Redaktör: Jeun, kansoku.sha | Düzenleyen: Dwt.exe
Bölüm 30: 7. Kısım
Toprak Sahibi – III
Yoo Joonghyuk, Lee Hyunsung hariç herkese bakıyordu. Kalan üç kişi bir arada durduğundan Yoo Joonghyuk’un tam olarak kime baktığını anlayamadım.
「…Bu nasıl mümkün olabilir? 」
Kime bakıyordu? Sormak istiyordum ama aynı zamanda yeteneğimin açığa çıkmasından da korkuyordum. Sonuçta Yoo Joonghyuk hâlâ düşüncelerini okuyabildiğimi bilmiyordu. Anca Jung Heewon’un bilgilerini görmüş olabileceğini tahmin edebiliyordum. Jung Heewon en sonunda Yoo Joonghyuk’un bakışlarını gördü ve karşı koydu. “Ne bakıyorsun?”
「——.」
İyi iş, Jung Heewon.
「 Öldür… 」
“Yoo Joonghyuk.”
Hemen ağzımı açtım, “Bir şeyi merak ediyorum.” Dönüp bana baktı. Gözleri sorgulayıcıydı. “Gong Pildu’yu neden öldürmüyorsun?”
“Kâhin değil misin? Biliyorsundur.”
“Her şeyi bilmiyorum.”
Daha doğrusu, her şeyi hatırlamıyordum.
[Karakter ‘Yoo Joonghyuk’ ‘Yalan Saptama’ becerisini kullandı.]
[Karakter ‘Yoo Joonghyuk’ sözlerinin doğru olduğunu teyit etti.]
Çok titizdi.
“…Demek öyle, anlıyorum. ‘Görüş’ seviyesi düşük bir kâhin.”
İstediğini düşün.
Yoo Joonghyuk konuşmaya devam etti, “Gong Pildu’ya canlı ihtiyacım var.”
“İleriki senaryolar için mi?”
Yoo Joonghyuk cevap vermedi. Sanki neler bildiğimi ölçmeye çalışıyor gibiydi.
“Gelecek senaryolar için Gong Pildu’ya ihtiyacın olduğunu biliyorum. Ama sadece Gong Pildu’ya ihtiyacın var. Onu takip eden tüm gruba değil.”
「——.」
“İhtiyacın olmayan şeyleri ortadan kaldırmak tarzın değil mi? Neden onları öylece bırakıyorsun?”
「 Ne kadar sinir bozucu. 」
Ne?
“Yapacak çok işim var.” Yoo Joonghyuk bana sessizce baktı ve “Asla anlamayacaksın” dedi.
“Bekle! Sorun bu değil. Şimdi harekete geçmezsen, Chungmuro’daki insanların çoğu…!”
Yoo Joonghyuk’un gözleri soğuktu. “Umurumda değil.”
Hümanist değildim. Bu dünyadaki herkesin hayatta kalmaya değer olduğuna da inanmıyordum. Şu anda beni asıl kızdıran şey Yoo Joonghyuk’tu.
“Yoo Joonghyuk. Sana bir kez olsun vurabilir miyim?”
“Kendine güveniyorsan.”
Öfkeyle yumruğumu sıkarken bir mesaj duydum.
[Karakter Yoo Joonghyuk ‘Güçlü Meşru Müdafaa Sv. 5’ kullandı.]
Yumruğumu bıraktım. Korkak piç.
“Bitirdin mi?” Yoo Joonghyuk sordu.
“…”
“Hadi gidelim.”
Lee Jihye, Yoo Joonghyuk’un seslenmesiyle irkildi. Yoo Joonghyuk’u geç de olsa takip ederken şaşkın gözlerle bana baktı.
[Takımyıldızı ‘Adaletin Kel Generali’ cesur ruhunuzdan etkilendi.]
[100 jeton sponsor oldu]
Tabii ki, tamamen yanlış anlaşılmaydı.
[hr]
[Üçüncü senaryonun başlamasına 1 saat 30 dakika var.]
Fazla zaman kalmamıştı ve zihnim karmakarışıktı.
[Takımyıldızı ‘Adaletin Kel Generali’ insan hayatlarının riske atılmasına kızgın.]
[Takımyıldızı ‘Adaletin Kel Generali’ bir ayaklanma çıkarılmasını istiyor.]
Samyeongdang’ın mesajı kafamın içinde yüksek sesle çınladı ama düşündüğü yol olayı çözmek için iyi bir seçenek değildi. Üçüncü senaryo tam bir hafta sürecekti. Yoo Joonghyuk da bu üçüncü senaryo sırasında başka bir güç daha elde etmeyi planlıyordu muhtemelen. Elbette öylece gidip de güçlenmesine izin veremezdim. İzin veremezdim…
[Takımyıldızı ‘Altın Başlığın Esiri’ ne düşündüğünüzü merak ediyor.]
“Pislik Yoo Joonghyuk.”
[Takımyıldızı ‘Altın Başlığın Esiri’ tatmin oldu.]
[100 jeton sponsor oldu]
Aslında önümdeki sorun Yoo Joonghyuk değil, Gong Pildu idi. Ne de olsa üçüncü senaryoyu aşmak için Gong Pildu’nun yardımını kesinlikle almam gerekiyordu. Alamazsam…
Jung Heewon aniden başını kaldırdı ve gülümsedi, “Kimdi o?”
“…Ha?”
“Anlasana, o işte. Yoo Joonghyuk’la konuştuğun kişi.”
Hemen Gong Pildu’yu anlattım. Jung Heewon baygın olduğundan Gong Pildu’yu görememişti. Konuyu hiç değiştirmedim. Jung Heewon da hemen tepki gösterdi. “…Bu şerefsizler ne ayak ya? Halka açık alanları alıp da insanlara para mı ödetiyorlar?”
“O şerefsizler üst katta.”
“Gidip tekmeyi basacağım onlara.” Jung Heewon yer faresi kılıcını alması bana silahlarını değiştirmem gerektiğini hatırlattı. Yapılacak çok şey vardı.
“Çok saçma davranıyorsun.”
“Güçlerimizi birleştirirsek kazanabiliriz. Gumho İstasyonunu hatırlamıyor musun?” Jung Heewon’un ifadesi kendinden emindi. Normal, Jung Heewon’un elinde koz olarak Yargı Saati becerisi vardı. Hızlı adapte olabiliyordu ve iyi sezgileri vardı, o yüzden niteliklerini ve becerilerini de çoktan çözmüştür diye düşünüyorum.
“Oyalanma da kalk! Gidip onları öldürelim!”
Rakipleri ‘kötü’ olduğu sürece Yargı Saati en yüksek güce sahip olacaktı.
[Karakter ‘Jung Heewon’ ‘Yargı Saati’ özel becerisini etkinleştirdi.]
[Jung Heewon’un isteği üzerine Mutlak İyi sisteminin takımyıldızları sessizlik içinde.]
[Beceri iptal edildi.]
Jung Heewon’un yüzü şaşkınlıkla doldu. “Hayır, Ne… nasıl? Bozuldu mu?” Jung Heewon beceriyi tekrar etkinleştirmeyi denedi ancak bir yanıt gelmedi. “Hayır… neden etkinleşmiyor? Kötü oldukları aşırı bariz değil mi?”
Jung Heewon’un sorusuna güldüm. “Biz insanlar böyle düşünüyoruz.”
“…Neden bahsediyorsun?”
“Takımyıldızlar farklı düşünüyor olabilir. Onların bildiği iyilik ve kötülüğün bizim bildiğimiz gibi olduğunun garantisi yok.”
“Ah…”
“Adalet her zaman çoğunluk tarafından belirlenir.”
Şu anda, takımyıldızların çoğu onların ‘iyi’ olduklarına karar vermiş durumda. Artık insanlar adalet konusunda karar verme hakkına sahip değillerdi, sponsorlarının kuklaları olmaktan ibarettiler sadece.
“Bu…”
Ekip üyelerine baktım. Kimse bir şey söylemiyordu ama hepsinin Jung Heewon’a benzer düşündükleri belliydi. Lee Hyunsung büyülü mermilerin çizdiği demir kalkanı silerken, Yoo Sangah ve Lee Gilyoung yerde yan yana oturmuş hamamböceklerine bakıyorlardı.
Bu çaresizlik duygusunu anlayabiliyordum. Gumho İstasyonu’ndaki çeteden kurtulduktan sonra artık olayları anlayabildiklerini sanmışlardı. Ancak yalnızca üç istasyon ötede eşi benzeri olmayan bir canavar vardı. Umut denen işkenceye başlama vakti gelmişti öyleyse.
“Tabii bu hiçbir yolu olmadığı anlamına gelmez.”
“Ha?”
“Zor olabilir ama onları yenmenin bir yolu var.”
Hepsi aynı anda bana baktı. Lee Hyunsung, “…Gerçekten bir yolu var mı?” diye sordu.
“Nedir peki?”
Etrafıma bakındım ve sesimi alçalttım. “Gong Pildu’yu Silahlı Bölge’den çıkarın.”
“Silahlı Bölge ne?”
“Damgası. Bölgesini savunmak için en iyi hâle getirilmiş bir kale.”
Silahlı Bölge. Gong Pildu’ya karşı çıkmanın zor olmasının nedeni bu damgaydı. Bir bölgede ‘kale’ inşa edebilen hileli bir yetenekti. Şu anda yalnızca Silahlı Bölge olsa da ilerde damga geliştiğinde, ‘Silahlı Kale’ye dönüşecekti ve ona karşı koyabilmek için de bir ordu hazırlamak gerekecekti. Ancak Gong Pildu’nun bir zayıflığı vardı.
“Belirlenmiş alanını terk eder etmez Silahlı Bölge iptal oluyor. Böylece mini kaleleri de işe yaramaz hale gelecek. Genelde bu tür geniş savunma becerileri üzerinde hep birçok kısıtlama olur.”
Lee Hyunsung ve Jung Heewon aynı anda bana hayranlıkla baktılar.
“Ah… Anladım.”
“Bir kez görmen yetti mi bu kadarını anlamak için? Niteliğin mi böyle?”
Aynı sorular tekrarlanmasına rağmen bu insanların bana büyük bir ölçüde uyum sağladığını fark ettim.
Yoo Sangah, “Peki ya onu nasıl uzaklaştıracağız?” diye sordu.
“Şimdilik onu düşüneceğiz.”
“Ah, düşünmekten nefret ediyorum.” Jung Heewon şikayet etti.
Sonra herkes bir süre sessizliğe gömüldü. İlk fikir sunan Lee Hyunsung oldu. “Tuvalete gittiğinde saldırsak…”
“Bankın yanındaki şeyleri görmedin mi?”
Gong Pildu Silahlı Bölge’sinden hiç çıkmamştı. Bankında hemen hemen ihtiyacı olan her şey vardı. Yemek ve uyumak için gerekli her şey vardı: uyku tulumu, battaniye, yiyecek, su ve hatta işeyecek bir yer. Tabii ki bunların hepsini ona kiracıları sağladı.
“Manyak ya. Tam bir asosyal. Ya da hayır, bölgesinde iyi bir şey falan sakladığı için hareket etmiyor olmasın?”
“Chungmuro’daki en büyük ‘oda’ onun da ondan.”
“…Oda?”
Jung Heewon böyle şaşırınca hala odalardan haberi olmadığını hatırladım. Ama açıklamama gerek yoktu.
[Üçüncü senaryonun başlamasına 1 saat kaldı.]
Yakında öğrenecekti.
“Bizim de oda bulmamız gerekiyor.”
Ekip ayağa kalktığı anda etrafımızdaki insanlar irkildi.
“Y-y-yaklaşmayın!”
Özellikle 3 numaralı hat platformunda tek kişilik bir odayı koruyan bıçaklı adam tepki gösterdi. Ancak biz yaklaşamadan diğer insanlar ona doğru koşmaya başladı.
“Çık şuradan, sikik herif!”
Ayrım gözetmeksizin saldırdılar. Adam dışarı itilir itilmez, yeşil bölgedeki işaret değişti. Sahibi değişmişti.
[Yeşil Bölge 1/1-> Yeşil Bölge 0/1].
İnsanlar oda yüzünden kanlı bir kavgaya tutuşmuşlardı. Biri bacağından bıçaklanırken birinin burnu kırıldı. Jung Heewon kaşlarını çattı. “Bunu durdurmamız gerekmez mi?”
“Müdahale etsek bile sonuç aynı olacak. Sonunda illa birileri ölecek.”
“Neden hep birileri ölmek zorunda?”
“Bu senaryoda bunun olması kaçınılmaz.”
Bihyung havada belirdiğinde cümlemi daha yeni bitirmiştim.
[Şimdiiiii, ana senaryonun üçüncü gününe başlayalım mı? Bugün yeni yüzler geldi, sayelerinde bayağı eğleneceğiz gibi? Hahaha!]
Bihyung bana doğru baktı. Chungmuro senaryosundan sorumlu üç dokkaebi vardı. Görünüşe göre Bihyung geçici olarak sunucuydu. Üç kanalın en küçüğü olmanın doğal bir sonucuydu bu. Ardından üçüncü senaryo önümüze geldi.
[Ana Senaryo #3 – Yeşil Bölge (3. Gün)]
Kategori: Ana
Zorluk derecesi: C
Koşullar: İstasyondan herhangi bir ‘yeşil bölge’ ele geçirin ve her gece yarısı ortaya çıkan canavarlardan kurtulun. Bu senaryo 7 gün sürecektir.
Süre: 8 saat.
Ödül: 1,000 jeton
Başarısızlık: –
Lee Hyunsung’un gözleri büyüdü.
“B-bu…!”
[Çok basit. Diğer herkesten önce bir tane yeşil bölge ele geçirin. Elbette başkalarının yeşil alanını ellerinden alabilirsiniz. Bu arada, acele etmelisiniz. Senaryo başladıktan sonra yeşil bölgeniz olmazsa, korkunç bir deneyim yaşamak zorunda kalırsınız. Haha, o zaman herkes çabalasın!]
Bihyung’un sözlerini duyan insanların yüz ifadeleri sertleşti. Bu sırada insanların çığlıkları devam ediyordu.
“Öl! Öl!”
“Bunu garezim falan olduğu için yapmıyorum! Hayatta kalmalıyım sadece…”
Belki de herkesin fark ettiği an buydu. Önümüzdeki mücadele artık bir masal ya da hikâye değildi. Yoo Sangah titreyen bir sesle, “Biz de savaşmak zorunda değiliz, değil mi?” diye sordu.
“Savaşmamıza gerek yok. Çok sayıda insan barındırabilecek bir oda bulsak yeter.”
“Yeşil Bölgelerin büyüklüğü türüne göre değişiyor. Sadece bir kişinin sığabileceği bölgelerden Gong Pildu’nunki gibi 70 kişinin sığabileceği bölgelere kadar türlü türlü odalar var.”
“Hiç kaldıysa tabii.”
Jung Heewon benim sözlerim üzerine ağzını açtı. “Dokja-ssi insanları huzursuz etme konusunda gerçekten yetenekli… O zaman hemen gidelim. Belki birkaç tane kalmıştır.”
“Ayrı ayrı gitmek daha hızlı olabilir. Ekibi bölelim. Hyunsung-ssi Sangah-ssi ile gitsin, Heewon-ssi de Gilyoung’u alsın.”
“Ya sen, Dokja-ssi?”
“Kendi başıma yeterim.”
Başka bir şey söylememe gerek yoktu. Herkes bana güveniyordu. Önce Lee Gilyoung konuştu, “Hyung, ya bulamazsak?”
“Oda bulamazsanız, senaryo başlamadan 20 dakika önce buraya dönün.”
“Anladım. O zaman gidiyorum.”
Ekip düzenli bir şekilde dağıldı. Jung Heewon ve Lee Gilyoung B2’ye, Yoo Sangah ve Lee Hyunsung ise B3’e gitti. Telefonumu açmadan önce yoldaşlarımın gidişini izledim. Hayatta Kalma Yolları’nı açar açmaz karşıma bir cümle çıktı.
「 Chungmuro’da hiç oda kalmamıştı. 」
Bu gerçek hiç çekinilmeden açıkça yazılmıştı.
Muhtemelen hiç oda bulamayacaklardı. O zaman da geriye seçebilecekleri tek bir yol kalıyordu. Hayatta kalmak için başka birini öldürüp odasını almak. Asıl soru Lee Hyunsung ve Jung Heewon bunu yapabilirler miydi? Buradaki herkes ‘kötü’ değildi. Gong Pildu gibi başkalarını sömürenler de vardı elbet ama aslında çoğu kendilerini korumak için dişlerini gösteriyordu.
Yoo Sangah ve Lee Gilyoung böyle insanlara dişlerini gösterebilir mi? Cevabı çok yakında öğreneceğim.