Yukarı Çık




39   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   41 

           
Hey ağalar hangi derde yanayım
Yitirdim Aslımı gören olmadı
Pervaneler gibi yandım tutuştum
Yandım alevimi alan olmadı





Aylar geçmiş, havalar tekrar soğukla buluşmuştu. Gündüz yağan yağmur yerleri sırılsıklam yapmıştı ama neyseki oturdukları bank kuruydu. Balık ekmeğinden kocaman bir ısırık kopartıp Deniz'e muzip bir bakış attı.

"Kendini kahraman gibi hissediyor olmalısın."

"Yorgun hissediyorum."

"Bence kahraman gibi hissetmelisin. Çetenin en azılı üyesini de sonunda yakaladın."

Sargıdaki kolunu işaret etti Deniz.

"Victor'u yakalamak neredeyse bana bir kola mâl oluyordu. Üstelik o pisliği yakalamış olsam bile onunla iletişime geçtiğim için tekrardan beni görevden uzaklaştırdılar."

"Bunu yapmakta haklı değiller mi? Seninle buluşmak istediğinde oraya gitmek yerine polise haber vermeliydin."

Asya'ya sert bir bakış yolladı.

"Ve onlarda önceden olduğu gibi Victor'un izini kaybederlerdi."

Hafifçe gülümsedi Asya.

"Kendine fazla güveniyorsun."

Adamın derin iç çekişiyle dikkatle Deniz'in yüzüne baktı.

"Endişelenme, baban halledecektir. Eminim en kısa zamanda işine geri döneceksin."

"Şu adamdan bahsederken baban demeyi keser misin?!" 

İstemsizce bağırmıştı fakat Asya Deniz'in son zamanlarda ki  ani çıkışlarına alışık olduğundan ne duygularında ne de mimiklerinde bir kıpırdama olmuştu. Ses tonunu ayarlayarak devam etti.

"Endişeli değilim."

"Gerginsin."

"Değilim."

"Sana hayranım Deniz, bana nasıl güçlü durulması gerektiğini öğretiyorsun."

Çoktandır Deniz'e söylemek istediği şeyi sonunda söylemişti. Umursamaz bir bakış attı Deniz.

"Uzun zamandır bekliyorum.. Kardeşlerine her şeyi anlatabilirdin, babana bağırıp çağırabilirdin fakat sen kimseye tek bir laf etmedin. Canını bu denli yakan adamın bir kere bile canını yakmaya çalışmadın."

Alayla güldü Deniz. Oysa babasından çoktan intikam almıştı.

"Çok karmaşıksın, yada değiştin. Bilemiyorum. Kız kardeşini kurtarmadığım için bana işkence ediyorsun fakat baban olduğunu saklayan hatta seni kullanan adama tüm bunların hesabını sormuyorsun."

"Bekliyordum."

"Neyi?"

"Doğru zamanı. Ben değişmedim. Yine aynı canavarım. O adamdan alabileceğim en büyük şeyi almak istedim, parmak uçlarıma kadar bunu istedim. Bazen nefret insanı diri tutar. Bana olan tek şey buydu. Senin gibi acımı gözyaşlarıma akıtmamam acı çekmediğim anlamına gelmez. Sadece nefreti daha yoğun hissediyorum. O pislik benden her şeyimi çaldı, beni bir yalana inandırdı. Baktığım her yüz bir yalandan ibaretti."

"Nefret dolu bir Deniz. Kulağa pek hoş gelmiyor, affedici olmayı dene. En son nefretin sana yaptırdıklarının izlerini ruhumdan ve kabuslarımdan çıkaramadım."

Asya'nın son kurduğu cümle adamın en büyük pişmanlığıydı.

"Kabuslarında hâlâ o günleri yaşadığını biliyordum."

"Arada sırada, çok nadir. Yok denilecek kadar az."

Uzanıp Asya'nın saçını öptü. Bu ona yetmezken kızı sadece rahatsız etmeye yetmişti.

"Üzgünüm. Kötü adamın kalbini incitmek istemeyecek kadar kibarsın. Ama ben senin gibi olamam."

"Kötü adam değil, bir kahraman ol istiyorum Deniz. Victor'u yakaladığın gibi diğerlerini yakala."

Tedirgin bir şekilde devam etti.

"Ela'ya bir şans vermelisin, seni iyileştirecektir."

"Son zamanlarda konuyu nasıl hep Ela'ya getiriyorsun?"

"Seni seviyor, seni seven birine ihtiyacın var."

Asya'nın da Deniz'in ilgisinden kurtulmaya ihtiyacı vardı. Kaybetmenin nasıl bir his olduğunu biliyordu ve bu duygunun esiri olan adamı tek başına bırakmaya içi el vermiyordu. Eğer Ela ile olursa belki o zaman..

"Yanılıyorsun, beni sevmene ihtiyacım var."

Bıkmış bir vaziyette ayağa kalktı.

"Bazen neden yanında olduğumu uzun uzun sorguluyorum." dedi elini sirkeleyip.

"Cevap bulabildin mi?"

"Yalnızlığın sarsıcı karanlığına seni fırlatma düşüncesi beni boğuyor."

Hafifçe gülümsedi adam. Çoktandır ilk defa mutluluk gözlerine ulaşmıştı.

"Hayatımın efsanesisin, nasıl bu kadar iyi olabilirsin."

Yanaklarını şişirip ofladı Asya.

"Benimle düzgün konuşmayı öğrenmezsen  nezaketimin kalan tozlarını üzerimden silkeleyip seni boğabilirim."

Kahkaha attı Deniz.

"Beni buna zorluyorsun."

Arabaya doğru yürüdüler.

"Ela konusunda daha ciddi düşünmelisin. İki uyuz iyi anlaşırsınız." dedi arabaya binerken.

"Doğruyu söyle, Ela üzerimde baskı kurman için seni tehdit mi ediyor?"

Kıkırdadı Asya. Aslında bu doğruydu.

"Mutluluğu elinden kaçırdığının farkında bile değilsin."

"Kes şunu! Bana acı çektirmekten hoşnut mu oluyorsun? Seni deli gibi sevdiğimi bildiğin halde nasıl bana bunları diyip durursun?"

Deniz her sevdiğini söylediğinde Asya adamdan koşarak uzaklaşmak istiyordu. Artık bu cümleyi duymak sadece onda tiksinti uyandırıyordu. 

"Asıl sen keser misin! Defalarca bunu tartıştık seninle!"

Deniz bir şeyler söylemek için dudaklarını kıpırdattı fakat sonra vazgeçti. 

Kemerini taktı Asya ve kafasını yoldan ayırmadan devam etti.

"Dengesizsin, her saniye farklı bir yüzünü ortaya koyuyorsun. İyice garip bir adam oldun."

Deniz kıza kısa bir bakış attı. Arabayı kullanmaya başladığında ikisi de konuşmayı kesmişti. Uzun süre sessizlik oldu.

"Biliyorum." Sessizliği bozan Deniz'di.

"Efendim?"

"İntikamımı nasıl alacağımı biliyorum. Hatta alıyorum. O gün Victor işime yarayacak bir bilgi verdi.."

Kaşlarını çatıp Deniz'e baktı. Soğukça devam etti adam.

"Haluk Beyin büyük oğlu, hani şu kaçırılan. Barış'ın hatırlayamadığı abisi. Berna Hanıma benzeyen tek evlat. Kahverengi saçlı yeşil gözlü olan minik bey. Haluk Bey hayatı boyunca acısıyla yaşadığı sevgili evladının hapislerde çürümesine sebep olacak fakat bunu hiçbir zaman öğrenemeyecek."

"Sakın bana o kişinin.."

"Nokta atışı, Victor."

.
.
.

Zaman. Gariptir ki aynı çatınının altında aynı anı paylaşan iki insanın hisleri tamamen zıt olabiliyordu. Önlerine gelen yemek aynıydı, paylaştıkları manzara, etraflarını saran kalabalıkta öyle. Fakat ikiside farklı tadlar almışlardı anlarından. Kuzeninin neşesine ortak olamıyordu Ulaş. Zaten artık tamamen kopmuştu. Ne Ecmel ne de bir başkası. Ondan sonra istese bile kimseyi hayatına sokamayacağını biliyordu, yine de denemişti. Başaramamıştı. 

Barış içinde derin bir huzurla beyazlar içindeki peri kızlarını andıran sevdiğini saatlerce hiç kıpırdamadan izlemek istese de düğün günü bu pekte mümkün değildi.  Öykü'nünde yanında ki adamdan pek bir farkı yoktu. Son bir kaç ayı acısıyla tatlısıyla rüya gibi geçmişti. Sandığının aksine Barış ile fazla tartışan bir çift olmamışlardı. Birlikte olmaya karar verdiklerinden beri önceden olduğu hallerinden eser yoktu. Herhalde artık onlar için en korkulası şey birbirlerini incitmek olmuştu. 

Etraflarındaki herkes çevrelerine ışık saçan bu çifti beğeniyle süzüyordu. Sevdikleri onların gözlerindeki mutluluktan paylarına düşeni alırken sadece Ulaş bu mutluluktan nasiplenemiyordu.

Amcası ile göz göze geldi genç adam. Bir zamanlar canından çok sevdiği bu adama artık sadece koca bir nefretle bakabiliyordu. İstemsizce, elinde olmadan bu adamdan nefret ediyordu. Kendinden korkmaya başlamıştı, amcasına zarar verme ihtimali onu büyük bir endişenin içine sokmuştu. Ama bir gün kelimenin tam anlamıyla kafayı yiyip bu adamı öldürebilirdi.

Kalabalık ve mutlu ailesini imrenerek izledi. Annesi dahil herkes neşeliydi, izin vermemişlerdi kendisinin de mutlu olmasına. Barış gibi sevdiği kadına aşkla bakmasına izin vermemişlerdi.

Başkalarını suçlamaktan vazgeçip tekrar kendisini suçladı. Özgüvenini yitirmiş benliğinden başladı suçlamaya. Sevdiklerini koruyamamanın acısını tekrar yaşamayı göze alamamıştı. Peki bu bahane miydi? Koruyamama korkusu? Ama korkmuştu işte. Hala korkuyordu. 

Ya bir şey olsaydı... 

Kabusları dinmiyordu, dinseydi belki aldığı karardan çoktan vazgeçerdi. Tüm olasılıkları göz ardı eder ona koşardı. Kaç defa ipin ucuna gelmişti, sonra bir kabus. Vazgeçirmişti onu bu fikirden.

Kabuslarından kurtulamıyorsa o zaman gönlündeki yara izinden kurtulmalıydı. Ama mesele buydu. O da olmuyordu ya. Ne yapsa, nerelere kaçsa kifayet etmiyor derdine şifa olmuyordu.

Sevdiklerine kaçıp durdu. Sonra fark etti. En sevdiği oydu. En bir sevdiği. 

Yutkundu. Hayali ile yaşamakta güzeldi. Onun olduğu her şey güzeldi. Göğsündeki sızıyı bile sever olmuştu. Çünkü sevdiğine ait adamda sadece o sızı kalmıştı.

Asya'ya kolyesini geri verdiği için pişmandı. Önceden olduğu gibi yine o kolyeye sığınabilirdi. Artık tek sığınabileceği şey derin bir sızıydı. Sevilesi bir duygu olmuştu. 

Acılara alışırdı insan, hatta acılar eskirdi. Sonra gelir geçer, yerine bir başkası gelirdi. Peki nasıl Ulaş'ın duyguları katlanarak büyümüş, acısı geçmemişti de dayanılmaz bir hâl almıştı..

Kuzeni omzuna dokundu. 

"Efendim Ela." dedi donuk bir şekilde bakarak.

O an Ela az kalsın 'iyi gözükmüyorsun' diyecekti. Fakat Ulaş'ı artık ne zaman iyi görmüştü ki. Eskiden olduğu gibi samimi değillerdi. Fakat asıl sorun Ulaş'ın artık kimseyle samimi olamamasıydı. Ecmel'le düzelir sanmıştı fakat Ulaş sadece Ecmel'i oyalamıştı. Kızı tekrardan bir kalp kırıklığı içinde bir köşeye fırlatmıştı. Artık Ecmel'in dahi kendisine iyi gelmediğini fark ettiği anda acımadan ve istemsizce bunu yapmıştı Ulaş. Kuzeninin Ecmel'e bu kadar bencilce yaklaşmasından fazlasıyla nefret eden Ela Ulaş'ın uçurumun kenarında yaşadığını fark etmesiyle ona olan bu öfkesinden vazgeçmişti. Artık tanıyamadığı bir adam vardı karşısında. Ailesine karşı son derece sıcak olan kuzeninin yerine annesine bile soğuk ve mesafeli yaklaşan bir adam geçmişti. Ecmel ile başlarda iyi olsalarda bu kısa sürmüştü. Hayatına aylardır Ecmel'den başka biri de girmiyordu. Zaten Ela'da çok iyi biliyordu. Ecmel'de olmadıysa Ulaş Asya'dan sonra tekrardan kimseye kalbinin kapılarını açmazdı. Kuzenine son bir iyilik yapmak istiyordu.

"Asya geldi, bahçede Öykü ile görüşüp gidecekmiş."

Gizlemek istesede anlıyorlardı işte. Yoksa niye bunu Ulaş'a söylesindi.

"Sağ ol." dedi ayağa kalkıp.

Sadece uzaktan görecekti, birkaç dakika.. Sonra yine gelip buraya oturacaktı.

Bahçeye çıktığında onu gördü. O an ilk defa dünyanın döndüğünü hissetti. Etrafındaki her şey o kadar hızlı dönmeye başlamıştı ki başı döndü. Siyah beyaz olan dünya tekrar renklerine bürünmeye başlamıştı. Asya'yı görmek, onu izlemek ancak böyle tarif edilebilirdi.

Çoktandır duyumsayamadığı çam kokusu burnuna doldu. Kızın gülümserken yüzüne yayılan o ince çukurların dahi özlemi vardı ruhunda.

"Böyle olmaz ama, içeri girmelisin.. Düğünümde en yakın arkadaşında olmalı." dedi Öykü büyük bir arzuyla.

Konuşmaları duyabiliyordu genç adam. O an Asya'nın bulundukları düğüne katılmasını öyle çok istemişti ki..

"Bu gün sadece senin değil, bütün ailenin en mutlu günü. Kimseye rahatsızlık vermek istemem. Bu mutlu gününüze gölge düşürmeyeyim. Hem seni böyle görmek bana yetti. İçtenlikle söylüyorum adına çok mutluyum. Umarım hayatın boyunca gözlerin böyle neşeyle parlar."

Adamın bakışları yere düştü. Asya, sevdiklerinin hayatında bir kaç dakikalık bile yeri olmayan bir insandı. Oysa Ulaş tüm hayatını onunla doldurmak istiyordu. 

İki genç kızın vedalaşmalarını izledi. Çaresizce gözleri birbirine değsin istiyordu fakat değmemişti. Asya orayı terk ettiğinde ise arkasını dönmüş giderken Öykü'nün ona seslenmesi ile durdu.

"Ulaş bekle!" dedi gelinliğinin ağırlığına aldırmadan. Adam kızın kendisine doğru koşmasını izledi.

"Neden bunu yapıyorsun?"

Anlayamadan baktı.

"Asya'yı diyorum, onu hâlâ unutamadın değil mi? Onun için gizli gizli burada durmuş bizi izliyordun."

"Gizlenmiyordum."

"Ama onu izliyordun." 

Sıkıntıyla kuzenine baktı ve yürümeye yeltendi fakat Öykü onu durdurmuştu.

"Sana bunu söylemeyecektim fakat dayanamayacağım. Asya'yı hâlâ önemsediğini biliyorum."

"Neyden bahsediyorsun?" dedi kaşlarını çatıp.

"Deniz, Asya'ya karşı ilgi duyuyor. Fakat bu sandığın kadar basit değil, evinin bir odasını Asya'nın tabloları ile döşemiş. Siz kilitliyken tek yaptığı Asya'nın resimlerini çizmekmiş. Anlayacağın adam tam bir psikopat."

Kızın söylediklerini duyduğu anda kendisine hakim olmakta zorlandı. Tüm kanı vücudundan çekilmişti sanki. Bir oda dolusu Asya'nın resmi.. Üstelik Debiz çizmiş. Göğsünde bir sancı hissetti. Böyle birisinin aylardır sevdiği kadının etrafında dolaşmasına izin vermişti. Başından beri Deniz'i Asya'dan uzak tutmak için bir çözüm aramıştı fakat tek yapabildiği Asya'nın peşine adam takmak olmuştu. Çoğu gece kabuslarında Deniz'in Asya'ya zarar verdiğini görmüş, uyandığında ise adamı boğazlamamak için kendisini zor durdurmuştu. Yaklaşık bir senedir içinde kopan fırtınalardan kimsenin haberi yoktu.  Deniz'in Asya tutkusunu daha yeni öğreniyordu, bir nebze adamın pişmanlığından ötürü kıza zarar vermeyeceğini düşünmüş, bu fikre sığınmıştı. Deniz'in Asya'nın peşinde sadece vicdan azabından ötürü dolanmadığını öğrenir öğrenmez başı tekrar dönmeye başladı. Gözleri karardı. O  ana kadar Asya'nın başka birisiyle mutlu olma fikrini hazmetmeye gayret etmişti. Mutlu olsun, gerçek bir ailesi olsun istemişti. Daha doğrusu  bunu istemeye çalışmıştı. Ama şimdi bu düşünceye katlanamayacağını fark etti. Asya mutlu olsundu, evet. Yalnız hayır, yanında kendisinden başka bir adam olamazdı. Hele Deniz'in Asya ile birlikte olma düşüncesi bile miğdesine kramp girmesine sebep olmuştu.

"Sana bunu kim söyledi?" dedi hırıltıyla.

Ulaş'ın gözleri öfkeden koyulaşmıştı, Öykü kuzenini ilk defa böyle korkunç bakarken görüyordu.

"A Asya, ağzından kaçırdı. Sonra da kimseye söylememem için söz verdirdi." dedi kekeleyerek.

"Ne zamandan beri biliyorsun?"

"Ne önemi var? Artık onu umursamadığını sanmamı istemiyormuydun?"

"Ne zamandan beri?!" Resmen kükremişti.

Ürkerek bir iki adım geri çekildi genç kız.

"Geçen haftadan beri." 

Arkadaşı bunu yanlışlıkla ağzından kaçırdığından beri Ela ile göz göze gelemiyordu. Kuzenini kandırıyor gibi hissediyordu. Deniz'e amansızca tutulan kuzeni aslında genç adamın Asya'ya vurgun olduğunun farkında bile değildi.

Aklını yitirecek gibiydi Ulaş. Bir oda dolusu resim, Asya'nın resmi. Yer ayaklarının altından kayıyordu.

Buraya kadardı işte, onsuzluğa ancak bu kadar sabredebilirdi. Gerekirse Asya ile birlikte ölür, onun uğrunda tanımadığı bir adama dönüşürdü. Ama artık onsuz bir an bile geçiremezdi.

"Amcamı çağır." dedi.

Öykü anlayamayarak kuzenine baktı. Amcasının ne alaka olduğunu kestirememişti.

"Amcamı çağır Öykü!" dedi ikinci kez.

Kendilerine doğru yürüyen Barış öfkeyle Ulaş'a seslendi.

"Öykü'ye bu şekilde hitap edemezsin."

Öykü telaşla Ulaş'a çağıracağını söyleyip Barış'ı kolundan sürükleyip sakinleştirmeye çalıştı. Zar zor sakinleşen Barış ile tekrar davetlilerin arasına karışmadan amcasına bahçede Ulaş'ın onu beklediğini haber vermişti.

"Ne istiyorsun?"

"Seninle konuşmam gerekenler var. Ama burada olmaz."

Ulaş'ın ciddi duran surat ifadesinden meseleyi anlamıştı. Demek sevgili yeğeni ancak buraya kadar sabredebilmişti. İçinden okkalı bir küfür savurdu.

"Şimdi konuşamayız, nerede olduğumuzun farkında bile değilsin herhalde."

"Umrumda bile değil. Tam da şimdi konuşacağız." 

Yeğeninin gözlerindeki delilik parıltılarını görünce geri adım attı. Durum demek bu kadar ciddiydi. En son bu bakışları aynadaki yansımasında görmüştü. İlk kez elini kana buladığı günde. Bu bakışların anlamından korktu.

"Sonra"

"Tam da şimdi konuşağız amca! Atla arabaya!" diye net bir şekilde arabaya doğru yürüdü.

Adam ne yapacağını bilemez halde yeğenini takip etti. Ama o da en az Ulaş kadar kararlıydı, yeğenine istediğini vermeyecekti.

Ulaş yol boyu konuşmadı ve arabayı tenha bir sokak arasına çekti.

Arabadan indiklerinde sertçe amcasına baktı.

Kaç defa gitmişti ona, kaç defa yalvarmıştı? Asya'sız yapamadığını kaç defa anlatmaya çalışmıştı? Aciz hissettiriyordu bu adam. Tam bir zavallıya dönüyordu. Amcasının ruhunu biliyordu, her daim dediklerini yapar, geri adım atmak nedir bilmezdi. Söz ağızdan bir kere çıkardı bu adama göre. Kelimerin geri dönüşü yoktu.

"O kıza gittiğin an, minik zavallıyı dünyanın neresine sokarsan sok bulurum. Ve bulduğum an bir daha nefes almaya fırsat bulamaz."

Kanını donduran, nefesinin kesilmesine sebep olan cümlelerdi. Babasının vefat haberini aldığı hastahane odasında duymuştu bu cümleleri. Canından iki kere can gitmişti o gün. Hayatındaki en değerli iki varlığı geride bırakmıştı. Asya'nın kılına dahi zarar gelmesini göze alamazdı. Yapamazdı. Her şeyi kalbine gömeceğine yemin etti. Babası yoktu. Gitmişti. Asya'nında gitmesini göze alamamıştı. Yeterki o nefes alıp versindi. 

O günden sonra dayanamayıp her Asya'ya dönmek istediğinde amcasından ona zarar vermeyeceğinin sözünü almak istemişti. Ana karşısında canavar olarak gördüğü bu adam ona gittiğin anda kızı ölmüş bil demekten başka bir şey dememişti.

Nasıl yapabilirdi ki? Nasıl Asya'ya dönebilirdi? Hiçbir zaman onu koruyamama olasılığını göze alamamıştı. 

Ancak sabrının kırıntılarının tükendiği şu gün buna cesaret edebilmişti.

"Tek bir şey söyleyeceğim." dedi adama tiksintiyle bakarak.

Çoktan bu aşk onu bir hayalete çevirmişti ve hayaletler sadece korkutucu olurlardı.

"Senden artık izin istemiyorum. Buradan Asya'nın yanına gideceğim."

"Demek sonunda bencilliğine yenik düştün. Bana uyar, zaten o zavallıyı öldürmek için sabırsızlanıyordum."

Vücudunu titreten irkilmeyi adama belli etmeyerek yandan bir gülümseme sundu. 

"Çocukların amca, canından çok sevdiğin kızın ve oğlun. Sonra yengem." dedi geniş bir gülümsemeyle.

Öyle korkunç gülüyordu ki, yüzündeki her mimik korku filmlerindeki katilleri andırıyordu.

"Onları ne kadar sevdiğini biliyorum."

Anladığı şey olamazdı değil mi? 

"Onlar senin kuzenlerin! Yapamazsın."

"Asya'ya zarar verdiğin anda önüme kim çıksa yok ederim. En başta seni, öldürmem. Süründürürüm." dedi tıslayarak.

"Sen kafayı yemişsin.." dedi korku dolu bakışlarla.

"Beni ailemle tehdit edemezsin, onlar senin de ailen."

"Öyle de bir ederim ki... Hiç biri Asya kadar benim canım değil, sen sevdiğime zarar verdiğin anda gözünün yaşına bakmam en sevdiklerini gözünün önünde öldürürüm."

Ciddi olup olmadığını anlamak için Ulaş'ın bakışlarını inceledi. Ulaş'ı çok iyi tanıyordu, ve bu bakışlarıda biliyordu. Ulaş bu gün ikinci kez kendisi gibi bakmıştı.

"Sen kafayı yemişsin"

"Delirdim amca, beni sen delirttin." dedi arabaya binmeden önce.

Amcasını geride bırakıp olacakları artık önemsemeden sevdiği kadına doğru yola çıktı.

Asya'nın Deniz ile olduğunu öğrenince direksiyonu sıkıp dişlerini gıcırdattı. 

O gün Asya evden sessizce ayrılırken arkasından fısıltıyla mırıldanmıştı.

'Gidiyorum, ama sen yaşa..'


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


39   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   41 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.