Yukarı Çık




42   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   44 

           
Redaktör: Jeun, kansoku.sha | Düzenleyen: Dwt.exe
https://monomanga.com/wp-content/uploads/2022/11/03-Episodes-10-15-469.jpg.webp[/img]/centerbrcenter[hr]br[img=800x381]https://monomanga.com/wp-content/uploads/2022/11/titlepage800.png
Bölüm 43: 10. Kısım
Yakın Savaş – I
[Ana Senaryo #3 – Acil Durum Savunması sona erdi.]
[Ödül olarak 1.000 jeton kazandınız.]
Güneş doğduktan sonra başlaması gereken ana senaryo, üçüncü ana senaryo bittikten neredeyse 10 dakika sonra başladı.
[Dördüncü ana senaryo başlamak üzere!]
Kahretsin, üçüncü senaryo biteli daha ne kadar olmuştu da…
Doğruca Lee Jihye’ye gittim.
“Sen Yoo Joonghyuk’u al.”
“…Olur mu ki?”
“Zaten şimdi aşağıya inemezsin. Uyandığında sorun olur.”
Lee Jihye, Yoo Joonghyuk’a bakarken başını salladı.
“Lütfen uyandığında bana haber ver. Kafasına bir tane daha patlatmak istiyorum.”
Meteor yağmuru bittikten sonra mışıl mışıl uyuyan Lee Gilyoung’u taşırken Jung Heewon’la aşağıya indim.
Zindan ortadan kaybolup sıradan bir sinemaya, beşinci kattaki ödül odasındaki eşyalar da sıradan sahne dekorlarına dönüşmüştü. Sanki dün yaşanan her şey bir rüyadan ibaretti.
Ardından Bihyung’un sesi duyuldu.
[…Ne söyleyeceğimi biliyorsun?]
‘Evet.’
[Neredeyse işimden oluyordum.]
Bihyung’un homurtularını dinlerken biraz rahatladığımı hissettim.
Takımyıldızlar güçlüydü ama bilge değillerdi. Bunun nedeni senaryonun tüm ses ve görüntülerinin ‘kanal’ aracılığıyla iletilmesiydi. Peki bu ne anlama geliyordu?
‘Düzgün filtrelendi mi? Çok heyecanlanınca her şeyi ağzımdan kaçırdım.’
[Tabii ki filtrelendi. Sanki kanalımda hiç sorun olurmuş gibi? Bu seviyedeki bilgiler otomatik olarak filtrelenir.]
Eğer düşüncelerim doğruysa, Yoo Joonghyuk’a söylediğim sözler takımyıldızlara şu şekilde iletilecekti.
-Gerçekten böyle mi düşünüyorsun? İlk ■■ kararlılığını çoktan unutmuşsun.
-Neden yalnız oluyormuşsun? ■■■■■■■■’da bir aptal gibi ■■■, ■■■■■■’unuz için ağladığında! Sevdiğin kadın ■■■’u ■■!
-İnsanlara yardım ettiğinde ve lanet olası ■■■ ile savaştığında! Sonunda ■■■■■’nın karşısında ■■■!”
Aslında, ne kadar filtrelendiğini bilmiyordum.
Bundan daha fazlası da olabilirdi ama daha azı olmazdı. Kitapta Yoo Joonghyuk, ‘regresörler’ hakkında bilgi verilirken bilginin bu şekilde filtrelendiğini deneyimlemişti.
[Takımyıldızlar hiçbir şey duymadı, endişelenme. Sorun şu ki ben bile pek bir şey duymadım.]
‘…Duymadın mı?’
Bak bu biraz garipti işte. Dokkaebiler de mi bu tür bilgileri duyamıyordu?
[Evet, duymadım. Ne hakkında konuşuyordun?]
Dokkaebi’nin bile bilmediği bir bilgi. Tek bir tahminim vardı. Belki de… ‘olasılık’ kısıtlamaları başlamıştır? Aklıma doğal olarak Hayatta Kalma Yolları’ndan bir şey geldi.
「 ‘Olasılık’ Yıldız Akışını kontrol eden büyük bir kısıtlayıcıdır. 」
…Bu aklıma geldi ama bana çok da yardımcı olmadı. Hayatta Kalma Yolları’nın mahvolmasının nedenlerinden biri de yazarın kendisinin bile iyi bilmediği çok fazla detay olmasıydı.
‘Takımyıldızlar nasıl tepki verdi?’
[Bıkmış durumdalar. Bahsettiğiniz şey hakkında hâlâ bir kargaşa var.]
Beklendiği gibi. Takımyıldızlara filtre gelince film aniden pandomime dönüşmüştü.
Eğer akıllılarsa, sahip olduğum olasılıklara dikkat etmeye başlamaları gerekirdi. Sözlerimin filtrelenmiş olması, şu anda açıklanmaması gereken şeyleri bildiğim anlamına geliyordu.
[Birkaç takımyıldızı sırlarınızı keşfetmek için sizi izliyor.]
[Takımyıldızı ‘Gizemli Entrikacı’ varlığınızdan heyecan duyuyor.]
[2,000 jeton sponsor oldu.]
Bihyung’un unuttuğunu sanmıştım.
[O kadar çok dolaylı mesaj aldım ki sana gönderemedim. Şimdi daha iyi anladın mı tepkiyi?]
‘Hep böyle yap. Sadece jetonlarla ilgili mesajlar istiyorum.’
[…Menajerin miyim ben senin?]
Bihyung kayboldu. Tam da zamanla daha sevimli gelmeye başlamıştı. Biri bitti diğeri başladı, bir şey de yolunda gitsin…
“Dokja-ssi, ağır mı? Gilyoung’u ben taşıyayım istersen.”
“Ah, minnettar olurum.”
Lee Gilyoung’u Jung Heewon’a uzattım. Yüzü biraz ciddi görünüyordu. Ağzımı açmadan önce bir an tereddüt ettim.
“Heewon-ssi.”
“Ha?”
“Sorun ne?”
“Sorun yok, sadece…” Jung Heewon iç geçirmeden önce bir an tereddüt etti. “Hah… tamam. İçimde tutmak doğamda yok.”
Aynen öyle.
Jung Heewon doğrudan konuya girdi.
“Dokja-ssi, sen kimsin gerçekten?”
“…Az önce bir şeyler mi duydun?”
“Birazcık.”
Oldukça uzak olduğumuz için duymayacağını düşünmüştüm. Ne yazık ki duymuş. Jung Heewon, Lee Jihye’den daha yakındı ve insandan insana filtreleme mümkün değildi…
Lee Gilyoung bayağı bir yüksek horladı. Yarı dürüst olmaya karar verdim.
“Geleceğin bir kısmını biliyorum.”
“Gerçekten mi?”
“Evet.”
Jung Heewon bir süre düşündü. Sözlerimin doğru olup olmadığını merak ediyor gibiydi. Dudaklarını ısırırken, karar vermiş gibiydi.
“Yoo Sangah ve Lee Hyunsung biliyor mu?”
“Henüz bilmiyorlar.”
Ciddiyetle cevap verdim ve Jung Heewon, Lee Gilyoung ile birlikte benden uzaklaştı.
“…Beni öldürmeyeceğine emin miyiz?”
“Neden bahsediyorsun sen?”
“Normalde ‘Benim hakkımda çok şey biliyorsun’ gibi şey olur…”
Bu klişe nereden çıktı şimdi? Yine kötü adam oldum.
“Normalde ne oluyor bilmiyorum ama isteseydim seni çoktan öldürmüş olurdum.”
“Aslında bu biraz garip.”
“…Kötü düşüncelerim yok. Aslında tam tersi.”
“Tam tersi mi?”
Jung Heewon’un gözlerinin içine baktım.
“İleriki senaryolar daha tehlikeli olacak. Birçok kez ölümle burun buruna gelebilir ve değerli eşyalarını kaybedebilirsin.
“…Yani?”
“Yani…”
Jung Heewon’un giderek gerginleşen gözlerine baktım ve şöyle dedim:
“Lütfen bundan sonra benimle kal.”
“…Ne demek istiyorsun?”
“Yoldaşım ol demek istiyorum.”
Takımımı oluşturmanın zamanı gelmişti. Bana kolayca ihanet etmeyecek ‘güvenilir insanlar’dan.
Uyanmasına yardım ettiğim ve zihnini okuyabildiğim Jung Heewon en uygun yetenekti. Jung Heewon bir an boş boş baktı.
“Dokja-ssi, daha önce beni yoldaşın olarak görmüyor muydun?”
“Aslında tam tersi. Seni yoldaş olarak görmeyen ben değilim.”
Jung Heewon’un gözleri titredi.
Kasten bir adım geri attım.
“Yoldaşım olmak istemiyorsan, bunu bir anlaşma olarak düşünebilirsin. Benim senin gücüne ihtiyacım var, senin de benim bilgilerimin yardımına. Al gülüm ver gülüm. Önemli olan ilişkimizin hiç değişmeyecek olması.”
“Biraz ani oldu… Hemen şimdi cevap vermek zorunda mıyım?”
“Hayır.”
Jung Heewon gibi biri için yavaş bir yaklaşım, aceleci ve duygusal bir yaklaşımdan daha iyiydi. Aslında Jung Heewon’un ifadesi hiç de fena değildi.
[‘Jung Heewon’ karakteri dürüstlüğünüz karşısında rahatladı.]
[‘Jung Heewon’ karakteri teklifinizi düşünüyor.]
Belki uzun sürmezdi. Jung Heewon’un uyanışında büyük bir etkim vardı, o yüzden varlığım onun bilinçaltında derin izler bırakacaktı.
Muhtemelen bu senaryo bittiğinde, ikinci Sponsor Seçimi başlayacaktı. Böylece Jung Heewon sponsor kazanacaktı ve asıl gücü o andan itibaren ortaya çıkacaktı.
“O zaman sana bir şey sorabilir miyim?”
“Buyur.”
“Gelecekte ne yaptığımı biliyor musun?”
Yukarı baktım. Bu filtrelenmiş midir acaba?
“Bilmiyorum.”
“…Ha?”
“Benim bildiğim gelecekte Jung Heewon diye biri yok.”
“Ne…”
“İşte bu yüzden bu anlaşma senin için gerçekten gerekli.”
Jung Heewon’un gözleri büyüdü.
Jung Heewon orijinal kitapta yoktu. O doğrudan benim eklediğim bir değişkendi. Nitelikleri yeterince iyiydi ve uygun bir sponsoru olursa gelecekteki senaryoları değiştirmede kilit rol oynayabilirdi. Özellikle de tanımadığım ‘diğer değişkenlere’ sahip insanlara karşı savaşırsam.
Sonra alt kattan yüksek bir ses duyuldu.
“Bunu bir düşün. Şimdilik acele edelim.”
Çoğunluğun küçük bir gruba baskı yaptığı platforma indik.
Ne olduğunu anladım. Şu Toprak Sahipleri İttifakı’nda en ufak bir gelişme yok.
“O Kim Dokja piçi nereye gitti? Çabuk söyle bana.”
Daha yakından baktığımda, Toprak Sahipleri İttifakı’nın Lee Hyunsung’u taciz ettiğini gördüm. Onlara doğru yürüyüp kasten yüksek sesle konuştum.
“Yoo Sangah-ssi, Lee Hyunsung-ssi.”
“Sen!”
Ben hat 4’ün platformuna iner inmez bir ittifak üyesi haykırdı.
Tanıdık bir ahjussi gördüm. Şiddetli savaşın izleri piçin vücudunda hâlâ duruyordu. Tek bakışta, genel istatistiklerinin keskin bir şekilde yükseldiğini söyleyebilirim. Bu hoşuma gitmişti işte.
“Gong Pildu.”
Gong Pildu Silahlı Bölgeyi kullandı ve sekiz taret yükseldi. Gong Pildu’nun etrafında toplanan ittifak üyeleri bana baktı. Onları kimin kurtardığının farkında değillerdi.
“Pislik…!”
Gong Pildu bir şey söylemek üzereyken havada elektrik akımı belirdi.
[Dördüncü ana senaryo 5 dakika içinde başlayacak!]
Sistem mesajıyla birlikte Dokkaebi Bihyung göründü.
[Hahaha, millet! Keyifler nasıl?]
Herkesin yüzü bu iğrenç adamın belirmesi karşısında sertleşti.
[Görünüşe göre kötüsünüz!]
“Şimdi ne var?”
[Dördüncü senaryoyu duyurmaya geldim tabii ki.]
“Bu çok boktan…”
[Aaa, ama yapmayın böyle. Şikayet eden ilk kişinin peşine düştüğümü bilmiyor musunuz? Dördüncü ana senaryo diğer istasyonlarla ilgili. Oldukça heyecanlı bir hikâye sizi bekliyor. Memnun kalacağınıza eminim!]
Diğer istasyonları duydukça herkesin yüzü karardı.
Chungmuro tek başına bu kadar kötüyken diğer istasyonlar işin içine girerse ne kadar sorun çıkacağı belliydi. Bihyung güldü.
[Bu arada, bu senaryoya devam edebilmek için önce başka bir görevi yerine getirmeniz gerekiyor. İnsan sayısı çok olursa karmaşa da çok olmaz mı? Bu nedenle, size liderlik edecek bir varlığa ihtiyacınız var. Yani, istasyon temsilcisi seçeceksiniz!]
Temsilci. Sonunda başlıyorduk.
[Şu andan itibaren bir ‘çatışma’ oynayacağız. Buna ısınma oyunu da denebilir. Oyunun kuralları… görürsünüz şimdi zaten!]
Bihyung gülümseyerek gözden kaybolurken, herkesin önünde bir mesaj penceresi açıldı.
[Alt senaryo başladı!]
[Alt Senaryo – Bir Temsilci Seçin]
Kategori: Alt
Zorluk derecesi: C
Koşullar: Platformun ortasına yerleştirilmiş ‘beyaz bayrağı’ alın.
Zaman Sınırı: 30 dakika
Ödül: 1,000 jeton, Chungmuro temsilciliği.
Başarısızlık: –
* İstasyon temsilcisi üyeler üzerinde güçlü bir kontrol uygulayabilir.
Mesaj penceresi tam olarak açılmadan, Gong Pildu platformun ortasındaki bayrağa doğru koşmaya başlamıştı bile. Hayalet gibiydi.
“Herkes yoldan çekilsin!”
Gong Pildu kırmızı görmüş boğa gibi insanları itip beyaz bayrağı almaya koştu. Ama bunu yapmasına izin veremezdim. Parmak uçları bayrağa ulaşmak üzereyken ağzımı açtım.
“Gong Pildu, yere yat!”
[Sözleşme şartları altında, ‘Komuta Hakları’ etkinleştirildi!]
“Aaahk!”
Yıkılan Gong Pildu’nun sırtına basıp beyaz bayrağı aldım.
[Bayrak direğinden beyaz bayrağı çektiniz.]
[Chungmuro’nun ‘temsilcisi’ oldunuz.]
[Kral Yolu’nda yürümeye hak kazandınız.]
 


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


42   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   44 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.