"Majesteleri, Grandük* Lilteang size yabancı bir ülkeden hediye ipek gönderdi." (*Grandük normal dükün bir tık üstünde yer alır.)
Hizmetçiler beni hazırlamayı her zamankinden erken bitirmişti, bu yüzden ben de sabah kahvemi içerken onlarla oturmuştum. Bu sırada Prens Liltaiang kucağında hediye taşıyan bir hizmetçi göndermişti.
Kahve fincanımın üzerinden bakarak hizmetçinin ellerindeki parçayı inceledim. Bir cutlassfish* pulu gibi parıldayan muhteşem bir mavi ipek kumaştı. (*Türkçede kılkuyruk balığı olarak geçiyor. Parlak mavi bir rengi var, merak eden bakabilir.)
İç çekip kahvemi bıraktım. İpek güzel ve pahalı görünüyordu ancak gönderenin niyetini göz önünde bulundursak kabul etmesi zordu.
Prens Liltiang Sovieshu'nun amcasıydı ve yeğeninden iki yaş büyüktü. İmparator olma arzusu olmasa da, imparatoriçe olduğumdan beri sürekli bana rüşvet verip iyilik isterdi. Eğer hediyeyi kabul edersem buna bağlı olarak zor taleplerde bulunacağı kesindi.
"Teşekkür ederim ama yanlış anlaşılmalara sebebiyet verebileceği için kabul edemeyeceğimi söyle ona."
Bu daha önce birçok kez olmuştu ve hizmetçi sanki böyle olmasını beklermiş gibi garip bir şekilde gülümsedi. Saygılı bir biçimde “Evet” diyerek mırıldandı ve geri çekildi.
"Beyefendi hala daha yorulmadı."
Kapı kapandığında Kontes Eliza aklındakini söyleyince diğerleri kahkahalara boğuldu. Atmosfer yine çok huzurluydu.
Beklenmedik bir şekilde ikinci bir ziyaretçi bildirildi. Her sabah kahvaltıdan sonra merkezi saraya giderdim, bu yüzden erken saatlerde buraya çok az ziyaretçi gelirdi. Ama bir sabahta iki kişi mi? Meraklı kalsam da ziyaretçinin girmesine izin verdim.
Neyse ki, ikinci ziyaretçi rüşvet teklif eden bir asilin hizmetçisi değil, gün programını koordine etmek için gelen bir memurdu. Külfetli bir iş değildi ve birkaç kelime ettikten sonra ayrıldı. Şaşırtıcı bir şekilde üçüncü bir ziyaretçi ortaya çıktı.
Bu kez gelen, nadiren yüz yüze görüşeceğimi düşündüğüm Rashta'ydı.
"Rashta mı? Cidden mi?"
Korumaya şaşkınlıkla baktım. Başını eğdi ve hor gören bir bakışla “Evet” diyerek cevap verdi. Kontes Eliza tekrar dilini şapırdattı.
"Neden buraya gelmeye cesaret etti?"
Muhafız bilmiyordu, sadece kapının yanında durup gelen ziyaretçileri bildiriyordu. Ancak bana bu haberi verdiğinden dolayı sorumlu hissetmiş gibi görünüyordu ve yüzünde utanmış bir ifade vardı. Kontes Eliza endişeyle bana döndü.
"Onu içeri alacak mısınız Majesteleri?"
"Şey..."
Açıkçası onu görmeyi hiç istemiyordum. Neden yalnızca duygularımı incitecek birini görmek zorundayım ki? Belki bir gün yanında çok güzel cariyeleri olsa bile Sovieshu'yla gülerek konuşabilirdim. Ama o gün bugün değildi ve Sovieshu'nun sevgilisine rahat davranmak benim için hala zordu. Yine de...
"İçeri girsin."
Kontes Eliza şaşkınlıkla haykırdı.
"Majesteleri!"
Yarı dolu kahve fincanının kulbundan tuttum. Onu görmek istemiyordum ama Rashta sadece bir cariyeydi ve Sovieshu’nun ilk aşkı… bu aşk mıydı? Sevdiği ilk kadın. Bu kız ortaya çıktığından beri Sovieshu bana karşı soğuktu ve onunla tekrar tartışmak istemedim. Onu tutkuyla sevemesem bile İmparator tarafından nefret edilmek istemiyordum.
"Bu bizim ikinci görüşmemiz Majesteleri. Ben Rashta."
Rashta, Laura olayını bilmiyormuş veya umursamıyormuş gibi mi davranıyordu bilmiyorum ama içeri girer girmez beni parlak bir gülümsemeyle selamladı. Kontes Eliza hoşnutsuzluğunu gizlemedi ve ben yüz kaslarımı mümkün olduğunca boş bir ifadeyle tutmaya çalışırken soğuk bir sessizliğe büründü. Neyse ki çok da ideal olmayan durumlarda duygularımı gizleyebilmek için çok fazla pratik yapmıştım.
"...Öncekinin aksine, şimdi onun cariyesi olduğundan eminim. Tebrikler."
"Teşekkürler!"
Mekanik bir selam verdim… Şimdi ne söylemeliydim? Bir anlığına düşündüm ve doğrudan konuya girmeye karar verdim.
"Seni buraya getiren ne?"
"Beni buraya getiren ne mi?"
"?"
"Şimdi sizinle kız kardeş sayılırız Majesteleri. Aile."
Bu durum Kontes Eliza için sürpriz olmuştu ve soğumuş kahvesi boğazına kaçtı. Öksürürken elini ağzına götürdü ve Rashta'ya dik dik baktı. Ben de bir o kadar şaşkındım. Az önce ne dedi o? Kız kardeş? Aile?
"Aile mi?"
"Çünkü aynı kocayı paylaşıyoruz."
Pürüzsüz yüzüm neredeyse çatlayacaktı. Gerilen sinirlerimi yatıştırmak için kendimi tuttum. Cariye sözleşmesi tam anlamıyla bir sözleşmeydi ve cariyeler İmparatorluk Ailesi'nin bir parçası olarak tanınmıyorlardı. Bir cariye sözleşme süresi boyunca uygun miktarda servet edinebilir, ancak sözleşme uzatılmamışsa İmparatorluk Sarayını terk etmek zorunda kalırdı. Cariyeden doğan çocuklar ise babaları imparator olsa bile prens veya prenses olarak kabul edilmezdi.
Yine de bu kız sırf aynı kocayı paylaştığımız için bizi aile olarak mı görüyor? Bu ifadede o kadar çok hata vardı ki nereden başlayacağımı bile bilmiyordum. Ben düşüncelerimi toplarken Rashta iki elini birleştirdi.
"Size abla diyebilir miyim?"
Etrafımdaki hava soğudu. Dudaklarımı bastırdım. Hoşgörümün sınırı buydu.
"Hayır."
Rashta’nın yüzü düştü ve gözlerini kırpıştırarak bana korkmuş gibi baktı. Sanki hiç böyle bir cevap beklemiyormuş gibi. Bu benim için daha şaşırtıcıydı. Resmen “Evet, hadi kız kardeş olalım. Kocanı senden aldım ama yine de iyi geçinemez miyiz?” diyordu.
"Rashta'yı sevmediğiniz için mi?"
Büyük, tavşan gözleri dolmaya başlamıştı.
"Senden nefret etmekle ilgili değil."
Tabii ki ondan nefret ediyordum.
"İmparatorun cariyesi olabilirsin ama kız kardeşim değilsin."
Bu güç gerçeği gülümseyerek açıklamaya çalıştım, ama Rashta yalnızca daha da ağlamaklı gözüküyordu. Onunla alay ettiğimi düşünmüş olmalıydı. İşe yaramadığı için gülümsemeyi bırakıp görüşmemizi burada sonlandırmaya karar verdim.
"Gidebilirsin."
Rashta gittikten sonra, odadaki herkes şok içerisinde etrafa bakındı.
"Cidden... Onun hakkında ne söyleyeceğimi gerçekten bilmiyorum."
Kontes Eliza şaşkınlıktan dilini yutmuştu, diğer hizmetçiler de öyle. İmparatoriçe'nin çağırdığı hizmetçiyi saymazsak, birçoğu imparatorun cariyesiyle daha önce hiç karşılaşmamıştı. Kaşlarımı çatarak en yaşlı hizmetçiye döndüm.
"Cariyeler hep böyle mi olur?"
Küçüklüğümden beri İmparatorluk Sarayı'nın içinde ve dışında bulunmama rağmen, sarayda eğitim görürken önceki imparatorun cariyeleriyle hiç karşılaşmamıştım. Henüz sosyetede boy gösterebilecek yaşta değildim ve bu yüzden son imparatorun cariyeleriyle herhangi bir ilgim yoktu.
"Cariyeler nadiren imparatoriçeyle görüşür. Çünkü bu yalnızca iki tarafın da duygularını incitir ve cariyeler imparatoriçe tarafından nefret edilmek istemezler."
"..."
Belki de Sovieshu Rashta gibi tiplerden hoşlanıyordu. Kontes Eliza iç çekti.
"Er ya da geç bir hizmetçiye ihtiyacı olacak. İmparator onun sıradan biri olduğunu söylüyor ama korkarım ki hiç de halktan biri gibi değil. Herhangi bir genç kadın cariyenin hizmetçisi olmak ister miydi merak ediyorum..."
*** Diğer bölüm yolda, yarın öbür gün atarım😗 Yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen, iyi bir motivasyon kaynağı benim için🙈
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.