Oda - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




8   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   10 


           
Ağzımdan küçük bir çığlık kaçmaması için elimi ağzıma götürdüm. Birkaç adım atıp yere çömeldim ve elim ile duvardaki oyuğa dokundum. Bunu ne ile yapmış olucağını düşünürken klozetin arkasında duran sivri şey dikkatimi çekti. Kolumu uzattım ve elime ne olduğunu anlayamadığım sivri uçlu şeyi aldım. Elimde tuttuğum beyaz kesici aletin klozetin bir parçası olduğunu  fark etmek zor olmamıştı. Ayağa kalkıp klozetin neresini kırdığı anlamaya çalıştığımda bu çok uzun sürmemişti çünkü kırdığı şey klozetin kapağından başka bir şey değildi. 

Buraya girdiğimde gözüme ilk anda duvardaki oyuk çarptığı için klozetin kapağını kırdığını yeni görüyordum. Gerçekten güçlü bir adamdı Ulaş. Ama kafama takılan bir soru daha vardı. Ben tuvaletten hiçbir ses geldiğini duymamıştım. Duvarda ses yalıtımı olabileceği aklıma geldi. Bu işimize oldukça yarayan bir durum olduğu için gülümsedim. Duvar kazılırken oldukça ses çıkabilirdi. 

Ama biz aynı anda buradan nasıl kaçacaktık? En önemli soru bu olmalıydı. İkimizin aynı an içinde tuvalete girmesi olanaksızdı. Kaşlarımı çattım. İçimde daha yeni yeşeren ümit silinmeye başlamıştı bile. Ve ayağımın bağlı olduğu zincir.. Tuvalete rahatlıkla gelebileceğim kadar uzuyordu ama bundan fazlası yoktu. Ben bu zincir ayağımdayken hiçbir yere kaçamazdım.

Umarım Ulaş bunları da düşünüp planını ona göre hazırlamıştır diye geçirdim içimden. 

Tuvaletten çıktığımda Ulaş ile göz göze geldik.

Hiçbir şey demeden yerime oturdum. Aklından neler geçiyordu çok merak ediyordum ve onun ile konuşmam oldukça tehlikeliydi.

Yere yatıp  Ulaş'a sırtımı döndüm.Ayaklarım cama doğruydu ve camdan bakıldığında yüzümün gözükmesi imkansızdı.

"Senin ile konuşacaklarımız var Ulaş." dedim sesimin kısık çıkmasına çalışarak.
Ağzımdan çıkan kelimeleri Ulaş zor duyuyor olmalıydı. Adamın bu kadar sessiz kurulan bir cümleyi camın arkasından duyması biraz zordu.

Ulaştan duyduğum hışıltı sesi ile onun da benim gibi yatmış olduğunu tahmin ettim.

"Duvarı oymaya başlamışsın."

"Evet buradan kurtulman için tek seçenek bu."

İkimizin de sesi çok kısık çıkıyordu.

"Duvarda ses yalıtımı olduğunu nasıl anladın? Klozetin kapağını kırdığında çok ses çıkmış olmalı ama ben bir şey duymamıştım."

"Tuvalette bağırmıştım ve sen duymamıştın."

Ne diye bağırdığını ona sormayacaktım.

"Peki ya ikimiz nasıl kaçacağız? Aynı anda girmiyoruz oraya."

"Ben değil sen kaçacaksın." dediğinde yutkundum. Kalbimin üzerine bir yük binmişti.

"Bunu kabul etmiyorum. Seni arkamda bırakıp gitmeyeceğim."

"Başka şansımız yok Asya. Kabul etmeme gibi bir seçeneğin de yok. Çok düşündüm, her şeyi hesaba kattım ve çıkan sonuç bu. Kaç tane adam var bu binada bilmiyoruz. Binanın konumunu bile bilmiyoruz. En alt katta mıyız yoksa en üst katta mı? Bildiğimiz hiçbir bok yok. "

"Ya kazdığın yer adamların odasına çıkarsa o zaman ne olucak?"

"Tuvaletten bahsediyoruz. Tuvaletler binaların en arka kısımlarında olur genellikle ve yanlarında oda bulunmaz."

"Ya varsa."

"Risk almaktan başka çaremiz yok."

"Ne olursa olsun sen olmadan buradan gitmeyeceğim."

"Romantizmi bırak lütfen. Seni mantıklı olmaya davet ediyorum. Hem buradan çıkarsan beni de kurtarabilirsin. Birimizin özgürlüğü diğerine yardımcı olabilir."

"Ya sana zarar verirse, seni öldürürse. Olmaz gitmeyeceğim."

"Asya bana zorluk çıkartma ve beni dinle. Adamın kim olduğunu az çok öğrendik. O gece ki kızın abisi. "

"Yağmur'un."

"Her neyse. Bu bilgiyi aileme vermen beni buradan kurtaracaktır."

"O zamana kadar ya çoktan ölmüş olursan."

"Burada zaten ölümü beklediğimizin farkında mısın?"

"Hayatını riske atmayacağım."

"Asıl beni dinlemeyerek hayatımı riske atıyorsun. Kurtulmamın tek çaresi sensin ve sen de kabul etmiyorsun."

Gerçekten tek çaremiz bu olmak zorunda mıydı? Gözlerimi sıkıca yumdum ve derin bir nefes aldım. İnsanları arkamda bırakmaya çok mu alışmıştım? İlk önce Yağmur şimdi ise Ulaş. Hep kurtulmak için birilerini geride bırakıyordum. Yağmur'un pişmanlığı hala tazeyken birde Ulaş'ı eklemek istemiyordum.

"Sen git. Sen kaç ve sonra gelip beni sen kurtar." dedim.

"Seni arkamda bırakacağımı düşünüyorsan yanılıyorsun."

"Bu haksızlık. Sen de benden bunu istiyorsun."

"Asya sana söz veriyorum o adam beni öldüremeyecek."

Ağzından çıkan her cümleye inandığımın farkında mıydı?

"Sana inanıyorum ama eğer o pisliğin seni öldürmesine izin verirsen seni bulur ve ikinci kez ben seni öldürürüm."

"Bunu kabul ettin olarak mı algılamalıyım?"

"Evet." dedim tırnaklarımı etime geçirirken.

"Kabul ediyorum."

Bu cümleyi kurduğum anda pişman olmuştum ama bunu ona söyleyemedim.



                       ◇



Buradan kurtulacağım düşüncesine bir türlü sevinemiyordum çünkü arkamda bıraktığım bir pişmanlığım vardı. Duvarlar hiç böyle üstüme gelmemiş, kendimi hiç bu kadar kapana kısılmış hissetmemiştim. Yapabilecek başka şeyler olmalıydı ama ne kadar düşünürsem düşüneyim bulamıyordum. 

Başımın ağrısı yine beni bulurken Ulaş'ın öğrettiklerini uyguladım iki parmağımın arasına. Bu bana iyi geliyordu.

Ulaş ile belki de son zamanlarımdı. Bundan sonra belki onunla birdaha hiç konuşamayacaktık.

Oysa hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Ama bilmek istiyordum. Bu şuan en fazla istediğim şeydi. Onu tanımak, nasıl bir insan olduğunu keşfetmek düşüncesi ruhuma buram buram yayılıyordu.

"Bana biraz kendinden bahsetsene." dedim cesaretimi toplayıp.

"Niye öğrenmek istiyorsun?"

"Seni merak ediyor olamaz mıyım?"

"Olabilirsin tabi." dedi muhteşem gülümsemesini bana bahşederken.

Gamzesini görmek kalp ritmimi değiştirmişti.

"Bir şartla sana kendimden bahsederim. Sende bana kendini anlatacaksın."

Bir insanın kendisini anlatması çok utanç verici bir duyguydu. Bunu nasıl yapacağımı bilmiyordum bana çok zor gelmişti. Yinede onun ile ilgili bir şeyler öğrenmek için "Tamam." dedim.

"Ne bilmek istiyorsun benim ile ilgili?"

"Nasıl bir çocuktun mesela?"

" Herkesi oldukça yoran bir çocuktum. Bizim ailedekilerin hepsi benden bıkmıştı."

"Kalabalık bir aileye mi mensuptun?"

"Evet oldukça büyük bir aile." dedi geniş gülümsemesi ile.

Ailesini ne kadar çok sevdiğini gözlerinden okuyabiliyordum.

"Kardeşim yok ama kuzenlerim bu eksiği kapatmayı çok iyi bildiler.Bir kardeşin abisinin başına açtığı tüm dertleri açtılar bana."

"Seni seven çok insan var belli ki." dedim hafif bir tebessümle.

"Bilmem öyle galiba. Peki sen nasıl bir çocuktun?"

"Ben hep sakin bir insandım. Durgun bir hayatım oldu ve çevrem seninki kadar kalabalık değildi. Sadece bir tane kuzenim var ve onunla da aramız pek iyi denilemez."

"Seni bizim Öykü ile tanıştırmalıyım çok iyi anlaşırsınız. Piyano çalamaz ama dinlemekten çok zevk alır. O da senin gibi sakin bir kişiliğe sahip ama içinde bir canavar yatar. Damarına basmamak gerek."

"Benim içimde canavar yatmıyor ama!" dedim sinirle. Neye sinirlenmiştim anlayamıyordum.

"Hiç sanmıyorum anlaşacağımızı. Ben kolay kolay insanlar ile anlaşamam.."

"İçinde canavar yatmadığına emin misin? Seni bu asosyellikten kurtarmak gerek." dedi tek kaşını kaldırarak.

"Herneyse." bu konuyu kapatmak istedim.

"Peki en çok ne yapmaktan hoşlanırsın?" dedim merak ile.

" Basketbol oynamayı severim. Genellikle enerjimi bizim çocuklarla basketbol oynayarak dışarı atarım."

Basketbol oynayan bir  Ulaş'ı hayal etmem  yanaklarımın yanmasına sebep olmuştu. Soğuk olmasına rağmen terleyen alnımı elimin tersi ile sildim.

"İyi oynar mısın?"

" Cedi'ye rakip olabilecek kadar." dediğinde gülümsedim.

Biraz fazla sallamış olabilir miydi acaba?

"Şaka yapıyorsun."

"Hayır ciddiyim." dedi. Yüzü gerçekten ciddi bir hal almıştı.

"Umarım basketbol oynarken seni izleme şansım olur." 

Gelecek hakkında konuşmamız önceden olduğunun aksine bana iyi gelmeye başlamıştı. Bütün imkansızlıkları bir kenara koyuyorduk ikimiz de.

"Başka neyi seversin?"

"Kitap okumak, film izlemek gibi klasik şeyleri de severim. Acı Türk kahvesine bayılırım mesela. Sen?"

"Ben çaycıyımdır.En sevdiğin yemek peki?"

"Buna pek karar veremiyorum ama heralde iskender."

"Ben de severim iskender ama çiğ köfte hastasıyımdır." yemeklerden konuşmak açlığımı hatırlamama sebep olmuştu.

Onu yavaş yavaş tanımaya çalışırken her seferinde hakkında daha fazla şey duymak istiyordum.

"En sevdiğin film hangisi?"

"Çizgi Pijamalı Çocuk." Ulaş beni şaşırtmayı hep başarıyordu. Böyle duygusal bir filmin en sevdiği film olması onun gibi bir adamın üzerine pek oturmuyordu. Anlaşılan sandığımdan daha fazla insancıl bir adamdı.

"Kitabı da var."

"Evet okudum kitabını da çok severim. Senin en sevdiğin film ne?"

"Truman Show. Çoğu zaman birileri tarafından izleniyormuş hissine kapılırım onun için heralde bu filmi çok seviyorum. Bir gün hayatım bir gösteriden ibaret çıkarsa hiç şaşırmam. " 

Etrafımı gösterip Ulaş'a baktım.

"Ne ironi ama. Zaten izleniyorum." dedim yüzüm asılarak .

"Bazen sanki birileri benimle dalga geçiyormuş gibi geliyor. Sana da öyle oluyor mu?"

"Evet sık sık."

"Niye acaba?" dedim imayla. Sinirlerim gerilmişti.

Ulaş ile biraz daha birbirimize sorular yönelttik. Aldığımız cevaplar ise birbirimizin karakterlerini çözmemiz için bize oldukça yardım ediyordu.


            
                      ◇



Uzun süredir duvarı kazıyorduk. İşin çabuk bitmesi için ben de tuvalete gidince duvar kazarak Ulaş'a yardımcı olmaya çalışıyordum ama tabi Ulaş kadar derin kazamıyordum. Ulaş bu işi yaparken üstümdekileri çıkarmamı söylemişti. Eğer adam üzerimizde bir kir görürse her şey boşa gidebilirdi. Yaptığımız işi hiçbir şekilde çaktırmamalıydık.

Kazma işi sona yaklaşmıştı.Bu gün planı uygulayacaktık ama ne kadar işe yarayacağını bilmiyorduk. Yaptığımız şey kumardan başka bir şey değildi. Planımızın tıkır tıkır işleyeceğinin garantisi yoktu. Büyük bir risk alıyorduk. Yakalanma ihtimalimiz başarma olasılığından daha fazlaydı. Ama plana ayak uyduracaktım.

Gözlerim kapalı yerde yatarken bunları düşünüyordum. Uzun süredir uyanık olduğum halde gözlerimi açmamıştım. Bu planın ilk aşamasıydı.

Ulaş'ın bana seslendiğini duydum ama yine de açmadım gözlerimi. Neyse ki sabırlı bir insandım ve gözlerimi açmamayı başarabiliyordum. Zaman geçtikçe Ulaş'ın sesi daha çok yükselmiş ve oldukça telaşlı çıkmaya başlamıştı.

Çok geçmeden adamın sesi geldi kulaklarıma.

"Zincirini uzatacağım git bak ne olmuş."

Zincirin bağlı olduğu mekanizmanın sesi kulaklarıma geldi. Sonra Ulaş'ın adım seslerini duydum. Yanıma geldiğinde kafamı kollarının arasına alıp kaldırdı ve yanaklarıma vurmaya başladı. Hala endişeli çıkan sesi ile uyanmamı söylüyordu. Gerçekten iyi bir oyuncuydu Ulaş. Neredeyse bayıldığıma ben dahi ikna olmuştum.

"Bayılmış kendine gelmiyor!"

"Birazdan ayılır." dedi. İçimde bir korku yeşermeye başlamıştı. Bu vicdansız adam beni buradan çıkarmayacaktı anlaşılan.

Bir süre daha Ulaş beni ayıltmaya çalıştı ve sinirle adama bağırdı.

"Görmüyor musun gelmiyor kendisine! Bu soğuk oda ve yetersiz beslenmesi onu bu hale getirdi! Bilmem kaç saattir baygın bu kız! Hani burada kendiliğimizden ölmemize 
izin vermeyecektin! Eğer şimdi bu kız ölürse sebebi sensin!"

Adamdan bir süre ses çıkmadı. Sonra bir ses duydum. Ne sesiydi anlayamamıştım ama bir şeyin açılma sesine benziyordu. Belkide adam ile aramızda engel olan cam açılmıştı. Bu tahminim doğru olduğunu anlamıştım çünkü adım sesleri bana doğru yaklaşıyordu.

"Sakın silahını eline alma. Eğer ben vurulursam iki dakika içinde adamlarım ikinizi de öldürür."

"Öyle bir şey yapmayacağım sadece Asya ile ilgilen." dedi öfke ile.

Adamın kolları arasına girdiğimde kendimi çok kötü hissetmiştim. Tamamen rahatsız edici bir duyguydu. Beni kaldırıp yürüdüğünde aklım ayağımdaki kelepçedeydi. Bir yerde daha fazla ilerleyemeyince ayağımdaki zincirin acısı yüzünden az kalsın yüzümü  ekşitecektim.

"Lanet." dedi ve beni yavaşça yere bıraktı. Kalbim hızla çarparken ayağımdaki kelepçeden kurtuldum. Sonunda biraz olsun rahatlamıştım. Şuan için tüm plan yolunda gidiyordu. 

Beni tekrar kucağına aldı ve biraz daha yürüdü. Tekrardan daha deminki sesi duymuştum. Cam bu sefer kapanmış olmalı diye geçirdim içimden. Sonra unuttuğum bir rahatlık ile buluştum. Sırtım bu sefer sert ve soğuk değil tam tersi yumuşak ve sıcak bir yere yerleşmişti.

Adam odada birisini aradı. Doktor çağırmıştı anladığım kadarıyla. Bir süre sonra kapı çaldı. Gelen adam ile konuşan yabancının dediklerine kulak veremiyordum çünkü tedirginliği her uzvumda hissediyordum. Birazdan gerçekten bayılacaktım.

"Bayılması çok doğal son derece yetersiz beslenmiş üstelik stres altında. Bu kızı daha fazla böyle tutarsan yakında ölü bir vücut ile karşılaşabilirsin."

"Saçmalamayı kes ve işini yap."

Uyuz adam. Merhametsizin tekiydi.

Beni muayene ettikten sonra "Birazdan kendisi ayılır bu durumdaki bir insana yapabileceğim pek bir şey yok. Stresten uzak dursun diyeceğim ama sayende diyemiyorum."  

Adamın alnından öpmek istiyordum.

Odadan çıkan adamın ardından bir müddet bekledim. Yabancı kimliğin gözlerini üzerimde hissediyordum. 

Yavaş yavaş gözlerimi açtığımda adam ile göz göze geldik. Hafif çekik gözlerinin içine iki parmağımı geçirmek istedim. Filmlerdeki gibi belki kör olurdu.

"Sonunda."

"Neden buradayım?"

"Bayıldın ve seni buraya getirdim. Ölmen işime gelmez, daha seni tanıştıracağım bir vicdanın var."

"Kardeşin için zaten vicdan azabı içindeyim. Sadece sen görmüyorsun." dedim derinlerden gelen bir sızı ile.

"Sen benden ne aldığının farkında değilsin Asya."

"Çok mu yakındınız?" dedim doğrulurken.

"Evet her şeyi birbirimiz ile paylaşırdık." 

Soruma cevap vereceğini sanmıyordum ama verdi.

"İkizimdi. Bu hayatta en değer verdiğim insandı ve bir piç onu benden aldı. Sizde buna izin verdiniz."

İkizi olduğunu yeni öğreniyordum. Hep merak etmiştim ikizim olsaydı nasıl olurdu diye.

"Ben özür dilerim. Gerçekten pişmanım. Onu kurtarmak için uğraşmıştım."

"Biliyorum."

"Biliyorsan niye beni burada tutuyorsun?"

"Sen onu o okulda bırakıp gittin. Onu kurtarabilirdin ama sen bunu yapmadın."

"Kurtarmak istediğimi biliyorsun ama."

"Evet."

Adam gerçekten dengesizdi.

"Kendine geldiysen odaya geri gidebilirsin."

Kafamı salladım. Ayağa kalktım ve beni yönlendirmesi ile yürüdüm. Ulaş'ı buradan görebiliyordum ama o muhtemelen beni görmüyordu. Yüzü oldukça tedirgin duruyordu.

Cam açıldığında kafasını bana doğru çevirdi. İçimdeki heyecan artarken ona bu ihaneti yaptığım için kendime küfür ettim. Onu arkamda bırakıp kaçacaktım, tabi başarabilirsem. Yaptığımız planın en can alıcı kısmındaydım.

Korkmamam gerekiyordu. Arkamı döndüm.

"Yerime geçmeden önce lavoboya gidebilir miyim? Karnım çok kötü ağrıyor."

Zinciri hatırlamamalı,zinciri hatırlamamalı.
Eğer zinciri takmamı söylerse her şey biterdi. Ulaş %50 bir ihtimale sığınmıştı ve tek ümidim adamın bana ilk önce zinciri takmam gerektiğini söylememesiydi. Oynadığımız bir kumardı.

"Tamam git." dedi kalbimin atış seslerini duymadan.

Aksak adımlar ile lavaboya giderken hala içimden dua ediyordum zinciri hatırlamaması için.

Ulaş ile gözgöze geldik.

"Affet." diye mırıldandım. Sadece dudaklarının kenarı kıvrılmıştı.

Tuvaletin içine girdiğimde hâlâ planın işlediğine inanamıyordum.

Heyecan vücudumu daha çok sarmıştı.

Eğildim ve duvarı kazımaya başladım.Çok az bir şey kazımam gerekiyordu. Duvarın sonuna geldiğimizi dışardan sızan küçük ışıktan fark etmiştik. Çok fazla kazımama gerek kalmadan içinden geçebileceğim büyük delik açılmıştı.

Kendimi zorlayarak delikten duvarın arkasına geçtiğimde ise sonunda güneş ışınları ile buluşturmuştum gözlerimi. 

Şansımız yaver gitmişti ve  en alt kalttaydık. Toprağa basan ayaklarım ile hafifçe gülümsedim.Ne olursa olsun Ulaş'ı da kurtaracaktım.Biz bu kumarın galibiydik.


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


8   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   10 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.