Yukarı Çık




10   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   12 

           
Babam ve amcam.. Onların gözünde bir değerimin olmadığını hep biliyordum. Ama dedem.. Bana belli etmese de hep beni korumak istemiş ve uzaktan  beni sevmişti. Yada ben öyle sanmıştım. Eğer duyduklarım doğru ise o zaman dedem beni hiç sevmemiş demekti. Beni dolandırıcılık ile itham edip başkasının işlediği suçu üzerime yıkmak istemesinin başka açıklaması olamazdı. Onu hep benden fazla sevdiğini biliyordum ama onun suçunu yüklenmemi isteyip hayatımı hapislerde geçirtecek kadar değil. Bu kadarını bilmiyordum.

Canım daha ne kadar çok yanabilirdi? Bir yara en fazla ne kadar kanardı? Artık yaralarım iyileşmek için zaman dahi bulamaz hâle geldi ve bu beni daha çok yıprattı. Kalbim bir kez daha parçalara ayrılırken perişanlığıma içten içe acır hale gelmiştim. 

Yanımdaki adama duygularımı fark ettirerek ona güzel bir dünya behşetmeyecektim. Benim acımdan keyif aldığını biliyordum, onun için kendimi toparlardım.

Yol boyu camdan dışarı izlerken dedemin bana yaptığı ihaneti unutmaya çalıştım.

Emir'in pisliğini temizlemek için bir yol aradıklarını biliyordum ama beni yem olarak öne atacaklarını değil. Sıkıntı ile nefesimi dışarı üfledim. Bunu bana hiç acımadan nasıl yaparlardı aklım almıyordu. Belki çoktan öldüğümü sanıyorlardı, nede olsa aylardır ortalarda yoktum. Sahi benim için telaşlanan biri var mıydı aralarında?

Bu bataklığa tekrar düşmüştüm ama bir şekilde yine kurtulacaktım ve bu sefer yanımda Ulaş'ta olucaktı. Bir kere yaptıysam bir defa daha yapabilirdim ama ben özgür kaldıktan sonra nereye dönecektim? Türkiye'de aranan bir insan olduğumu artık öğrenmiştim ve oraya gidersem neler ile karşılaşacağımı az çok kestirebiliyordum.

Kafamı bir türlü bu düşüncelerden uzaklaştırmayı başaramıyordum. Duran araba ile geldiğimiz yere baktım, eski ve yıkık bir tahta eve gelmiştik. Burasının aylardır kaldığımız yer olmadığını biliyordum çünkü her ne kadar kaldığım yerin dış cephesini çok görmemiş olsamda kocaman bir yapıya sahip olduğunu biliyordum ama burası iki katlı bir tahta evdi.

Arabadan sürüklenerek çıktığımda adamın neden beni eski yere götürmediğini anlamıştım. Akıllıydı. Belkide o yerin adresini başkasına söyleme ihtimalimi göze almamıştı. 

Levent orayı basacaktı ve biz orada olmayacaktık. Elimden kayıp giden bir şansın o an farkına vardım. Levent'e Rusya'da olduğumuzu söylemiştim ve bizi kaçıran kişinin kimliğini vermiştim! Hâlâ bizi bulma şansı vardı. Bu bilgiyi tabi ki kendime saklayacaktım ve Levent'i bekleyecektim. 

Ulaş'ı birazdan görecek olmayı umarak eve girdim. Karanlık bir ortamı vardı ve oldukça tozluydu üstelik ıslak tahta kokuyordu. Tiksinti ile yüzümü ekşittim.

Bir anda saçım çekildi ve kendimi yere fırlatırken buldum. Şizofren bu seferde beni yere itmişti.

Kaşlarımı çatıp canımın acıdığını ona belli etmedim ama sert zemine sürten avuç içlerim oldukça acımıştı.

"Demek kaçmaya yeltenirsin ! Sana bunun cezasını ödeteceğim kızım! Seni buna bin pişman edeceğim!"

Ayağa kalktım hızlıca, onun altında ezilmeyecektim.

"Ne sanıyordun? Ölümümü bekleyeceğimi mi? Bana yaptığın şeyleri yutup kabulleneceğimi mi? Beni burada tutmak için sebebin yetersiz ama sen bunu görmeyecek kadar körsün!"

Tekrardan saçımdan tuttuğunda boynumu geriye doğru eymek zorunda kaldım.

"Yaptığının bir hata olduğunu kabullenemiyorsun değil mi? Ama ben sana bunu kabul ettirmeyi çok iyi bilirim! Taştan sert bir kalbe sahipsin ve ben o kalbi parçalara ayıracağım! Başına gelen her şeyi hak ediyorsun! Ailenin nefretinide! Sevilemeyecek kadar iğrenç bir insansın. Seni sevdiğini söyleyen adamı bile arkanda ölüme bırakıp kaçtın! " dedi tekrardan yere iterek.

Canım yine çok yanmıştı ama içimdeki acı daha büyüktü. Haklıydı. Ulaş'ı yarı yolda bırakan kişi bendim. 

Daha fazla kendimi tutamayıp ağlamaya başladım. Ben onunda kurtulma şansı olarak görmüştüm bu kaçışı. Onu yarı yolda bırak istediğim bir şey değildi.

"Böyle olsun istemedim! ben başkalarına zarar vermek istemedim!" dedim hıçkırıklarımın arasından.

"Ama verdin! Ve bunun bedelini ödeyeceksin!" Beni tekrardan ayağa kaldırdı ve sürükledi. Artık karşı koymuyordum bana yaptıklarına.

Beni banyoya sokunca su ile dolu küveti gördüm. Korku ile gözlerinin içine bakarken o beklemeden kafamdan tutup başımı suya soktu. Nefes almaya ihtiyacım vardı ama yapamıyordum. Ellerim ile çırpınıp kafamı sudan kaldırmaya çalışırken o buna engel oluyordu. Yavaş yavaş gücüm tükenirken başımı sudan kaldırdı.

"Unutma Asya, başına gelen her şeyi hak ediyorsun." diye fısıldadı kulağıma.

Hızla nefes alıp verirken daha kendime gelemeden tekrar kafamı suya soktu.

.
.
.


İlk hissettiğim şey sıcaktı. Vücudumun yandığını hissediyordum, oysa aylardır tenim buz gibi soğuktu ve bu his bana yabancıydı. Vücudumun her noktası ağrıyordu ve boğazımda ekşi bir tat vardı. 
Yavaş yavaş gözlerimi açtığımda karşımda elleri ve ayakları bağlı olan Ulaş'ı gördüm. O iyiydi! Ona zarar vermemişlerdi. Derin bir nefes bıraktım dışarı ve rahatladığımı hissettim. Hep ona ne olduğunu düşünmüştüm ve karşımda kanlı canlı durduğunu görmek beni tatmin etmişti.

Kafası hafif sağa yatmış uyuyordu. Bana uyurken onu izlediğimi bildiğini söylemişti. Suç bende değildi, uyurken hep acı çekiyormuş gibi kaşlarını çatıyordu ve bende nasıl bir kâbus gördüğünü merak ediyordum. Hatta bazen sayıklıyordu ama ne dediğini hiçbir zaman anlayamamıştım.

Yine aynı yüz ifadesine bürünmüştü. Uyurken bile bu denli acı içinde kıvrılması haksızlık gibi geliyordu bana. Böyle olmamalıydı.. En azından güzel rüyalar görüp uykularında huzuru bulmalıydı. 

Saçlarından okşayıp nazikçe uyandırmak ve uykularında bâri acı çekmemesini söylemek istedim. Ellerim kollarım bağlıydı. Onu saçlarından okşayıp uyandıramazdım, elim kolum bağlı olmasaydı da yapamayacağımı biliyordum.

"Ulaş uyan, ben yakalandım. Tekrar sana geldim, başaramadım. Özür dilerim Ulaş. Hadi uyan artık."

Yavaş yavaş gözlerini açarken mayhoş bir şekilde yüzüme baktı.

"Asya." dedi beni görünce şaşkınca.

"Ne işin var burada? Elin kolun, Asya yakalanmış olamazsın." dedi sitem ile.

"Yakalandım." dedim acı bir tebessümle.

"Seni hayal kırıklığına uğrattığım için üzgünüm Ulaş. Beceremedim ve her şeyi batırdım."

"Nasıl? Kaçmıştın ve bulamamışlardı seni." dedi hayal kırıklığı ile.

"Gece bulamadılar ama sabah ilk işleri kaçtığım eve beni almaya gelmeleri oldu. Nasıl orada olduğumu bildiklerini bilmiyorum ama beni buldular."

"Kimin evi? " dedi kaşlarını çatıp.

"Bir ailenin bagajına binip oradan uzaklaşmıştım. O insanlar beni evlerine kabul ettiler, Levent onu orada beklememi söyledi. Beni kurtaracaktı, seni de.."

"Arabayı kontrol etmişler miydi?"

"Hayır edememişlerdi."

"Asya bunu nasıl yaparsın? O insanlar onlardan olabilir o zaman. Onlara güvenmemeliydin."

"Hayır değillerdi buna eminim. Yanlarında çocukları vardı. Bir çocuğu böyle bir oyuna kim alet eder."

"İnsanlara güvenilmez Asya."

"Bana yardımcı olmak için çok uğraştılar." dedim umutsuzca.

"Belki de haklısındır, güvenebileceğin insanlardır ama Asya düşünmeliydin. Orada olman baştan sona hata. Arabayı kontrol etmemişler ama anlaşılan takip etmişler. Bunu nasıl atlayabilirsin?"

Haklıydı! Bu olasılık o zaman hiç aklıma gelmemişti. Arabayı kontrol etmemeleri saçmalıktı. Takip edebilecekleri nasıl aklıma gelmezdi!

"Ben büyük bir aptalım değil mi?" 

"Öylesin!" dedi öfkeyle.

Hayal kırıklığı ile gözlerine baktım.

" Yaptığın hatayı unut Asya. O stres altında kim olsa böyle bir olasılığı atlardı." dedi merhamet dolu sesi ile.

" Hatalarım.. Beni tüketen yegâne şeyler. Her birini unutmaya çalışıyorum tek tek. Ama bu işin sonu hep enkaza çıkıyor. Belki de artık unutmamalı ve her gün hatırlamalıyım.. Bana burada bu öğretilmeye çalışılıyor ve sanırım yavaş yavaş öğreneceğim unutmamam gerektiğini." 

Canım yanıyordu. Bir insanın attığı her adım mı yanlış olur, aldığı her nefes mi zehir olur? Benim oluyordu. Öğrendim.. Ağlamayı öğrendim bu tutsak içinde. Taşlaşan kalbim parçalara ayrılmayı öğrendi. Bir ruh nasıl depremi tatar onu öğrendi ruhum. 

"Bir yol daha bulacağım, merak etme." dedi güven verircesine.

"Sen bulursun ama ben başarabilir miyim ? Cevabını ikimiz de öğrendik."

"Cesaretin kırılmasın Asya. Sen zeki bir kızsın bunu biliyorum. İstediğin müddetçe yapamayacağın şey yok."

Nereden biliyordu ki? Ben hayatı çuvallamış bir insandım. Başarabildiğim tek şey gelmiyordu aklıma. 

"Sana bir zarar verdi mi?" dedim asıl merak ettiğim soruya gelip.

"Biliyorsun kılıma dokunmaya cesaret edemez." dedi gülümseyerek.

Sıcak gülümsemesi içimi ısıtmıştı. Onu şu kısa zaman içinde özlediğimi hissettim. Onunla beraber olmak dışarda özgür olmaktan daha iyi hissettiriyordu bana.

"Sen bir kahramansın değil mi? Kimsenin kılına zarar veremeyeceği türden." dedim gülümsemesine eşlik edip.

"Evet öyleyim."

"Batman gibi mi?"

"Joker'i tercih ederim."

"O bir kahraman değil."

"Olsun hep onu tutmuşumdur."

Onun ile yaptığım bu alakasız sohbet bile bana iyi gelmişti.

"Asya sen pek iyi gözükmüyorsun. Rengin tamamen solmuş ve baygın bakıyorsun."

"Evet kendimi pek hoş hissettiğim söylenemez. Pek hastalanmam normalde ama zayıf düşen bağışıklık sistemim gece yağmuruna pek dayanamadı anlaşılan."

"Gece yağmurda mı kaldın?" dedi endişe ile.

"Evet eylül ayına gelmişiz ve yağmur resmen tüm gece yağdı. Aslında bu bir yandan işime geldi yoksa köpeklere kokumu koklatıp izimi bulacaklardı. Yine buldular ya neyse.Seni buraya getirirlerken fark etmedin mi yolların ıslaklığını? " dedim.

"Hayır gözlerim bağlıydı. Yağmurun altında kalacağın aklıma gelmemişti. Şu saçlarına bak hâlâ ıslak ve üstünü de sırılsıklam yapmış." dedi telaşla.

Bana baktıkça endişeli bakışları ruhumu okşuyordu. 

"Bu şekilde kalmamalısın yoksa daha kötü olursun.. "

Benim için endişelenmesine henüz alışabilmiş değildim. Bilerek yapmıyordu ama bu davranışları ona daha çok bağlanmama sebep oluyordu. Ondan bunu yapmamasını, benim için endişelenmemesini istemem gerekiyordu ama ona bunu söyleyecek gücü kendimde bulamıyordum. Benim için endişelendiğini görmek beni sevdiğini hissettiriyordu ve bu bir yandan canımı yakarken bir yandanda hiç bitmemesini istememi sağlıyordu. Hep yanımda kalsın ve beni sevdiğini hissettirsin istiyordum bencilce. Bu hayatta kimsenin beni sevmediğini anlamıştım ve onun sevgisine ihtiyacım vardı. Bu olmaması gereken bir şeydi. Kimsenin sevgisine muhtaç olmamalıydım ama onun bana karşı zaafını fark ettikçe buna engel olamıyordum. Bilmiyordu ama  beni kendine muhtaç halde bırakıyordu.

Peki günün birinde ondan ayrılınca ne olurdu bana? Ona bağlanmamalıydım çünkü elbet bir gün ikimizin de yolları farklı yerlere çıkacaktı ve ben o zaman bunu kaldıramayacağımı biliyordum. Üçüncü bir insanın ellerimden kayıp gitmesine dayanamazdım. Ama beni yavaş yavaş kendine doğru çekerken elimden de hiçbir şey gelmiyordu ne yazık ki.

Ona söylemediğim önemli meseleler geldi aklıma.

"Rusya'daymışız. 3 aydır Rusya'da." dedim onun endişeli havasını dağıtmak için.

"Ne?" dedi gözleri kocaman açılırken.

Oldukça şaşkın gözüküyordu ve bu hali sert yüzünü sevimli bir şekle sokmuştu. Utanmasam bana şaşkınca bakan adamın tatlı haline kahkaha atacaktım ama tabi böyle bir hata yapmadım.

"Şaka gibi geliyor değil mi? Rusya'dayız şuan." dedim.

"Neden bu kadar soğuk olduğunun sebebini  öğrenebildik sonunda." dedi bıkkınca.

Şaşkınlığı üzerinden yeni atabilmişti.

"Daha ne kadar saçmalıklar ile karşılaşacağız merak etmeye başladım." dedi.

"Bize daha ne kadar eziyet edebilirler acaba?" diye kendi kendine söylendi.

Bunu öğrenmemiz çok sürmemişti. 

Bize yaptığı şey adiceydi. Bir insan bir başka insana onun bize yaptıklarını yapmamalıydı,o adamın insan olduğundan şüphelenmeye başlamıştım, kalp namına bir şey taşıdığını hiç sanmıyordum.

Düzenli olarak işkence etmeye başladığında bunun daha ne kadar devam edeceğini kestiremiyorduk. Artık günlerimi baygın halde geçirir olmuştum. Hiç dinmeyen ateşim beni cayır cayır yakarken onun bana yaptıkları neredeyse beni ölümün eşiğine sürüklüyordu.

İkimizi de odadan teker teker çıkartıyordu ve çıkardığı kişinin kafasını küvete sokup 
ancak boğulma eşiğine geldiğinde kafasını sudan kaldırıyordu. Bazen bunu yaparken kafamıza poşet geçiriyordu ve bu daha acı verici oluyordu.

Yemeğimiz  küflü bir ekmekten başka bir şey değildi ve suyu da iki günde bir içiyorduk. Tuvalette.. İki günde bir bizi tuvalete götürüyorlardı ve ancak o zaman su içme fırsatı buluyorduk.

Ulaş bunun bedelini en ağır şekilde ödeteceğini ona defalarca söylemişti.

Bir silah konulmuştu önümüze ve içinde tek bir mermi olduğu söylenilmişti. Bu eziyetlerden ilk kim vazgeçerse onun ellerinin bağı çözülecek ve o silah ile karşısındaki kişiyi tam alnının ortasından vuracaktı. Tek şart buydu.. Ölsem dahi ona zarar vermeyecektim! Anlamalıdı bunu.. Sabır ile Ulaş'ın beni öldürmesini bekler hale gelmiştim.

Elinde bir sandalye ile odaya girdi ve sandalyeyi tam ikimizin ortasına koyup oturdu.

"Daha buna ne zamana kadar devam edeceksin? Görmüyor musun ikimiz de birbirimize zarar verecek bir hareket yapmayacağız." dedim bitkince.

"Anlatayım ne zamana kadar devam edeceğimi.." dedi sırıtarak.

Ulaş'ın gözlerindeki öfkeyi görünce bu öfkesinin etrafı yakabilecek kadar koyu olduğunu düşünmüştüm ama bize bir faydası yoktu.

"Anne maymun ile yavru maymun üzerinde yapılan deneyi biliyor musunuz?" dedi ikimize de bakıp.

"Bilmiyorsanız ben size anlatayım. Sevginin ne denli güçlü bir şey olduğunu daha iyi anlayacaksınız." Gülümsemesi korkunç bir hâl almıştı.

"Bir fanusun içine anne maymun ve yavrusunu koymuşlar ve fanusu alttan ısıtmışlar. Anne tahmin edilebileceği üzere ilk çocuğunu korumak için yavruyu kucağına almış ve onu yakıcı sıcaktan uzak tutmuş. Sevgi işte böyle bir şey.. Sevdiğin insana zarar gelmesini istemezsin, aynı sizin durumunuz gibi.. Kendi canını ortaya koymak istersin. Ama iş burada kalmıyor, sonra ısıyı biraz daha arttırmışlar. Tabi anne maymun bunun üzerine zıplamaya başlamış. Yavaş yavaş bu duruma dayanamaz hâle geliyormuş zavallı hayvan. Sıcaklığı sonuna kadar yükseltmişler ve en sonunda zavallı maymunun ayakları yanmaya başlamış ve buna dayanacak güç bulamamış kendisinde. Sonra ne yapmış biliyor musunuz? Yavrusunu ayaklarının altına almış ve kendi canını kurtarmak için onun ayaklarının altında can vermesine izin vermiş. Sevgi denilen şey ne de kuvvetli bir şeymiş öyle."

Tüğlerim diken diken olmuştu. Nasıl bir insandı da bunları söylerken gülebiliyordu.

"Merak ediyorum sizin sevginiz ne kadar derin? Ayaklarınızın altına ateşi koysam ilk kim diğerini iter o ateşe. Ben bu bahsi Asya'dan yana koyuyorum. Nede olsa alışkın seni arkada bırakıp canını kurtarmaya."

"Bizim ile uğraşmayı bırak ve siktirip git!" diye bağırdı Ulaş. En sonunda onu da çıldırtmayı başardı.

"O silahı elime alırsam alnına sıkacağım kişi sen olucaksın!"

Dişlerini öyle çok sıkıyordu ki çenesi kasılmıştı. Her an Hulk'a dönüşüp kıyafetlerini parçalayacak gibi duruyordu gözümde.

"Ooov beyimiz cesaret gösterisindemi buluyormuş. Bunun cezasını nasıl ödeteceğimi biliyorum. Getirin!" diye bağırdı.

Getirdikleri kızgın demire gözlerim büyüyerek baktım.

"Hayır bunu yapamazsın!" diye bağırdım elindeki demiri bana yaklaştırırken.

"Tabiki yapmam güzelim, tabi eğer arkadaşın benden özür dilerse." dedi kaşlarını havaya kaldırıp.

Ulaş'a korku ile bakıyordum ve her geçen saniye adamın elindeki demir parça bana daha çok yaklaşıyordu.

"Özür dilerim ! Lanet olsun kızı rahat bırak özür dilerim!"

"Ne kadar da iyi anlaşıyoruz Ulaş seninle. Akıllı bir adamsın." dedi geri çekilirken.

Adam odadan çıkarken tuttuğum nefesimi dışarı verdim.

.
.
.
.



Gözlerimi açtığımda yumuşak bir yataktaydım. Başımın ucunda bir çok ilaç olduğunu gördüm, birde onu. Beni izliyordu.

"Neden buradayım?" dedim kalkarken.

"Bayıldın." dedi. Bu anı daha önceden hatırlıyordum. Sinir bozucu bir benzerlikti..

"Daha öncedende defalarca bayılmıştım ama sen umursamadın. Yalan yapıyorumdur sanmıştın. Ne değişti?"

"Baygınlığın bir günden fazla sürdü, ölmemen gerekiyordu."

"Ölmemi istiyor musun istemiyor musun? Bana yapmaya çalıştığın şey zaten bu değil mi?"

"Evet buydu Asya. Ben senin ölmen gerektiğini düşündüm çünkü sen kardeşime sırtını dönmüştün ve onu ölüme terk etmiştin. Seni aylarca izledim ama sende bunun pişmanlığını göremedim. İkinizde de göremedim ve bu beni.." gözlerini üzerimden çekti.

"Delirtti Asya. Kardeşim öldü benim. Yağmur'um. O hep iyi bir insan olmuştu, hep başkalarına yardım eden birisiydi. Asla kendini düşünmez başkaları uğruna yaşardı. Ona bunun için hep kızardım ve sonunda onu ölüme terk ettiler. Onu bir an düşünmediler ve oradan gittiler."

"Onu düşündüm! Ben onun için pişmandım zaten! O gece benim büyük bir yanlışımdı! Ben onu orada bırakacak bir insan değilim! Olamam!"

"Biliyorum Asya, biliyorum." dedi.

Şaşırmıştım bu kadar kolay ikna olmasına.

"Nasıl ?"

"Ben aylardır onun için bir an dahi pişman olmadığını sanıyordum, kendi canın için ondan vazgeçtiğini. Seni böyle bir insan olarak görüyordum ama şimdi.."

"Ne değişti?" dedim kaşlarımı çatıp.

"Hakkında hep yanlış hüküm vermişim. "

"Anlamıyorum birden bire benim hakkımda ki düşüncelerin değişip masum hükmünü mü koydun bana?" 

Adamın kafasına taş filan mı düşmüştü?

"Senin o olduğunu bilmiyordum." dedi beni iyice derin bir merakın içine sokup.

"Kim?"

"Vicdan azabı çekmediğiniz için sizi aylardır burada tutuyordum ama benimde çekmem gereken bir vicdan azabı vardı. Bunun yükünü daha fazla taşımak istemedim ve geçmişin peşinden gittim."

Ne diyordu bu adam? Gözlerinde pişmanlık mı vardı yoksa bana mı öyle geliyordu? Ne anlatıcaksa bir an önce anlatmasını sabırsızlık ile bekliyordum.

"Neyden bahsediyorsun?"

"10 yıl önce sahil kenarında Asya. Aylarca komada kalmana sebep olan o günü hatırlıyor musun?"

"Evet." dedim yutkunarak.

"O gün bir çocuktun ve senin iki katın olan bir gencin hayatını hiç düşünmeden kurtardın. Kendi canını bir an dahi önemsememiştin. Tek düşündüğün topunun peşinden koşan serserinin hayatını kurtarmaktı. Ve kurtardında.. Ama bu yaptığının bedelini kamyonun altında kalan küçük bedenin ile ödemiştin. Kanlar içinde yatan bir kız çocuğu.. Kamyon biraz daha geç dursaydı şuan karşımda olamayacak bir kız çocuğu..  Yaptığın şey senden aylarını götürmüştü.. Bir hayatı kurtarmıştın ama kimse sana teşekkür etmemişti. O serseri sana teşekkür etmemişti Asya."

Benden hayallerimi çalan o günü bana anlatmasının sebebini bir sonra ki cümlesine kadar anlayamamıştım.

"Teşekkür ederim Asya. O gün hayatımı kurtardığın için teşekkür ederim. Geç kalmış bu teşekkürümü kabul et lütfen." dedi gözlerimin içine pişmanlık ile bakıp.



Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


10   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   12 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.