Yolculuklarının üçüncü gününde Sophie tamamen yanıldığını anladı. Kesintisiz bir araba yolculuğu o kadar kötüydü ki nefes almak bile çok zordu. Bunlar olurken, Elena hiç kötü görünüyordu. Şükürler olsun ki Elena, Sophie’ya arabanın içinde yanında oturmasına izin verecek kadar zarifti, bu rahatsızlığını hafifletmişti. S-‘Bu zor yolculuğa nasıl dayanabiliyor?’ Yorgunluk herkesin yüzünden okunuyordu, fakat Elena şikayet etmemişti. Sophie, Elena’nın buna katlanamayacağını düşünmüştü.
Clack, clack. Sophie, araba tutmasından dolayı beyazlamış dudaklarıyla kurutulmuş etten nazikçe bir parça ısırdı. Yemek korkunçtu, uyuduğunda bile arabanın sarsıntısı asla geçmiyordu. S-“Leydim, neden yemek için şehirde durmuyoruz? Bozuk yemekler yerseniz mideniz kötüleşebilir..” Elena, Sophie’nin söylediklerini duyunca dondu. Plan şekillenmeye başlamıştı. Onlar olabildiğince hızlanırken, Elena’nın zihni kendi kendine hareket edebilmek için, onlardan nasıl ayrılacağı ile meşguldü. Cevap tam ortadaydı. Elena hemen Sophie’yi onaylayarak başını salladı. E-“Haklısın.” Elena bir sonraki kasabada durmayı kabul ettiğinde Sophie’nin yüzü biraz gülümsedi. Aceleyle arabanın penceresini açtı ve sürücü ile konuştu. S-“Leydi Elena bir süreliğine sıradaki kasabada durmak istiyor.” SÜRÜCÜ-“Kasaba mı? Anladım.” Arabacı hızlıca cevapladı, aynı zamanda rahatlamış ifadesini de gizleyemedi. Elena izin verir vermez, grup en yakın kasabaya doğru yola koyuldu. Elena acele etme konusunda o kadar ısrarlıydı ki Sophie bir süre durup yola devam etmeyi bekliyordu, fakat beklenmedik bir şey oldu. Biraz önce iyi görünene Elena aniden hasta gözükmeye başladı. E-“ Sanırım yediğim yemek kötüydü. Kendimi pek iyi hissetmiyorum. Biraz dinlenmeliyim.” S-“Sana söylemiştim Leydim! Kendine çok yüklendin.” Zor yolculuk Elena’yı hasta etmişti ve uzun seyahat sırasında sağlığı daha da kötüleşmişti. Hemen kasabada konaklamaya başladılar ve Elena’yı görmesi için bölgedeki en iyi doktoru çağırdılar. Yolculuk ilk baştan beri acil değildi ve grup Elena iyileşene kadar beklemeyi uygun görmüştü. Ayrıca, bu program onlar için de oldukça sertti ve dinlemek istiyorlardı. Erkeklerin Elena’nın odasına girmesine izin verilmiyordu , şövalyeler sırayla kapısını korumak için geliyordu. Gruptaki tek kadın Sophie, Elena’nın bakımından sorumluydu. Elena’nın durumu kötüleşirse şövalyeleri bilgilendireceğine söz verdi ve Elena’nın alnına soğuk bir havlu koydu. Yatakta uyuyormuş gibi görüne Elena, kendinden memnun gülümsemesini gizledi. E-“Evet, bir yolu var.” İlk önce onlara bağlı olduğunu sanmıştı ama aslında onlar ona bağlıydı. Onun sağlığı en büyük öncelikti. Onlara hasta olduğunu söyledikten sonra şövalyeler, kasabadan ayrılmazdı aynı şekilde onun odasına da giremezlerdi. İyi olduğuna karar verinceye kadar birkaç gün kalabilirlerdi. Bununla birlikte, kaybolduğunu fark edecek bir kişi yine de vardı. Hizmetçi Sophie. Elena onu kandırabilirse hiç kimse onun yokluğunu fark etmezdi. Elena gözlerini açtı ve yatağının yanında oturan Sophie ile konuştu.
E-“Sophie” S-“Evet evet! Buradayım Leydim. İyi misin?” E-“Senden bir iyilik isteyeceğim..” S-“Lütfen söyleyin leydim.” E-“ Aslında buralarda çok sevdiğim biri var. Doktoru gördükten sonra durumum düzeldi, ama yine de tam iyi değilim biraz hasta hissediyorum.” Elena yalanın ağzından usulca çıkmasına izin verdi. En etkili şey hizmetçinin kalbine hitap eden bir hikaye olabilirdi. S-“Ah! Ne demek istiyorsunuz?” Sophie bu beklenmedik haberle şaşkına döndü. E-“Statümüz farklı olduğu için onu unutmaya çalıştım, ama bütün bu acıdan sonra onun yüzünü unutamıyorum.” S-“Ah leydim..” E-“Onu bir süreliğine göreceğim, bunu şövalyelerden bir sır olarak saklayabilecek misin? S-“Ama ya bir şey olursa..!” E-“Ah, yine de artık onsuz yaşamak istemiyorum.” (ÇN: yürü be kızım böyle prens kaçmaz zaten) Elena yüzünü elleriyle kapattı. Sophie çaresizce ona baktı ne yapacağına karar veremedi. Elena, Sophie’nin biraz daha itilmesi gereken bir durumda konuşmak için hazırladığı mısrayı acınacak bir sesle söyledi. E-“Onu görmezsem öleceğim.” S-“Böyle şeyler söylemeyin leydim.” Elena bu mısrayı uzun zaman önce gördüğü bir tiyatrodan almıştı. Sophie’nin biraz tereddüt etmeye başladığını söyleyebilirdi. Elena bir altın para çıkardı ve onu hizmetçisine uzattı, onu ikna edeceğini umarak. “Lütfen bunu yardımınız için bir ödül olarak alın.” Sophie’nin utançla gölgelenmiş gözleri aniden açgözlülükle parladı. Elena’nın kimseye söylemeden gitmesine izin verdiği öğrenilirse sorumlu tutulacağı için ilk başta tereddüt etmişti. Ama altın para fırsatını kaçıramazdı. Dahası, Elena onun hakkında iyi düşünmeye başlarsa hizmetçi olarak başarılı bir hayatı olurdu. İç tartışması uzun sürmedi. S-“Evet. Onunla birlikte olmak istiyorsan tek yapmam gereken gözlerimi kapatmak.” Küçük bir risk almanın pek çok faydası vardı. Sophie’nin yüzünde artık tereddütten eser yoktu. S-“Sana itaatsizlik edemem, fakat en yakın zamanda geri dönün.” E-“Endişelenme elimden geleni yapacağım. Tüm şövalyeler hasta olduğumu düşünüyor bu yüzden uygun bir bahane bulursanız bir sorun kalmaz.” S-“Evet leydim.” Sophie başıyla onayladı ve Elena bunun en iyi seçim olduğunu söyleyerek kendini rahatlattı. Herhangi bir tanık istemiyordu ama gerçekte bu o kadar mümkün değildi. aslında en kolay ve en kesin yol ağızlarını kapalı tutmak için herkesi öldürmek olurdu, ancak hane halkını öldürecek kadar ileri gitmek istememişti. Genel olarak bu pek kötü bir sonuç değildi. Elena altın parayı Sophie’ye teslim etti. E-“Öyleyse seninle çalışmayı dört gözle bekliyorum Sophie.”
Birisi öğrenirse, romantik bir kaçamak olarak onu gizleyebilirdi. Sophie’nin işbirliği ile çok geçmeden Elena odada yalnız kaldı. Sonunda zaman gelmişti. Sakladığı siyah metal zırhı çıkardı ve tanıdık hareketlerle giydi. En son kafasına kaskı taktı. Artık bir kontun kızı gibi görünmüyordu. Yalnızca keskin kılıcıyla bir şövalye duruyordu. Belki de bu onun gerçek biçimiydi. E-“...Umarım çok geç kalmadım.” ** Elena atı olabildiğince hızlı sürdü. Prensin geçmişte öldüğü yere yaklaştıkça, ağır bir kan kokusu ortaya çıkmaya başladı. Yakında nereden geldiğini merak etmek zorunda kalmayacaktı. Yerde yoğun ormandaki ağaçlar gibi cesetler vardı. Savaş alanına aşina olan Elena’nın bile görüntüden midesi bulandı. 1,2,3.. saymak için çok fazla ceset vardı. Tadag, tadadağ.
Neyse ki, kısa süre sonra kılıç seslerinin çatışmasını duydu. E-“Lütfen hayatta ol.” Diye umutsuzca dua etti. Sonunda dövüşün gerçekleştiği yere geldi. Beklediği gibi değildi. prensin muhafızlarıyla suikastçiler arasında sert bir savaş görmeyi beklemişti. Bunun yerine yalnızca bir düzine adamla çevrili tek bir adam vardı. E-“Cesetler bu adamın işi mi?” İnanması zordu. Ama daha da inanılmaz bir şey gözlerinin önünde gelişti. E-“Ah...” Elena’nın ağzından istemsizce bir soluk çıktı. Yalnız adam bir düzine düşman şövalyesi ile çevriliydi, ama adam tamamen insan gibi görünmüyordu. Hiddetli, çekik gözleri, düz bir burnu ve keskin çene çizgisiyle yakışıklı görünüyordu. Ancak sağ elinde omzuna kadar olan cildi sert, kertenkele benzeri pullarla kaplıydı ve uzun parmaklarından keskin pençeler çıkmıştı. Kalbi güm güm attı. Bir an tüyler ürperten mavi gözlerine baktı ve kraliyet ailesinin unutulmuş bir efsanesi aklına geldi. “Bir ejderha ile bir insan arasından doğan bir yaratık Ruford İmparatorluğunun İmparatoru olur ve onlar nesiller boyu mutlak güce sahip olacaklar.” İmparatorun özel görünmesini sağlamak için uydurulan bir hikaye olduğunu düşünüyordu. E-“...Efsane gerçek mi?”
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.