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


95   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   97 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.