Yukarı Çık




20   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   22 

           
“Yardım… edin.”
Amy okul bahçesinde dizlerinin üzerine çökmüştü.
Odasında kim vardı?
Birini bulmalıydı. Uyanması gerekiyordu. Odasında bir yabancı varken uyuyamazdı!
Nick… Lucas!
Ayağa kalktı ve okula doğru koşmaya başladı. O sırada bahçede
birkaç çocuk belirdi.
Amy hızla okula girdi ve koridorda bağırmaya başladı.
“Nick! Lucas!”
Merdivenlerden yukarı çıktı.
Beyaz odaya girdi. Lucas ve geçen ki laboratuvar önlüklü adamlar odadaydı.
“Lucas!”
Lucas şaşkın bir ifadeyle Amy’e bakıyordu.
“Evet Amy, Bir şey mi oldu?”
Amy nefes nefese kalmıştı.
“Bana yardım etmelisin. Uyanmalıyım, birisi… odamda yabancı birisi var!”
“Amy öncelikle sakin ol.”
Amy derin bir nefes aldı.
“Odanda biri mi var? Hayal görmediğine emin misin ya da anne veya baban olmadığına?”
“Şe-şey ben bir siluet gördüm ve bir ses duydum.”
“Ses mi? Nasıl bir ses, ne diyordu?”
“İyi uykular, Prenses.”
Lucas ağzı açık şaşkınlıkla baktı ve gözleri bir an heyecanla parladı.
“Lanet, lanet, lanet olsun! Heine etkileşimi durduramaz mıyız?”
Uzun kirpikli adam başını olumsuz anlamda salladı.
“Efendim, biliyorsunuz ki süreç başlayınca durdurmak imkânsız.”
Lucas bir şeyler mırıldanmaya başladı.
“İmkânsız değil… ama…”
“Efendim… Biliyorsunuz bunu yapamaz. Yoksa sonsuza kadar bu rüyada hapsolur ve bir daha uyanamaz.”
“Ah, lanet olsun! Ona bu kadar yaklaşmışken…”
Lucas heyecandan yerinde duramıyordu öfkeden de olabilirdi ama Amy heyecanının ağır bastığını hissediyordu.
“Bana ne olduğun açıklamayı düşünüyor musunuz ve o kim!”
Amy sesinin bu kadar yüksek çıkmasına şaşırmıştı ama bir yandan da hoşuna gittiğini itiraf etmeliydi.
“Amy seni uyandırmanın bir yolu var ama bu çok riskli. Bir daha hiç uyanamayabilirsin. Ama asıl sorunumuz odandaki kişi…”
Yine kendi kendine mırıldanmaya başlamıştı.
“Ne amaçla… Neden geldin!”
“Kim!”
“Odandaki kişi…Ölü Ruh olabilir.”
“Ö-ölü Ruh mu?”
Amy tüylerinin diken diken olduğunu hissediyordu.
“Nasıl? Nasıl anladınız!”
“Ölü Ruh… Acımasız bir ruh emici olabilir ama öldürdüğü kişilere karşı öylesine kibardır ki kurbanlar ondan asla şüphelenmezler ve tabii ki onun yüzünü gören kimse hayatta kalamaz. Delik ilk açıldığında ve burası bir hastaneyken bir kadın Ölü Ruh’ tan kaçmayı başarmıştı ama onun yüzünü hatırlamıyordu bir şekilde hafızası silinmişti tek hatırladığı ise…” durdu ve Amy’ nin gözlerinin içine baktı.” Şu sözlerdi: İyi uykular, Prenses.”
Amy nefesini tuttu.
“Asıl anlamadığım neden senin odanda… Hala güçlenmemiş olması gerekiyor. Avlanıyor ve senin ruhun… Korkma sana bir şey yapamaz çünkü sen bir Rüya Koruyucususun yani kalbin saf iyilikle dolu ve Ölü Ruh bunu istemiyor. Onun istediği saf kötüler.”
“Anlamıyorum… Peki, neden benim odamda?”
“Bilmiyorum…Neyi planlıyor…”
Amy yutkundu.
“Yani şimdi ne olacak?”
“Hiçbir şey. Sadece beklemekten başka yapabileceğimiz bir şey yok. Uyanamazsın ve uyanmamalısın da Abel’ı korumak zorundasın. Ölü Ruh avlanıyor olabilir ama Wier’ ler de boş durmuyorlar.”
Zaten açık olan kapı yavaşça çalındı.
Nick ve diğerleri kapıda bekliyordu.
“Şe-şey Lucas neler oluyor?”
“Ah, çocuklar. Acele etseniz iyi olur.”
Ve dokuz çocuk hızla odaya girdiler.
Önceki seferde olduğu gibi adamlar çocukların bileklerine metal bileklikleri geçirdiler ve kuralları hatırlattılar. Sonra çocuklar yataklara uzandı ve hologramdaki yüzlerin zihinlerinde şekillenmesine izin verdiler.
Amy ellerini kalbinin üzerinde birleştirmiş yatakta yatıyordu.
Bedeni uyuşurken yavaşça fısıldadı.
“Abel Rose.”
 
 
“Yine mi?”
Amy akıl hastanesine bakarak homurdandı.
Hastaneye doğru ilerlerken rüyanın kendini tekrar edip etmediğini merak etti. Eğer tekrar ediyorsa Abel yine arka bahçede olmalıydı.
Biraz sonra bir kırılma sesi duydu.
Nereden geliyordu? Tam olarak emin olmasa da hastanenin uzun koridorlarına daldı.
“Bir tabak olabilir…”
Mırıldanarak yemekhaneyi bulmaya koyuldu. Uzun koridor küf ve rutubet kokuyordu. Emin adımlarla ilerlemeye devam ediyordu ve seslere gittikçe yaklaştığını hissediyordu.
“Anne! Yeter!”
Amy seslerin koridorun sonundan geldiğine karar verdi ve koşmaya başladı.
Abel elinde kırık bir tabak parçasıyla yemekhanedeki uzun sütunlara dayanmış annesine bakıyordu.
“Yeter, anne…” sesinde öfkeden çok sevgi vardı.
Abel’ın gözyaşları yanaklarından süzülürken kadının gözlerinin içine baktı ve yüzüne buruk bir gülümseme yerleştirdi.
“Seni çok özledim…”
Kadın ilgisiz bir şekilde gülmeye başladı ve o sırada odayı mor bir sis sardı.
“İşte başladık.”
Amy kolundaki düğmeleri yokladı.
Görünmezliği aktif edebilirdi ama geçen seferki başarısızlığı aklına geldi. Telekinezi ya da Aykan hangisini aktif etmeliydi?
Derin bir nefes aldı ve telekineziyi aktif etti. Abel’ın elini tutmadan bu rüyayı bitirebilirdi. Belki…
Ellerini kadına doğrulttu ve kadını savurdu.
“Abel! Hadi benimle gel.”
Amy Abel’a içten bir bakış attı.
“Hadi Abel.”
Abel bir an duraksadı ve Amy’e baktı.
“Sen…O kızsın, bana çarpan.”
Amy hatırlamasına şaşırmıştı ama içinde bir yerde tanımlayamadığı bir his oluştu. Sanki rahatlamıştı.
“Evet, Abel. Acele et.”
Abel Amy’e doğru koşmaya başladı.
Yemekhanenin  camından  dışarı savrulan kadın birkaç dakika sonra onların peşine takıldı.
Amy’ nin bilekliğinin uyarı vermesine ne kadar kalmıştı?
Ah şu rüyayı Abel’ın elini tutmadan bitirse ne güzel olurdu.
Biraz sonra kadın peşlerinde dış kapıdan çıkarken Amy’ nin bilekliği uyarı verdi.
Amy iç çekti ve görünmezliği aktif etti. İyi de böyle ne yapabilirdi ki?
Abel saydamlaşan Amy’i görünce gözlerini kırpıştırdı ama bu bir rüyaydı değil mi her şey olabilirdi.
“Bir dakika…”
Her şey olabilirdi değil mi? Abel durdu ve arkasını döndü. Annesi ile arasında bir metreden biraz fazla mesafe vardı. Ellerini kaldırdı ve büyülü olduğunu düşündüğü birkaç kelime mırıldandı.
Amy gözlerini devirdi.
“Aptal…”
Kadın kalın bir sesle bağırdı.
“Bir beşlik çakmamı mı istiyorsun! Hahahaha.”
Abel içinden bir küfür savurdu ve çaresizce ellerini indirip etrafına bakındı. Şu kız nerde kalmıştı!
Ve tabii rezil olduğunu görmüş olmalıydı.
“Ah.”
Amy Abel’ın zekâsının annesinden geldiğini düşündü çünkü kadının esprisi gerçekten kötüydü.
Birkaç saniye sonra olaya müdahale etmesi gerçeğiyle yüzleşti. Çünkü Abel ölürse her şey biterdi.
Kadın Abel’a odaklanmışken görünmezliğinden faydalanarak- tabi bu sırada görünmezliğin süresinin bitmemesini umuyordu.-Abel’a yaklaştı ve yavaşça elini kavradı.
Bilekliği uyarı verirken – tam da zamanında!- Aykan taşını aktif etti ve kadına uzanarak dokundu. Kadın acı içinde paramparça olurken Amy geçen ki bakışları bulma düşüncesiyle Abel’a baktı.
Abel ilk seferden farklı olarak içten bir şekilde gülümsüyordu. Ve kadına dokunamayacağını bilse de elini uzattı.
“Seni çok özledim, anne.”
Kadın tamamen kaybolduktan sonra Abel aynı içten gülümsemeyle Amy’e baktı.
“Neden, Amy?”
Amy mi… İsmini nerden biliyordu?
“Neden beni kurtarıyorsun?”
Amy şaşkınlığını belli etmeden sesinin yumuşak çıkmasına özen göstererek cevapladı.
“Çünkü senin koruyucunum.”
Abel gözyaşları yanaklarını ıslatırken Amy’i tutan elini sıktı.
“Koruyucum mu? Bunu sevdim.”
Kalbi neden hızlı atmaya başlamıştı? Ve yüzü… Kızardığını hissediyordu.
“Teşekkür ederim, Amy.”
Beyaz ve siyah ışık halinden memnun gökyüzünü kaplarken Amy fısıldadı.
“Rica ederim…”
 
Amy gözlerini açtı ve yatakta doğruldu.
Sabah olmuştu ve odasında kimse yoktu.
Etrafına göz gezdirdi. Her şey yerli yerindeydi.
Tam rahatlayacakken gözü odadaki cama takıldı.
Bedeninin titremesine engel olmaya çalışarak yüksek sesle camdaki kanla yazılmış yazıyı okudu.
“Eğlendin mi, Prenses?”


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


20   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   22 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.