Oda - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




21   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   23 


           
Ne işin var burada?"

Ulaş ile karşılaşmasını istemiyordum fakat koridora kafamı uzattığımda çoktan onun buraya doğru yürüdüğünü ve çatılan kaşları ile Yankı'ya baktığını gördüm.

"Seni buradan götürmeye geldim."

Tekrar ve tekrardan koca bir saçmalığın içine düşmüştüm. Benimle alay ediyor olmalıydı.
Artık bir şeylere şaşırmayı çoktan bırakmıştım.

" Onu götürmeye geldin demek?" 

Ulaş bir elini Yankı'nın omuzuna atıp sıkarken aynı anda Yankı'da sert bakışlarını ona çevirmişti.

"Ulaş." dedim onu bırakmasını ima ederek.

Fakat adamın omzunu öyle bir sıkıyorduki Yankı'nın acıyla yüzünü ekşittiğini görmüştüm. Ve ona seslenmeme rağmen Yankı'yı bırakmamıştı.

"Hangi gerekçeyle olacakmış o dediğin?" 

"Sen Asya'ya zarardan başka bir şey değilsin, onu senden kurtarmakta bana düşüyor."

Yankı aklından geçenleri söylemekte hiç çekinmeyen bir tipti. Fakat şimdi bu huyu onun sonu olabilirdi. 

Ulaş öfke saçan gözlerini ondan ayırmıyordu. Sonunda gözleri benimle buluştuğunda sakin olmasını yalvarırcasına ona baktım. Gecenin şu saatinde otel odamın kapısının önünde kavga çıkması isteyeceğim son şey bile olamazdı.

Yankı omzunu Ulaş'tan kurtarıp bana döndü.

"Amcam mı istedi beni ona götürmeni?"

"Hayır, benden öyle bir şey istese de yapmam Asya. Hala çözemedin mi beni? Sana zarar gelmesine izin vermem." dedi öfkeyle.

Bu adamın bana karşı takıntısından hep rahatsız olmuştum. Fakat bu rahatsızlığım şimdi had safhaya çıkmıştı. Ulaş'ın yumruk yaptığı elini tuttum. Ne yapmak istediğini az çok kestiriyordum fakat bunu kaldıracak bir gücüm yoktu. Üstelik bana yardım etmek isteyen bir insanın sırf bu yüzden zarar görmesini istemiyordum. Her ne kadar tutumu saçmalıktan ibaret olsada.

"Amcan, burada olduğunu bulmak onun için hiç zor olmadı, ve adamlarıyla buraya geliyor. Bu adamın yanında olduğun sürece seni rahat bırakmayacak."

Sanki insanlar huzurumu bozmak için gizli bir anlaşma yapmışlardı. Şimdi de amcam, ne güzeldi ama..

"Sen mi beni amcamdan kurtaracakmışsın?" dedim alayla.

Göz ucuyla Ulaş'a baktı. Yankı'nın gözlerindeki nefreti görebiliyordum, kendisini değilde onu seçtiğim için benden de nefret ediyor olmalıydı. Bana artık çok farklı bakıyordu. Öfkeli gibi.. Önemsemedim.

" Bu adam senin için bir intihardan başka bir şey değil. Benimle gelirsen her şeyi yoluna sokarım."

Bir anda olan olmuş, Yankı'nın dilini tutamaması onun için ağıra patlamıştı. Yüzüne yediği yumrukla kendimi, içimi kaplayan korkuyla birlikte onlardan uzaklaşırken  buldum. Ulaş'ın ani hareketi ile bir çığlık koparmıştım.

"Seninle gelecek, öyle mi?" dedi Ulaş yere  fırlattığı adamın yüzüne bir yumruk daha geçirirken.

"Sen mi onun yanında olmayı hak ediyorsun lan?  Ne cesaret ama, Siktiğimin piçi! Sana asıl hak ettiğini vereceğim!" dedi delirmiş gibi adamı döverken.

Ulaş'ın savurduğu küfürlere ve yumruklarına engel olmak isteyerek ona doğru adım attım. Karşımdaki görüntü ve bağırış sesleri bütün enerjimin bedenimden söküp alınmasına sebep olmuştu. Yankı asla sevmediğim fakat zarar görmesini istemediğim bir insandı benim için. Onu bu  şekilde dövülürken görmek bedenimin titremesine sebep oluyordu.

Bütün vücudumun uyuştuğunu hissettim, Ulaş'a durması için bağırmak istiyordum fakat nefes dahi almakta zorlanıyordum. Odaların tek tek açıldığını ve insanların etrafımızda toplandığını gördüm. Kalabalık bile Ulaş'a engel olamıyor, birkaç adam araya girmek istediysede onları geri savuruyordu. Onunda yüzüne birkaç yumruk yediğini gördüğümde duvara yaslandım. Sanki ona atılan yumruklar benim bedenime savruluyordu. Zemin ayaklarımın altından kaybolduğunda elimle duvardan destek alıp tüm gücümü kullanarak yere  oturdum. Görüntü bulanıklaşıp ve yavaş yavaş karanlığa gömülmek üzereyken adımı haykırdığını duydum. Yüzümü avuçlarının arasına almış ismimi sayıklıyordu. Kalabalığın içinden biri bana su uzatırken ilk defa rezil olduğumu hissediyor ve insanlardan utanıyordum. Gecenin bir yarısı herkesin uyanmasına sebep olmuştum. Titreyen ellerimle suyu içtiğimde Ulaş'ın endişeli gözlerinin arkasında duran görüntüye baktım. Yankı yere  baygın halde yatıyordu.

Yüzünün ve kıyafetinin kanlar içinde olduğunu görmek canımı yakmıştı. O bugün bana yardım etmek istemişti fakat aldığı karşılık bu olmuştu. 

Ulaş belimden tutup beni nazikçe kaldırırken insanların şaşkın ve korkmuş yüzlerini görmemle kafamı eğdim. Uzun saçlarım yüzümü kapatmıştı.Birkaç kişi bize söylenmişti. Bir insanı bu hâle soktuğumuz için derhal polisi arayacağını söyledi bir adam. Fakat Ulaş'ın sert bakışı ile sözü havada kalmışa benziyordu.

Beni odama sokarken ondan beklediğim şeyi yapmamış, kimseden özür dilememişti. Suçluluk psikolojisi altında eziliyordum.

Beni yatağa oturttuğunda saçıma küçük bir öpücük kondurup daha iyi olup olmadığımı sordu. Kısık bir sesle iyi olduğumu söyledim. 

Hüzünlü bakışları kalbimi delerken hangi ara tekrar böyle olduğumuzu sorgular hâle gelmiştim. Birkaç dakika önce aptal aşık gibiyken şimdi yine avcısından kaçan av konumuna düşmüştük.

Patlamış dudağına hafifçe dokunduğumda derince bana bakıyordu.

"Çok acıyor mu?"

"Hayır." dedi geri çekilip.

"Bunları önemseme,buradan hemen gitmeliyiz." 

Kafamı salladım. 

Bana acıyla gülümseyip kıyafetlerimin olduğu yere doğru yürüdü. Hepsini katlayıp dolaba koymuştum. Eşyalarımı tekrar bavula yerleştirirken o kadar hızlı hareket ediyorduki onu gözlerimle takip etmek bile beni yoruyordu. 5 dakikanın içinde tüm işini bitirerek eline bavulu aldı. Bir koluyla omzumu sararak  destek olurken onunla odadan çıktık. Yankı'nın çoktan gittiğini ve ortalığın sakinleştiğini görünce bir rahatlama aldı bedenimi.

Kendi odasına girdikten sobra 2 dakikanın içinde sırt çantasını alıp çıkmıştı. Çıkış işlemlerini hemen halledip otelin dışına attık kendimizi.

Arabaya binmeden önce Yankı yanıma geldiğinde akıllanmaz bir aptal olduğunu düşünmüştüm. Yinede yüzündeki yaraları görmek kötü hissettiriyordu.

"Biraz daha kaşınmak istiyorsun herhalde?"

"Ulaş çok yoruldum yapma lütfen." dedim bitkin çıkan sesimle.

"Sadece bir şey soracağım."

"Sor ve git." dedi Ulaş.

Yankı çaresiz gibi bana baktı.

"Bütün aileni karşına alıcak kadar mı onunla kalmak istiyorsun? Ben hep senin için çabalamışken sen gerçekten beni yok sayıp bu adamı mı seçiyorsun? Sana tek verebileceği şey acı olan bu insanı."

"Beni seviyor, fakat sen söylediğinin aksine aslında beni hiç sevmedin Yankı. Senin tek istediğin güç."

Ve şimdi onu yakalamış olmamın tedirginliği vardı yüzünde.

"Bilmediğimi mi sanıyordun?" dedim tiksinerek.

"İstediğin ihtişamlı güce benimle ulaşacağını inandırdın kendini. Fakat ben sana bunu vermem. Artık anla lütfen, benim seni sevmediğim gibi sende beni sevmedin. Onun için izin ver sevdiğim insanla olayım."

"Başından beri biliyordun demek?" dedi gözlerini kaçırarak.

İnkara başvurmaması benim için iyi bir şeydi.Umuyordumki artık peşimi bırakırdı.

"Sana öfkeli değilim, gitmem gerekiyor artık. Fakat şu güç takıntından kurtar kendini, yoksa bu senin sonun olabilir."

"Senin yanındaki adama olan takıntın gibi mi?" 

Bakışları alay doluydu. Ne adamdı ama. Ona kanmamış olmamdan dolayı kendimle gurur duyuyordum. İnsanlara güvensizliğim bir yerde faydalı olabiliyordu.

Ulaş Yankı'nı yakasından tuttuğunda derin bir nefes bıraktım dışarı. Hep aynı noktaya geliyorduk.

"Amcam her an buraya gelebilir."

Yankı'yı tiksinircesine bırakıp nefret kusarak son defa ona baktı.

Sonunda arabaya binmeyi başardığımızda güvenlik görevlilerine yakalanmadığımız için şükrediyordum. Bizi tehdit eden adam gerçekten Ulaş'ın bakışlarından korkmuş olmalıydı.

Arabayı sürmeye başladıktan kısa bir süre sonra sessizliği bozmuştu.

"Özür dilerim. "

"Durmadan birbirimize özürler dilemek beni bunaltmaya başladı. Bu kadar sorunla yüzyüzeyken bizde ortaya sorunlar çıkarmaktan vazgeçmeliyiz artık. Hem o zaman kimse özür dilemek zorunda kalmaz."

"Bana öfkelisin." dedi bakışlarını bana çevirerek.

" Kendine hakim olamıyorsun Ulaş. Hemen yumruklara baş vuruyorsun."

"Ortalıkta seni benden alacağını söyleyerek dolaşan adama karşı kendime hakim olmam elbet. Bunu benden isteyemezsin."

"Öyle mi? Bu konuda suçlu hissetmiyorsan niye özür diliyorsun?"

"Suçluyum fakat o adamı dövdüğüm için değil. Amcandan ve diğerlerinden kaçmak zorunda bıraktığım için."

"Bunun suçlusu sen değilsin."

"Benim. Gözlerimi üzerinden çektiğim an seni parçalara ayırmak isteyecekler. Seni bu ateşin içine ben attım."

"Sen beni ateşten kurtardın Ulaş."

Küçük bir tebessüm gönderdi bana.

"Sen öyle diyorsan."

Karanlığa gömülmüş yollardan geçerken ruhumun derinliklerinin tekrardan ışık süzmesinden uzaklaştığını hissettim. Yine simsiyah olmuştum. 

Yanımdaki adamla bir geleceğimiz olabilecek miydi gerçekten? Bütün bu karmaşıklığa rağmen başarabilecekmiydik?  Şu kirli dünyada onunla temiz kalmak istiyordum, neden izin vermiyorlardı? 

Bağırmak istiyordum herkese, bizi bırakmalarını söylemek.

"Amcamın silahı var." dedim sessizliği bozarak.

Elimi tuttu.

"Bize zarar veremez."

Dediği her şeye inanıyordum, buna da inandım.

"Nereye gidiyoruz?"

"Evime." 

Korkarak ona baktım, ailesiyle karşılaşmak istemiyordum.

"Baban beni kabullenmemişti en son."

"Kabullenecek, fakat ailemin yanına değil Asya. Onların yanına gitmiyoruz. Tek yaşıyorum."

Ulaş'ın evine ilk defa girecek olmak aptal kalbimi bulunduğum durumda bile hızla çarptırmıştı.

"Amcam orayı da bulur."

"Adımını dahi atamaz. Zaten  güvenlik çok kuvvetli fakat iki katına çıkartmaları gerektiğini söylemiştim. Site sakinlerinin dışında kimseyi almıyorlar."

"Bunu nasıl yaptın? Yani senin gibi her site sakinin sözünü öyle kolay dinliyorlar mı?"

"Bana ait bir yerde yaşıyorum. İstediğim şeyleri yaptırmak o kadarda zor değil."

Sadece bir mimar olduğunu sanıyordum, bundan fazlasınında olduğunu öğrenmek beni afallatmıştı. Hakkında hâlâ bilmediğim ne çok şey vardı. 

Güneş çoktan doğduğunda sonunda gelebilmiştik. İnsanı korkutacak cinsten koruma ordusu vardı sitenin önünde. 

Arabayı park ettikten sonra bavulumu ve sırt çantasını alıp boş eliyle elimi tuttu. 

Saçmalıktı biliyorum fakat onunla böyle yan yana olmak her şeye rağmen beni mutlu ediyor ve kendimi güvende hissetmemi sağlıyordu. 

Etrafa bakıp ona döndüm.

"Buranın mimarlığını sen mi üstlendin?"

"Evet, beğendin mi?"

"Çok beğendim. Tam aileler için. Her şey düşünülmüş." dedim önümdeki kocaman parka bakarken.

İnsana huzur veren bir yerdi. Aklıma gelen düşünceyle aptal bir gülüş kaplamıştı yüzümü. Bir gün çocuklarımız olursa Ulaş ile köşedeki banka oturup parkta oyun oynayan ufaklıklarımızı izlemek istiyordum. O görüntü gözlerimin önünde belirdiğinde yanağımda bir ıslaklık hissettim. Zordu, fakat imkansız değildi. Fark etmemesi için yanağımdam süzülen yaşı sildim.

Asansörle en üst kata çıkmıştık. Kapının önüne geldiğimizde kendimi gergin hissediyordum. Sanki ilk defa onunla bir aradaymışım gibi bir heyecan kaplamıştı bedenimi. Evine girecek olmak sebepsizce beni utandırmıştı.

Sinir bozucu bir şekilde yorgunluğunun bile ayrı bir karizma kattığı yüzüne baktım. Ona aşık olduğum için mi akıl almaz derecede yakışıklı geliyordu gözüme yoksa zaten öylemiydi kestiremiyordum.

"Merak etme gazozuna ilaç atmam." dediğinde kahkaha atmıştım.

Sonunda biraz rahatlayabilmiştim.

"Niye bekliyorsun, girsene içeri."

"Sadece"

"Anladım ben seni." dedi sözümü kesip.

Çantasıyla valizi girişe koyduğunda ben daha ne olduğunu anlayamadan beni kucağına almıştı. Bu hareketi ile karnımda uçuşan kelebekleri hissederken aynı zamanda düşmekten korkarak boynuna sarıldım. 

"Ulaş  indir lütfen." dedim kahkaha atıp.

Burnunu burnuma sürttüğünde yaptığı şeyle mi yoksa yüzünü daha yakından görmemle mi kalbim teklemişti anlayamamıştım.

"Kokun beni mest ediyor." dediğinde utançla başımı göğsüne yasladım.

"Sana biraz kilo aldırmam gerekecek tüğ gibisin." dedi beni yatağa bırakırken.

Hastalıklı görünmeme sebep olacak kadar zayıfladığımı biliyordum.

"Çok zayıfım değil mi? Bana yakışmıyor bu derece zayıflık." dedim somurtarak.

"Zayıfsın fakat endişelendiğim şey sağlığın. Yoksa sen hayatımda gördüğüm en güzel şeysin." 

Gözlerindeki parıltı içimi ısıtıyordu. Ben alışık değildim bana sevgi gösterisine fakat Ulaş bana bunu alıştırmaya kararlı gibiydi.

Beni nazikçe bıraktığında ondan uzaklaşmak kalbimi acıtmıştı.

Dudaklarım kıvrılırken elini alıp tuttum. O kadar yorgundumki yumuşak yatak beni kendimden geçirmiş gibiydi.

"Burada uyusam sorun olur mu?"

"Yanımda?" dedi tek kaşını kaldırıp çapkınca gülümserken.

"Hayır öyle değil, sen başka yerde yat bende senin yerinde."

"Fazla bencilsin."

"Hadi ama, bu yatak sen kokuyor. Burada uyumak istiyorum."

"Tamam işte bende onu diyorum."

"Of Ulaş ya." dedim yataktan doğrulurken.

"Al yatağını ben koltukta uyurum."

Eli ile beni yatağa geri itmişti.

"Sınırların var değil mi?" 

Kafamı salladım.

"Merak etme, seni hiçbir şeye zorlamayacağım. Zaten yakında evleniriz ve bu tartışmalara gerek kalmaz." dedi çapkınca.

Gözlerim büyüyerek ona baktığımda son söylediği cümle kalbimi tekletmişti.

"Hızlı ilerlemekten geri durmayacaksın değil mi?"

Sesim şaşkınlığımın aksine neşeyle çıkmıştı.

"Beklemenin bir anlamı olduğunu düşünmüyorum. Hem birlikteliğimiz resmileştiğinde kimse bize karışma hakkınada sahip olamaz."

Bu işlerin bu kadar kolay olmadığını o da biliyordu. Evlensek bile hayatta bizi kabul etmeyeceklerdi.

"Evlilik teklifinden bu kadar kolay sıyrılamazsın."

"Bu evet diyeceğin anlamına mı geliyor?"

"Bilemiyeceğim, sonuçta devam eden bir okulum var. Ve kariyer sahibi olduktan sonra evlenmek isterim. Hem bu kişi neden sen olucakmışsın, belki daha iyi adaylarla karşılaşırım. Belli mi olur?"

"İğrenç bir espri anlayışın var, bir daha yapma." dedi yüzünü buruşturarak.

Ulaş ile uğraşmak hoşuma gidiyordu. Tepkisine sesli bir şekilde gülmüştüm.

İkimizinde gözlerinden uyku akıyordu.

"Hadi git sen. Ben uyuyacağım."

"Haksızlık bu, sen benim kokumla uyuyabiliyorsun ben seninkiyle uyuyamıyorum."

"Bu dünyada adalet yok bilirsin."

Somurttuğunda ona göz kırptım.

"Çok fenasın."

"Öyleyimdir." dedim yastığına sarılıp gözlerimi kapatırken.

"Üstünü değiştirmeyecek misin?"

"Evet ya valizi getirir misin?"

"Beni bir köle olarak kullanıyorsun."

"Aşk olsun, tamam ya ben giderim."

"Gidiyorum sakın kalkma."

Ayağa kalkan Ulaş'ı keyifle izledim. Beninle evlenirse bütün yemek işlerini başına yıkacağımdan habersizdi ama olsundu. Bunu ona sonra söyleyecektim. 

Vücudumu bastıran ağırlığa daha fazla dayanamayıp kendimi uykunun kollarına teslim ettim.

Burnuma dolan kokulardan önce beni uyandıran şey alnımda hissettiğim hafif dokunuşlar olmuştu.

Gözlerimi araladığımda onu görmemle gülümsedim.

"Böyle uyanmak ne güzel. Beni hep sen uyandırsan keşke."

"Kariyer yapmadan önce evlenmeyi düşünürsen neden olmasın."

Kafamı yastığa gömdüm tekrardan. 

"Sabah sabah Ulaş yaa. Uğraşma benimle." diye söylendim ona, yastıktan dolayı sesim boğuk çıkmıştı.

Doğrulduğumda gördüğüm şeyle şaşkınca ona baktım.

"Seninle klasik romantizm etkinliklerinin hepsini yaşayacağıma emin olabilirsin."

"Romantizm etkinliği diyerek bütün olayı çürüttün." dedim yüzümü ekşitip.

"Ama yinede tatlı." dedim.

Hazırladığı tepsiyi kucağıma koyarken ona baktım.

"Çok şekersin, ama ben bir hödüğüm."

"Sevdiğim kadına hödük demezsen sevinirim."

Püff, kendime bile hakaret edemiyordum.

"Ama öyle, ben yüzümü yıkamadan kahvaltı yapamam. Bir elimi yüzümü yıkamam lazım. Hemen dönerim."

Şaşkın surat ifadesini gördüğümde utanmıştım.

"Filmlerde böyle olmadığını biliyorum, ama zaten o romantik sahnelerin hepsi bana tiksinç gelmişti.İnsan kahvaltı yapmadan bir elini yüzünü yıkar."

"Peki." dedi bıkkınca.

Döndüğümde keyifsizce bana bakıyordu.

"Ne oldu?"

"Sen şimdi beğenmedin mi bu sürprizi?" dedi tek kaşını kaldırıp.

"Hayır çok tatlı."

"Hani tiksinçti."

"Yüzlerini yıkamadan kahvaltı yapmalarını tiksinç bulduğumu söyledim. Yoksa çok teşekkürler, benim için bu kadar hazırlıkta bulunman çok hoş. Nazik ve romantik bir sevgilim olduğu için kendimi şanslı hissediyorum."

"Öyleyse bu nazik beyin kendi elleriyle size kahvaltı yaptırmasına izin verin küçük hanım" dedi elimi kibarca tutup öperek.

Yanaklarımın kızardığını hissediyordum. Sıcaklık bedenimi yakarken içimdeki korda ruhumu yakıyordu.

Bir günün içine bu kadar fazla duyguyu sığdırmak kalbime her an zarar verebilirdi.

"Tabi." 

"Utanınca ayrı bir güzel olduğunu söylemişmiydim." dedi yanağımı öperek.

"Kızaran yanakların çok tatlı." 

Bunu geri çekilmeyerek söylemişti ve yüzümü okşayan nefesi titrememe sebep olmuştu.

Ulaş kendi elleriyle beni yedirirken ne hissedeceğimi bilememiştim. Utanç ve aşkı aynı anda hissetmemde mümkünmüş demek. Sonunda kahvaltıyı bitirdiğimde bir rahatlama sardı bedenimi. 

Saate baktığımda iki olduğunu görmüştüm. 

"İstersen işe gidebilirsin? Yani benim için daha fazla aksatmana gerek yok işlerini. "

"Bu hafta tamamen sana aitim ve bundan da oldukça memnunum." 

"Peki." dedim neşeyle.

"Dışarı çıkma şansımız var mı?"

"Seni eve kapatacak değilim fakat en azından bugün burada dursan iyi olur."

"Haklısın."

Amcamında babamında ne yapacakları hiç belli olmazdı. Şuan ikisininde çıldırmış olduklarını tahmin edebiliyordum.

Ulaş'ın huzursuzluğunu yüzünden okuyabiliyordum.

"Ne oldu?" dedim  merakla.

"Aklıma bir şey takıldı."

"Ne?"

"Yankı." demesiyle iç çektim.

Bir açıklama yapmam gerekiyordu sanırım.

"Kafana takacağın kadar önemli biri değil. Ama merak ediyorsan söyliyim, Emir'in liseden arkadaşı. Onun sayesinde şirkette pozisyon elde etti ve daha büyük hedefleri olduğundan senelerce bana yanaşmaya çalıştı. Fakat o kadar aptal biri değilim, kendini öyle ele veriyorduki ona kanmadım. Emir'inde gözünü açmaya çalışmıştım kendisine daha samimi arkadaşlar bulması için. Şu zamana kadar hep Emir'i parmağında oynattı ve bunu ona her söylediğimde işittiğim şey kocaman bir azar oldu."

"Sana bakışları pekte yalan gibi değildi." dedi sertçe.

"Ne o, kıskandın mı? O zaman işin çok zor olucak, kıskanmaya alışmalısın. Erkekler etrafımdan hiç eksik olmaz."

"Oo küçük hanımdaki egoya bak." dedi üstüme yürürken.

Kahkaha atarak ondan uzaklaştım fakat beni yakalayıp havaya kaldırdı.

"Düşürüceksin indir beni." dedim oldukça yüksekten.

"Ne demiştin, erkekler peşinden ayrılmaz mı?"

"Ya Ulaş!"

"Herhalde seni bir kutunun içinde saklamalıyım." dedi beni kendine yaklaştırıp.

Fakat ayaklarımın yere değmesiyle ondan uzaklaştım. Hissettiklerim bana yabancıydı ve alışamıyordum. Arkamdan sarılıp saçıma bir buse kondurup beni bıraktı.

Kalp atışlarımın tavan yaptığı şu günler hiç bitmesin istiyordum. Ulaş'ın her an beni mutlu etmek için çaba sarf etmesi bir yandan beni bulutların üstüne çıkartırken bir yandanda ona karşı suçlu hissetmeme sebep oluyordu. Bana belli etmek istemesede oldukça zor bir durumdaydı. Benden gizli yapmaya çalıştığı telefon görüşmelerinden birkaçına şahit olmuştum. Babası ile arası oldukça açılmıştı benim yüzümden. Her görüşmesi kavgayla bitiyordu. Birkaç aile üyesiylede görüştüğünü duymuştum, durum farksızdı. Hep kapalı duran telefonlarını benim uyuduğumu sandığı zamanlarda açıyordu. İki günümüz bu şekilde geçmişken onunla aynı evde yaşamaya henüz alışamamıştım. Dört gün sonra benim için tuttuğu karşı daireye taşınacaktım ve bunu öğrenmem karnımdaki ağrının azalmasına sebep olmuştu.Aynı anda hem mutlu hem gergin hissetmek beni oldukça yoruyordu.

Beni götürdüğü lüks lokantada yemek yerken içten içe tedirgindim.

"Buraya gelemezler değil mi?" dedim sorgularcasına.

"Hiçbir Karahanlı adımını atamaz.Burası Toralıların alanı.Sınırları geçmeye cesaret edemezler."

Ben de bir Karahanlıydım. Gözlerimi tabağıma çevirdiğimde içimi bir hüzün kaplamıştı. Babamları özlüyordum, onlardan kaçmak değil onların arasında olmak istiyordum. Yanlarında dursam bile beni sohbetlerine asla dahil etmezlerdi. Fakat yinede özlemiştim hepsini, sofralarına dahil olmayalı ne kadar uzun süre olmuştu. Beni ölümle tehdit eden amcamı bile özlüyordum. Bir aptaldım, onları özlememem gerekti. Belki dedem bile beni öldürmek istiyordu. Bana yaptıkları şey, beni hiç önemsememeleri kalbime ağrı sokarken yanlarında olmamam da farklı bir ağrıyı ekliyordu yüreğime. Onlar benim ailemdi.

Yada artık değillerdi. Karşımdaki adama baktım tekrar. Artık tek ailem oydu. Eskiden sadece ailemin yanında hissettiğim güven duygusunu artık sadece onda hisseder olmuştum. Bir daha aileme güvenemezdim, biliyordum. Fakat bu adama sonuna kadar güvenmek için tüm kalbimi ortaya koyacaktım.

Ayağa kalktığında şaşkınlıkla ona baktım. Bana doğru yaklaşırken ne yapmak istediğine anlam verememiştim.

"Ben." dedi saçlarımı geriye atarken.

"Süslü cümleler için pek uygun bir adam değilim, bunun için üzgünüm sevgilim."

Yalandı, bu konuda benden daha iyi olduğu kesindi.

Boynuma bir buse kondurduğunda içimdeki ateşi alevlendirmişti. Heyecanla elimi kalbime götürdüm. O kadar hızlı atıyorduki inanamadım. Kalbimin sonunda pes edip durmasından korkuyordum.

Eli enseme deydiğinde yandığımı hissettim. Boynuma taktığı kolyeye baktığımda istemsizce gülümsedim.

Çenemi kaldırıp ona bakmamı sağladı.

"Bir kar tanesine benzediğin için.. Onlar gibi eşsizsin." dedi alnıma buse kondurup. 

Gözlerimi yavaşça kapatıp kolyemi tuttum.

"Çok zarifsin, teşekkürler."

Yerine oturduğunde ikimizde birbirimize gülümsüyorduk.

"İçimde böyle bir adamın yattığını ben de bilmiyordum, sen çıkardın ortaya."

"Beni bırakma olur mu?"

Sesim yalvarırcasına çıkmıştı. Gözlerim dolmuştu ve bu durumdan oldukça rahatsızdım.

"Herkes elimi bıraktı, sen bırakmazsın değil mi?"

"İstesemde yapamam, beni öyle bağladın ki kendine."

Küçük bir kahkaha kaçtı dudaklarımın arasında. Hüznü geride bırakan neşe vardı çıkan sesimde.

"Sana güveniyorum Ulaş. Tüm kalbimi ellerinin arasına koydum, iyi bak ona."

Yüzümü okşarken gözlerimi kapattım.

"Hiç seni üzmemek isterdim, o kadar saf ve masumsun ki. Beceremedim, seni üzdüm. Tırnaklarımı kalbine geçirdim. Fakat söz veriyorum bir daha asla güzelim. Korkma sakına. Kalbine iyi bakacağım."

Yıldızları andıran gözlerindeki parıltılarda kayboldum.

Teşekkür ederim." dedim yüzümdeki elini tutup avuç içini öperek.

"Kalbimle oynuyorsun."dedi.

Kendini geri çekip omuzlarını dikleştirdi.

"Söylemem gereken bir şey var."

"Dinliyorum."

"Ailem, bizi sonunda kabullendiler."

Kaşlarım çatılırken şaşkınlığıma engel olamadım.

"Bu kadar çabuk mu?"

"Babam bana kıyamaz." dedi gülümseyerek.

"Senden vazgeçmeyeceğimi anladığında başka çaresi kalmadı."

Alnıma silah dayayan adamın beni kabullenmesine inanamıyordum. İşlerin bu kadar kolay ilerleyeceğini tahmin etmemiştim.

"Bizimkilere yemeğe davetliyiz, yarın. Doğrusunu demek gerekirse bu konuda annem ön ayak oldu."

O adamın beni kabul edeceğine inanmıyordum. Aklıma gelen şeyle bir korku sardı bedenimi. Umarım ki bize oyun oynamıyordu.

.
.
.
  
"Daha dün ilk defa görüştüm onunla, bu akşam ailesiyle görüşecek olmam biraz aceleye gelmiyor mu?"

"Hiçte acele değil, Ben davet ettim onlarda kırmadılar beni. Nazik insanlar. Hem ailelerin tanışması önemli bir aşama."

"Anne, Allah aşkına hevesli gibi niye ilk günden davet edersin."

"Hevesliyimde o yüzden. Allah Allah söylenmede git hazırlan. Birde hesap veriyoruz kıza."

"Anne ya yaptığın hareketin saçma olduğunun farkında değil misin? " dedim bıkkınlıkla.

Beni azarlamasına karşılık yüzünü buruşturdu.

Onunla evlenmeyeceğini düşünüdüğü halde  ailelerin tanışacak olması kendini suçlu hissetiriyordu.

O ana dönüp adama hayır demek istedi. Bu saçmalıklarada katlanmak zorunda kalmazdı. Yaptığı hatanın kendisini ne büyük çıkmaz yollara soktuğunu fark ettiğinde karnına bir sancı girmişti.

Alev Hanımla kavga etmenin pekte mantıklı olmadığını düşünüp odasına geçti. Annesi çoktan giyeceği kıyafeti seçmiş yatağının üzerine koymuştu.

İplerinin hep annesinin elinde olmasından artık son derece bunalmıştı fakat buna karşı gelemiyordu.

Hazırlanıp indiğinde babasının elinde kumandasıyla televizyonun başında olduğunu gördü. O da bu kadar rahat olabilseydi keşke diye düşündü.

Yanına gidip oturduğunda adamın dikkatini çekmeyi başarabilmişti.

"Baba, sana görede bu iş aceleye gelmedi mi?"

"Annen diyorum ve susuyorum." diyen adamla kollarını birleştirip geriye yaslandı.

"Her şeyin hemen olmasını istiyor."

"Sorma, biz bile tanıştıktan bir ay sonra evlendik." 

"Evlendikte kötü mü oldu?" diye yanlarına gelen kadınla omuzlarını dikleştirdi Aydın Bey.

" Ben öyle bir şey demedim." 

Babasının korkulu çıkan sesi dudaklarında küçük bir tebessüme sebep olmuştu.

Kapının zilini duymasıyla endişeyle kaldırdı kaşlarını.

Karnına giren ağrının sebebini Barış'ı görecek olmasına değilde insanlara yalan söylemesine yoruyordu. Fakat asıl bu onun için bir yalandan ibaretti.

İçeri giren insanları karşılamak için ayağa kalktı. Lacivert gözler ne yazık ki kendi gözleriyle buluşmamıştı ve bu kalbine bir ağırlık çökmesine sebep oldu. 

Haluk Bey ile zaten tanışmışlardı fakat eşi ve  kızlarını ilk defa görüyordu.

Berna Hanım samimiyetle gelini olarak gördüğü kıza sarılırken sonunda oğlunun içine gömüldüğü yalnızlıktan kurtulacağı için kendini mutlu hissediyordu. Öykü'nün güzelliği ile zorda olsa Barış'a geçmişi unutturacağına inandırmıştı kendini.

Herkes birbiri ile selamlaşırken en soğuk selamlaşma hiç şüphesiz Öykü ve Barış'ın arasında olmuştu. 

Kızın "Hoş geldin." demesine karşılık isteksizce söylediği ses tonundan belli olarak "Hoş bulduk." demişti.

Herkes sonunda oturduğunda Barış ve Öykü'nün dışındakiler çoktan mutluluklarını ve heyecanlarını yansıttıkları koyu bir muhabbete girişmişlerdi.

Kendini sevdiği kadına ihanet ediyor gibi hissediyordu Barış. Eğer seçimleri kendine bırakılsaydı hayatının sonuna kadar hiçbir kadını yanına yaklaştırmazdı. Fakat o şuan  evleneceği kızın evindeydi. Bu düşünceyi aklından kovaladı, evleneceği kız filan değildi. Öykü'yü pes ettirecekti. Babasına bir kere söz vermişti ve bundan geri dönemezdi ama elbet Öykü'ye döndürtebilirdi. 

İlk andan beri kendini rahatsız hissettiren bu kadının varlığına dayanamıyordu.

Derin bir nefes verdiğinde Öykü bunu fark
etmişti. 

"Yenge resimdekinden daha güzelmişsin." 

Barış kendini daha ne kadar kötü hissedeceğini kestiremeyerek kız kardeşine ters bakışlarını yöneltti.  Öykü onun yengesi filan değildi fakat burada böyle bir yaygara kopartamazdı.

Öykü'de kızdan bir anda bu hitap şeklini duymayı yersiz bulmuştu ve kendini rahatsız hissetti. Barış'ın öfkeli bakışlarını önemsememeyi seçti.

"Teşekkürler tatlım sende çok güzelsin."

"Yüzümde bu sivilceler varken buna pek inanamayacağım."

"Ergenlik döneminde ben de öyleydim, dert etme geçiyorlar."

Öykü, Berna Hanımın güzelliğinde takılı kalmıştı. Kadın çok genç duruyordu. Çocukları ona pek benzemiyorlardı, kahverengi saçları ve  yeşil gözleri vardı. Fakat her iki çocuğuda babaları gibi sarışın ve mavi gözlere sahipti. Hiç şüphesiz bu göz rengi en çok Barış'a yakışmıştı.

Kendisini Berna Hanımla bi muhabbetin içinde bulduğunda kadının sohbetininde öyle tatlı olduğunu fark etti. 

"Anaokulu öğretmenliği mi yapıyordun Öykü'cüm."

"Evet bir süreliğine bırakmış şirkette çalışmaya başlamıştım fakat çok özledim çocukları."

"Barış'ta çocukları çok sever." dedi Barna Hanım gülümseyerek.

"Öylemi, ne güzel." sesi çekingence çıkmıştı.

Barış göz ucuyla kıza bakarken Öykü'nün ona doğru döndüğünü fark edip hızla bakışlarını kaçırmıştı. Öykü adamın kendisine baktığını fark edememişti.

Genç adam ayıp olmasın diye tüm rahatsızlık verici duygularına rağmen karşısındaki insanlarla saygıyla konuşuyor sohbetlerine dahil oluyordu. Fakat istediği şey buradan kaçmaktı.

Sofradan kalktıktan sonra herkes bir muhabbetin içine dalmışken Aleyna Öykü'nün yanına gelip oturmuştu.

"Abim seni kaptığı için kendini şanslı hissediyor olmalı."

Aslında kendiside abisinin bu evliliği ne kadar istemediğini biliyordu fakat aralarını yapmak istiyordu. 

Yada şanssız diye geçirdi içinden Öykü.

"Senin instagram hasabın var mı yenge?"

"Var hesabını söyle seni ekliyim." dedi eline profilini alarak.

"16 yaşında mısın?" dedi profilinin altındaki sayıya bakarak.

"18 sanmıştın değil mi?" dedi burnunu buruşturarak.

"Şey doğrusu öyle."

"Herkes öyle sanıyor." dedi omuzları düşerken.

Aleyna'nın profilini incelerken lise zamanlarını özlemişti. Arkadaşları ile çok eğlendikleri belli olan resimlerle doluydu.

Biraz daha aşşağılara indiğinde gördüğü kişiyle kaşları çatıldı. 

Aleyna'nın yanında iki kişi vardı ve bunlardan birini daha önce görmüştü.

"Bu kim?" dedi merakla.

"Deniz abimle yengem, yani şey affedersin." dedi çekingence.

Dudaklarını ısırarak annesinin çatılan kaşlarına baktı. Büyük bir pot kırmıştı ve eve gidince annesinden azar yiyeceğine emindi.

"Yağmur abla."

"Deniz abi dediğin öz abin mi?" dedi Öykü yutkunarak.

"Yok değil, fakat abim gibiydi. Ölmeden önce tabi."

Kızın kurduğu cümleyle gerildiğini hissetti. Deniz ölmemişti, onu görmüştü.

"Nasıl öldü?"

"4 yıl önce trafik kazasında. Bu konuları kapatsak mı kendimi kötü hissettiriyor."

"Lütfen, bir soru daha. Yanındaki kadın, Yağmur. Abinin eski sevgilisi mi?" dedi fısıltıyla.

"Şey." dedi yutkunarak.

"Yenge dedin ona?" dedi tek kaşını kaldırıp.

"Evet fakat öldü. Geçen yıl yarı yıl tatilinde.."

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


21   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   23 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.