Yukarı Çık




11   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   13 

           
Ben çocukken de pek sevmezdim gezmeyi fakat Emir evde durmaktan hep nefret ederdi. Her yönü ile benim zıttım olan kuzenimin istekleri bir türlü bitmek tükenmek  bilmezdi ve dedem onun emrine amadeydi. 10 yıl önce o gün de dedeme beraber balık tutmak için yalvarmıştı ve dedem asla kıramazdı torununu. Bütün toplantılarını iptal edip vurdumduymaz kuzenimin isteğini yerine getirdi. Beni de peşinde sürükleyerek.. Eve kapanmış ve asosyal hayatı benimsemiş torunu dedemin sinirlerini zıplatmaya yetiyordu. Diğerleri gibi çıkıp arkadaşların ile vakit geçir diye ısrarları o yaz boyunca sürmüştü ama bilmediği bir şey vardı. Benim hiç arkadaşım yoktu. 

Ayaklarımı sürte sürte gittiğim balık tutma macerasında kuşkusuz canı en çok sıkılan kişi ben olmuştum. Etrafımda balık tutan adamların yüzlerinde ki ciddiyeti izledim bir süre. Dedem ve Emir'in yüzlerinde dahi aynı ciddiyet vardı. Emir bir balık yakalamıştı ve dedem gururla torununun tuttuğu balığı kovaya koymuştu. Sonra arkasını dönüp bana seslendi ve oradan onları izlemek yerine onlara katılmam gerektiğini söyledi. Kabul etmemiştim ama merak ettim. Bende elime oltayı aldığımda yüzüm onların ki gibi ciddi bir hâl mi alıcaktı? Sanki dünyanın en ince işini yapmaktaydılar.

Denizin mavi görüntüsü bana bir kadının gözlerini hatırlattığında daha fazla bu rengi görmek istemedim ve arkamı döndüm. İçimi yine o tuhaf his kaplamıştı. Parka doğru yürüdüm bir müddet. Uzaklaşmak istiyordum unuttuklarımı hatırlatan denizden. Parkı da geçip kaldırıma çıktığımı hızla geçen arabaları izlerken fark ettim. Sonra yanımdan küçük bir şey hızla geçince gözlerim ne olduğunu anlamak için o şeye çevirmişti bakışlarını. Her şey bir anda olmuştu. Bir çocuğu fark etmiştim ilk önce, kendini yolun ortasına atmış.. Sonra bir kamyon çarptı gözlerime. Aklımdan o an sadece o çocuğu itmek ve kamyonun altında kalmasını engellemek geçmişti. Bütün gücümle aramızdaki kısa mesafeyi geçip onu itmeyi başarmıştım. Yakaladığı top ile memnun olan çocuğun sevinci kısa sürmüş ve yerine şaşkınlık almıştı. O güne dair son hatırladığım yere düşen bir çocuğun şaşkın bakışlarıydı. Sonrası keskin bir acı..

Aylar sonra gözlerimi bir hastahane odasında açmıştım. Başımda kimse yoktu. Bana ne olduğunu sonradan anladım. Tek bir şeye üzülmüştüm sadece. 6 ay geçmişti ve ben gösteriyi kaçırmıştım. Tutku ile uzun süre hazırlandığım gösteri ellerimden kayıp gitmişti ve ben yine piyanom ile baş başa kalmıştım. İlk defa insanlara piyano çalacaktım ama olmadı. Bir dahada istemedim çalmayı, sadece kendime çaldım. Vazgeçmiştim insanların beni dinlemesini istemekten.

Kendime unutturduğum acı verici bir anı daha beni bulmayı başarmış ve yüzünü bana göstermişti. 

Karşımda duruyor ve bana teşekkür ediyordu.

"Ben seni bunun için kurtarmadım, seni kurtardığım için vicdan azabı duyacağın bir nokta yok." dedim net bir şekilde.

Hayatını kurtardığım insanın o esnada yıllar sonra bana işkence yapacağını bilseydim yine kurtarırmıydım bilmiyordum. Merhametimin boyutu ne kadar büyüktü buna dair bir fikrim yoktu.

"Sana yaptıklarım affedilebilir gibi değil, sen benim hayatımı kurtardın ama ben sana işkence yaptım. " dedi perişan bir şekilde.

Pişmandı yani bize yaptıklarına. Bu demek oluyordu ki artık avuçlarımızın içine özgürlüğümüzü bırakacaktı!

"Komik değil mi? Daha düne kadar size yapacağım işkence yöntemlerini düşünüyordum ama şimdi karşında pişmanlık ile kıvranıyorum." dedi parmaklarını saçlarına geçirip.

"Bu hayatta asla zarar vermemem gereken insana zarar verdim. Ben şimdi ne yapacağım?" kendi kendine konuşuyor gibiydi.

" Çekmeni istediğim azap artık peşimi bırakmayacak." dedi kısık bir sesle.

"Artık." dedim kendimi toparlayıp.

"Artık bize özgürlüğümüzü verecek misin?" diye sordum büyük bir merak ile.

"Özgürlüğün.. Başından beri almamam gereken bir şeydi. " dedi gözlerimin içine bakıp.

Tek istediğim ondan bir an önce uzaklaşabilmekti.

"Öyleyse bizi serbest bırakacaksın, değil mi?"

Vazgeçmesinden korkuyordum.

"Gidecek bir yerin yok Asya. Ailen seni satmış, ne yapabilirsin ki? Türkiye'ye adımını atmanla tekrar kendini dört duvar arasında bulacaksın. Ben sana yaptıklarım için pişmanım, sana olan borcumu ödemek istiyorum. Sen yıllar önce benim hayatımı kurtarmıştın ve şimdi de ben senin hayatını kurtarman için teklifte bulunuyorum. Burada benimle kal, Türkiye'ye dönme. Rusya'da sana zarar veremezler."

Bana yaptığı bu teklifi kabul edeceğimi sanıyorsa yanılıyordu! Böyle bir şeyi elbette kabul etmeyecektim.

"Pişmansın yaptıklarına anlıyorum ama bu bana yaptıklarını unutacağım anlamına gelmiyor. Sen benden hayatımı çalmak istedin, şimdi sana güvenmemi benden isteyemezsin!" 

Nasıl bir adamdıda bana yaptıklarını unutup yanında kalmamı teklif ediyordu.

"Tek istediğim buradan bir an önce gitmek! Aylardır bunu bekliyorum, bu düşünce ile nefes alabiliyorum. Bana yardım etmek istiyorsan hayatımdan çık artık. Eğer hayatımdan defolup gitmeyi başarırsan bana olan teşekkür borcunuda ödemiş olursun.

" Ben sadece sana yardım etmek istiyorum."

"Ama ben senden gelecek hiç bir yardımı istemiyorum!"

Sinirlerim gerilmişti. Daha düne kadar bize yaptıklarını nasıl unutabilirdi.

"Peki Asya sen nasıl istiyorsan öyle olsun. Ben senin ikinci kez hayatının büyük bir kısmını çaldım. Artık karşında duracak gücüm kalmadı. Seni özgürlüğüne kavuşturacağım."

Son sözünü bir rüyanın içinde söylemediğini umarak rahatladım.

"Ulaş'ı da serbest bırakacaksın."

"Senin için." dedi  kafasını sallayarak.

"Hemen." dedim keskin bir dille.

"Öncelikle toparlanman lazım." dedi.

Sabırsızlanmıştım.

"Hayır hemen buradan çıkmak istiyorum! Anlamıyor musun burada boğuluyorum! " dedim sol gözümden yaş akarken 

"Dayanamıyorum buraya.Lütfen.."

" Seni daha fazla yıpratmayacağım. Kabul."

Ayağa kalktım, böyle kolay sonra erdiğine inanamıyordum.

"Bana bir iyilik yap ve asla karşıma çıkma." dedim ama o cevap vermedi.

"Sadece bir şey isteyebilir miyim senden?" 

Ona bakıp kafamı salladım.

"Birkez gözlerimin içine bakıp beni affettiğini söyler misin?" 

Onu affetmek benim için oldukça zordu ama ondan bir an önce kurtulmak istiyordum. Eğer affettiğimde bu gerçekleşecekse bunu yapacaktım.

"Seni affettim." dedim gözlerinden gözlerimi çekmeden.

Gözlerini yavaşça kapattı ve öyle bekledi.

"Deniz." dedi gözlerini açmadan.

"Efendim?"

"Adımı hiç sormamıştın, Deniz."

Hayatını kurtardığım çocuğun adı demek Deniz'di. Topu ile oyun oynarken ölümün döşeğinden dönen masum bir çocuğun onun gibi bir caniye dönüştüğünü görmem canımı yaktı.

Beni aylardır bir odada tutan adamın adını hiç merak etmemiştim. Onun ile ilgili hiçbir şey merak etmemiştim. Ama çocukluğumda kahramanı olduğum o gencin ismini hep merak etmiştim. 10 yıl sonra böyle bir gün öğreneceğim hiç aklıma gelmezdi.


.
.
.
.


Çıldırmış bir şekilde Deniz'i döven Ulaş'a sesimi duyurmaya çalışıyordum ama o beni duymuyordu.

Deniz bizi bir arabaya bindirmiş Ulaş'ın söylediği yere bırakmıştı. Aniden yumuşayan bu adamın psikolojik sorunları olduğuna artık emindim. Dediği yere geldiğimizde Ulaş arabadan çıkar çıkmaz Deniz'i yakasından tutmuş ve yüzünün ortasına bir yumruk geçirmişti. Ama içinde biriken öfkenin boşalması için bu yeterli değildi.

Adamın suratına defalarca yumrukları geçirirken Deniz hiç karşılık vermiyordu. 

"Öldüreceksin Ulaş bırak artık adamı!"

"Gebermeyi çoktan hak etti!" diye kükredi.

Ulaş'ın halinden dolayı gözüm korkmuştu. 

"Tamam daha fazla vurma yeter kanlar içinde kaldı!"

Beni dinlemiyor ve küfürler sayarak Deniz'e yumruklarını geçiriyordu. 

Sonunda Deniz bilincini yitirince onu rahat bıraktı.

Telaş ile Deniz'e doğru koşarken asıl korktuğum şeyin Ulaş'ın katil olma olasılığı olduğunu biliyordum.

"Yaşıyor." dedim nefes aldığını fark edince.

"Katil olabilirdin Ulaş!"

"Öyle bir pisliği öldürünce katil filan olmazdım! Sadece dünyadan bir çöpü temizlemiş olurdum!"

" Sen bu değilsin kendine gel!  Böyle bir adam yüzünden ellerini kana bulayamazsın!"

" Sen benim nasıl biri olduğumu nereden bileceksin ? Ben tamda böyle bir adamım! Bana bulaşanların cezasını ödetecek türden!" 

"Haklısın ben seni tanımıyorum değil mi? Seninle aylarca bir odaya tıkanmış kişi ben değildim nede olsa!"

"Bu beni tanımış olacağın anlamına gelmez! Bak görüyoruz tanıyıp tanımadığını." dedi bıkkınca.

"Ailesini karşısına alıp katil olmayı reddeden adam sen değilmişsin gibi konuşuyorsun!"

"Bu adam dövmeyeceğim anlamına gelmez Asya! Gerektiğinde büyük bir zevkle bunu yaparım!"

Öfkesi bir türlü sönmüyordu. Anladığım kadarıyla aylardır içinde tuttuğu öfkesi sonunda patlamıştı. 

"Ne halin varsa gör !" dedim ben de sinirle.

Sanki benim sinirlerim gergin değildi. Yaşadığım her şey şaka gibi gelmeye başlamıştı. Sanki kamera şakasının içindeydim!

Arkamı dönüp yürümeye başladım. Artık bilmediğim bu ülkede başımın çaresine bakmalıydım. Düşünmem gereken daha önemli şeyler vardı.

Kolumdan çekmesi ile ona dönmek zorunda kaldım. Parmakları bir kerpeten gibi kolumu sıkıyordu ve canımı yakmıştı.

"Ne ?!" dedim kolumu ondan kurtarıp.

"Nereye gidiyorsun ?!" dedi öfkeyle. 

"Bu seni ilgilendirmez! "

Kaşları iyice çatılmış ve çenesi kasılmıştı.

"Sen bile bilmiyorsun nereye gittiğini."

Bilmiyordum ama elbet bir yer bulacaktım.

"Artık senin ile yollarımız ayrıldı Ulaş. Bundan sonra ne yapacağım seni hiç ilgilendirmez."

"Yanında paran var mı? Hayır yok! Bulunduğun ülkede bir tanıdığın var mı? Sadece ben varım Asya! Onun için benimle geliyorsun ve kesinlikle itiraz etmiyorsun!"

"Yeter bana bağırma!"

"Sen de bağırıyorsun." dedi tek kaşını kaldırarak.

Donuk bir şekilde ona baktığımda sesinin birden kısıldığına hayret etmiştim.

"Evet ben de sana bağırıyorum." dedim sesimi onun ki gibi alçaltarak.

Dudağı hafifçe kıvrılırken ona ayak uydurdum. Bakışlarımız yavaş yavaş yumuşarken kahkaha ile gülmeye başladı. Kahkasına ayak uydururken o kadar çok gülmüştüm ki karnımı tutarak yere oturdum. Gözlerimden akan yaşı elimin tersi ile silerken psikolojimizin mahvolduğunu anladım. Bu durumda gülebiliyorduk.

"Özgürüz!" dedim kollarımı açarken.

Derin bir nefes alıp dışarı verdim.

"Bu sefer gerçekten özgürüz !"

"Evet artık özgürsün Asya." dedi kahkahası tekrar gülümsemeye dönüşürken.

Yine aynı bakmaya başlamıştı.. Bakmaması gereken şekilde, kalbimi avuçlayan şekilde. 

" Haklısın gidecek yerim yok. En azından şimdilik senin ile duracağım." dedim beni ele geçiren gözlerin esaretinden kendimi soyutlamaya çalışarak.

" Akıllıca bir karar." dedi elimden tutup beni ayağa kaldırırken.

Deniz'in  geri verdiği telefonu ile Levent'i aramıştı.

O Levent ile konuşurken Deniz'in yanına gittim. Adamın yüzü perişan haldeydi. Omuzlarından tutup sarsmaya başladım ayılması için ama ayılmıyordu.

Omzuma dokunan el ile kafamı kaldırdım. Ulaş oldukça sert bakıyordu bana.

"Kendi haline bırak. Elbet kendine gelir, biz gidelim."

"Onu bu halde bırakıp nasıl gidebiliriz ayılması lazım."

"Asya yersiz bir merhamet gösteriyorsun o adama. Onu sağ bırakmam bile onun için bir ödül. Hem seni kaç kere baygın hâlde bıraktı unuttun mu? Ayılman için hiçbir çaba sarf etmemişti. En azından bunu hak etti. Gidelim artık."

"Ulaş eğer onu bu halde bırakırsam aklım hep onda kalır. Ne olur ayılsın öyle gidelim."

"Çok mu istiyorsun ayılmasını?"

"Evet." dedim bakışlarımı yere çevirirken.

"Peki öyleyse istediğin gibi olsun, isteklerine dayanamıyorum." dedi donuk bakışları ile.

"Geri çekilde ayıltıyım öyleyse." dedi yumuşak çıkan ses tonu ile.

Nasıl ayıltacağını merak ederek geri çekilip onu izlemeye koyuldum. Ayağını Deniz'in karnına geçirince sanki Deniz'in değil benim canım acımıştı. Attığı tekme ile adam ayıkken bayılırdı.

Deniz öksürerek ayılırken elleri ile karnını tutmuş ve iki büklüm olmuştu. Adamın bu haline içim acımıştı.

Ulaş beni çekiştirirken " Hadi gidiyoruz artık." demişti.

Sonunda Ulaş'ın da acımasız yüzü ile tanışmış olmuştum böylelikle.

Levent'i gördüğümde sadece sesini duyduğum adamın görüntüsü hiç hayal ettiğim gibi olmayınca biraz tuhaf hissetmiştim. Ben Ulaş gibi oldukça ciddi görünümlü bir adam ile karşılaşacağımı sanmıştım ama karşımdaki adam bunun tam anlamı ile bunun zıttıydı.

Kulağında küpesi ve bileklerine taktığı zincirler ile salaş gözüküyordu. Bana göre Levent ismi hiç bu tarz bir insana yakışmıyordu. Deri ceketi ve bacağını saran siyah pantolonu ile cool bir havası vardı.  

Onu incelemem kısa sürmüştü. Bize doğru gelen adam Ulaş'ı görür görmez ona sarılmıştı.

"Sonunda! " dedi kocaman gülümsemesi ile.

"Kavuştum lan sana. İnanamıyorum kanlı canlı karşımdasın."

"Birazdan sayende canımı teslim edicem Levent. Bi sal beni oğlum."

" Duygu yoksunu adam , özlemedin mi beni?" dedi geri çekilirken.

Resmen dudaklarını büzmüştü, bu görüntüye gözlerimi devirdim ama gülümsememe engel olamamıştım.

"Özledim tabi sen özlenmez olur musun?" dedi Ulaş tekrar arkadaşına sarılırken.

Duygusal bir ana şahit oluyordum ve garip hissetmiştim. Levent ve Ulaş gerçekten iyi dost olmalı ve birbirlerine oldukça değer veriyor olmalıydılar. Ulaş'ı içten seven bir insanı görünce benimde istemsiz bir şekilde kalbim ona ısınmıştı. 

Levent temiz yüzlü bir çocuktu ve anlaşılan kalbi de öyleydi. İlk defa gördüğüm bir insana anında bu sıfatı yakıştırmak pek benlik değildi oysa.

Levent'in bakışları beni bulunca yerimde rahatsızca kıpıdandım.

"Memnun oldum Asya." dedi elini bana uzatırken.

Ona karşılık verdim.

" Beni aradığın gün sana zarar geldi diye gerçekten endişelenmiştim ama seni sapasağlam görünce sonunda rahatladım."

"Teşekkürler Levent. Sana çok minnettarım."

"İkinize de bir faydam dokunamadı maalesef, pekte minnettar olunmayı hak etmiyorum."

"Olsun yinede çabaların için sağ ol."

" Ne olduda birden kurtulmayı başardınız? Bu sefer ikiniz beraber mi kaçabildiniz yoksa?" dedi merakla.

"Uzun hikaye dostum sana yolda anlatırım. Şimdi çabucak buradan ayrılalım, hem Asya'nın biraz dinlenmesi gerek. böyle durduğuna bakma günlerini baygın halde geçiriyordu." dedi beni incelerken.

Kendini değilde sadece beni düşündüğünü hissettirmesi canımı sıkmaya başlamıştı.

"Ben iyiyim merak etmeyin ama bir an önce gitsek iyi olur." dedim.

Arabaya bindiğimizde Ulaş öne Levent'in yanına oturmuştu. Yol boyunca Levent'in sorularını cevapladı. Onu dinlememeye karar verdim çünkü anlattıkları yaralarıma tuz basıyordu sanki. Camdan dışarı izlerken  incelediğim şey ilk defa gördüğüm bu ülkenin yolları ve binaları değil sadece insanlarıydı.

Ne büyük bir huzurun içinde olduklarını bilmeyen insanlar.. Özgür olmak ne güzel şeydi. Camı açıp rüzgarın yüzüme vurmasına izin verdim.

"Daha iyileşemedin iyice hasta olucaksın kapat o camı." dedi Ulaş.

"Rüzgarı özlemişim izin ver. " dedim gözlerimi ona çevirmeden.Cevap vermedi.

Biz insanlar niye böyleydik hiç bilmiyorum. Bir nimetin değerini ancak onu kaybedince anlıyorduk. Beni daha önceden saçlarıma vuran rüzgar hiç mutlu etmemişti, gökyüzünün bu denli güzel gözüktüğünü ilk defa keşfediyordum. Geceden kalan yağmur kokusu nede hoş bir şeymiş, yeni öğreniyordum. Yavaş yavaş ruhuma dolan huzuru dahada derinliklerime çektim. Kendimi hiç böylesine mutlu hissetmemiştim ben. Oysa şimdi elime geri verilen şeyler daha öncede bende vardı, ama onları hiç böyle etrafına ışıltı saçarken görmemiştim. 

Gökyüzü aynı gökyüzü, rüzgar aynı rüzgardı. Değişen tek şey bendim. Artık anlıyordum özgürlüğün kıymetini.

"Geldik." dedi Levent.

Arabadan inince karşımdaki helikoptere baktım. 

"Moskova'ya geçmemiz lazım, şimdilik orada kalalım sen kendini toparlayınca merak etme seni ailene geri götüreceğim." dedi. Son dediğini oldukça isteksiz söylediğini bilerek belli etmişti

Hâlâ bilmiyordu ailemin bana ihanetini, ona cevap vermedim. Benim için anlatması oldukça zor bir meseleydi.

Helikopter ile yolculuğumuz oldukça kısa sürmüştü. 

Kısa bir araba yolculuğundan sonra büyük bir evin bahçesindr bulmuştum kendimi.

Beni bir otele götüreceklerini sanmıştım ama bir eve gelmiştik.

"Kimin evi?"

"Kuzenimin evi, Levent'e otele gidelim dedim ama o buraya gelmemiz için beni ikna etti."

Kendimi rahatsız hissetmiştim, başkalarına yük olmayı hiç sevmezdim.

Eve girdiğimizde bir kız Ulaş'ın boynuna sarıldı. Onların kısa hasret gidermesi sonrası Ulaş kuzeni ile tanıştırdı beni. Kızın ismi Ela'ydı. Kocaman yeşil gözleri ve açık kahverengi saçları vardı. Güzel bir kızdı ama benden pek haz etmemişti. Nede olsa benim kim olduğumu biliyordu ve bir Karahanlı'yı evinde ağırlamak onun için pek hoş olmasa gerekti.

Ulaş için ne kadar telaşlandığını anlatırken buna beni ikna etmişti. Ulaş'ı çok seven bir kişi daha olduğunu görünce Ulaş adına sevindim. O her ne kadar beni sevmemiş olsada ben Ulaş'a değer veren bu insandan hoşlanmıştım. Ulaş'ında ona değer verdiği belliydi. Kuzenlerini hiç olmayan kardeşlerinin yerine koyduğunu söylediğini anımsadım. 

Ortada kurulu olan yemek masasını görünce Ela'ya teşekkür ettim. Garip bir gülümseme sundu sadece. Benden gerçekten nefret ediyor olmalıydı.

Masaya oturduğumuzda aylar sonra ilk defa doğru düzgün yemek yiyecek olmamız tuhaf ve mutlu hissettirmişti. Gerçekten çok açtım. Sıcak çorbayı içtiğimde açlıktan mı bu kadar lezzetli geldiğine yoksa gerçektende lezzetli bir çorba olup olmadığına karar verememiştim. 

"Sen mi hazırladın yemekleri?" diye sordum konuyu değiştirmek isteyerek. Ulaş olanları birde Ela'ya açıklıyordu şimdi.

"Evet." dedi isteksizce.

"Güzel olmuş ellerine sağlık, iyi bir aşçısın anlaşılan."

"Afiyet olsun."

"Ben hiç beceremem yemek yapmayı ama lezzetli yemek yapan insanlara hayranımdır." dedim gülümseyerek.

Onun ile düşman olmak istemiyordum, kısa sürelide olsa belki arkadaş olabilirdik. Cevap vermemesi bunu onun istemediğinin kanıtıydı.

"Ben biraz uyusam sizin için sorun olur mu? Çok bitkin hissediyorum." dedim nazikçe.

"Hayır bencede biraz dinlen sen. Ela Asya'yaya yardımcı olur musun?"

"Tabi."dedi Ela sofradan kalkarken.

Beni bir odaya götürdüğünde temiz kıyafetlerde verdi. Odadaki banyoyu da kullanabileceğimi söylediğinde teşekkür ettim. Kısaca bir duş alıp direk yatağa attım kendimi. Bana ne olacağını bilmiyordum ama bunu düşünmek için bitkin hissediyordum.

Gözlerimi açtığımda yanı başımdaki sandalyede uyuya kalan Ulaş'ı görmem ile ne yapacağımı bilemedim. 

Rahatsız edici bu duruştan onu kurtarmak isteyerek ona seslendim ve çok geçmeden uyandı.

"Sandalyede uyumaya doyamadın heralde." dedim ona takılarak.

"Doyamadığım şey seni izlemekti." dedi gözlerini ovuştururken.

Şaşkınca ona bakarken söylediği söz kalbimin ritmini değistirmişti. 

"Yani şey, öyle demek istememiştim." dedi mahçup bir şekilde.

Bir anda küçük bir çocuk gibi gözükmüştü yüzü.

"Ulaş bunu yapma kendine." dedim karşısına otururken.

Kendinden önce bana yapmamlıydı bunu. Bir gün kopacağımızı bildiği halde beni kendine bağlıyordu. 

"Biliyorsun biz olmayacağız, bana aşık olma. Acı çekersin, gideceğim ben, yanında kalmayacağım. Unut beni." dedim.

Gözlerinden onu nasıl bir enkaza uğrattığımı görebiliyordum.

"Ben sana zaten.." dedi cümlesinin devamını getiremeyerek.

"Ben bu acıyı çekiyorum, alıştım. Aklın bende kalmasın." dedi ümitsizce.

Canı yanıyordu, canım yanıyordu. İstemiyordum gözlerindeki bu hüzünlü bakışları.

"Merak etme seni rahatsız etmeyeceğim. Sen kendini toparlar toparlamaz seni götüreceğim, bir daha beni görmeyeceksin. Ben zaten alıştım sensizliğe. Ailen seni merak etmiştir, seni burada zorla tutacak değilim, buna hakkım yok." dedi perişan bir şekilde. 

Sol gözümden yaş akarken gözlerimi kapattım. Ondan ayrılacaktım bu işin sonunda. Kalbime hiç bilmediğim bir sızı yerleşti ve ruhumu ele geçirdi. Yutkunamıyordum bile, avuç içlerime kadar sızlıyordu bedenim.

"Ağlama." dedi parmağı ile gözyaşımı silerken.

Gözlerimi açtığımda yine o gece gözler ile 
buluştum. Beni saran o bakışlar.. Kalbimi avuçluyordu sanki. 

Gecenin kollarına esir olduğumu hissettim. 

Kapılmamam gereken duygulara çoktan hapsolmuştum.

Geri çekildim.

"Aileme gidemem Ulaş, Türkiye'ye dönemem." dedim onun esaretinden kurtulmak istercesine.

"Neden?" dedi.

Sustum bir müddet, odayı sessizlik sarmıştı. Nasıl diyecektim ailemin beni arkamdan vuruşunu, bana ihanetlerini..

"Ne oldu Asya?" dedi telaşla.

"Türkiye'de aranıyorum." dedim gözlerindeki merak dolu ısrara dayanamayarak.

Anlayamayarak baktı bana.

"Ailem kuzenimin bütün suçlarını üzerime yıkmış. Ülkeye adım attığım an beni tutuklayacaklar." dedim gözlerim dolarken. Kelimeler boğazıma dizilmişti.

"Başka bir yol bulmalıyım, oraya dönersem masumiyetimi ıspatlayamam."

Gözlerindeki şaşkınlığın yerini öfke alırken ben sadece acı içinde kıvranıyordum.

"Tekrar mahkum olmaya katlanamam, bu sefer dayanamam. Bunu göze almayacağım." dedim ağlayarak.

Sonunda patlamıştım. Kendimi kaybederek omuzlarım sarsıla sarsıla ağlarken duyduğum ses ağlamamın şiddetini arttırmıştı.

Ulaş sandalyeyi dolaba doğru fırlatmış ve cam kırılmıştı.

"Nasıl bir aile bu? " dedi evi inleterek. Bu yaptığı beni daha kötü yapıyordu.

"Sana bunu nasıl yaparlar! Delireceğim, seni hapse mi atcaklarmış? Şaka mı bu ya ?! " dedi öfkeyle.

Kendimi susturmaya çalışıyordum ama başaramıyordum. Beni saran kollar ile derin derin nefes almaya başlamıştım.

"Seni onlara bırakmayacağım. Ne olursa olsun sana zarar vermelerine izin vermeyeceğim." dedi çenesini omzumun üstüne koyarken.

"Onlar seni bir kere gözden çıkardılarsa bir daha asla benden alamazlar." 




Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


11   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   13 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.