“… Bunu bana nasıl yaparsın? Abel’ı da alıp seni terk edeceğim!” Bağrışmalar koca salonda yankılanıyordu. Küçük Abel bağrışmalar yüzünden uykusundan uyanmış merdivenlere sinmiş anne ve babasını seyrediyordu. “Abel benim de oğlum!” “Başka oğlun da var!” Son cümleyle beraber Abel’ın içini bir ürperti sardı. Annesi neden böyle söylemişti? Belki… Belki Felix’ ten bahsediyordu. Ne de olsa Felix Abel’a bir kardeş kadar yakındı. Ama hayır… Abel henüz küçük olmasına rağmen farkındaydı. “Başka biri…” diye geçirdi içinden. “Bambaşka biri.” Sonra bir ses salonu inletti. Abel’ın gözleri kocaman açılmış annesine bakıyordu. Bu… Bu doğru muydu? Gördükleri bir rüya olamaz mıydı? Bir kâbus? Hayır. Abel sindiği uzun merdivenlerde ayağa kalktı. Her şeyi görmüştü. Babası annesine vurmuştu. Ona vurmuştu. Genç kadın yere çökmüş kızaran yanağını tutuyordu. Adam nefes nefese kalmıştı. “Yeter! Bunu hak ettin. Abel benim oğlum ve onu benden çalamayacaksın.” Kadın tam bir şeyler söyleyecekken merdivende dikilen Abel’ı gördü. Küçük, biricik oğlu merdiven tırabzanlarına sıkı sıkı tutunmuş olan biteni izliyordu. “Tina..Tina!” Kadın tüm gücüyle bağırdı. Oğlu… Ne kadarını görmüştü? Tina üst kattaki bir kapıdan aceleyle çıktı. “Bu-buyurun hanımım.” Kadın bir şey diyemeden adam gürledi. “Abel’ı odasına götür!” Kadın hızlı adımlarla salona inen merdivenlere ulaştı ve Abel’ı kollarından tuttu. Küçük çocuğu kucağına almaya çalıştı ama Abel direndi ve kadının kollarından kurtuldu. “Abel!” Abel bu yüksek ve ürkütücü ses karşısında direnmeyi bıraktı. Babası ona donuk bir şekilde bakıyordu. “Odana git.” Abel yerinden kıpırdamadı. Adam hiddetli bir bağırışa daha hazırlanıyordu ki yere çökmüş olan kadın şefkatli bakışlarının arasından seslendi. “Abel… Tatlım odana gitmelisin. Lütfen…” Abel annesine bakmaya devam etti. Kadının yüzündeki çaresizlik küçük çocuğun bütün bedenini sarmıştı ve Abel hiçbir şey yapamıyordu… Güçsüzdü. Abel yavaşça başını salladı ve Tina’nın onu kucağına almasına izin verdi. Başını kadının bukleli saçlarının arasına gömüp içindeki korkuyu atmaya çalıştı. Tina Abel’ı odasına götürdü ve çocuğu yatağına yatırıp üzerini örttü. “Bir isteğiniz var mı küçük bey?” Abel burnunu çekti. Gözleri dolmuştu. “Felix… Onu çağırabilir misin?” Kadın şefkatle küçük çocuğun başını okşadı. “Elbette küçük bey.” Tina hızlı adımlarla odadan çıktı. Dışarıda hava hâlâ karanlıktı. Henüz güneş doğmamıştı ve Felix uyuyor olmalıydı ama Abel bekledi. Çünkü Felix ne olursa olsun onun için gelirdi.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.