Omniscient Reader’s Viewpoint - Novel - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




30   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   32 


           
Redaktör: Jeun, kansoku.sha | Düzenleyen: Dwt.exe

 
https://monomanga.com/wp-content/uploads/2022/11/titlepage800.png

Bölüm 31: 7. Kısım
Toprak Sahibi – IV
Dokkaebi kaybolduktan sonra 3. hat platformunda onlarca insan yaralandı.
Çünkü şu an 3. hat platformunda yalnızca bir oda kalmıştı.
Burada kimse kimseden güçlü değildi, bu yüzden zayıflar geri adım atmadı ve birbirlerine saldırdılar.
“Öl! Öl!”
[Üçüncü senaryonun devreye girmesine 30 dakika kaldı.]
Etrafımda kaos yaşanırken ben sessizce Hayatta Kalma Yolları’nı okuyordum. Bugünün senaryosu muhtemelen düşündüğüm gibi akacaktı. Hayatta kalmak için tek bir harfi bile kaçırmamalıydım.
[Ne yapıyorsun?]
Bihyung’un sözleriyle birlikte takımyıldızların mesajlarını da duyar hâle geldim, dalmışım.
[Takımyıldızı ‘Altın Başlığın Esiri’ ne yaptığınızı merak ediyor.]
Refleks olarak telefonumu kapattım. Şimdiye kadar düşünmediğim bir şey vardı. Hayatta Kalmanın Yolları’nı okuduğumda takımyıldızlar neden hiç tepki vermiyordu?
Orijinal Hayatta Kalma Yolları’nda takımyıldızlar Yoo Joonghyuk’un regresör olduğunu keşfettikleri zaman adaletle ilgili sorular ortaya atmışlardı. Okuduklarım hakkında bir şeyler söyleseler şaşırmazdım.
[Şu bomboş sayfayla notlarda ne yapıyorsun diyorum? Tüm takımyıldızlar senin yüzünden hayal kırıklığından çıldırıyor!]
…Boş not sayfası mı?
Hemen telefonu tekrar açtım. Ekranda Hayatta Kalma Yolları belirdi.
“Bunu mu kastediyorsun?”
[Evet! O not sayfasıyla ne yapmayı düşünmüyorsun? Bir şeyler yapmazsan öleceksin! Ha, böyle bir adama güvenip de sözleşme imzaladığıma inanamıyorum…]
Tüylerim diken diken oldu.
Dokkaebi bu ‘metni’ okuyamıyordu. Sistemi yöneten dokkaebiler bile bunu okuyamıyorsa, o zaman takımyıldızlar hiç okuyamazdı.
Peki bana metni veren yazar… O nasıl bir varlıktı?
“Kuaack!”
Son çığlık da duyuldu. 3 numaralı platform hattındaki odanın sahibi belirlenmişti.
[Yeşil Bölge 1/1]
“…Daha fazla yaklaşma.”
Bir çocuk bana bıçak doğrultuyordu. Şaşırtıcı bir şekilde, kazanan daha önce bize rehberlik eden çocuktu. Hâlâ adını bilmiyordum.
“Merak etme, odanı almayacağım.”
Çocuğu rahatlatmak için konuştum. Tam ben bunu düşünürken…
“Gerçekten mi? Çok rahatsın, ahjussi. Ölmek mi istiyorsun?”
Kimin konuştuğunu görmek için arkama bakmama gerek yoktu.
“Görünüşe göre bayağı boş vaktin var.”
“Kimse odama dokunmasın. Parmağını süreni gebertirim.”
Lee Jihye mavi kılıcını birkaç kere evirip çevirdi. Konu yeteneklere gelince Yoo Joonghyuk ve Toprak Sahipleri İttifakı dışında Lee Jihye ile boy ölçüşebilecek kimse yoktu. Lee Jihye beni dikkatle inceledi ve ağzını açtı.
“Ahjussi, ölmesini istemiyorum. Geçen Usta’ya karşı oldukça etkileyiciydin.”
“Merak etme, ölmeyeceğim. Bir oda bulamasam bile ölmeyeceğim.”
Doğruyu söylüyordum. Bir oda bulamamam mutlaka öleceğim anlamına gelmiyordu. Bu istasyonda bunu kanıtlayan mucizevi bir adam vardı. Hem de yalnızca üç gün önceydi.
Lee Jihye’nin gözleri kısıldı.
“Ahjussi, şu anda ne dediğinin farkında mısın?”
“Evet.”
“Ahjussi, güçlü müsün yoksa? Usta kadar var mısın?”
Yoo Joonghyuk, Lee Jihye’nin arkasında belirdi.
“Dur ve odana geri dön.”
“Ah… tamam, usta.”
Lee Jihye itaatkâr bir şekilde giderken Yoo Joonghyuk bana döndü.
“Canavarlarla mı savaşacaksın?”
Omuz silktim.
“Öleceksin. Diğer dört yoldaşın da öyle.”
“Göreceğiz.”
Bana son kez bakıp giderken Yoo Joonghyuk’un gözlerinde bilinmeyen bir duygu vardı. Bilge Okuyucunun Bakış Açısını kullanmadım. Duyguları her zaman kelimelerle ifade etmek mümkün değildi.
[Üçüncü senaryonun devreye girmesine 20 dakika kaldı.]
Merdivenlerden inen insanların sesleri geliyordu. Lee Hyunsung, Lee Gilyoung ve Yoo Sangah… Karanlık yüz ifadelerine bakarsak sonuç beklediğim gibi olmuş. Yoo Sangah kasvetli bir ifadeyle ağzını açtı.
“Oda… hiç yoktu..”
“Sorun değil. Heewon-ssi nerede?”
“Üst katta pazarlık yapmaya çalışıyor.”
Tam o an, Jung Heewon bağırarak aşağı atladı.
“Bir gece için 2,000 jeton ne? Şaka mı? Harbi dalacağım ya.”
Kızgın Jung Heewon homurdandı ve şöyle dedi:
“Dokja-ssi. Yukarıda neler olduğunu biliyor musun? Hayır yani-”
“Kiraları aniden artırdılar, değil mi?”
“Eh… biliyor muydun?”
Tahmin edilebilirdi. Kiracılar 20 dakika içinde bir oda bulamazlarsa öleceklerdi sonuçta. Oda sahiplerinin kiraları yükseltmek için inisiyatif almaları şaşırtıcı değildi.
“Dokja-ssi, sen bir şey bulabildin mi?”
“Hayır, bulamadım.”
“Ah…”
Yüzlerini teker teker inceledim. Sonunda, seçim yapma zamanı gelmişti.
“İki yolum daha var.”
Bu sözler üzerine ekip üyelerinin gözleri parladı. Ancak yöntemlerim muhtemelen onların beklentilerine ihanet edecekti.
“İlk seçeneğimiz hepimizin için yaşaması kolay bir yol.”
Jung Heewon’un gözleri kısıldı.
“Genelde hep ikinci yol daha iyi olur… neyse, diğeri ne?”
“İkinci yol çok, çok zor. Hatta muhtemelen bazılarımız ölecek.”
“Eh…bu olmasa daha iyi. O zaman ben ilk yolu seçiyorum.”
“Diğerleri ne düşünüyor?”
Önce Lee Hyunsung cevap verdi.
“Herkes yaşayacağı için ilk yolu tercih ederim.”
Lee Gilyoung da başını salladı. Yalnızca Yoo Sangah tereddüt ediyordu.
“… Nasıl bir yol olduğunu öğrenebilir miyim?”
Başımı salladım ve onları merdivenlerden yukarı, 4 numaralı transit hattına yönlendirdim.
“Bu ilk seçeneğimiz.”
Ekip üyeleri işaret ettiğim yere baktılar. Kadın erkek karışık beş kişiden oluşan bir grup tir tir titriyordu.
[Yeşil Bölge 5/5]
“Bulundukları odada tam olarak beş kişilik yer var. Hem de bireysel yetenekleri o kadar da yüksek değil. Açıkçası eğer beşimiz…”
“Bekle, Dokja-ssi-”
“Evet, onları öldürüp odalarını alacağız.”
Benim sakin sesim karşısında titremeleri arttı. Jung Heewon derinden yaralanmış gibi bir ifade takındı.
“…Bu yolu bilmeyen mi var?”
“Hyung diyorsa ben yaparım.”
İlk onaylayan Lee Gilyoung oldu.
“Korkmuyorum. Yapabilirim.”
“Hayır Gilyoung!”
Yoo Sangah, Lee Gilyoung’u omzundan yakaladı. Kasıtlı olarak umursamaz göründüm.
“Onlar da bu odayı almak için birilerini de öldürebilirdi hatta öldürmüş bile olabilirler. Dürüst olmak gerekirse, bunu yapamazsak gelecek senaryolarının üstesinden gelemeyiz.”
“Dokja-ssi.” Jung Heewon araya girdi. “Gumho İstasyonu’nda bir sürü insan öldürdüm. Evet kendi isteğimle yaptım ve pişman da değilim. Ama…”
Jung Heewon’un yüzünde acı dolu bir ifade vardı.
“Katil olmam, öldürmeye devam etmek istediğim anlamına gelmiyor. Bir canavar olmak istemiyorum.
“…”
“…Dokja-ssi, ikinci yol hakkında da bilgi edinmek istiyorum.”
Lee Hyunsung’un sözleri karşısında kısa bir anlığına gözlerimi kapattım.
“Anladım.”
Evet, bu kadarı yeterliydi.
“İkinci yoldan gidelim.”
Ekip üyelerinin yüzleri aydınlandı. Zaten en başından beri ikinci yolu kullanacaktım.
Öldürmek hayatta kalmanın kolay bir yoluydu ama kolayı seçersem takımyıldızların dikkatini asla çekemezdim.
Ancak ikinci yol ciddi bir kararlılık gerektiriyordu. Sadece benim için değil, diğer herkes için de geçerliydi bu. Kararlılıklarını kontrol etmem bu yüzdendi. Bu insanların gerçekte ne düşündüklerini bilmem gerekiyordu.
Jung Heewon güldü.
“…Biliyordum. Madem ikinci yolu seçecektin ne diye öyle konuştun?”
“Sizi test etmeye çalışmıyordum. Hangi seçimi yaparsanız yapın, saygı duyacaktım.”
Tedirgin gözlerle bana bakan Lee Gilyoung’un başını okşadım. Yoo Sangah iç çekti ve ağzını açtı.
“Dokja-ssi, insanlarla uğraşmayı seviyorsun.”
“İyi bir insan olmadığım için özür dilerim.”
“İkinci yol ne?”
“Bu yöntemle kimseyi öldürmeye gerek yok. Ama çok zor olacak.”
Benim ağır ses tonum karşısında ekip üyelerinin yüz ifadeleri kararlı bir hal aldı.
“İkinci yolu seçiyorsanız, lütfen hepiniz kayıtsız şartsız talimatlarıma uyun. Mantıklı gelmese bile lütfen bana güvenin. Biriniz bile bana güvenmezse-”
“…”
“Hepimiz öleceğiz.”
Biri yutkundu. Ekip neredeyse aynı anda başlarını salladı. Lee Hyunsung konuştu.
“Ben sana güveniyorum, Dokja-ssi. Buraya kadar senin sayesinde hayatta kaldım.”
[Üçüncü senaryonun devreye girmesine 5 dakika kaldı.]
“O zaman beni takip edin.”
Ekiple birlikte 3 numaralı demiryolu hattı boyunca ilerledim. Kırık tel kapıdan geçtik ve Euljiro-3’e giden tünelin girişinde durduk.
Karanlık tünelin içinde parlayan ‘kırmızı bölge’yi gördüm. Canavarlar orada yaratılacaktı sanırım. Hat 3’ün üzerinden geçip her kattan yukarı, yeryüzüne doğru çıkacaklardı.
Lee Hyunsung endişeyle sordu.
“…O zaman burada canavarlarla mı savaşıyoruz?”
“Hayır, savaşmıyoruz. Eğer burada savaşırsak ölürüz.”
Yeşil bölge olmadan korkunç canavarlara karşı savaşmak ve şafağa kadar hayatta kalmak mümkün değildi.
Bu sefer Jung Heewon sordu.
“…O zaman Dongdae bölgesine doğru mu kaçacağız?”
“O da işe yaramaz. Senaryo devreye girdiğinde, Chungmuro’dan ayrılırsak otomatik olarak öleceğiz.”
“O zaman…”
“Bu operasyonun paylaştırılması gerekiyor. Lee Hyunsung-ssi, Yoo Sangah-ssi ve Jung Heewon-ssi. Canavarlar ortaya çıktığında, geldikleri yöne doğru koşun.”
“…Ha?”
“Anlaşıldı mı? Koşun sadece. Onlarla karşılaşmadan hemen önce sol duvara baktığınızdan emin olun. O zaman ne demek istediğimi anlayacaksınız.”
Kimse sözlerimi anlamadı ama onlara açıklayacak zaman yoktu.
“Tek yapmanız gereken bana güvenmek, yoksa ölürsünüz. Sol duvara bakmayı sakın unutmayın.”
“Anladım, Dokja-ssi.” Yoo Sangah ne demek istediğimi anlamış gibiydi ve hemen cevap verdi.
“Size söylüyorum bak. Canavar ortaya çıktıktan sonra koşmaya başlamalısınız.”
Bir taş aldım ve tünele doğru fırlattım. Taş havada bir şeye çarpıp düşerken kıvılcım çıkardı. Lee Hyunsung ve Jung Heewon anlamış gibi başlarını salladılar.
“Peki ya sen?”
“Gilyoung ile başka bir yol bulacağım.”
Ekip üyelerim bana inanmadığı sürece bu yöntemi kullanamazdım. Kim sağduyuya karşı çıkıp canavarlara doğru koşarak intihar saldırısı yapar ki?
Geriye kalan tek şey kararlılıklarıydı.
[Üçüncü ana senaryo başladı.]
Euljiro-3’e giden tüneli engelleyen bariyer ortadan kayboldu.
“Koşun!”
Dediğim anda üç kişi koşmaya başladı.
Grrr!
Kırmızı bölgede canavarlar yaratılıyordu. Çıkanlar çoğunlukla 9. sınıf yer fareleriydi. Daha sonra orta 9. sınıf yeraltı türü olan ‘Hiddet’ ile doldu.
Kuooooh!
Ayı şeklinde, siyah yeleliydiler. Alınlarındaki keskin boynuzlar tehditkârdı.
Bir tanesiyle başa çıkmak nispeten daha kolaydı. Sorun sayıdaydı. Bu kalabalık sürü zaten ‘grup’ olarak adlandırılmaya bile uygun değildi. O dalgaya çarparsak kesin ölürdük.
Lee Hyunsung ilk Hiddet’e yakınlaştığı an bağırdım.
“Şimdi!”
Duvarda parıldayan yeşil fayansları ilk fark eden Yoo Sangah oldu.
“Ah-!”
Yüzü kısa bir an aydınlandı Yoo Sangah’ın eli duvara dokunduğu anda parlak bir ışık yayıldı.
[Yeşil Bölge 1/3]
Çevik Jung Heewon hemen arkasından duvara dokundu.
[Yeşil Bölge 2/3]
Ancak Lee Hyunsung zamanlamayı kaçırdı. Çünkü yer fareleri Lee Hyunsung’un kalkanına yapışmıştı.
“Hyunsung-ssi! Yakala!”
Lee Hyunsung, Yoo Sangah’ın ona fırlattığı ‘ipi’ yakaladı. İki kadının gücüyle Lee Hyunsung havada uçtu ve duvara ulaştı.
[Yeşil Bölge 3/3]
Güzel.
Grrrrrrr!
Canavarlar onlara baktı ama bizimkiler yeşil bölgeye girdiklerinden saldıramadılar.
“Dokja-ssi!”
Yoo Sangah bana seslendi ama arkama bakacak zamanım yoktu. Sırtımda Lee Gilyoung’la koşmaya başlamıştım bile.
「 …Üçüncü ana senaryoda, birkaç gizli yeşil bölge var. Bunlar, belirli duvarlarda etkinleştirilir ve senaryo başlayana kadar görünmez… bir düşün, yeşil bölgeleri ‘oda’ olarak görenler yalnızca insanlardı. 」
Hayatta Kalma Yolları’nda Yoo Joonghyuk çok sayıda gerileme sürecinden geçerek Chungmuro’da bazı gizli yeşil bölgeler keşfetmişti.
Hat 3’ün platformunda böyle iki yeşil bölge vardı.
Kiiiiit!
Peşimden gelen birkaç yer faresi beni bacağımdan ısırdı. Yüksek gücüm sağolsun darbe büyük değildi ama bu küçük yaralar birikebilirdi.
Kwack!
Lee Gilyoung kör silahıyla sırtımdan birkaç yer faresine vurdu ama sayıları çok fazlaydı. Ayrıca hızlılardı da.
Birkaç metre ötede geçenki çocuk dehşet dolu gözlerle bana bakıyordu.
[Yeşil Bölge 1/1]
Korkakça da olsa bir an için kolay yolu seçmeyi düşündüm.
[Hahahaha! Çok eğlenceli. O zaman dünkü gibi, bir ceza olsa ya?]
Dokkaebi’nin konuşmasının ardından sistem mesajları geldi.
[Bir senaryo cezası eklendi!]
[Bazı yeşil bölgeler devre dışı bırakılacaktır.]
“Hayır! Uack, aaaaack!”
Çığlıklar Chungmuro İstasyonu’nda çınladı. En yakın çığlık çocuktan geldi.
Kwajijijik!
“Aaaaack!”
Yeşil bölge kaybolur kaybolmaz, çocuğun küçük bedeni yer sıçanları tarafından parçalandı.
Çocuğun bana zaman kazandırması sayesinde geçide doğru koşabildim. Ancak kırık tel kapının arkasından gelen canavarlar yolu kapattı.
Lee Gilyoung’u arkama sakladım ve Kırılmaz İnancı çıkardım. En Saf Kılıç Gücü’nün kılıcı gelen canavarları hızla geri püskürttü.
Ancak sayıları hiç azalmadı. Gün doğana kadar bu canavarlarla savaşan Yoo Joonghyuk tam bir canavardı. Tüm jetonlarımı istatistiklere yatırsam bile yapabileceğimden emin değildim.
Tam o anda Lee Gilyoung konuştu.
“Hyung.”
“Şu an olmaz. Meşgulüm.”
“Beni burada bırakabilirsin.”
“…Ne?”
“Gerçekten anlamıyorum. Neden ben, Hyunsung hyung ve noonalara yardım ediyorsun? Yalnız olsaydın… çok daha iyi hayatta kalabilirdin.”
Ancak ölmeden önce böyle şeyleri sakince söyleyebilirdi. Belki de bu çocuğun ruhu çoktan ölmüştür.
“Evet, haklısın.” Bir başka yer faresi kafası kesilmiş halde yere düştü. “Yalnız yaşamak, yalnız yemek ve yalnız hayatta kalmak kolaydır. Ama…”
Neden böyle davranıyordum? Biri bana sorsa açıklayamazdım. Ama kesin olarak söyleyebileceğim bir şey vardı.
“Ana karakteri yalnız ilerleyen ve mahvolan bir roman biliyorum.”
“Ha?”
Hep bunu düşünsem de ben ana karakter değildim. Bir kahraman ya da kurtarıcı olamazdım. Ama…
Lee Gilyoung’un gözleri titriyordu. Onu tekrar sırtıma aldım ve şöyle dedim.
“Sıkı tutun.”
Lee Gilyoung’un ölmesine izin vermezdim. En azından bugün.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


30   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   32 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.