Elena odasına girdiğinde içeride Mirabelle'yi beklerken buldu.
E-“Mirabelle, sen de mi benim için endişelendin?”
M-“Huh? Neden endişeleneyim? Bir şey mi oldu?”
Mirabelle’nin şaşkın sesinden , Derek’in henüz ailenin geri kalanına bir şey söylememiş olduğunu tahmin etti. Bu onu rahatlattı. Herkesin endişelenmesini istemiyordu.
E-“Hayır, bir şey olmadı. Biraz geç kaldığımdan merak ettim.”
M-“Şey, geç oldu, ama o kadar da geç değil. Ve eve kapanmaya ne gerek var? Arada sırada dışarı çıkıp hava alıp stres atmak için dışarı çıkmak gerekir. Beni yanına alsaydın daha iyi olurdu.”
Mirabele son cümleyi üzüntüyle söyledi. Mirabelle’nin zayıf durumu onun kaleyi çok sık terk etmesini engellemişti, Elena dikkat çekmeden kendi kendine dışarıya çıkmış ve Carlisle ile buluşmak için Glenn’in düğünü ve bugünkü gezi gibi çeşitli bahaneler uydurmuştu.
Önceki yaşamında ikisi uzun süre ayrı kalmamıştı ama geçmişe döndükten sonra Mirabelle daha sık yalnız kalmaya başlamıştı. Elena kız kardeşinin çok seviyordu. Kalbi onunla olmayı çok özlemişti ama şu an Elena gölgeler arasında saklanmak zorundaydı. Carlisle ile düğün yaptıktan sonra onunla birlikte olmak için fazla zamanı kalmayacaktı...
Pişman bir sesle Mirabelle ile konuştu.
E-“Bir daha ki sefere birlikte dışarı çıkalım mı?”
Elena aniden depresifleşince Mirabelle ellerini çırptı.
M-“Abla şakayı çok ciddiye aldın. Tabii ki seninle olmak hoşuma gidiyor ama bu birbirimizin peşinde kuyruk olmamızı gerektirmiyor. Ne demek istediğimi anlıyorsun değil mi?”
E-“...Evet anlıyorum.”
Elena mirabelle’nin oturduğu yere doğru ilerledi ve ona sıkıca sarıldı. Mirabelle’nin minik vücudu Elena’nın kucağında sıkıştı.
E-“Sana Mirabelle’yi ne kadar sevdiğimi hiç söylemiş miydim?”
M-“Ah bu yeterli. Utanç verici...”
Elena ailesinin yanında olmasının bir sıcaklık verdiğini hissetti. Mirabelle’ye sahip olduğu için bu kadar minnettar olacağını bilmiyordu. Elena kız kardeşini daha sıkı kucakladı ve konuştu.
E-“Peki beni neden bekliyordun?”
M-“ Bu kez mücevher alabilir miyiz diye merak ediyordum? Şimdi satın alırsak başkentteki baloda takabilirsin. Sahip olduğun her şey çok eski.”
E-“Mücevher.”
Ancak o zaman Elena Mirabelle’nin yanındaki açık mücevher kutusunu fark etti. Geçmişte soylu bir kadın olarak incik boncuğa çok düşkün olmamıştı ve bir düzineden daha az aksesuara sahipti. Küçük mücevher kutusundaki bir şey Elena’nın gözüne takılana kadar neredeyse boş görünecek kadar çıplaktı. Mavi taş boncuklu bir yüzük. Çoğu soylu kendilerini güzel mücevherlerle donatmayı severdi, değerli taş ne kadar büyük olursa kibir de o kadar büyük olurdu. Ancak bu yüzük ince bir gümüş bantın ortasında mavi bir boncuktan başka bir süse sahip olmayan sade bir yüzüktü. Çok basit ve ucuzdu.
Elena yüzüğü gördüğü anda sanki ele geçirilmiş gibi ona yaklaştı.
E-‘...İşte burada.’
Son yaşamında bu yüzüğü bir an bile üzerinden ayırmamıştı. Ailesi öldükten sonra Blaise Kalesinden ayrılıp uzun bir süre Ruford İmparatorluğundan kaçmıştı. Asil kimliğini gizlemek zorunda kalmıştı ve umutsuzca paraya ihtiyacı varken etrafta dolaştı. O sırada giydiği elbiseyi ve sahip olduğu birkaç aksesuarı sattı.
Çok az değeri olduğu için satmadığı şey bu yüzüktü. O zaman bir kuyumcu ile yaptığı bir konuşmayı hatırladı.
‘ ‘ bu yüzükte hangi cevherin kullanıldığını bilmiyorum. Ucuz bir safir olsaydı satın alırdım, ama daha önce böyle bir şey görmedim ve duymadım.’ ‘ ÇN: iyi yine dolandırmamış
Çok fazla ihtiyaç içerisindeydi, yüzüğü daha fazla değer edeceği bir yere satmaya çalıştı. Nihayetinde yüzük, ailesi ile geçirdiği zamanı hatırlatan tek yadigar olarak kaldı. İronik bir şekilde sakladığı şey en ucuz eşyaydı.
E-“Bu yüzük ne zamandır burada?”
Elena kendi kendine mırıldandı.
M-“Bu yüzük çok eski. Onu on yıl önce görmüş olmam lazım.”
E-“Gerçekten mi?”
Yüzüğün annesinden kalmadığından emindi. mücevher kutusuna nasıl girdiği hakkında hiçbir fikri yoktu.
‘ ‘ düşünüyorum da bunu ne zamandır saklıyorum.’ ‘
Buna nasıl sahip olduğunu hiç hatırlamıyordu. Son yaşamında, sadece ailesini hatırlatması için kullanmıştı ve nereden geldiğini hiç düşünmemişti.
Aniden zihninde bir şey canlandı.
?-“ Bunu sakla. Onun için mutlaka geri geleceğim.”
Sesin sahibi güzel, genç bir oğlandı ve sesinde bir vakar vardı. bu kimdi? Ne kadar uğraşırsa uğraşsın hiçbir şey hatırlayamadı. Gençken ona bu yüzüğü kimin verdiğini merak ediyordu. Sessizce mavi boncuğa baktı ve tanıdık bir edayla onu parmağına taktı. Geçmişte çok kullandığı için pürüzlenmiş ve çizilmişti ama şimdi ki pürüzsüz yüzeyi Elana’nın kalbi kadar lekesizdi. Fena halde özlemişti.
Yüzüğü nasıl aldığını bilmiyordu ama artık onu şövalye olduğu günleri hatırlatması için kullanacaktı.
M-“Yüzüğü takacak mısın abla?”
E-“Evet. Uzun zaman oldu.”
M-“Ama biraz sade değil mi? Yüzükleri seviyorsan daha güzel bir şey takabilirsin.”
E-“Hayır sorun değil. Uzun süre saklamışım bu yüzden benim için değerli olmalı.”
Zorluklarla dolu geçmişini hatırlamak, onu gelecek için motive edecekti. Mirabelle, Elena’nın bu sıradan yüzükle memnun olmasından dolayı endişeli görünüyordu.
M-“Bu başka yeni mücevher başka. Bir sürü harika mücevhere sahip olduğu söylenen yeni bir mağaza var.”
E-“Bunu nereden duydun?”
M-“Hizmetçiler bana söyledi.”
E-“Anladım. Bunun hakkında düşüneceğim.”
M-“Valla mı?”
Mirabelle şok olmuştu. Elena her zaman kemerleri sıkarak yaşamıştı ve her nedense geçmiş hayatında yaptığından daha fazla para biriktirmişti. Ama öğrendiği önemli bir şey vardı. elindeyken parayı harcamalısın. Para öbür dünyaya götürülmüyordu o yüzden yapabiliyorken tadını çıkarmak gerekiyordu.
Daha da önemlisi, Elena baloda Carlisle ile ilk buluşmasını yapmak zorundaydı ve görünüşüne dikkat etmesi gerekiyordu. Neyse ki elbisesi çoktan sipariş edilmişti, takı satın almak hazırlıkları tamamlamak için yeterli olurdu.
M-“Kuyumcuya ne zaman gideceğiz? Yarın gidebilir miyiz?”
Mirabelle havesle mırıldandı ve Elena’nın yüzüne küçük bir gülümseme yerleşti.
E-“Artık geç oldu, yatmak için hazırlanmam gerek.”
M-“Tamam tamam. Yani, kesin gidiyoruz? Yarın görüşürüz abla!”
Mirabelle Elena’ya çabucak sarıldı ve veda etti sonra odasına gitti. Elena mutlu bir ifadeyle arkasından baktı, yatmaya hazırlanmak için masanın üstündeki altın çanı kaldırdı.
Çın çın
Çan, soylular tarafından dışarıda bekleyen hizmetçiyi çağırmak için kullanılıyordu. Elena her şeyi kendisi yapmaya alışıktı ama bu başkaları tarafından garipsenebilirdi bu yüzden hizmetçileri mümkün olduğunca kullanmaya çalıştı. Daha sonra prenses olursa bu önemli bir alışkanlıktı.
Ancak genellikle çabuk olan hizmetçi bugün geç kalmıştı.
E-‘...Neler oluyor?’
Sonunda kapı açıldı ve Mary odaya koştu.
M-“ B-beni mi çağırdınız leydim?”
Mary kekekliyor ve göz teması kurmuyordu. Elena bir sorun olduğunu hissetti bu yüzden sıradan bir ses tonuyla konuştu.
E-“Sorun ne?"
M-“Hİ-Hiçbir şey yok! Önemli değil.”
Güçlü bir şekilde reddetmesi Elana’yı kuşkulandırdı, ama Elena gün boyunca Carlisle ile sözleşme üzerinde çalışmaktan yorgundu.her zaman olduğu gibi Elena, elbisesini çıkarabilmesi için Mary’e arkasını döndü. Mary, Elena’nın belindeki bağı hızla çözdü sonra cesaretlendi.
M-“Leydim, senin... bu gece dışarı çıkmak gibi bir planın var mı?”
E-“Bu ne anlama geliyor?”
Elena başını sert bir şekilde çevirdi ve Mary şaşkınlıkla başını salladı.
M-“Üzgünüm. Sizi gece yarısı buluşması için nasıl hazırlayacağımı bilmiyorum...”
Elena’nın gözleri kısıldı.
E-“Bu son soru. Bugün ne oldu?”
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.