Yukarı Çık




7   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   9 

           
8. BÖLÜM
 
FELAKET.
Bu düşünebildiğim tek kelimeydi. Arazideki durumu biliyordum  o yüzden bunu bekliyordum... ama arabadan inip etrafımdaki havayı soluduğumda, durumun düşündüğümden çok daha kötü olduğunu fark ettim.
 
“Bu taraftan. Lütfen dikkatli olun.”
 
Bir şövalye beni köyün girişine götürdü. Eşlik eden iki şövalye bana karşı kinli görünmüyordu- bu beklemediğim bir şeydi. Ama bana kötü davransalardı bile devam ederdim.
 
Şövalyeleri takip ederken, köyün içindeki durumun ne kadar kötü olduğunu gördüm. Çoğu insan şeytani canavarlar yüzünden evini kaybetmişti ve uygun bir tedavi göremyen yaralılar yol kenarına oturuyordu.
 
Şahit olması en kötü olan şey ise yiyecek kıtlığıydı. Yedikleri sebzelere yemek demek bile zordu.
 
...Buraya en sade elbisemle geldim ama o bile ipekti. Aniden, çok müsrif olduğumu hissettim. Getirdiğimiz ekmek ve gıdaların bu insanlar için hiçbir faydası olamayacak kadar az olduğunu fark ettim.
 
“Lütfen sıraya geçin.”
 
Ama  yinede getirdiklerimi onlara verdim. Yardım dağıtımı planlandığı gibi gitti. Tek kelime etmeden şövalyelerin talimatlarına göre insanların sıraya geçmesini izledim. Karmaşık duygular içerisindeydim.
 
“Teşekkürler.”
“Yemek için teşekkür ederiz.”
 
Bana düşmanlıklarını açıkça gösteren birkaç insan vardı ama bana doğrudan zarar verecek hiçbir şey yapmadılar. Yorgunlukları yüzlerinden belli oluyordu, yemeklerini aldılar ve teşekkür ettiler. Birine içerlemek için enerjileri kalmamıştı.
 
Babam yarattığı bu cehennemiden haberdar mıydı?
 
Asla, o adam... bu manzara karşısında gözünü kırpmazdı. Çünkü babam cehennemde hüküm sürecek tğrden bir insandı. Hiç şefkati yoktu.
 
Neden Everett dükü böyle biriydi?
 
Bir gün babam da cezalandırılacak mı?
Yemekler dağıtılırken ben düşüncelere daldım, bu soru aklımdan geçip durdu. Sonra-
 
“Geber! Seni kötü cadı! Everett’in pis kanı!”
“...”
 
Yiyecek verilen bir köylü aniden içeri girip bana bağırdı. Çamurla kaplı elleri bıynumu tutmaya çalıştığı anda bir şövalye hızla beni tuttu ve geri çekti. Jeremy idi.
 
O sırada diğer şövalye köylüyü yakaladı ve onu yakalamak için kollarını sırtına büktü.
 
Her şey bir anda oldu. Köylü, Will tarafından tutulduğu için yüz üstü yerdeydi ama bana kırmızı gözlerle baktı bakışları kin doluydu.
 
“Afedersiniz, mücadele etmemelisiniz.”
 
Will düzgünce köylüyü durdurmaya çalıştı ama benden ziyade o adam için endişeli görünüyordu. sanki neden yüzlerce kez saldırıya uğradığımı anlamış gibi.
 
“Bırak beni Şövalye bey. Cehenneme gitsem bile bu cadıyı gebertip onu da yanıma alacağım...! lanet Everett! Hepsi senin suçun!”
 
Öfkeyle bağırmaya devam eden adama boş boş baktım. Tüm bu zaman boyunca Will bu adamı sakinleştirmeye çalıştı ve etrafatakiler beni eleştirip durdu.
 
Herkes beni suçluyordu. Ancak burada tek yaptığım yemek dağıtmaktı.
 
Bu Dük Everett’in kızı olmamdan dolayıydı.
 
Gerçekte o benim biyolojik babam olmasa bile...
“Sen! Baban! Şeytani abilerin! Bütün Everettler lanetleneceksiniz! Günahlarınızın bedelini ödeyeceksiniz!”
 
Karmaşaya neden olan köylü olayı duyup gelen  askerler tarafından sürüklenerek götürüldü ama nefesi yettiğince bağırmaya devam etti.
 
Bana bakan herkes ona katılıyor gibiydi.
 
‘Burada senin yanında kimse yok hepimiz senden nefret ediyoruz’
 
--
 
“İyi misiniz Madam?”
 
Charlotte endişe ile sordu. Akşam geç saatlerde yemeğimi atladığımda  aç hissetmeden hafifçe gülümsedim.
 
Bayan Seymour’un niyeti beni zihinsel olarak çökertmekse o zaman bunu başarmıştı.
 
Valentino bölgesinin sefaleti beni dört bir yandan sarmıştı ve... bu korkunç kabusu aklımdan silemiyordum.
 
“İştahın kaçmış olmalı ama en azından yatmadan önce bir bardak ılık süt iç... endişeliyim. Son zamanlarda hep öğünlerini atlıyorsun.Madam.”
 
“...İyiyim. yarından itibaren düzgünce yiyeceğim. O yüzden endişe etme.”
 
Charlotte bana inanmamış görünüyordu ama konuyu uzatmadı. Bunun yerine, yarın yemek yiyeceğimi söylediğimde ‘Gerçekten yiyecek misin?’ diye sordu ama yanıtlma ifadem yeterince ciddi miydi emein değilim.
 
Sonunda Charlotte odadan çıktı ve ben karanlık odada yalnız kaldım. Yatakta kıpırdamadan uyumaya çalıştım ama yapamadım. Gözlerimi kapatmamla gördüğüm şey harap olmuş araziydi.
 
Benim kendi sıçum olmadığını bilmeme rağmen çok fazla utanç ve suçluluk hissettim.
 
Onlara yardım etmek istesem bile... bunu bir ikiyüzlülük olarak görecekler.
 
Ama sadece izlemek ve hiçbir şey yapmamak mümkün mü? Bunu yapamam.
 
O yüzden bir yol bulmaktan başka şansım yoktu.
 
**
 
Birkaç tanesini bırakıp evlendikten sonra getirdiğim bütün takıları satmaya karar verdim.
 
Babam bunları bana evlilik hediyesi olarak vermişti ama onlarla ne yaptığım umurunda değildi. zaten bunlar Everett’in itibarı için verilmişti.
 
Bu aksesuarlar oldukça pahalı olduğu için karşılığında hatırı sayılır bir miktarda altın alabildim.
 
Artık bunları bölge hazinesine katmak  için idareciye teslim etmem yeterli olacak ama buna kesin karşı çıkarlar...
 
Daha bir haftadan kısa süre önce evlenmiş olan gelin takılarını satıp onlara böyle verirse Valentino Düklüğünün onuru kırılabilir ve “Everett’in ikiyüzlü kızı bizi nasıl küçük düşürür?” diye düşünebilirler.
 
Bunu engellemek için bu parayı doğru yerde düzgünce kullanmak için başka bir yol bulmalıyım. Örneğin...
 
“...”
 
Küçük bir kutu çıkardım. Everett’den getirdiğim bir şey.
 
Kapak açılınca içindeki  gümüş öbje etraftaki ışıktan dolayı parladı.
 
Bu, Owen’ın bana verdiği sihirli aletti.
 
‘Valentino’nun Genç efendisini gizlice araştırman gerekirse bunu kullan. Görünüşünü aklındaki kişiye dönüştürmeni sağlayansihirli bir nesne. O kişinin fiziksel özelliklerini doğru hatırlayamazsan biraz sıkıntı olabilir ama iyi bir hafızan var.. o yüzden...’
 
Deli p*çin entrikalarının bana bu şekilde yardımcı olacağını hiç düşünmemiştim.
 
Tabiki Owen bana bu sihirli aleti sinsi nedenlerle vermişti. ama nihayetinde Owen’ın istediği gibi Valentinoların sırlarını ortaya çıkarmak istemiyordum. Denedim ama beceremedim diyeceğim.
 
Owen, babam ve Hessen için ben zaten beceriksizdim bu yüzden şüphe bile etmezlerdi.
 
Her şeyden önce Owen beni kontrol edebildiğini sanıyordu.
 
Dudağımın bir kenarını kaldırıp sırıttım.
 
Sihirli eşya bir kolye şeklindeydi ve boynuma geçirdim. Boyutu elbisenin altına girecek şekildeydi.
 
Bununla bir şövalye ya da hizmetçi olup yemek dağıtmaya gidebilirdim. Takıları satarak kazandığım parayla yemek hazırlayabilirdim.
 
Öyle ya da böyle bu iyi bir şeydi.
 
**
 
Ancak,  ben iz bırakmadığımı düşünürken tüccar her şeyi Theodore’ye anlatmıştı.
 
Ona o kadar para ödememe rağmen öttüğüne inanamıyorum.
 
Kocamın karşısına oturup tatsız çayımı yudumladım. Hiçbir şeyden tat almadığımdan değil çeyın tadı olmadığındandı. Belki de dilim felç olmuştu.
 
Çayda zehir olsa bile bunda garipbir şey yoktu...
 
“Duydum ki takılarını satmışsın.”
 
Theodore’nun sesini duyunca ona baktım.
 
Gururu incinmiş gibi değildi. kızgın değil öfkeliydi. İşe yaramaz ve anlaşılmaz bir şey yaptığımı düşünse de, çay fincanıma dokundum ve sakince, tereddütsüzce cevap verdim.
 
“Artık onlar hoşuma gitmiyor. Yeni takılar almak istiyorum.”
Elbette bu bir yalandı.
 
Gizlice yemek dağıtmam yalnızca Charlotte’nin bildiği bir şeydi.
 
Thedore kaşlarını çatıp yüksek sesle cevap verdi.
 
“Para kazanmak için eski takılarını satmana gerek yok. Arazinin durumu ne kadar kötü olursa olsun Valentino hala kuzeye egemen olan Düklüktür. Onurunu lekelemeden istediğin kadar mücevher alabilirsin.”
“...”
 
Ne demek istedi?
Theodore bilge haşkın yaşamı hakkında herkesten daha fazla endişe duyan biriydi. Önümde blöf yapıyor olmalı. Belki de Everett’e kaybetmek istemediğinden. Şey... önemli değil. Zaten ona gerçeği söylemeyeceğim.”
 
“Özür dilerim... Gelecek sefere dikkatli olacağım.”
 
“...”
 
Başım eğik, kısık sesle konuşurken bana  söyleyecek bir şeyi yokmuş gibi görünüyordu. başımı kaldırıp yüzüne baktım. Aslında.. durumu iyi görünmüyordu.
 
“Hasta mısın? Yüzün solmuş.  Anlaşmalı ruhunla uyumun hala iyi değil mi?”
 
Ama bunları söylemeye hakkım yoktu.
 
“Öyleyse gidebilirsin. Başka işimiz yok.”
 
Emriyle kalktım. Bana beni geren bir şekilde baktı. Artık bu bakışlara maruz kalmak istemiyordum. O yüzden acele etmeye çalıştım.
 
Ancak,  kapı kolunu tuttuğum an, sanki bir şey hatırlamış gibi konuştu. Alaycı bir tondu.
 
“Bölgeyi gezdikten sonra o kadar şaşırdın ki mücevherler ile rahatlamak istedin. Gerçekten sen Everett’in kızısın. Lütfen için rahat olsun- gelecekte böyle gezilere gitmene gerek kalmayacak.”
O öfkeli köylü tarafından neredeyse boğulacak olmaktan korup korkmadığımı bile sormadı.
 
Hayır.... Eminim o zaman ölseydim daha mutlu olurdu. Onun için daha az zahmet olurdum ve kendi uğraşmak zorunda kalmamış olurdu.
 
“...”
 
Sesszice eğildim ve odadan çıktım.
 
Ve bundan birkaç gün sonra Theodore’un alışılmadık bir şekilde davrandığını gördüm.
 
 
 
 

 


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


7   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   9 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.