Oda - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




20   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   22 


           
Hayatı anlamak her zaman zor olmuştu benim için. Sabahında aydınlık olan dünyam garip bir şekilde bir anda tam tersine dönüşebiliyordu. Ve ben, artık buna alışmıştım. 

Fakat şimdi, hiç alışık olmadığım bir durumla karşı karşıyaydım. Sanki bütün dünya bambaşka bir hâl almıştı. Büyülü bir dünyaya yolculuk etmekteyim gibi hissediyordum. Oysa ben bugün bir karanlığın içinde gözlerimi açmıştım, güzel günlerin geleceğine kendimi inandırmaya çalışıyordum mahkeme salonunda. Ancak o günler bir hayalin parçası gibiydiler benim için.

Ama şuan, tamda şimdi.. Ulaş ile şık bir otelin restorantında yemek yerken, onun artık bana ait olduğunu biliyorken, bunu onun ağzından birkez daha duymuşken.. Sanki renkler daha bir canlı gözüküyordu gözüme.

Yaşadıklarıma rağmen, onunla beraber olmanın bana verdiği eşsiz mutluluğu nasıl tarif edecektim bilemiyordum.

İçimde patlayan havai fişekler vardı sanki. İlk defa ruhumun, ta en derinliklerine kadar karanlığın içinden çıkıp bir ışık süzmesine yakalandığını hissediyordum.

Ve ilk defa mutluluğun kokusunu duyumsuyordum. Böyle bir histen bu yaşıma kadar nasıl habersiz olduğumu sorgulamaktaydım. Mutluluk denen o şey ile sonunda yollarımız kesişmişti.

Yüzümdeki aptal gülümsemeye engel olamıyordum. Bana dünyanın en güzel şeyiymişim gibi bakan adamın bakışlarından ilk defa kaçınmıyordum. 

"Çorbayı beğendin mi?" dedi tebessümle.

"Evet, çok beğendim."

"Buna sevindim." dedi içten bir gülümseyişle.

"Ulaş." dedim çekingence.

"Efendim güzelim?"

Bu tatlı kelimelerinin içimi nasıl tırmaladığından habersizdi.

"Bir şey sorucağım fakat bana kızmayacaksın."

Dediğim şeyle elindeki kaşığı masaya koydu.

" Sorabilirsin."

"Kızmayacağına söz ver." 

"Söz." dedi ciddileşerek.

Alt dudağıma dişimi geçirdim ve bu Ulaş'ın bakışlarını o yöne çekmesine sebep oldu. Utanarak yaptığım şeye  son verdim.

"Hani dedin ya çapkın bir adamdım diye. Dalga geçiyordun değil mi?" dedim cesaretimi toplayıp.

"Bunu öğrenmek istiyor musun? "

"Evet." dedim omuzlarımı dikleştirip çenemi kaldırarak.

"Çapkındım, çok canlar yaktım." dedi kaşığını tekrar eline alırken.

" Çok mu kadın girdi hayatına?" dedim boğazıma bir yumru otururken.

"Bu konuları şimdi konuşmasak, ne güzel yemek yiyoruz." dedi kafasını kaldırmayarak.

Bunu neden kendime yapıyordum bilmiyordum ancak onun yanında başka bir kadının olduğunu hayal etmek canımı yakıyordu. Oysa geçmişi beni ilgilendirmemeliydi. Fakat yinede..

Derin bir nefes aldım.

"Biliyor musun? Bunun haksızlık olduğunu düşünüyorum. Yani ben, daha önce hiçbir erkeği kalbime sokmamışken, onlarla hiç ilgilenmemişken kim bilir senin kalbine giren kaçıncı kadınım." dedim fısıltıyla.

Bakışlarını kaldırıp tekrar benimkilerle buluşturdu. Gözlerimi çorbama çevirdim.

Elini uzattı bana doğru. Ben tutmayıncada  tutmamı istercesine parmaklarını hareket ettirdi. İstediği şeyi yapıp bende mutsuzca elimi uzatıp onun elini tuttum.

Ona baktığımda küçük bir tebessüm vardı dudaklarında.

"Ne o, hoşuna mı gitti dediklerim. Senin için hava hoş tabi." dedim gülmesine sinir olup elimi çekmek isteyerek fakat o buna engel oldu.

" Yalan söyledim. Kalbime giren tek kadınsın, bu hep böyle kalacak." 

" Beni rahatlatmak için söylüyorsun. Senin gibi birisi boş durmaz. Sen dursanda kadınlar boş bırakmaz." dedim dudak büküp.

" İnanamayacaksın fakat ben hayatım boyunca tam bir inektim. Gözüm çalışmaktan başka bir şey görmezdi. Seni görene kadar." dedi dudakları kıvrılırken.

"Yani benden başkası olmadı."

"Asya, bu konuya son versek. Niye sorguluyorsun?"

"Merak ediyorum çünkü, gerçekten bir ben mi varım? "

Bıkkınlıkla dışarıya nefesini üfledi.

"Keşke bende senin gibi yapsaydım, hayatıma rahatça başkalarını soksaydım." dedim gözlerimi kısarak.

Kaşlarını çatıp bana baktı fakat bunu umursamadan yemeğime devam ettim.

" Sadece küçük çaplı birkaç ilişki, hiçbiri ciddi değildi. Ve ben inan onlara karşı bir şeyler hissedememekten dolayı hep kendimi suçlu hissettim. Onları kandırıyordum sadece. Kendimide kandırmaya çalışıyordum ama asla başarılı olamadım. Kalbimin hızla çarpmasına sebep olan tek kadın sensin." 

"O zaman niye çapkındım diyorsunda beni deli ediyorsun?" dedim öfkeyle.

" Seni ne kadar sevdiğimi görmüyormuşsun gibi bu soruyu bana sürekli sormana öfkeleniyorumda ondan. Bu kelimeyi sadece sana söyledim Asya. Sadece seni sevdim ben. Kalbimede başkasını almadım, anlaşılan hep seni beklemiş kalbim. Onun için lütfen saçmalaktan vazgeç." dedi daha demin dediğim şeye sinirlendiğini belli ederek.

"Eşit olduğumuza sevindim." dedim omuzlarımdan kalkan yükün rahatlamasıyla.

"Bunu başından söylesen olmaz sanki."

" Bu derece kıskanç olduğunu bilmiyordum, geçmiş hayatımı sorguluyorsun. Hemde daha ilk günümüzden."

Omuz silktim.

"Beni aldıysan buna katlanırsın." 

Erkeksi ve küçük bir kahkaha döküldü dudaklarından, dediğim şey komiğine gitmiş olmalıydı.

Ufak çaplı tartışmamız bile hoşuma gitmişti. 

Yemeklerimizi yerken aramızda oluşan sessizlik Emir'in aklıma gelmesine sebep olmuştu. Kendimi ona ihanet ediyor gibi hissediyordum. Ben böyle bir ortamdayken o ise duvarların arasına kısılıp kalmıştı.

Duygu geçişlerimin bu derece hızlı olmasından ve dengesizliğimden nefret eder hâle gelmiştim. 

Babam ve dedemde aklıma gelince tam olmuştu. 

"Ne oldu, neyi düşünüyorsun yine? Yüzün düştü."

"Hiçbir şey." dedim zoraki gülümsemeye çalışarak. Ortamı bozmak istemiyordum.

" Babanları düşünüyorsun değil mi?" dedi hüzünlü bakışları ile.

Nefesimi dışarı üfledim. 

"Sen de gördün, umurlarında değilim. Hiç özlememişler beni. Zaten beni hapse tıkmak isteyen insanlardan ne bekliyorsam. Fakat Ulaş, onlar benim tek ailem. Bana bu şekilde sırtlarını dönmüş olmaları.. Kim bilir seninkiler seni ilk gördüklerinde sana ne tepki vermişlerdir. Ama ben.. Babam tarafından hiç sevilmedim. Bunu biliyordumda yinede bir umut vardı içimde. Bugün o da uçtu gitti işte. Hiç sevilmemişim." 

Ayağa kalkıp sandalyesini yanıma çekti.

" Ben seni öyle seviyorum ki hepsinin yerini kapsayacak kadar. Ben senin babanda olurum, annende, en yakın arkadaşında, sırdaşında. Ne istersen o olurum. Kimsenin göremeyeceği kadar sevgiye sahipsin. Hepsi buramda, sadece sana ait." dedi dudağımın üstünde yoluna son veren gözyaşımı silerken.

Hissettiğim şey tenimi yakmıştı. 

"Seninle o kadar güzel anılarımız olucak ki, kimseye ihtiyacın olmadığını anlayacaksın. Kimsenin sevgisine ihtiyacın yok, bende seni  boğacak kadar var istediğin o duygulardan." dedi alnını alnıma dayayıp. 

"İçimde bir ateş var sanki, sana baktıkça alevleniyor." dedi gülümseyerek.

" Ben niye böyle oldum ya, bu halimi hiç sevmedim. Eskiden nede güzel ağlamazdım. Şimdi bulduğum her fırsatta akıyor şu yaşlar." dedim kızardıklarını hissettiğim yanaklarımı gizlemek için elimin tersi ile gözyaşlarımı silerken.

Yine ondan kaçmıştım fakat buna engel olamıyordum.

"Seninle işimiz var." dedi burnumu sıkarken. 

"Yine yaptın yapacağını."

"Kızmadın değil mi?" dedim kaşlarımı yukarı kaldırıp.

"Kızmadım." dedi şefkat dolu sesiyle.

Yemeklerimizi bitirdikten sonra Ulaş'a dışarı çıkmamız için yalvarmıştım. Odalara hapsedilmek istemiyordum, özgürlüğümün tadını sonuna kadar çıkartmaktı tek isteğim.

Hava kararmış olmasına rağmen beni kıramadı ve kabul etti.

"Hava çok soğuk yeni iyileştin bir daha hastalanma." dedi tedirgince.

"Ulaş sadece biraz nefes almak istiyorum yeteri kadar dört duvarın arasında durdum zaten."

"Peki öyleyse üşüme diye ben de böyle yaparım." dedi tek kolunu  omzuma atıp beni göğsüne yaslarken.

Çekingenliğimi bir kenara koyup bende beline sarıldım.. Kafamı kaldırıp ona baktığımda o da kafasını eğmiş bana bakıyordu.

"Ay ışığı en çok senin saçlarına yakışıyor." dedi yanağımı okşayıp.

Elimi kaldırıp yanağına dokunduğumda hafif çıkmış sakallarını hissetmiştim.

"Bu sakallarda sana çok yakışıyor." dedim yanağını parmaklarımın arasına alıp sıkarak.

Kahkahası kulaklarımı çınlattığında küçük bir kikirdemede benden çıkmıştı.

Onunla hiçbir şey yapmasam bile bu kadar eğleniyor ve mutlu olmam bana oldukça tuhaf geliyordu.

Karanlık bir gecede, etrafı aydınlatan tek şey ay ışığıyken sadece onun ve benim olduğum yollarda yürümek.. Dünyanın en leziz yemeğini tatmak gibi bir şeydi, hatta daha fazlası. 

"Hani bana bir  şarkı söylemiştin ya, Cem Adrianın şarkısı.. O sözleri beni düşünerek mi söylemiştin?" dedim içimi kavuran bir merakla.

"Evet, senin içindi. Yokluğunda ancak şarkılara, şiirlere sığınabilmiştim." dedi hafif bir tebessümle.

Dudaklarının küçük bir hareketiyle bile bu derece harika bir ifadeye bürünmesi kalbimi sıkıştırıyor, böyle bir insanın beni seviyor olma ihtimalini benden çok uzaklara fırlatıyordu. 

Bana haykırışları olmasa ona kesinlikle inanmazdım. Fakat sözlerine bile gerek kalmıyordu, bana bakışları tüm duygularını ayaklarımın altına seriyordu.

"Ben özür dilerim, sen beni  severken ben farkında bile değildim hislerinden, hislerimden."

"Hislerinden?" dedi durarak. Kaşları havaya kalkmıştı ve benden beklenti içinde bir açıklama istiyordu.

"En başından beri bende seni seviyordum." dedim çekingence.

Gözlerinden kayan bir yıldız gibi geçen o ışığı fark etmiştim. 

Gözler ruhun aynası derlerdi, şimdi daha iyi anlıyordum.. Ulaş'ın  ruhunu görmem için gözlerine bakmam yetiyordu, öyle bir insandı.

"Bunu hapse girdiğim ilk gün anladım. Sen yoktun ve kendimi hiç güvende hissetmiyordum. Oysa o odada, neler olduğunu bilmiyorken bile senin varlığın bana güven veriyordu. Sadece bunu kendimden gizlemişim, hep yaptığım gibi. İlk gün Ulaş, ilk günden beri. Çarpıştığımız o an ben sana aşık olmuşum meğer. Belkide bunu fark edebilmem için bütün bunları yaşamışımdır.Biliyorsun, yoksa hayatta itiraf edemezdim kendime. İçimde bir yerlerde saklar dururdum."

Acıyla tebessüm etti. Benden gizlemek istiyordu fakat anlamıştım, bana kızgındı. Cesaretsizliğimle bir kere daha karşılaşmıştı ve bu onu afallatmıştı. Farkına vardığı şeyle ilk başta yaşadığı o heyecan yok olmuştu.

"Özür dilerim." dedim fakat sesim kısık çıktı.

"Böyle biri olduğum için çok üzgünüm. Bana acı verecek şeylerden hep korktum, onun içinde kurtulmak istedim. Sen benim için olmayacak biriydin, seni sevemezdim. Ama sevdim. Kaçamadım. Ancak Ulaş, artık anlıyorum ki başıma gelen en büyük felaket sandığım şey bana verilmiş en büyük hediyeymiş. Seni sevdiğim için asla pişman değilim." dedim kendimi affettirmek istercesine.

Bir ağrı çökmüştü sol göğsüme. Oysa o beni sevdiği için pişmandı. Onun için her kadın olabilirdi fakat benim gibi biri.. Aşkı hak etmiyordu.

Sessizliğe gömülmüştü ve bu beni eziyordu.

"Bir şey demeyecek misin?" dedim fısıltıyla.

"Ne hissedeceğimi bilmiyorum, sevinç mi yoksa hayal kırıklığı mı?" dedi dalgın bir şekilde.

"Sadece merak ediyorum, nasıl başarıyorsun kendine unutturmayı?" dedi yorgun çıkan sesiyle.

Zordum, fakat o benden daha zordu. Ben ona böyle bir itirafta bulunurken bile konuyu saptırabiliyordu. Aynı benim gibi.. Biz bu halimizle ne yapacaktık  kestiremiyordum.

"Bilmiyorum Ulaş, bir şekilde oluyor. Psikolojik olarak savunma mekazinması oluşturuyormuşum, psikiyatrisim öyle söyledi. Yaşayacağım acıları kaldıramayacağımı hissedince direk devreye giriyor bu şey. Bana da garip gelmişti fakat bunu oldukça sevmiştim, unutabilmemi kast ediyorum. Bazı şeylerle ancak bu şekilde başa çıkabiliyorum. Mesela o oda. Yavaş yavaş silmeye başladım orada hissettiğim acıları, normal insanlarda yapıyor bunu fakat biraz daha yavaş hislerinden arınabiliyorlar. İnsanlar kaybettikleri evlatlarının acısını ilk günki gibi hissetse ne olur bir düşünsene. Yürek dayanmaz böyle bir şeye. Aslında bunu bu kadar hızlı başarmamın sebebi diğerlerine göre daha fazla duygu yoğunluğu içinde olmammış. Beynimin yaptığı bu şey olmasa bir süre sonra acılarımı unutmak için kendime zarar verebilirmişim. Acıyı fazlasıyla hissettiğim içinde beynim kendi kendine böyle bir metod geliştirmiş. Anıları değil fakat olayların bana hissettirdiklerini unutabiliyorum. Bunu aslında bile isteye yapıyorum, kendimi biraz zorlamam yetiyor." 

Bu bir hastalıkmıydı bilmiyorum, psikolojik bir rahatsızlık olsa bile beynimle beraber oynadığımız bu oyun olmasa nasıl hayatıma devam edebilirdim?

Yinede Ulaş'a olan hislerimi  unutabildiğim için kızgındım kendime.

" Ben çok özür dilerim, en başından beri benden kaçtığın için sana hep kırgındım. Beni sevdiğini zaten  biliyordum ve bunu kendine dahi itiraf edememen beni deli ediyordu." dedi yanağımı okşayıp.

Gözlerime bakamıyordu ve dediklerim onu sarsmış gibiydi.

"Seni sevdiğimi nereden biliyordun?."

Anlayamıyordum, kendime bile itiraf edememişken ona o kadar belli mi etmiştim?

"Kendinde değilken beni sevdiğini sayıklamıştın." dedi beni dumura uğratarak.

"Yalan söyleme." dedim yutkunurken.

"Böyle bir şey olmadı, de değil mi?" 

Kekelemiştim.

"Oldu." dedi hafif bir gülümsemeyle.

"Ne zaman?" 

Büyük bir stresin altına girmiştim.

"Oradan kaçmayı başaramayıp yakalandıktan sonra bizi soktukları kafeste, işkencelerin başladığı zaman. Deniz o gün yine sana kendinden geçirecek kadar işkence yapmıştı." dedi hafifçe yutkunup.

Gözlerini yavaşça yumup bir an öyle bekledi.. Bir nefes çekti içine ve hüzünle devam etti.

"Gözlerini zar zor açmıştın ve yarı baygın şekilde bana bakıyordun. Çok kötü bir haldeydin. Bayılmadan önce bana ne dedin hatırlamıyorsun değil mi?"

Hayır dercesine kafamı salladım.

"Seni bırakmamı söyledin, çok fazla korktuğunu ve asla seni bırakmamı. Benden bunu istemiştin Asya. Ben sana seni sevdiğimi ve seni istesemde bırakamayacağımı söylediğimde gözlerin kapanmadan önce sende bana itiraf etmiştin."

Dilim lâl olmuştu sanki. O benden önce biliyordu hislerimi. Kendime söyleyemezken ona söylemiştim.

"Bana bunu ayık kafaylada itiraf etmeni çok bekledim." dedi acı bir tebessümle.

"Ama şimdi sana artık kızmıyorum. Kırgında değilim. Psikolojine yaptığın bu baskı için sana bir şey demeye hakkım da yok. Yaşadığın her şey en başından beri çok ağır ve ben bunu es geçecek kadar bencilce davrandım. Fakat artık seni daha iyi anlıyorum." dedi yanağımı hafifçe okşayıp.

Gözlerimi yumdum ve burnuma buram buram gelen kokusunu içime çektim.

" Bana kızgın değilsin değil mi?"

" Hayır." dedi beni göğsüne yaslayıp.

"Şu durumda senin bana kızmış olman lazım, yine sana yüklendim." 

"Sana kızamıyorum ki ben." dedim kollarımı beline sarıp.

" Senin masumiyetinle nasıl başa çıkacağım ben?" dedi çenemi tutup ona bakmamı sağlarken.

"Kalbim doğru kişiyi seçmiş." 

Bu cümle bende elektrik çarpmış hissi yaratmıştı fakat belli etmek istemedim.

"O geceyi unutamıyorsun değil mi?" dedi pişman olduğunu belli edercesine.

"Unutturacağım. " dedi merhameti ile beni sararak.

.
.
.

Ulaş ile bir şeyleri sonunda yoluna koymuş olmamız üstümden koca bir yükün kalkmasına sebep olmuştu. 

Odalarımıza çıktığımızdan beri telefonuma mesaj atıyordu. Sırt üstü uzanmış aptal bir sırıtışla mesajlarını okuyordum. Saate baktığımda gece yarısına geldiğini görmüştüm.

-Kendimi liseliler gibi hissediyorum.

-Niye?

-Çünkü kalbim sevdaya yeni yakalanmış bir ergen gibi çılgınca atıyor. Seni düşünmekten uyuyamıyorum.' 

Cevap vermeden önce uzun uzun ekrana baktım. Doğrusu ben de liseli bir kız gibi heyecanlıydım, aslında onlardan pekte farkım yoktu. Ulaş hayatıma girmeyi başaran tek erkekti. 

-Yanına mı gelsem acaba? Hem sen korkmamış olursun, ne dersin?

-Korkmuyorum zaten. 

Beni böyle mi kandırmayı planlıyordu? Hafif bir kahkaha attım.

-Ben korkuyorum.

Cevap yazmadım, ne kadar şapşal olduğunun farkındamıydı acaba. Ancak ben bu şapşallığından oldukça keyif alıyordum.

-Bak geliyorum.

-Niye ısrar ediyorsun?

- Alışmışım seni izleyerek uyumaya, dediğim gibi sen olmayınca uyuyamıyorum.

- Beni izlemeden uyumaya alıştır kendini o zaman.

- Fazla inatçısın. Odandaki sandalyede otururum, olmaz mı?

-Hayır tabi ki, çok rahatsız edici olur.

-Benim için sorun olmaz, yeterki seni izleyerek uyuyum. Of ya keşke bunları odana girmeden önce söyleseydim.

Bana bu mesajları yazarkenki yüz ifadesini merak ediyordum. Acaba yüzü benimki gibi aptal bir sırıtışa mı bürünmüştü?

Hayalimde görüntüsünü canlandırdığımda gülümsemem iyice büyümüştü.

-Bana büyü yapmış olmalısın, seni her an yanımda istiyorum.

- Aynı durumdayız, belkide sen bana büyü yapmışsındır.

- Bensiz kalamıyorsan sana bunu yapmaya hakkım olmadığını düşünüyorum, onun için geliyorum.

Ulaş'ı sadece dışardan tanıyan bir insan olsaydım bir kadına böylesine yalvaracağı aklımın ucundan dahi geçmezdi. Yalvardığı kadın olmaktan ölesiye eğleniyordum.

-Bak sinirlenmeye başlıyorum.

Söylediğim şeyde hiç ciddi değildim. Dişimi dudaklarıma geçirmiş ezmekle meşguldüm.

-Şöyle yapalım o zaman. Uyumadan önce son bir defa seni göriyim.

-Daha demin beraberdik, niye böyle ısrar ediyorsun.

-Yine de Özlüyorum.

-Tamam gel sonrada beni rahat bırak uyuyacağım.

Anında çevrim dışı olmuştu. Tam aptal aşıklara dönmüştük ve bu beni iğrendirmesi gerekirken eğlendiriyordu. Oysa bu tarz çiftlerden hep nefret ederdim. Mesafe çiftlerin arasında bile görmek isteyeceğim bir şeydi. Aşk beni bile böyle aptallaştırıyorsa diğerlerine bir şey demeye hakkım yoktu. 

Kapımın şiddetle vurulmasıyla kikirdedim. Oldukça heyecanlanmışa benziyordu, oysa zaten beraber dolu dolu bir gün geçirmiştik.

Onu deli etmek istercesine yavaş adımlarla kapıya doğru yürüdüm.

Açtığımda ise donup kalmıştım. Karşımdaki kişi  gözlerini öfkeyle üzerime dikmişti. 

Ve yine olan olmuştu, aydınlığım karanlığa dönüşürken birazdan kopacak kıyametin korkusu bedenime yerleşmişti.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


20   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   22 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.