Yukarı Çık




12   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   14 

           
2 yıl önce

Bütün bedeni yorgundu, ama en çokta beyni. Sabahtan beri yeni asistanının yaptığı saçma sapan hataları düzeltmek ile uğraşmıştı genç adam. Daha çaylak olan kıza bir nebze kızacak olmuştu fakat kızın anında dolan gözleri buna engel oldu. 

Öfkesi doruktaydı ve her an patlamaya hazır bir volkan gibi etrafta dolanıyordu. Japonlar ile yapacağı anlaşma için kısa zaman kalmıştı ve sunumu o güne yetiştirmesi gerekiyordu ancak çalışanları ona destek değil köstek oluyorlardı. Yaz aylarına gelmişlerdi ve durmadan birileri yıllık iznini kullanıyordu. İzinlerini kullanmalarına bir şey demiyordu ama hepsi farklı bahanelerle birbirine yakın tarihe almışlardı izinleri ve asıl iş başında olması gerekenler yapacakları anlaşmayı önemsemeden alanlarını boş bırakmıştı. Levent çalışanlara karşı daha yumuşaktı ve bu gibi izin işleri ile o ilgilenirdi. Kendisini de hallederiz diye teskin etmeye çalışmıştı ama Ulaş sakinleşecek durumda değildi. 3 gündür uykusuzdu ve bu sinirlerini iyice yıpratmıştı. Öykü'nün doğum gününe bile katılacak vakit bulamamıştı şu günlerde. Hayatı bu kadar yoğun tempoda yaşıyor olmak onu bir yerden sonra yıpratmaya başlamış ve iyice despot bir adama dönüştürmüştü. İnsanlara yavaş yavaş tahammül edemediğini fark etti. Küçücük hataları bile gözünde bir deve dönüşüyordu.

Bu kadar yoğun iş hayatı yetmezmiş gibi birde davetlere katılması gerekiyordu. Bu akşamki davette o katılması gereken mühim davetlerden biriydi. Sinan Arıkan geçen senelerde beraber çalıştığı bir iş adamıydı ve bu akşam kızının Türkiye'ye dönmesi adına bir davet vermişti. Bu dışardan gözüktüğü gibi basit bir davet değildi. Aldığı habere göre Barış Arıkan'da bu davete katılacaktı. Uzun süredir Türkiye'de olmayan dünyaca ünlü mimar ile ortaklık şansı elde edebilirdi. Londra'da daha bu yıl yaptığı mimari eser herkesin dilinde sene boyunca konuşulmuştu. Böyle değerli bir mimarı elde etmek tabiki Ulaş'ın işine gelirdi. 

Açık havada yapılan davete geldiğinde öğrendiği şey ile iyice öfkelenmişti. Boşuna gelmişti buraya, Barış Arıkan kuzenin partisine katılmak şöyle dursun daha Türkiye'ye bile gelmemişti ! Adam ile tanışma düşüncesi suya düşerken aynı zamanda uykusuzluğunu ve hâlâ şirkette yapması gereken tonla işi düşününce sinirle gerildi. Saçma sapan bir partiye davet edilmiş ve o da onca işinin arasından kendini bu partiye atmıştı. İnsanlara yapacağı saygısızlığı düşünmeden kendini bulunduğu yerden dışarı atmak için acele bir şekilde arkasını döndü ve daha adım atamadan birisi ile çarpıştı.

Asya Emir'in zoru ile geldiği partide yapacak bir şey bulamayınca leziz gözüken tatlılara saldırmıştı. Etrafta insanların onaylamayan gözlerini umursamadan bir süre tatlılar ile başbaşa kalırken Emir'e iyiden iyiye sinir oldu.

Zorla getirmişti onu buraya ve kendisi ile değilde Eylül Arıkan ile ilgileniyordu. Emir'in yıllardır Eylül'e platonik olarak hisler beslediğini biliyordu ama kızı 4 yıl boyunca görmeyince Emir'de onu unutmuştur sanmıştı. Fakat kızın Türkiye'ye dönüp adına davet verildiğini duyunca onu unutamadığını anlamıştı. Emir bu davete çağrılmamıştı, hatta ailesindeki kimse çağrılmamıştı. Sadece kendisini davet etmişlerdi bununda sebebi Eylül ile ilk okulda çok yakın arkadaş olmalarıydı. 8 yaşına kadar sürdürdükleri yakın arkadaşlık annesinin ölümü ile son bulmuştu. Zaten o olaydan sonra Asya tamamen içine kapanık bir insana dönüşmüştü ve insanlardan hep uzak kalmıştı. Kendisi bu arkadaşlığı çoktan unutmuştu ama anlaşılan Eylül unutmamıştı.  Öyle ya Toralı'ların davet edildiği bir yerde asla bir Karahanlı davet edilmezdi ama Eylül kendisini davet etmişti. Gelmeyecekti bu davete fakat ne isterse yapacağını söyleyen Emir'in burnunu istekleri ile sürtmek için gelmişti. Ama bu kadar sıkıcı bir ortam tahmin etmemişti. Emir en azından sayesinde buraya girmesinin hatrına biraz da olsa onun ile ilgilenir ve bu kadar sıkılmak zorunda kalmaz diye düşünmüştü Asya ama Emir Eylül'ü görür görmez kendisini unutmuştu.
Eylül ile kısa bir muhabbetin ardındanda yalnız kalmıştı. Yalnız kalmayı evet severdi ama insanların birbirleri ile gülüp eğlendikleri ortamda değil. Etrafındaki herkes oldukça neşeliydi ve birbirleri ile sohbet içerisindeydiler. Böyle ortamlarda kendini kimsesiz hissediyordu. Kimsesizdi zaten biliyordu ama bunun yüzüne tokat gibi çarpması canını yakıyordu. Hüzün her yanını sararken gülüşen insanları izlemek yerine tatlılara gömülmüştü. Kalabalık içinde yalnız olmak en kötüsüydü ve bunu çikolatalı pasta bir nebze unutturuyordu.

Pasta ile karnını doyurunca eline aldığı bir bardak su ile yürümeye başladı ve aniden önüne çıkan bir gövde ile elindeki bardakta duran suyun artık elbisesinin üzerinde durduğunu hissetti. 

" Hay seni! Önüne bakarak yürüsene!" duyduğu öfkeli erkek sesi ile irkilerek geri çekildi.

" Önüme bakıyordum yoluma çıkan sizdiniz !" dedi sinirleri gerilirken.

Burnuna dolan koku onu dahada fevrileştirmişti. Niye böyle yoğun bir koku yayılıyordu bu adamdan. Böyle uyuz bir adamın güzel kokması yasaklanmalıydı.

Ulaş ıslanan gömleğine bakarken duyduğu ses, sahibinin yüzünü görmeden kalp atışlarının hızını değiştirmişti. Yavaşça bakışlarını kıza çevirirken karşılaştığı koyu kahverengi gözler sinsice kalbini bir anda ele geçirmişti. Karşısındaki kızın güzelliği ile afallarken gözlerindeki yakıcı öfke yavaş yavaş yumuşamaya başladı.

Kızın dik bakışlarının esaretinden kendini kurtarıp toparladı.

"Sayenizde üstüm ıslandı." dedi sakince.

Asya adamın gömleğine bakıp onunda kendisi gibi ıslandığını fark etti ama  bunun suçlusu olarak kendisini görmedi.

"Ne olmuş ıslandıysa birazdan kurur. Hem benim sayemde değil sizin aniden dönmeniz yüzünden yaşandı bu kaza. Herneyse böyle küçük bir meseleyi büyütmeyelim ikimizde yetişkin insanlarız." 

Zaten sinirleri yıpranmışken üstüne tuz biber olan bu olayı başkası ile yaşasaydı öfkeden deliye döneceğini ve hıncını masum bile olsa karşısındaki insandan çıkaracağını biliyordu fakat karşısında duran kadın tam tersine bir anda Ulaş'ı sakinleştirmişti. 

"Haklısınız büyütmeye hacet yok. "dedi kızın gözlerinin derinliklerine bakarken.

" Tartışmayı uzatmadığınız için teşekkürler." dedi Asya adamın yanından ayrılmadan önce.

Ulaş kızın kendisinden uzaklaşması ile onunla daha fazla konuşmadığına anında pişman olmuştu.

Daha demin gitmeye yeltenen adam bu fikrini çoktan unutmuş uzaktan kızı izlemeye dalmıştı. O an aklında ne yorgunluk ne iş vardı, sadece kızın derin gözlerini düşünmeye  başlamıştı.

Kızın her hareketini beynine kazırcasına en ince ayrıntısına kadar izlerken neden bir köşede yalnız takıldığını sorguluyordu. Bütün herkes birileri ile sohbet halindeyken kız en köşeye geçmiş dalgınca bir yere bakıyordu. O an kızın gözlerinde  gördüğü şey tarifi imkansız bir hüzündü. Bu yalnız görüntüsüne rağmen esmer tenine oturan beyaz elbisesi ile etrafa ışık saçtığından acaba haberi varmıydı. 

Kızın büyüsüne kapılıp ona doğru yürümeye başlamadı ama Asya ondan önce davranıp oradan uzaklaştı. 

Bütün gürültüden sıkılan genç kız çocukken sıklıkla geldiği bu evi ve bahçesini çok iyi bilirdi. Kendisini Eylül ile çocukken edindiği gizli mekanının etrafında buldu bir anda. Burası kocaman olan evin arka kısmında kalan büyükçe bahçeydi ama bu bahçenin en güzel yanı Sinan Beyin Eylül ve Asya'nın ısrarlarına dayanamayarak yaptığı küçük bir ağaç  evdi. 

Ulaş görkemli bir ağacın altında duran kızın yanına yaklaşıp kendisini fark etmesini sağladı.

Daha deminki adamı tekrar karşısında görmesi ile kızın içini tuhaf bir his kaplamıştı.

"Ortam çok sıkıcı değil mi? İnsan kendisini uzaklaştırmak istiyor."

"Evet öyle. " dedi Asya isteksizce.

" Peki bu sıkıcı ortamdan kaçmak için niye burayı tercih ettin? " dedi ağaç evi gösterirken. 

"Ağaç evlerine karşı bir ilgin mi var?" 

Ulaş kız ile muhabbet kurmak ve onu daha yakından tanımak isterken Asya ise içinde oluşan huzursuzluktan ötürü karşısındaki bu adamla sohbet etmek istemiyordu.

" Bu ağaç evi  çocukluğumuzda Eylül ile beraber ısrarlarımız sonucu Sinan Amcaya zorla yaptırmıştık. Son halini merak etmiştim ve hatırladığım halinden daha  farklı buldum. Biraz daha büyütmüşler." dedi fark etmeden kendisini muhabbete kaptırırken.

"Bu ağaç evi Sinan Bey ile beraber çalıştığımız zamanlarda ben büyütmüştüm." dedi tebessümle.

Kızın bakışları adamın ufak gülümsemesinde takılı kalırken ilk defa yabancı birine kendini yakın hissetti.

"Ne tuhaf, birbirimiz ile yeni tanışıyoruz ancak aynı ağaç evde ortak bir anımız olduğu ortaya çıktı." dedi iyiden iyiye adam ile sohbet etmek hoşuna giderken.

"Bu arada daha demin üstünüzü ıslattığım için üzgünüm." dedi ancak aslında pekte üzgün hissetmiyordu. Hâlâ bu konuda kendisini suçsuz olarak görüyordu Asya.

"Sorun değil sizin bir suçunuz yoktu." dedi kızın gülümsemesi ile tebessümü büyürken.

"Henüz birbirimiz ile düzgün bir şekilde tanışamadık. " dedi Ulaş kızın ismini öğrenme isteğine yenik düşerek.

İlk defa bir kadına karşı içinde böylesine yoğun hisler birikmiş ve derin bir çekime kapılmıştı. Karşısındaki genç kızın bakışı, ses tonu, gülümsemesi ve hatta kokusu.. Kıza ait olan her şey onu  sebepsiz bir şekilde etkisi altına almıştı. Kızı gördüğü andan beri kalbi sıkışmıştı sanki ve nefes almak ona daha bir zor gelmeye başlamıştı. 

Tanımadığı bir insana karşı bu tarz hisleri beslemek belki oldukça tuhaftı ama Ulaş o an bunu sorgulayacak durumda değildi.

"Asya." dedi elini uzatırken genç kız. 

Ulaş bu ismi duyduğunda bir daha asla unutmayacağını daha o an anlamıştı.

"Asya Karahanlı. " dedi gülümsemesini genişletirken.

Ama Ulaş'ın gülümsemesi yüzünde donup kalmıştı. Boğazına bir düğüm otururken onun için kanlı bir isimden başka bir şey ifade etmeyen Karahanlı soyadını duyması ile bütün kanının çekildiğini hissetti. Bu hayatta en sevdiği insan olan dedesinin katiliydi karşısındaki kızın babası. O an kızdan etkilendiği için kendisinden tiksinmişti. 

Bakışları nefrete dönüşürken onu yanıltan kalbini bedeninden söküp atmak istedi.

"Bir Karahanlı olarak senin burada ne işin var ?!" dedi Asya'ın titremesine sebep olan bir sesle.

Sesi o kadar ürkütücü çıkmıştıki küçük bir çocuk olsa bu korkutucu sesi duyar duymaz ağlamaya başlardı.

"Benim bulunduğum bir yerde bulunmanın sebebi canına susamış olman mı? " 

"Si siz kimsiniz ki? " dedi merak ile kekeleyerek .

Adamın aniden değişen bakışlarından ötürü bir kaç adım geri adım atmıştı.

Ulaş kızın yüzüne tiksinerek bakmaya başladı. Öfkesi kıza değilde kendisineydi aslında. Bir Karahanlı'dan hoşlanmış olmayı gururuna yediremiyordu.

" Bu hayatta en son karşısına çıkman gereken kişiyim. Ulaş Toralı." dedi keskin bir sesle.

Adamın bakışlarındaki öfkeyi şimdi anlıyordu genç kız. Hissizlik tekrar bedenini sararken daha demin hissettiği o hoş duygu anında terk etmişti bedenini.

Toralı soyadını duyması ile bulunduğu yeri terk etmek istedi. Bir Toralı ile daha fazla konuşmak istemiyordu.

"Haklısınız, mümkünse bir daha karşı karşıya gelmeyelim." dedi hissiz çıkan sesi ile.

Adamı orada tek başına bırakıp giderken durdu ve arkasını döndü.

"Üstünüzü ıslattığım için üzgün filan değilim. Yalan söylemiştim." dedi ve daha fazla bir şey söylemeden adamında söylemesine izin vermeden orayı terk etti.

İçinde aniden çıkan yangının bir müddet dinmesini bekledi ama o yangın geçen her saniye şiddetini arttırıyordu. Vücudunun alev aldığını hissetti. Kendisine hiç olmadığı kadar öfkeliydi. Gözlerini sıkıca kapatıp burnundan solumuştu. Dedesine ihanet etmiş olma düşüncesi onu yavaş yavaş bir enkaza çevirirken sinirle elini saçlarının arasına geçirip gözlerini açtı. 

Yerde gördüğü parlak şeyin daha demin bir Karahanlı'nın boynunda olması dahi kolyeye tiksinti ile bakmasına sebep olmuştu. Ama gece karası gözler tekrar hayaline düşünce kendi bile ne yaptığını anlamadan eğilip ucunda küçük taşlarla işlemeli yusufçuk kolyesini aldı ve incelemeden cebine koydu.

İnsanların arasına büyüyen öfkesi ile girince Asya'nın hâlâ gitmediğini gördü. İkisininde bakışları bir an birbirlerini bulurkan Asya'nın gözlerini Ulaş'tan çevirmesi ile bu kısa an son bulmuştu. 

Ulaş içinde yeni oluşan yangın ile savaşırken çoktan öfkesini insanlardan çıkarmaya başlamıştı. Başta Levent'e aynı anda bir kaç kişiye yıllık izinlerini verdiği ve kendilerini zor durumda bıraktığı için kızdı sonra ise ona Barış Arıkan'ın bu partide olacağı gibi yanlış bir bilgi veren kuzeni Serdar'ı azarladı.

Asya ise etrafa öfke saçan adamı uzaktan incelerken ondan gitgide nefret etti. Emir'i umursamadan daha fazla bulunduğu ortama katlanamayacağını anlayıp kimseye bir şey demeden orayı terk etti. 

Ulaş Asya'nın gidişini izlerken yalnızlığa gömüldüğünü hissetti. Elini cebine atıp kıza ait olan kolyeyi hissettiğinde nedensizce rahatladı.

Kızın ardından bulunduğu yerin ağır atmosferi iyice onu bunaltmış olduğundan fazla zaman geçmeden orayı terk etti.

Bir taksiye atlayıp eve giren Asya aklından çıkmayan kokuyu boş olan boynunu görmesi ile unuttu. Aynanın karşısında büyüyen gözler ile eksik kalmış boynuna bakıyordu. Eli boynuna dokunduğunda içinden kendine bir küfür savurmuştu. Nasıl olurda abisinden kendisine kalan tek hatırayı kaybedebilirdi. Ağlamak istiyordu ama bunu bile başaramıyordu. Tırnaklarını etine geçirirken içini kaplayan hüznü unutmak istedi. Nerede düşürdüğünü bile bilmiyordu.

Eline telefonunu alarak Emir'i aradı.

"Emir ne yapıyorsun?" dedi sinirle.

"Eylül ileyim Asya bilmiyormuş gibi. Ne var ne istiyorsun? "

"Kolyemi orada kaybettim heralde benim için arar mısın?"

"Sen neredesin ki? Kendi kolyeni kendin ara."

"Eve döndüm, eksikliğimi bile fark etmedin değil mi?" dedi sitem ederek.

"Eve mi gittin? İnsan giderken bir haber verir Asya. Gitmek istediğini söyleseydin ben götürürdüm seni eve."

"Anca sözde." dedi kendi kendine.

"Hadi Emir ya, abimin hediyesiydi kolye. Arayacak mısın?" 

"Birde abinin hatırası olan kolyeyi mi kaybettin? Aferin sana!"

"Arayacak mısın yoksa geri mi döneyim?"

"Tamam ya gecenin bu saatinde tek başına dışarı çıkmana izin veremem. Ben bakarım şimdi."

"Sağ ol Emir benim için çok önemli."

"Biliyorum Asya. Merak etme bulacağım." 

Telefonu kapatıp huzursuzca yatağına oturdu. Aklında tek bir şey vardı o da kaybolan kolyesi.

Ama Ulaş için durum tam tersiydi. Eve gitmek yerine yarım kalan işlerini bitirmek için şirkete dönmüştü. Ama ne işlerin yoğunluğu nede artık dayanılmaz hâle gelen uykusuzluğu gece karası gözleri 
unutmasına engel olamıyordu. Pantolonun cebinden çıkardığı kolyeyi izlerken sanki incinebilir bir şeymiş gibi nazikçe yusufçuğu okşadı. Sol göğsüne yerleşen ağırlık acımasızca kendini belli ederken kızın soyadı aklına gelince sanki  tuttuğu kolye ateş olmuşta elini yakmış gibi ani bir şekilde elini çekti ve kolye yere düştü.

Kolyeye göz ucu ile bakmadan odasından çıktı ve lavaboya girdi. Aynada gördüğü yansımasına bakarken sanki karşısındaki adam tüm dünyaya ihanet etmiş gibi hissediyordu. Nasıl olurda hâlâ o kızı düşünebilirdi aklı almıyordu. Soğuk suyu yüzüne çarpıp tekrar odasına geldiğinde yerdeki kolyeyi hızla alıp çekmecesinin içine attı. Tekrar işinin başına döndüğünde bir süre sonra bedeni uykusuzluğa daha.fazla dayanamayıp kendini uykuya teslim etmişti.

Haftalarca içine düştüğü ateşi inkar etti. Durum oldukça mantıksız geliyordu.Kim sadece bir defa gördüğü ve nasıl bir insan olduğunu bilmediği bir kadından bu kadar etkilenebilirdi ki? Ama gün geçtikçe yangın büyüyor ve her zerresine sirayet ediyordu. 

'İmkansız olması.' dedi kendi kendine.

'Ondan bu kadar etkilenmemin sebebi imkansız olması. Eğer her an ulaşabileceğim bir kadın olsaydı o zaman unuturdum onu." 

Bu düşüncesi onda zalim bir istek yarattı. Ona ulaşırsa o zaman onu da unutabilirdi. Ruhunu rahatlatan bu fikre sıkıca sarıldı. Kızın geride kalan pişmanlığı umrunda dahi olmayacak ve sadece onu unutacaktı. Sadece bir kez ona ulaşması yeterdi onun için. O an kendinden emindi. İnsanları çeken şeyler hep yasak olanlar değil miydi? Belki de kızın yasak oluşu Ulaş'ı cezbeden yegane şeydi. Yoksa diğer kadınlardan ne farkı vardıda kendini bu kadar ona kaptırmıştı.

Sabahın köründe Asya'nın evinin yakınlarında beklemeye başlamıştı. Aralarındaki uçurum evlerinin arasındaki mesafede dahi vardı. 

Sabahın erken saatlerinde evden ayrılan arabanın içinde onun olmadığını tahmin etmişti ve bu tahmininde yanılmadığını bir süre sonra anladı. Büyük kapıdan çıkan genç kızın ilk yaptığı şey ihtişamlı evin  duvarının önüne hayvanlar için su koymak olmuştu. 

Bunu hep yapıp yapmadığını merak etti. Hayvanlara karşı duyarlı bir insan bulmanın zor olduğu bir çağda yaşıyorlardı. İnsanlar her geçen gün merhametlerini biraz daha yitirirken bu tarz duyarlı insanlar her seferinde Ulaş'ı oldukça etkilerlerdi. 

Kızın eğilip bir kedinin başını şefkat ile okşadığını gördüğünde istemsizce gülümsedi.

Yürümeye başlayan kızı araba ile takip etmek fark edilmesine sebep olabileceği için arabasından indi ve bir müddet arkasından takip etti. Kısa bir yürüyüşün ardından bir cafeye oturan Asya kahvesini sipariş edip eline aldığı kitabını okumaya başladığında neden o sabah evin duvarlarının üstüne doğru geldiğine anlam verememişti.Çok uzun süre evden dışarı adım atmamıştı ve belki de bu artık bir nefes alma isteği yaratmıştı kendisinde.

Ulaş kızı rahatça izleyebileceği bir masaya oturduğunda kendini şanslı hissetmişti. Levent Asya'nın pek evden ayrılmadığını ve onu evin dışında bulmanın zor olduğunu söylemişti. Sadece okul ve ev arasında mekik dokuyan kız yaz aylarında olduğu için pekte evinden ayrılmıyordu.

Kızı izlerken içinde büyüyen yangından anladı geriye kül kalmayacağını. Onun o masum ve hüzünle bakan gözleri ilmek ilmek ruhuna işliyordu. Ona kavuşsa sönermiydi bu ateş? Ya Asya'ya ne olurdu? Onu arkasında darmadağan bir şekilde bırakacak olmak düşüncesi ile kalbine bir hançer saplandı. 

Onu da ateşinde yakmak istemediğini fark etti. Varsın bu yangında küle dönüşecek tek kişi kendisi olsun, Asya'nın kılına dahi zarar vermeyecekti.

Cebinde ki kolyeyi eline alıp kıza doğru yürüdü ve bir şey demeden kolyeyi kızın masasına bıraktı.

Asya ne olduğunu anlamadan masaya bir şey bırakıp giden adamı arkasından izledi. Adamın arkasından seslenmemiş ve onu durdurmaya çalışmamıştı. Kaşlarını çatarken masasına bırakılan küçük kolyeye baktı. Yusufçuk kolyesiydi ama kendininki değil.

Kolyenin yanına bırakılan notu eline alıp okudu.

"Kolyeni geri sana veremem ama bu da en az diğeri gibi sana yakışacaktır." 

Dudakları hafifle aralanırken kimin bıraktığını görmek için koşarak  mekanın dışına attı kendini ama adamı görememişti. Elinde sadece bir kolye ve not kalırken adamın kim olduğu hakkındaki merakı düşüncelerini ele geçirmişti.

Aşk kendisini esir aldığından beri tek şeyi istemişti. Ne olursa olsun ondan uzak duracak ve ona kendisinden bir zarar gelmesine engel olacaktı. Biliyordu, ona dokunduğu anda sevdiği kadın parçalara ayrılıp toza dönüşecekti. Babası onun ile olduğunu öğrendiği anda bir saniye bile genç kızın yaşamasına izin vermezdi. Bildiği bu gerçek elini kolunu bağlayan bir zincir olmuştu. Bir çıkmaz sokağın içinde yalnız kalmış ve tek yapabildiği orada öyleye dikilmek olmuştu. Geriye dönmek imkansızdı. Ama en imkansızı onun ile beraber olmaktı. 

2 yıldır bu azapta kavrulurken ilk defa korkusuz hissediyordu. Asya'nın gidecek bir yeri kalmamıştı. O da Ulaş'ın çıkmaz sokağını bulup orada onun ile birlikte beklemeye başlamıştı. 

Ailesinin sevdiği kadına yaptığı ihaneti öğrendiği anda deliye döndüğünü hissetti Ulaş.

Aylardır hapis hayatı yaşayan genç kızın tekrardan o çukura dönmesine izin vermeyecekti. Asya ne derse desin bundan sonra asla hayatından çıkamayacaktı. Onu kimselere veremezdi bu saatten sonra. Herkes kabullenecekti Asya'ya zarar veremeyeceklerini. Bütün imkansızlıkları unuttu o an. Tek düşündüğü bütün benliğini ortaya koyup Asya'yı korumaktı.

Kızın hıçkırıklar içinde ağlamasına dayanamıyordu. Onun acı içinde kıvrandığı her an o daha büyük bir ızdıraba sürükleniyordu.

"Seni onlara bırakmayacağım. Ne olursa olsun sana zarar vermelerine izin vermeyeceğim." dedi çenesini kızın omzunun üstüne koyarken.

"Onlar seni bir kere gözden çıkardılarsa bir daha asla benden alamazlar." 

Gözlerini kapatmış ve kızın saçlarından yayılan hoş koku ile ciğerlerini doldurmuştu.

Yavaş yavaş sakinleşen beden ile yüzünü kızın yüzünün hizasına getirip ruhuna dokunan gözlere baktı.

"Daha fazla ağlama, dayanamıyorum." dedi baş parmağı ile kızın göz yaşını silerken.

"Merak etme. Kimse sana zarar veremeyecek, buna izin vermeyeceğim. Seni aynı bataklığın içine tekrar göndermeyeceğim." 

Yıllardır içinde tuttuğu özlemi daha fazla gizlemeyecek ve Asya'yı hayatına kabul edecekti. Dolup taşan duygularını öğrendiği şeyden sonra bastırmaya bir daha asla çalışmayacağına karar verdi genç adam.


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


12   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   14 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.