RÜYA OKULU - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




12   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   14 


           
Karanlık tüm bedenini sararken soğuğun onu ele geçirmesine izin verdi. Gözleri karanlığa alışırken düşünebildiği tek şey nerede olduğuydu. Elbette rüya koruyuculuğunu yaptığı kızın -Blanie’nin- zihninde bir yerlerde olduğunu biliyordu ama böylesine ürkütücü bir yerin kızın zihninde nasıl yer edindiğini düşünmeden edemedi.
Uzandığı taşlı yola doğruldu ve karşısında dikilen -kulübe olduğunu düşündüğü- derme çatma yapıya baktı. Ellerini dağınık siyah saçlarına daldırdı ve düzeltmeye çalıştı. İlacı aldıktan sonraki uyuşukluğu hala devam ediyordu kendine gelmek için ayaklandı. Bedeni istemsizce titrerken kulübenin tahta direklerine tutundu ve aralık olan kapıdan içeri girdi. Yavaşça kendine gelirken eski tahtaların gıcırdamasını umursamadan ilerledi. Dışarısından daha karanlık olan koridorda ilerlerken nefesini tuttu. Blanie’yi bulmalıydı. Koridoru saran derin sessizlik cılız ama acı dolu bir fısıltıyla doldu.
“Yardım…Edin.”
Öylesine cılız bir sesti ki Nick sesin zihninin bir oyunu olup olmadığından emin olamadı.
Sesin- gerçek olduğunu umduğu sesin-geldiğini düşündüğü odaya doğru hızlı adımlarla ilerledi. O sırada aklına bileğindeki düğmeler geldi ve kırmızı düğmeye basarak odaya daldı.
“Bu da ne böyle!” diye mırıldandı.
Nick gördüklerinin kaybolmasını dileyerek şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırıyordu.
Eski odada ağır bir koku hâkimdi: Kan. Her yer kızıla bürünmüştü ve odayı iyi aydınlatamayan lambanın loş ışığı kanlı zeminde oturan kadının yüzüne belli belirsiz vuruyordu. Kadının elinde büyükçe bir bıçak vardı ve yüzündeki dehşet verici ifade loş ışıkta bile belli oluyordu. O sırada Nick’ in gözüne bir şey takıldı, biri. Odanın uzak bir köşesine sinmiş bir kız, Blanie. Cılız sesin sahibi ellerini beyaz saçlarına geçirmiş aynı acı dolu tonla tekrarladı.
“Yardım…edin.”
Nick kıza doğru ilerledi ve ayağına takılan bir şey yüzünden tökezleyerek yere düştü. Karanlık yüzünden etrafını iyi göremiyordu.
Görünmezliği kaybolurken takıldığı şeyin bir ceset olduğunu fark etti ve irkilerek düştüğü yerden kalktı. Bedeninin titremesine engel olamıyordu ama Blanie’yi koruması gerektiğini kendine hatırlatarak hızla Blanie’nin yanına ulaştı.
“Sakin ol. Buradayım, artık güvendesin.”
Blanie yavaşça kafasını kaldırdı ve Nick’e baktı.
“Se-sen ki-kimsin?”dedi titreyerek.
“Ben senin koruyucunum.”
“Ko-koruyucum mu?”
“Evet, hadi şimdi buradan çıkalım. Tamam mı?”
“Benden uzak dur… Be-ben canavarım.”
Kız söylediği şeye inanamıyormuş gibi tekrarladı.
“Ben… Canavarım.”
Nick Blanie’yi sakinleştirmeye çalışırken vücudunu kaplayan acı dalgasıyla karşıdaki duvara savruldu. Biri ona bir şey saplamıştı. Duvardan destek alarak kalkmaya çalıştı. Sırtındaki bıçaktan kanlar fışkırırken acıyla yüzünü buruşturdu.
Ona bıçağı saplayan kanlar içindeki kadındı.
Kadın mor bir sisle tavana yükselirken Nick bir anlığına acısını unuttu ve şaşkınlıktan açık kalmış ağzıyla kadına baktı.
“O… benim kızım değil! O canavar, o ölmeli!”
Kelimeler boğazında düğümlenirken aniden gelen bir acı dalgası şaşkınlığını silip onu düşünmeye zorladı.
“Buradan çıkmalıyım…” duraksadı ve birkaç dakika önce yanında olduğu kıza baktı.” Çıkmalıyız.”

Kolundaki beyaz düğmeye basarak telekineziyi aktifleştirdi. On dakikada bu canavarı alt etmeli ve bu korkunç kulübeden çıkmalıydılar.
Ellerini kadına doğrulttu ve onu kırık camdan dışarı fırlattı. Canavarın inlemesi duyuluyordu. Nick Blanie’nin yanına gitmeye hazırlanıyordu ki ensesinde hissettiği sıcak nefesle irkildi.
Gerilerken “Ah, şimdi de bu ceset mi!” diye öfkeyle çıkıştı.
Cesedin ağzından morumsu bir sıvı akarken Nick kusmamak için kendini zor tutuyordu.
Ceset Nick’e doğru yaklaşırken Nick ellerini cesede doğrulttu ve bilekliğinin uyarı vermesiyle havaya doğru bir küfür savurdu. Hızlı adımlarla kızın yanına ulaştı ve elini sıkıca tuttu. Aykan taşını aktifleştirirken kızın korku dolu gözlerine baktı ve gülümsedi.
“Her şey iyi olacak.”
Ceset onlara doğru hızla ilerlerken Nick elini uzattı ve cesede dokundu cesedin vücudu acı çığlıklarla yok olurken derin bir nefes aldı. Hâlâ elleri birbirine kenetliyken kalplerindeki ışık hüzmeleri odayı kapladı. Sonra her şey sessizliğe büründü.
Ama neden hala uyanmamıştı. O sırada Blanie’nin titreyen bedenini fark etti. Onu koruyabilmiş miydi?

Kızın bedeni titrerken Nick kızın bileklerine doğru akan koyu kanı fark etti. Kız yaralanmıştı ve rüya bitmemişti. Görevinin onu korumak olduğunu biliyordu ama ya bunu yapamadıysa ne olacaktı…
Kız titreyerek yere yığılırken Nick onu telaşla yakalamaya çalıştı. Kızın bedeni ellerindeyken hafif bir fısıltı duydu.
Kız konuşmaya çalışıyordu. Kulağını kızın ağzına yaklaştırdı ve sıcak nefesini hissedince irkildi.
“Te-teşekkürler…”
“Yapabileceğim bir şey olmalı!”
Nick öfkeyle bağırırken istemsiz olarak kızın yarasına dokundu ve o sırada Nick’ in ellerinden beyaz bir ışık süzülerek yarayı sardı. Yara yavaşça iyileşirken Nick şaşkınlıkla kıza bakıyordu. Her şeyi beyaz bir ışık demeti sarmadan önce bir fısıltı kulaklarına ulaştı.
“Teşekkürler…”
Nick yatağından sıçrayarak uyandı. Karşısında gözleri dolmuş bir şekilde ona bakan Amy’i bulunca şaşırdı. Amy bir şey demesine izin vermeden ona sıkıca sarıldı ve “Bir daha uyanmayacaksın sandım!” dedi. Kızın sesindeki acı Nick’ in kalbine ok gibi saplandı.
Nick de kızın gözyaşlarının üzerini ıslatmasını umursamadan ona sıkıca sarıldı.
“Buradayım, sakin ol.”
Birkaç dakika öyle kaldıktan sonra Amy utanarak geri çekildi.
“Şe-şey iyi misin?”
“Evet.”
“Rüyanda ne oldu…”
“Blanie, yani rüya koruyuculuğunu yaptığım kız yaralandı.”
Amy şaşkınlıkla ona bakarken devam etti.” Ama onu bir şekilde iyileştirdim…” Nick düşünceli görünüyordu.
“Nasıl yap-”
Aniden kapı açılınca Amy’ nin sorusu yarım kaldı.
“Nick!”
“Abi…”
“Bana neden haber vermedin?”
Genç adam Nick’ in ikizi gibiydi sadece daha uzun boyluydu ve gözleri Nick’ in aksine koyu mavi değil, buz mavisiydi. Adam Amy’e soğuk bir bakış attıktan sonra Nick’ in yanına geldi ve ona sarıldı. Ama bu içten bir sarılıştan çok uzaktı. Sanki ona verilmiş bir görevi yerine getiriyormuş gibi bir hali vardı.
Genç adam geri çekilirken “Taburcu olman için gerekli işlemleri yapacağım. Hemen dönerim” dedi.
Adam tam gidecekken Nick onu bileğinden kavradı.
“Neden geldin!”
Amy daha önce Nick’i hiç bu kadar kızgın görmemişti.
Adam bir elini kavrayan bileğe bir de Nick’e baktı.
“Çünkü sen benim kardeşimsin.”
Nick abartılı bir şekilde güldü.
“Kardeş… Öyle mi?”
Adamın bileğini kavrayan eli gevşerken yüzünde karmaşık bir ifade belirdi.
Adam hızlı adımlarla kapıya ulaştı ve odayı terk etti.
“Nick…”
“…”
Amy ona iyi misin diye sormayacaktı, iyi olmadığını bile bile bu soruyu sormanın bir anlamı var mıydı?
“Nick iyi olman için yapabileceğim bir şey var mı?”

Nick Amy’e bakarak gülümsedi. “Ben iyiyim.” Neden bu yalana sığınıyordu ki…
Abisi, tek ailesi… Neden ondan bu kadar uzaktı ve neden bu, bu kadar acı veriyordu?
Bilmiyordu…
Sadece… Her şey yolundaymış gibi davranırsa acısı diner miydi?
Nick’ in düşünceleri zihnini işgal ederken kapı çalındı. Kimse cevap vermeyince kapı yavaşça aralandı ve zarif bir kadın içeri girdi.
“Amy, tatlım artık gitmeliyiz. Arkadaşınla vedalaş.”
Amy yavaşça başını salladı ve Nick’e bakarak “Okulda görüşürüz.” dedi.

Nick’ in iyi olmasını dileyerek sessizce odayı terk etti.
Odayı derin bir sessizlik sararken Nick’ in yanaklarındaki sıcaklık acıyla bütünleşip yüreğini yaktı. Artık gözyaşlarını saklayamayacak kadar yorulmuştu. Elini kalbine koydu. Oda onun sessiz hıçkırıklarıyla dolarken fısıldadı.
“Acıyor…”

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


12   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   14 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.