E-“Emin misin? Kimliğini hiç saklamadıysan ve istemiyorsan...”
C-“Yüzümü saklamamı istiyorsan seni reddedemem.”
Elena, Carlisle’nin gizlice görüşmek istediği bir şey olup olmadığını merak etti, ama onu yanlış yönlendirecek bir niyet hissetmemişti. Ve daha önce söylediğinin aksine kendisini pelerinin altında gizlemeye karar vermiş gibiydi. Ve her nasılsa...
İkisi birbirlerinin en ufak nefes vermelerini hissedebilecek kadar yakındılar. Donmuştu, hareket edemiyordu. Elena bir an tereddüt ettikten sonra en azından kaynayan bakışlarından kaçmak için istediği şeyi yapmaya karar verdi. Hafifçe titreyen parmaklarıyla Carlisle’nin boynunun arkasındaki başlığı kavradı ve yakışıklı yüzünü gizleyecek ve sivri çenesini zar zor gösterecek şekilde başlığı üzerine geçirdi. Carlisle artık Elena’nın orijinal planındaki gibi kılık değiştirmişti ama bunun kendi elleriyle olacağını düşünmemişti.
E-“...Bu yeterli mi?”
Carlisle’nin çarpıcı mavi gözlerinin gizlenmesi Elena’nın tuttuğu nefesi bırakmasına olanak sağladı.
C-“Sanırım yeterli Leydim.”
Elena ona böyle seslendiğinde kulaklarının ucuna kadar yayılan kızarıklığı hissetti.
E-“Lütfen böyle deme.”
C-“Kontun kızına aşık olan köle bir gladyatör gibi davranacağımı düşünmüştüm.”
Carlisle’nin yüzünün görünen kısmında sinsi bir gülümseme parladı. Bir baloda ilk görüşte aşk hikayesini uyduran Elena’nın yolunu takip ediyor gibiydi. Yaramaz ses tonuna rağmen ona baktığında başlığın altından görünen belli belirsiz mavi gözleri ciddi ve yumuşaktı. Elena’ya bakışlarında tuhaf bir sıcaklık vardı. ÇN: acaba neden
C-“Senaryo gerçek olsaydı senin için her yarışmayı kazanırdım.”
E-“...söylediklerin için minnettarım.”
Bir gladyatör yarışmasını kazanmak çok zordu, ama nedense sözleri şaka gibi gelmiyordu. Elena’nın kafası karışmıştı. Carlisle esrarengiz bir adamdı. Elena onunla her karşılaştığında ona olan merakı da artıyor gibiydi. Kolunun neden bir canavara dönüştüğünü hala anlayamamıştı. Birkaç başka sorusu da hala vardı.
C-“Öyleyse gidelim mi?”
Gizlendiğinden beri Carlisle’nin figürü karanlık ve heybetliydi.
E-“...Evet.”
Kibarca cevapladı ve yine binanın çıkışına doğru yöneldi. İki tarafta fazla konuşkan değildi paylaşacak çok fazla konu kalmamıştı. Bu sessizce dışarıda yürüdükleri kısa bir geceydi. Elena hiç bu kadar garip bir gece geçirmemişti.
-“Bu kim?”
Beklendiği gibi aile şövalyeleri pelerinli Carlisle karşısında temkinli davranmışlardı ve Elena olağan tüm soruları engelledi.
E-“Onu şahsen tanıyorum. Hanın önüne birlikte gideceğiz.”
Şövalyelerin tepkilerine bakmadan Elena arabanın kapısını açtı ve Carlisle’ye içeriyi işaret etti. Elena’nın saygılı tavrı şövalyelerin konuşmasına engel oldu. Yabancının bir erkek olduğunu görebiliyorlardı ama yüzü gizlendiği için hangi aileden olduğunu anlayamadılar. Şövalyeler yüksek rütbeli birine saygısızlık edemezlerdi.
Kısa bir tereddüdün ardından tek kelime etmeden şövalyeler hızla arabadan uzaklaştılar. Elena’nın emrine itaatsizlik edemezlerdi ve yolculuk kısa mesafeliydi. Elena’nın güvenliğini tehdit etmediği anlaşıldı.
Blaise ailesinin arabası pencere açılmadığı sürece ses geçirmez olarak tasarlanmıştı. Ancak Elena farkında olmadan sesini alçalttı.
E-“Rahat mısın?”
C-“...Evet.”
Arabanın içinde Carlisle varken nedense sıkışık hissettirmişti. Uzun bacakları yüzünden miydi? Araba ileri doğru giderken tekerlekler dönmeye ve takırdamaya başladı Elena doğruca diğer yolcuya baktı. Yüzü malum başlık yüzünden gizlenmişti ama bakışlarının ağır bir şekilde onda olduğunu hissedebiliyordu.
E-“...Bana neden öyle bakıyorsun?”
C-“Sana baktığımı nasıl anladın?”
E-“Bana bu kadar dik bakarsan pelerin takıp takmaman önemli olmaz.”
C-“Gerçekten mi?”
Devam etmeden önce Carlisle’nin ağzı başlığın altında alaycı bir gülümsemeyle genişledi.
C-“Yakında yine ayrılacağız o yüzden biraz daha konuşalım.”
E-“Beni çok önemsiyor gibisin.”
C-“Benim açımdan evet bu doğru.”
E-“...Neden?”
Elena’nın merakına bir son vermesi gerekiyordu. Carlisle’nın tavırlarında şüpheli hissettiren şeyler çok fazlaydı ve aralarında basit bir sözleşmeli evlilikten daha fazlası olduğunu biliyordu. Neden böyle olduğunu öğrenmek istemişti.
E-“Bana geçen sefer cevap vermemiştin ama umarım şimdi cevaplarsın. Geçmişte tanışmış mıydık?”
Carlisle’nin çenesi sorusunun ilerlemesiyle sertleşiyor gibiydi. Bununla birlikte Carlisle konuyu geçiştirmeye devam ederse Elena’nın öğrenmesinin başka bir yolu yoktu ve zaman geçtikçe Elena'nın merakı da artmıştı. Hatırlayamadığı bir bağlantı olup olmadığını merak etmişti... Carlisle elena’dan daha alçak bir sesle konuştu.
C-“Çok merak ettiğin için sana söyleyeceğim. Görünüşe göre hatırlamıyorsun ama evet uzun zaman önce tanışmıştık.”
E-“AH..”
Cevabı bir şekilde şüpheliydi ama aynı zamanda önemli bir ipucu vardı.
E-“Ne zaman tanıştık?”
C-“Pekala... bir daha ki görüşmede sana söyleyeceğim.”
E-“Ne zaman?”
Dürüst bir cevap verecek gibiydi ama son anda kaçmıştı. Elena’nın ifadesi sabırsızlaşırken Carlisle ona gülümsedi.
C-“O zamana kadar umarım sadece beni düşünürsün.”
E-“Afedersin..?”
C-“Umarım benimle tekrar buluşmayı dört gözle beklersin.”
Elena hayal kırıklığını bastırmaya çalıştı. Bu adam tam bir çapkındı. Bütün bunlardan sonra ona tam cevap vermediğine inanamadı...
Elena araba durduğunda başka bir şey söylemek üzereydi. Dışarıdan bir ayak sesi geldi ve pencereyi açtığında bir şövalye saygıyla ona hitap etti.
-“Vardık Leydim.”
E-“Teşekkür ederim.”
Elena pencereyi tekrar kapattı ve önünde oturan Carlisle’ye döndü. Yolculuğun kısa süreceğini biliyordu ama onlar biraz konuşmuşlar ve daha farkına varmadan hana ulaşmışlardı.
E-“Ayrılık zamanı geldi. Bir dahaki görüşmede bana haber vermelisin.”
C-“...Elbette.” ÇN: bu yine pat diye gelir
Carlisle’nin cevabının ardından ikisi arabadan çıktı. Tüm şövalyelerin keskin gözleri Carlisle’ye dikilmişti ama o gözünü kırpacak gibi değildi. elena başını Carlisle’ye eğdi.
E-“artık ayrılacağım. Kendine iyi bak.”
Etraftaki insanların bakışlarını dikkate alarak ona yalnızca kısa bir veda etti ve dönüp hana yöneldi. Blaise şövalyeleri Elena’nın ardından mükemmel bir düzen içinde yürüdüler. Carlisle orada öylece durup Elena’nın giden figürüne baktı ve sonra kendi kendine mırıldandı.
C-“...Başını bana karşı eğme.”
Carlisle Elena’nın baloya kadar birlikte görünmeme arzusuna saygı duymak için elinden gelen her şeyi yaptı. Kendini istediği şeyi yapmaktan asla alıkoymamıştı ama Elena’nın iyiliği içinse bu kötü bir alışveriş değildi.
Elena Carlisle’nin gözünden tamamen kaybolduğu zaman arkasını döndü ayak sesleri gece yarısı ıssız sokakta yankılanıyordu. Yoldaş olarak sadece ayın olduğu karanlık bir sokağa yöneldi aniden boş görünen sokakta birkaç gölge belirdi ve veliaht prense yaklaştı.
Carlisle’nin kendi adamlarıydı.
-“İmparatoriçe yokluğunuzu fark etti şimdi nereye gideceksiniz?”
C-“Başkente geri dönelim.”
Carlisle ancak o zaman giydiği siyah pelerini çıkardı. Bulutlu ay ışığı tüyler ürperten mavi gözlerini ve sanki çok yetenekli biri tarafından yontulmuş gibi görünen profilini ortaya çıkardı. Carlisle, Elena’nın kaybolduğu yöne doğru döndü ve mırıldandı.
C-“...Seni şimdiden özledim.” ÇN:kyaaa
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.