Oda - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




13   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   15 


           
Gözlerimin içine bakarak söylediği cümleleri algılamaya çalıştım. Bana  sözlerini bir anlık öfkenin verdiği cesaretle söylediğini tahmin edebiliyordum ancak onun beni korumak için elinden geleni de yapacağına emindim. Bunu önceden de tecrübe etmiştim, Ulaş'tı o. Bir yol elbet bulurdu.

Ancak ben ondan bunu istemiyordum. Bu kadar yardımı bile benim için oldukça fazlaydı. Başkasına muhtaç durumda olma düşüncesi kendimi çok ezikçe hissettirmişti. Onun yardımını şu zamana kadar gereğinden fazla kabul etmiştim. 

Ben bu değildim. İçimde eski Asya'nın kırıntılarını hissettim. Elbet kendi ayaklarımın üstünde durmak için başka bir yol bulurdum. Bu yol kesinlikle sırtımı bir başkasına yaslamak olmayacaktı. 

"Ya ben istemiyorsam." dedim önümde duran yüzü görmemek için kafamı sağa çevirirken.

"Ben kendi yükümü başkasının omuzlarına bindirecek biri değilim. Benim için hiçbir çaba sarf etmeni istemiyorum.Buradan ayrılacağım." dedim ağlamış olmamın yüzünden tuhaf çıkan sesimle.

Odada kısa bir sessizlik hüküm sürdü. Ulaş ile birlikte olmak kendimi güvende ve huzurlu hissettiriyordu ama yanımda sonsuza kadar kalamayacaktı. Ben ona daha çok bağlanmadan kurtulmalıydım bu duygulardan. 

Önümde kocaman iki neden dururken onun yardımını kabul etmeyecektim.

"Buna müsaade edeceğimi mi sanıyorsun?" dedi sert çıkan sesi ile.

"Hiçbir yere gidemezsin!"

Gözlerindeki şefkat yerini çoktan öfkeye bırakmıştı.

"Ne yapacağımı söyleme! Bana karışma 
hakkını nereden buluyorsun? Ne istersem onu yaparım!" dedim sinirli çıkmasını umduğum sesim ile.

Aslında hiçte ona karşı öfkeli değildim, kızamıyordum. Bana zarar gelmemesini istediğini biliyordum ama en olmamam gereken yerdeydim şuan. Bunu fark edemiyor muydu? Hangi sıfat ile onun ile kalacaktım? Ne onun ailesi nede benim ailem buna izin vermezdi. Tabi hâlâ beni umursayan bir ailem varmıydı onu da bilmiyordum ancak Toralılar hayatta bir Karahanlıyı etraflarında kabul etmezlerdi. Bugün bunu daha iyi anladım. Ela'nın benden  rahatsız olmuş bakışları gözümün önünden gitmiyordu. Ya diğerleri? Hayatımı iki aileden kaçarak yaşamaya çalışmak istemiyordum. 

"Bu durumda tercih hakkı bırakmıyorum sana. Benimle kalacaksın. Senin üzerindeki hakkıma gelincede umrumda değil. Benim dediğim olacak." Keskin çıkan ses tonu ile söyledikleri bu sefer sinirlenmeme sebep olmuştu.

" Buydun demek. Ancak etrafa emirler veren bir züppe.Aylarca gerçek yüzünü çok güzel saklamışsın tebrik ederim çok büyük bir yetenek." 

"Yavaş yavaş dahada yakından tanıyacaksın beni merak etme." dedi sola doğru kıvrılan dudağı ile.

"Bu olmayacak ve ben buradan gideceğim."

"Saçmalamayı kes artık! Gidecek bir yer yok!"

"Bulurum!" dedim sesimi onun gibi yükseltirken.

"Hiç bilmediğin bir ülkede adın arananlar listesindeyken nereden bulacaksın? " 

"Hep bir çıkış yolu bulmuşumdur yine bulurum."

"Tek çıkış yolun benim anlasana!"

"Asıl saçmalayan sensin Ulaş. Ailen beni ellerine geçirseler hiç düşünmeden harcarlar."

Söylediğim cümle ile gözlerinde bir anlık gördüğüm şeyin korku olduğuna emindim. O da biliyordu ailesinin bana zarar verirken bir an bile tereddüt etmeyeceklerini.

"Sana zarar gelmeyecek. Söz veriyorum." dedi.

Bunu neye dayanarak söylüyordu bilmiyordum ama sözünde duracağına emindim.

Fakat her şey ona güvenmek değildi. Ben en çok kendime güvenmiyordum. İstemiyordum onu daha fazla çünkü onunla geçirdiğim her an ona daha çok bağlanıp ondan kopmanın benim için imkansızlaştığını hissediyordum.

"Gideceğim." dedim ayağa kalkarken.

Benden önce davranıp kapıya doğru yürüdü ve kapıyı kilitledi.

Elinde salladığı kilitle kaşlarımı çattım.

" Ne yaptığını sanıyorsun?" dedim titreyen sesimle.

"Gördüğün gibi gitmene izin vermiyorum.Buradan çıkamazsın." 

"Bu seferde sen mi beni tutsak edeceksin?" dedim kaşlarımı çatarken. 

"Bana aynı şeyleri tekrar mı yaşatacaksın?" 

Ondan bunu beklememiştim. Geriye doğru adım atıp yatağa oturdum. Ellerim ile yüzümü kapatıp içine düştüğüm durumu sindirmeye çalıştım. Daha yeni özgür kalmıştım ve üzerinden çok geçmeden tekrar bir odaya sıkışıp kalmıştım. Bütün bedenimi sıktığımda vücudum hafiften titredi.

Duvarlar yavaştan üstüme doğru geldiğinde ellerimde hissettiğim hafif dokunuşun ellerimi yüzümden çekmesine  izin verdin.

Önümde diz çökmüş gözlerimin içine bakıyordu.

"Bana bunu yapma, aynı şeyleri tekrar yaşatma." dedim yalvararak.

Gözlerini kapatıp bir saniye beklemişti. Yutkunurken aşağı doğru hareket eden adem elmasına bir anlığına gözüm takıldı. Gözlerini açıp ruhuma işleyen bakışlarını benimle buluşturduğunda bu sefer yutkunan ben oldum.

"Bunu nasıl düşünürsün Asya? Sana zarar gelmemesi için çırpınıp dururken ben mi sana eziyet edeceğim?" 

Bunu söylerken bana inanamıyormuş gibi bakıyordu.

"Beni buraya kilitledin."

Elime anahtarı bırakırken sadece onun gözlerine bakıyordum.

"Korkma,senden özgürlüğünü almayacağım." dedi yumuşak çıkan sesi ile.

Bakışları tekrar şefkat dolu olunca hafifçe tebessüm ettim.

" Seni incitmek gibi bir niyetim kesinlikle olamaz. Şuan her şey ani geliştiği için kafan oldukça karışık ve ne yapman gerektiğini bilmiyorsun. Ben sadece sana yardımcı olmak istiyorum anla beni. Gidecek bir yerin yok benimle kalmak zorundasın."

"Bu nasıl olacak Ulaş? Benim kim olduğumu ilk öğrendiğinde ne demiştin hatırlıyor musun? "

O sustu ama ben cevap verdim.

"Benim bulunduğum yerde bulunmanın sebebi canına susamış olman mı? Bana bu cümleyi neden kurduğunu ikimiz de çok iyi biliyoruz. O zaman ki bana karşı olan öfken geçmiş olabilir ama ya diğer Toralılar. Senin etrafında olmama izin verirler mi? Etraf kan gölü olur. Yapma, ikimizde zararlı çıkarız."

Ayağa kalkıp parmaklarını saçlarına geçirdi. Odada kısa bir tur atıp tekrar karşımda durunca bu sefer başımı eğmiş sadece ayaklarına bakıyordum.

" Ela dışında başka hiçbir Toralı yanımda olduğunu bilmeyecek. Gizleyeceğiz. Bak Asya başka çaremiz yok. Bir süre bu şekilde yaşamaya dayan. Ben Türkiye'ye dönebilmen için senin masum olduğunu ıspatlayacağım. Eğer şimdiden ailem seni bilirlerse seni polise vermek için bir an dahi kaybetmezler."

"Ya sonra? " dedim sinirle.

" Sonra ne olucak söyler misin?"

"Masumluğun ıspatlandığında herkes senin bana ait olduğunu bilecek." dedi kararlı bir şekilde.

"Ben sana mı ait mişim? Öyle miymiş? Ben neden bilmiyorum? "

Aramızdaki mesafeyi kapatıp bana yaklaştı.

"Artık biliyorsun."

Nefesi yüzümü okşamıştı. Bundan tiksinmem lazımdı ama tiksinmemiştim. Kalp atışımın göğsüme ağırlık verecek kadar hızlandığını hissedince tiksindiğim kişi kendim olmuştum. Ondan etkilenmemem lazımdı ama yapamıyordum.

Onu ittim. Sinirle ayağa kalkarken bu kadar kendinden emin olmasından ilk defa nefret etmiştim.

"Ben emrivakileri kabul edecek bir kadın değilim. Bir adama ait olacak birisi hayatta değilim." dedim her kelimemin üstüne basarken.

Nasıl bana hiçbir şey demeden beni sahiplenme hakkını kendinde buluyordu anlamıyordum.

" Bana ait olmayı sende istiyorsun." dedi tekrar adımlarını bana doğru atarken.

"Yanılıyorsun.Lütfen daha fazla yaklaşma."

"Niye? Kalp atışının sesini duymamdan mı korkuyorsun? Yada kızaran yüzünü daha yakından görürüm diye mi?"

Sırtım duvara yaslanmıştı ve o da tam karşımda duruyordu. 

"Rahatsız hissediyorum böyle davranma." dedim gözlerimi ondan kaçırıp.

"Utanıyorsun." dedi gülümseyip.

Elimi sıcak avucunun içine alıp sol göğsünün üstüne koyduğunda bu sefer gözlerine bakabilmiştim. Elimin altında hissettiğim şeyle gözlerimi kapattım. Kalbi tahmin edemeyeceğim kadar hızlı atıyordu ve bu avuç içlerime kadar bedenimin sızlamasına sebep olmuştu.

"Bu kalbi sensiz taşımak çok zor Asya. Nasıl oldu bilmiyorum ama tamamen senin ile dolmuş durumda. Halime bak." dedi acı bir tebessümle.

"Vücudumu parçalayıp çıkacak kadar hızlı atan bir kalbe sahibim."

Göğsüm sıkışırken bu sefer onun eli benim kalbimin üstünü bulmuştu. Hızla atan kalbime susması için çığlıklar atıyordum ama beni dinlemiyordu.

Gözlerini kapatıp bir süre benim yaptığım gibi kalbimin sesini dinledi.

"Görüyorum ki  benden farksızsın. Benim kalbim sana aitken seninki de bana ait Asya. Böyle delicesine atmasının başka sebebi olamaz. Ben tüm varlığım ile sadece sana ait olmayı kabul ediyorum. Sende artık kabul et ve hislerini kendine itiraf et."

Yüreğim çoktan onun eline geçmişti, bunun zaten farkındaydım. Hep onu düşünmemin başka açıklaması yoktu. Ona kapılmıştım ama daha da kapılmak istemiyordum.

"Bu yaptığın yanlış." dedim tüm gücümle onu iterken.

"Beni neye zorladığının farkında mısın? Benden istediğin şey imkansız." dedim sertçe.

"İmkansız filan değil, önceden sana zarar gelmemesi için sana yaklaşmamıştım ama şimdi işler değişti. Bir daha asla seni Karahanlıların arasına göndermeyeceğim. Sana zarar verecek kişiler asıl onlar. Ailemden korktuğunu biliyorum ama onların da sana bir şey yapamayacaklarından emin olacağım. Seni herkesten koruyacağımı söylüyorum Asya, bana güven."

Ne yapacağımı bilmiyordum.Tedirgince ona bakarken yanıma yaklaşıp saçımı okşadı.

"Bana böyle bakmamanı söylemiştim sana." dedim yoğun bakan gözlerinden kendimi alamadan.

" Böyle diyorsun ama senin bana karşı olan bakışlarından habersizsin. Bakışların bile canımı yakmaya yetiyor. Söylesene, kim aşkı ile ölmediği adama böyle bakar?" dedi dudakları kıvrılırken.

"Aşkınla öldüğümüde nerden çıkardın? Yok öyle bir şey."

"İnkar etmeye devam et." dedi sol yanağımı öperken.

Yaptığı şey ile donup kalırken yanağıma değen sıcak dudakları tenimi yakmıştı.

Hiç bilmediğim bir başka his beni bulduğunda sarsıldığımı hissettim. 

Yakışıklı yüzünü kaplayan çapkınca gülümsemesi gamzesini ortaya çıkardığında benliğimi değiştiren bedeninden kendimi uzaklaştırmayı başaramamıştım.

"Ne oldu sana, sen böyle arsız değildin?" İçimdeki heyecanı yansıtmayan sesime hayret ettim. 

" Artık senden uzak durmak için kendimi zorlamak zorunda değilim." 

"Bana bu şekilde dokunamassın Ulaş. Benim iznim olmadan bu hareketleri sergileyemezsin."

Dikkatli bir şekilde bana baktı.

" Seninle kalmaya devam edersem bana böyle mi davranacaksın?" ne demek istediğimi çok iyi anlamıştı.

"Küçük bir öpücükten bu kadar etkileneceğini tahmin edememiştim." dedi şaşkınca.

"Şu haline bak resmen sarsıldın.Yüzün kıpkırmızı olmuş. Bana baya bi abayı yakmış olmalısın."

Gerçekten o kadar kızarmışmıydım merak ettim. İstemsizce elim yüzüme giderken yanaklarımın alev alev yandığını hissettim.
Yaptığım hareket ile kahkaha atan adama kaşlarımı çattım.

"Beninle oyun mu oynuyorsun?" dedim öfkeyle.

"Hayır Asya sakin ol. Lütfen başa dönmeyelim. Sana karşı kaba olmak istemiyorum ama beni buna biraz zorluyorsun."

"Şimdiye kadar çok kibardın."

"Emin ol bu kibar halim."

Tek kaşımı yukarı kaldırınca hafifçe gülümsedi.

"Bana söylemek istediğin şeye gelince seni rahatsız edecek hareketlerde bulunmayacağıma söz veremem ama bunun için uğraşırım. Şimdi söyle burada kalmaya karar veriyor musun?"

"Bilemiyorum."

"Sana yardım edecek başka birini biliyor musun?" 

"Hayır."

"O zaman sorabilir miyim tanımadığın bu ülkede beş kuruşsuz ne yapmayı düşünüyorsun? Sadece merak ediyorum aklındaki planın ne?"

"Bir iş bulurum."  

"Dilini konuşamadığın bu ülkede ki herkes Asya gelse de ona iş versek diyordu zaten.. "

"Dalga geçme."

"Dalga geçmiyorum Asya sadece gözünü açıyorum. Daha bunları düşünmedin ama ben çoktan düşündüm. Bir işe girmen için kimlik lazım ve senin kimliğin bile yanında değil. Zaten kimliğin olsa dahi kendini iş hayatında değil hapis hayatında bulurdun. Asya hangi akla hizmetle burada kalmamayı tercih ediyorsun?"

Tekrar yatağa oturup ona baktım.

"Sadece bir süre, kendimi güvence altına alıncaya kadar seninle kalacağım. İlerisi yok Ulaş. Beninle ilgili tehlikeli hayaller kurmaktanda vazgeç. Şuan buradan çıkınca ne yapacağımı bilmediğim için burada kalıyorum, bunu sakın unutma."

"Sen öyle san. Artık seni bırakırım mı sanıyorsun?" 

"Ulaş istersen beni kışkırtma." dedim sertçe.

Dediğimi takmadan gelip yanıma oturdu.

"Sonunda ikna edebildim seni." dedi gülümserken.

Gamzesini bana sıklıkla göstermeye başlaması canımı sıkmıştı.

"İkna edilmesi bu kadar kolay biri olduğumu bilmiyordum." dedim mutsuzca.

"Sen doğru olanı yapıyorsun.Bunun için kendine kızma." dedi.

Bana fazla yakın  durmasından dolayı kokusu ciğerlerimi doldurmuştu.

Bir parfüm kokusu değildi bu. Kendi teninin kokusuydu ve hiçbir parfümün bu kadar güzel kokmadığına emindim. 

"Bu odada çok fazla bunaldım Ulaş. Biraz temiz hava almak için dışarı çıkalım mı? Buna ikimizinde ihtiyacı olduğunu düşünüyorum." dedim artık konuyu değiştirmek isterken.

"İyi fikir." dedi ayağa kalkarken.

Hâlâ elimde duran anahtar ile kapının kilitini açtım.

Telefonda konuşan Ela bizi görmesi ile görüşmesini sonlandırıp yanımıza geldi.

"Babamla konuştum Ulaş." dedi bana hiç bakmadan.

"Senin hâlâ kayıp olduğunu sanıyorlar. Aileni biraz düşünüp onların karşısına çıkmaya ne dersin? Yengem aylardır ne hâlde haberin yok. Kadıncağız bir anda çöktü. Amcam desen ondan farksız durumda. İşten bile elini eteğini çekti tek yaptığı seni bulmaya çalışmak. Hiç bir yerde izine rastlayamıyor ama yinede seni aramaktan vazgeçmiyor. Lütfen bir an önce onlar ile irtibat kur Ulaş. Ben babamlara seni bulduğumuzu söyleyecektim ama Levent buna engel oldu. Malum bazı şeylerin gizli kalması gerekiyormuş." dedi cümlesinin sonunda göz ucuyla bana bakarak.

Elbet normal olan buydu. Özgür kalır kalmaz ailelerimize gitmemiz lazımdı, ailelerimiz bizim için fazla endişeli olmalıydılar ve biz onların karşısına geçip yüreklerine su serpmeliydik.

Ne yazık ki benim durumum hiç buna uymuyordu. Ben aileme kavuşmak şöyle dursun onlardan kaçıyordum.

"Bunu sonra konuşuruz." dedi Ulaş sertçe.

Mutsuz olduğunu göreviliyordum.

"Biz biraz hava almak için dışarı çıkacağız. Asya'ya kalın bir şeyler verebilir misin? Hava çok soğuk."

Tersçe Ulaş'a baktım ama o bana bakmıyordu.

"Buna gerek yok Ela. Teşekkürler ama böyle idare ederim ben."

Üstümdeki kıyafetler bile kızınken neyin gururunu yaptığımı bilmiyordum. Ama benden hiç hoşlanmayan bu kızın kıyafetlerini de daha fazla giymek istememiştim.

"Emin misin?" dedi Ela.

"Hava çok soğuk sonra pişman olma." bunu derken bile bana hoşnutsuz bakıyordu.

"Eminim sağ ol."

"Peki öyleyse."

Ulaş ile dışarı çıktığımızda soğuk bedenime işlerken verdiğim karardan hiçte pişman değildim. Benden nefret eden bir insanın kıyafetlerini yüzsüzce kullanmayacaktım.

"Niye istemedin?"

"Efendim?"

"Seni soğuktan koruyacak kıyafetler  vermesini niye istemediğini soruyorum."

"Soğuğu hissetmeyi severim."

"Titresen bile mi?"

"Titremiyorum bir kere. Hem ben yetişkin bir insanım ister ince giyinirim ister kalın buna ben karar veririm."

"Peki Asya Hanım ama şimdiden söyliyim hasta olursan bakmam."

Alayla gülümsedim. Bir süre sadece yürüdük. Temiz havayı ciğerime çektim, bedenim çoktan buz gibi olmuştu.

"İtiraf et üşüyorsun."

"Evet." dedim inkar etmeyerek.

"O zaman niye"

"Çünkü benden nefret eden bir kadının kıyafetlerini giymek istemiyorum. " sinirle sözünü kesip bunları söylediğimde durakladı.

"Ela senden nefret etmiyor."

"Kendini kandırabilirsin ama beni kandıramazsın. Bana bakışlarının nefret dolu olduğunu gördüm.Doğal değil mi o bir Toralı ve bütün Toralılar Karahanlılardan nefret eder."

"Ben değil. Ben senden nefret etmiyorum." dedi paltosunu sırtıma bırakarak.

"Onun için bunu kabul et." dedi saçlarımı öperken. Kokumu içine çektiğini hissetmiştim.

Bunu hiç beklemediğim bir anda yapmıştı. Derler ya karnımda kelebekler uçuşuyor diye, işte tamda o anda kelimenin tam anlamıyla karnımda kelebekler uçuşmuştu. Sıcacık bir duygu beni sararken çoktan yangınında yandığımı anladım. 

Paltosunun içi sıcacıktı ve bu hoşuma gitmişti.

"Teşekkür ederim." dedim tebessümle.

"Ama bunu kabul edemeyeceğim yoksa sen donacaksın."

Paltosunu sırtımdan çıkartmaya çalıştım ama buna izin vermedi.

Bir mağazanın önünde durduğunda bana döndü.

"Buraya girelim mi? Senin eksiklerini tamamlamış oluruz."

"Para?" dedim sorgularcasına.

"Benim yanımda var."

Nasıl oluyorduda bende olmayan bütün imkanlara bir anda sahip olabiliyordu? Rusya'daydık ve onun bundan kısa bir zamana kadar haberi bile yoktu. Ama şimdi tekrardan her şeye sahipti. Levent'ten almıştı muhtemelen parayı. Yada bir ara bankadan çekmişti. Yinede benim hiçbir şeye sahip değilken onun bu kadar geniş imkanlara kolaylıkla sahip olması garibime gitmişti.

"Birkaç kıyafet almalıyım, sana sonradan parasını öderim."

"Benden sana bir hediye olarak kabul edemez misin?"

"Hayır Ulaş lütfen. Elime para geçer geçmez sana ödeyeceğim."

"Kendini öyle rahat hissedeceksen kabul."

Mağazaya girdiğimizde Ulaş adamlara Rusça bir şeyler demişti.

"Rusça biliyor musun?"

"Evet Ela zamanında öğrenmem için baskı yapmıştı." dedi.

Buna şaşırmıştım ama belli etmedim.

Mağazadan zorunlu ihtiyacım olan birkaç şeyi alıp çıktık.

"Sen bir şey almadın?"

"Ela'nın evinde birkaç kıyafetim var.Levent getirmiş. Pek bir şeye ihtiyacım yok aslında. Sende tahmin ettiğimden daha kısa sürede işini bitirdin."

"Mağazalarda oyalanmayı pek sevmem."

Aramızda kısa süren sessizliği yine ben bozdum.

"Ne kadar tuhaf, Rusya'nın sokaklarında beraber yürüyoruz. İki gün önce ise işkence görüyorduk, hayat çok garip."

" Garip olduğu kadar bazen çok güzel." dedi bana bakıp. 

"Eve geri mi dönsek? Poşetler taşıyıp yorulmamış oluruz." 

" Gitmeden önce kahve içmek ister misin?  Buralarda çok iyi bir yer biliyorum."

" Sen baya baya buraları tanıyorsun."

"Ela sağ olsun sayesinde sıklıkla gelmek zorunda kaldım."

"Anlıyorum, peki olur içelim. Sen kahve diyince kokusunu bile özlediğimi hissettim."

Onu takip ederek yürürken içimi bir huzur kaplamıştı. Yanımdaki varlığı güven veriyordu.

Onun biraz arkasından giderken boyunun fazla uzun olduğunu fark ettim. İnsanda dokunma isteyi yaratacak yumuşak saçları uzamıştı ve bu ona oldukça yakışmıştı. Geniş omuzlarına tezat beli ise fazlasıyla zayıf duruyordu. Bu adamın önceden daha kalıplı ve kaslı bir vücudu olduğu aklıma gelince içimi kaplayan huzur buruk bir hüzüne dönüştü.

"Arkamda değilde yanımda yürümeni tercih ederim."

Bana dönüp söylediği cümleyle gülümseyerek ona yetiştim.

Yürümeye devam ederken kafamı kaldırıp gökyüzüne baktım.

O da benim gibi gökyüzüne baktığında canımı yakan bir söz çıktı ağzından.

"Unutulur mu gökyüzü? Unutuluyormuş işte. Unutmuşum."

.
.
.

80'leri andıran bir cafenin içine girip boş bir masaya oturduk. 

Siparişleri verdikten kısa bir süre sonra kahvelerimiz gelmişti.

"Senin için her şey ne kadar kolay. Bir anda eski imkanlarına kavuştun. Merak ediyorum hayatında imkansız olan bir şey var mıydı? İsteyipte elde edemediğin?" 

Aklım hâlâ bir anda kendisini yabancı bir ülkede bulduğu halde istediği her şeyi rahatlıkla elde edebilmesinde takılı kalmıştı.

Elini yumruk yapıp çenesinin altına koydu.

"Sadece sen vardın." dedi acı bir tebessümle.

Bakışlarımı kaçırdım.

"Ama ben imkansızın sınırlarını zorlayacağım. Artık benim için imkansız diye bir şey olduğunu düşünmüyorum."

Rahatsızca yerimde kımıldandım. Kalbimdeki yoğunluk bana fazla gelmeye başlamıştı.

Ne diyeceğimi bilememişken imdadıma Ulaş'ın çalan telefonu yetişti.

Benden izin isteyip ayağa kalktı. O gidince bulunduğum yeri incelemeye başladım. Hardal sarısı  ağırlıklı bir yerdi ve duvarlarında plaklar asılıydı. Biraz karışık bir görüntüye sahip olması buradan hoşlanmamı engelleyememişti. Arkada çalan sakin müzik ortama iyice mayhoş bir hava katıyordu. Bu müziği bir yerden duymuş olabileceğimi düşündüm.

Karşımda beliren Ulaş'ın endişeli yüzü beni düşüncelerimden uzaklaştırdı. Sanki kanı çekilmiş gibi yüzü beyazlamıştı.

"Kötü bir şey mi oldu niye böylesin?" dedim ayağa kalkarken.

"Ela aradı. Annem kalp krizi geçirmiş ve hastahaneye kaldırılmış."

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


13   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   15 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.