Mirasçı - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




98   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   100 


           

##Serim, novelturkiye.com adresinde 10 Bölüm İleriden Yayınlanmaktadır. Hepinizi, Türkçe Novel Okuma Siteme Bekliyorum ##

“Kasper, köpeklerinin yerine kendin gelip karşımda dursana!”
Edgan, yapılan hareketin sahibini çok iyi biliyordu ve o kişi ne yaptığını gizlemek amacında değildi.
“Ne oldu köylü? Bir senelik gelişim kaynağı aldın diye, her yere girip çıkacağını mı zannettin!”
İki öğrenci atışırken, eğitim alanlarından sorumlu görevliler bir kenarda bekliyorlardı. Olaya müdahale edecek cesaretlerinin olmadığı, o kadar belliydi ki.
“Evet, köylüyüm ve asil olmak onlarca köpeğin arkasına geçip havlamaksa, asil olamayacağım da çok açık!”
Edgan, çilli genci karşısına almaya çalışıyordu ve son sözleriyle bunu başarmış gibiydi. Kasper kaşlarını çatarak yürümeye başladığında, mavi giysiler içindeki Edgan’ın eli sırtındaki silahına doğru uzandı.
“Neler oluyor burada?”
Çarpışma gerçekleşmek üzereydi ta ki bir ses alanın sıcaklığı derecelerce düşürene kadar. Kimin konuştuğu belli değildi ama bir kişi onun ismini biliyordu.
“Dede!”
Kasper’ in rengi iki ton beyazladı, çilleri karda açan gelincikler gibi görünüyordu. Genç adam haklıydı, birkaç saniye sonra Yeşil Gölge Akademisi İkinci Büyük’ü kendini gösteriyordu.
“Siz, hemen bana bir açıklama yapın!”
Kenarda duran görevliler panikle yanına koşarken, Kasper öncelik alıp söze girdi.
“Dede, şu köylü akademinin kurallarını bozuyordu ve ben de kendisini uyarmak üzereydim!”
Ağzı kulaklarında konuşan genç adam, bir saniye sonra sustu.
“Sana bir şey soran oldu mu?”
İkinci Büyük sağ elini salladı ve Kasper bir adım geri atıp dizlerinin üzerine çöktü. Az önceki neşeli halinden eser yoktu.
“Efendim, öğrenciler arasında yaşanan küçük bir tartışmaydı. Bu nedenle gözlemlemekle yetinmeyi uygun gördük!”
İkinci Büyük’ ün tavrı sonrası zaman geçirmeden açıklama yapan görevlilerin dizleri titriyordu, akademinin en güçlü adamının ruh hali hiç iyi değildi.
“Benim şahsen ödüllendirdiğim biri, gelişim kaynaklarını kullanmak isterken zorbalığa uğruyor ve siz buna öğrenciler arasındaki ufak bir tartışma diyorsunuz öyle mi?”
Sözlerini bitirirken salladığı sol eli görevlilere doğru bakıyordu, zavallıların hiçbir şansı yoktu. Konuşan da dâhil beş kişi oldukları yerde buz kestiler, burunlarından sızan kanlar bile çıktığı gibi donuyordu.
“Edgan, istediğin gelişim odasına girip çalış. Bundan sonra böyle bir şeyin yaşanmayacağına da emin olabilirsin!”
İkinci Büyük geldiği gibi bir anda kayboldu ve onunla beraber Kasper’ de yok olmuştu. Liderleri gidince çilli çocuğun yancıları çil yavrusu gibi dağıldılar. Akademi görevlilerinin maruz kaldığı muameleye tanıklık etmeleri, akıllarını kaybetmeleri için yeterliydi.
Birkaç dakika sonra İkinci Büyük’ ün odasının tam ortasında Kasper dizlerinin üzerinde zar zor nefes alırken, dedesi tahtına oturmuş onu izliyordu.
“Seni uçkur düşkünü küçük sapık! Yediğin nanelerden haberim yok mu sanıyorsun?”
Kasper başını kaldıracak gibi oldu ama sonra hemen yeniden eğdi. Dedesinin bakışlarını görmesi yetmişti.
“Baban ve annen genç yaşlarında ölünce, sana ben bakmak zorunda kaldım, henüz altını ıslatırken himayem altına girdin. Onca senedir yanımda olmana rağmen, bir erkek istediğini nasıl elde eder öğrenemedin mi?”
“Ne sandın? Eğitim imkânlarını kısıtlayarak veya istedikleri lokantalara girmelerini engelleyerek, adamın kız kardeşini koynuna sokacağını mı zannettin!”
Son sözünü söylediği gibi tahtından fırlayan İkinci Büyük, soluğu torununun yanında aldı. Pençe gibi elleriyle Kasper’ in ensesinden kavrayıp, başını zorla kendisine çevirdi.
“Benim torunum, yanındakilerin arkasına saklanarak, sırtını bana yaslayarak zorbalık mı yapacak? Yoksa yenemeyeceği biriyle savaşmaya mı kalkacak?”
“Dede, ben onu…!”
Kasper zorlukla ağzından birkaç kelime dökecekti ki orta yaşlı adamın şamarı suratında patladı.
“Benden iyi mi biliyorsun gerzek? Yıllardır yapamadığın atılı mı yapmadan karşısına çıkarsan, seni yener ve İkinci Büyük’ ün torunu bir köylü parçasına yenilmiş olur.
Kızı mı istiyorsun al ama önce abisini öldürmen gerekiyor. Adam ol; baban gibi deden gibi ol ve işini kendin bitir. Atılımını yap ve onu ölüm arenasına çağır. Eğer gelmezse, o zaman deden onu oraya çıkarmasını bilecektir.
Şimdi gözümün önünden kaybol, zayıf pislik!”
Dedesinin bağırması nedeniyle savrulan Kasper, zorlukla kolunu tutarak iki kanatlı kapıyı açtı ve gözünden akan yaşlarla beraber huzuru terk etti.
“Seni öldüreceğim. Önce seni, sonra kardeşini öldüreceğim. Hepiniz öleceksiniz!”
Yaralı genç adam basamaklardan zorlukla inerken, akademinin başka bir yerinde Mel basamakları birer birer tırmanıyordu. Bugün girdiği yeni bahçedeki araştırmaları sonuç veriyordu ve kısa sürede diğer bahçeye geçecek bitkileri toplamıştı.
“Burası da bitti! Dede, göze batma dedin ama bıraktığın haritalarla bu nasıl mümkün olacak ki?”
Bahçeden dışarı adımını atan Mel aynı istikamete hızlandı, yeni mekânı Kristin’ in çalıştığı dükkânın olduğu sokaktı. Bir hışımla yolları aşıp meydana geldiğinde, onu büyük bir sürpriz bekliyordu. Şişman Moe’ nin işletmesinin olduğu köşenin girişinde, devasa bir insan kalabalığı vardı.
“Evet, Yeşil Gölge Akademisi’nin siz değerli öğrencileri, alçakgönüllü işletmemin sahip olduğu nadide bitkiler için düzenlediği açık arttırmaya hoş geldiniz!”
Bağırırken, bedeninin değişik yerlerinde birikmiş olan yağlar zıplıyordu ama bu onun sesinin kesilmesini sağlayamayacaktı.
“Tezgâhta gördüğünüz, bütün çiçekleri tam olarak açmış On Tomurcuklu Hayalet Orkide için teklifleri almaya başlıyorum. Lütfen, elli altının altındaki tekliflerinizi kendinize saklayınız!”
Moe tam bir profesyonel gibi görünüyordu ama hemen yanında duran Kristin’ in yüzü kıpkırmızı kesilmişti. Genç kız, böyle bir kalabalığın önünde durmaya daha hazır değildi. Gözleri genelde yere baksa da arada kaldırıp insanların yüzlerine çeviriyordu ve bu anlarda tam ihtiyacı olan kişiyi görecekti.
Mel’in gülümseyen siması hemen önündeydi, iri bedeni ve uzun boyu sayesinde Kristin onu hemen bulacaktı.
“Yetmiş altın!”
“Yüz altın!”
“Yüz elli altın!”
Dövüşçülerin toplandığı alandan sert erkek sesleri yükseliyordu ama tiz bir çığlık hepsini delip geçti.
“Üç yüz altın!”
Pelerininin kapüşonunu çekmiş kişinin yüzü görünmüyordu ama sesine bakılırsa genç bir kızdı. Moe, üzerine çıktığı yükseltiden bir hamlede fırlayarak bağırmaya başladı.
“Üç yüz altın, var mı arttıran?
Üç yüz altın, son şans!
Satıyorum, üç yüz altın!
Satıyorum!
Sat,!
Tım!”
 
 
 
 

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


98   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   100 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.