Eğer Zorian'a birinci haftanın sonunda en çok sıkıntı yaşayacağı dersleri sorsalar Büyü Formülleri ve İleri Matematik cevabını verirdi. Bir de belki savaş büyüsü. İki hafta sonra ise cevap açıkça "Korumalar" idi. Korumalar, yani büyü ile bir şeyleri koruma sanatı şaşırtıcı şekilde karmaşık bir alandı. Korumaya çalıştığın şeyin neyden yapıldığı, boyutlarının ve geometrisinin ne olduğu, korumanın mevcut büyülerle nasıl tepkiye gireceği gibi şeyleri önceden düşünmen gerekiyordu... Ya da genel geçer bir koruma niyazı basıp her şeyin iyiye gideceğini umuyordun. Ama tabii ki bu sonuncu seçenek profesör için yanlış olduğundan bu derste öyle bir şey söz konusu değildi. Ancak tüm bu karışıklıklar bir yana bu sınıf su gibi geçmeliydi, ya da en azından bu kadar kafa karıştırıcı olmamalıydı. Zorian iş büyücülük zanaatine gelince sabırlı ve metodik biriydi ve korumalardan daha zor derslerden bile iyi puanlar almıştı. Asıl sorun saçları neredeyse kazınmış kadar kısa olan katı öğretmenlerinin nasıl öğreteceğini bilmeyen bir kadın olmasıydı. Hem de hiç bilmiyordu. Ah, konuyu oldukça iyi biliyordu fakat o bilgiyi düzgün bir derse nasıl çevrileceğini bilmiyordu. Derste birçok şeyi kendisi için bariz diye atlıyordu fakat bunların bizim için bariz olmadığını fark etmiyordu. Ders için seçtiği ders kitabı da aynı şekilde bir öğrenci kitabından çok profesyonel bir koruyucunun kılavuzuna benziyordu. Soru 6 Sarokian Yaylalarındaki birinci derece bir mana kuyusuna bir araştırma üssü kurmakla görevlendirildiniz. Bu yapı herhangi bir zamanda 4 kişiyi desteklemek zorunda ve kazıcılar bölgedeki yüksek oranda bulunan kış kurdu sürüleri ve delici arı istilası yüzünden endişeleniyor. Bütçeniz 25.000 parça ve sertifikalı bir ikinci çember koruyucusu olduğunuz varsayılıyor. Korumalar için yalnızca kuyudan çıkarılan mana olduğu varsayılırsa, bu üs için hangi koruma kombinasyonları en iyi seçenek olur? Nedenleri ile açıklayınız. Planlanan üssün basit bir temel kat planını çizin ve odaların konumu ile binanın şeklinin korumaları nasıl etkilediğini açıklayın. Sizce delici arı işgalini çözmenin en iyi yolu bir haşerat savıcı koruma mı yoksa inşa malzemelerini iyi seçmek mi? Nedenleri ile açıklayınız. Bir değil, toplam beş tane üs kurmanız gerektiğini varsayalım. Bütçeniz aynı kalıyor. Bu cevabınızı nasıl değiştiriyor? Beş üsse de aynı korumaları koymak mı yoksa bazı farklılarının olması mı daha iyi seçenek? İki yaklaşımın da avantajlarını ve dezavantajlarını açıklayınız. Zorian hayal kırıklığıyla gözlerini ovuşturdu. Böyle bir soruyu nasıl cevaplayacaktı be? Mimarlık seçmeli dersini almamıştı ve korumalar dersi için ona gerek olduğunu bile bilmiyordu. Ayrıca sorunun, gereken materyallerin piyasadaki fiyatını ya da Sarokian Yaylalarının nerede olduğunu bildiklerini varsaymasını saymıyordu bile. Zorian coğrafyada oldukça iyiydi ama bu konuda hiçbir fikri yoktu. Gerçi kış kurtları gibi canavarların olduğu varsayılırsa kuzey ormanında bir yerlerde olduğunu düşünüyordu. En azından sorunun üçüncü kısmını nasıl cevaplayacağını biliyordu. Doğru cevap kesinlikle korumalardı. Eğer üs, delici arı larvalarına karşı dayanıklı yapılsa bile üsse yuva kurabilirlerdi. O böceklerin ne kadar bölgesel oldukları düşünülürse, onların yakınında yaşamak istemezdin. Teorik olarak "dikkatli materyal seçimi" haşerat savıcı korumalar için harcanacak manayı korumalarını sağlasa da o tarz korumalar aktif kalmak için az miktarda mana gerektiriyordu. Özellikle de spesifik olarak delici arılara karşı yapılırlarsa. Düşünceleri, sınıfın arkasından gelen kızımsı kıkırdama sesleri ile bölündü. Zorian'ın, ne olduğunu bilmek için arkasına bile dönmesine gerek yoktu. Zach yine etrafındaki öğrencileri eğlendiriyordu. Öğretmeninin, özellikle de sınav esnasında böyle bir dikkat dağıttığı için onu cezalandırmasını istiyordu ancak Zach, bu katı öğretmenin gözüne girmişti çünkü sınavlarını adeta yok eden tek öğrenci oydu. Sınavı çoktan 100 üzerinden 100 ile bitirmiş olduğuna şüphe bile yoktu. Bu arada bu hiç mantıklı değildi çünkü ilk iki sene boyunca Zach büyü yeteneğinden çok cazibesi nedeniyle öne çıkan, ortalamanın altında bir öğrenciydi. Fortov'un daha iyi versiyonu gibiydi yani. Ama bu sene, her şeyde başarılıydı. Her şeyde. Şu anda ikinci sınıfın sonunda olmadığı düzeyde bir bilgi seviyesine ve çalışma etiğine sahipti ve bu, bu kadar bir zamanda asla elde edilemeyecek kadar fazla bir artıştı. Bir insan sadece bir yazda nasıl bu kadar iyi olabiliyordu? 15 dakika sonra kalemini masanın üstüne attı ve pes etti. On sorudan yalnızca sekizini doldurmuştu ve o sekizinin de ne kadar doğru olduğundan emin değildi, ama bununla yetinmek zorundaydı. Birkaç gününü kendi başına korumalara çalışmaya adaması gerekebilirdi çünkü dersler her geçen gün daha da anlamsızlaşıyordu. Sınıfta onun kadar kalan tek kişi Akoja'ydı, o da Zorian kağıdını verdikten hemen sonra kendi kağıdını teslim edip onu takip etti. Elbette sınıfta bu kadar durmalarının nedeni farklıydı. Zorian'ın sebebi birkaç şey daha yapıp fazladan puan almaktı. Akoja'nın kalma sebebi ise her şeyi en az üç kere kontrol edip bir şey unutmadığından emin olan bir mükemmeliyetçi olmasıydı. "Zorian, bekle!" Zorian yavaşladı ve Akoja'nın ona yetişmesine izin verdi. Kız bazen çekilmez olsa da genel olarak iyi biriydi ve Zorian sırf sınavı kötü geçti diye sinirini ondan çıkartmak istemiyordu. "Nasıl geçti?" diye sordu. "Kötü," diye cevapladı, yalan söylemek için bir sebep göremiyordu. "Evet, benimki de." Zorian gözlerini devirdi. İkisinin "kötü" tanımı da çok farklıydı. "Neolu sadece yarım saatte bitirdi," dedi Akoja kısa bir sessizliğin ardından. "Kesin yine tam puan alacaktır." "Ako..." diye iç geçirdi Zorian. "Herkesin kıskandığımı düşündüğünü biliyorum ama bu normal değil!" dedi Akoja sessiz ama kaygılı bir sesle. "Oldukça akıllıyım ve sürekli çalışıyorum ama yine de derslerde sıkıntı çekiyorum. Ve ikimiz de son iki yıldır Neolu ile aynı sınıftaydık ve asla bu kadar iyi değildi. Ve... Ve şimdi her derste beni geçiyor!" "Zach gibi," dedi Zorian. "Aynen öyle, Zach gibi!" diye katıldı. "İkisi sürekli birlikte takılıyor, o ve bilmediğim bir kız daha, sürekli... Sanki kendi özel dünyalarındaymış gibi davranıyorlar." "Ya da sevgili gibi," dedi Zorian ve kaşlarını çattı. "Üçlü sevgili mi? Üç kişi arasındaki romantik ilişkiye ne deniyor ki?" Akoja dudaklarını büktü. "Neyse ne. Mesele şu ki üçünün hiçbir şey yapmayıp hocaları kızdırsa bile her türlü tam puan alıyorlar. Birinci kademe gruba geçmeyi bile reddettiler, buna inanabiliyor musun?" "Fazla kafa yoruyorsun," diye uyardı Zorian. "Sen de nasıl yaptıklarını merak etmiyor musun?" diye sordu Akoja. "Elbette ediyorum," dedi Zorian dudak bükerek. "Merak etmemek imkansız. Ama bu konuda ne yapabilirim ki? Ayrıca Zach'ın bana bir zararı dokunmadı. Sırf içindeki dahiyi uyandırdı diye onun başına bela açmak istemiyorum." Zorian birden Benisek'in aniden onlara katıldığını hissetti, yanlarında yürüyebilmek için bir köşenin arkasından hop diye ortaya çıkmıştı. Zorian bazen bu tombul çocuğun harbi harbi dedikodunun kokusunu alabildiğini düşünüyordu. “Ne demek istediğini anlıyorum,” dedi Benisek. "Ben de Zach'in hiçbir şeyde iyi olmadığını düşünürdüm. Benim gibi işte." "Hah. Eh, bir yaz içinde her şeyde bu kadar iyileşmesinin imkanı yok," dedi Zorian. "Galiba tüm bu zaman boyunca saman altından su yürütüyormuş." "Bu çok aptalca oğlum," dedi Benisek. "Ben o kadar iyi olsam herkese bunu duyururdum." Bence koskoca iki yıl boyunca yeteneklerini saklıyormuş rolü kesmiyordu," dedi Akoja somurtarak. "En azından arada sırada anlaşılırdı." "Ee, geriye ne kaldı?" diye sordu Zorian. Büyü ile yapılabilecek ani gelişme yöntemlerini saymaktan kaçındı çünkü çoğu yasa dışıydı ve akademi de muhakkak Zach'in bir şekil değiştiren ya da ölmüş bir büyücünün ruhu tarafından ele geçirilmiş olmadığından emin olmak için gerekli kontrolleri yapmış olmalıydı. "Belki de soruları önceden biliyordur," diye bir öneri sundu. "Onun için kâhin olmak gerek," dedi Benisek. "Geçen salı, siz eve erken gittiğiniz gün, Boole ona sözlü bir sınav yaptı ve çocuk tüm soruları resmen ders kitabını yutmuş gibi cevapladı. Sıradan bir sınıftan çok büyük bir simya atölyesi olan simya sınıfına girdiklerinde konuşmaları sona erdi. Her biri çeşitli kaplar ve başka çeşit ekipmanlarla kaplı 20 kadar masa vardı. Bugünün dersi için gereken tüm malzemeler çoktan önlerine koyulmuştu, gerçi bugün artık ne öğreneceklerse malzemelerle önden bir hazırlık yapmaları gerekebilirdi. Örneğin, canlı mağara çekirgelerini kaynayan bir solüsyona atmayacaklarından emindi. Simya da korumalar gibi karışık bir sanattı ancak simya öğretmenleri işini ve nasıl öğreteceğini bildiğinden Zorian'ın bu ders ile problemi yoktu. Teknik olarak yeterli ekipman ve masa olmadığından 2-3 öğrencilerden oluşan gruplar halinde çalışmaları gerekiyordu ancak Zorian her zaman Benisek ile eşleştiğinden bu da teknik olarak yalnız çalışmaya eş değerdi. Tek sıkıntı Benisek'in çenesini kapatıp dikkatini bozmamasını sağlamaktı. "Hey Zorian," dedi Benisek pek de sessiz olmayan bir fısıltı ile. "Şimdiye kadar hiç fark etmemiştim de bizim hoca seksiymiş ha!" Zorian dişlerini sıktı. Bu süzme salak, mevzu bahis hayatı olsa bile sessiz olamıyordu. Hocanın bunu duymamış olmaması imkansızdı. "Benisek," diye fısıldadı. "Mezun olduktan sonra hayalimdeki mesleği yapabilmem için simyada iyi not almam lazım. Eğer bunu benim için mahvedersen seninle bir daha asla konuşmam." Benisek isyan ederek mırıldanıp dikizlemesine geri döndü. Zorian tekrardan, yapmaları gereken bir tip yapıştırıcı için delici arı kovanlarını bir tozun içine karıştırma işine odaklandı. Açıkçası, Azlyn Marivoski cidden 50 yaşındaki bir kadın için iyi görünüyordu. Muhtemelen bir çeşit kozmetik işlem yüzündendi. Sonuçta simya hocasıydı. Belki hakiki gençlik iksiri bile olabilirdi, gerçi onlar oldukça nadirdi ve genelde bir şekilde kusurlu oluyordu. "Neden bu dersi bu kadar seviyorsun anlamıyorum," diye homurdandı Benisek. "Büyüyle ilgili bile değil. Manaya bile ihtiyacın yok. Yok şu bitkiyi al, bu kökü doğru kes... Yemek mi yapıyoruz be? Onca şey arasından yapıştırıcı yapıyoruz, şuna bak. Bu işi kızlara bırakmalısın." "Benisek..." "Haklıyım ama!" diye karşı çıktı. "Hocamız bile kız. Seksi bir kız, ama yine de... Simyanın kökeninin cadıların iksirlerine falan dayandığını okumuştum bir yerde. Şimdi bile en iyi simya aileleri cadıların soyundan geliyor. Bunu bilmiyordun di' mi?" Aslında biliyordu. Sonuçta akademiye gönderilmeden önce ciddi anlamda geleneksel bir cadıdan simya eğitimi almıştı. O kadar gelenekseldi ki "simya" isminden nefret ediyordu ve yeteneğine şiddetle "iksir yapımı" diyordu. Ancak bu, çeşitli sebeplerden dolayı insanların bilmesini isteyeceğin bir şey değildi. "Eğer sesini kesmezsen bir daha seninle eşleşmem," dedi Zorian ciddiyetle. "Hey!" diyerek karşı çıktı Benisek. "O zaman bana bu şeylerde kim yardım edecek? Ben bunlarda iyi değilim!" "Bilmem," dedi Zorian masumca. "Belki de yardım edecek bir kız bulursun." Neyse ki öğretmen şu anda Zach'in şaheserini övmekle o kadar meşguldü ki Zorian'ın masasına dikkat etmiyordu. Çocuk onlara verilen malzemelerle bir çeşit geliştirme iksiri yapmıştı ve görünüşe göre bu çok etkileyiciydi. Azlyn, Zach'in görevini tamamen görmezden gelip büyülü bir yapıştırıcı yerine kendi istediğini yapmasına aldırmamış gibi görünüyordu. Zorian başını iki yana salladı ve kendi çalışmalarına konsantre olmaya çalıştı. Kendisi böyle bir şey yapsa aynı tepkiyi mi alırdı yoksa gösteriş yapmakla mı suçlanırdı diye merak etti. Zorian öğretmenlerini şaşırtmayı denediğinde kibirli olmaması gerektiği, kibrin öldürdüğünü ve temellere çalışması gerektiği söylenmişti. Bunun sebebi Zach'ın Soylu Hanedan Noveda'nın varisi olması mıydı? Yoksa başka bir şey miydi? Böyle anlarda Akoja'nın tam olarak nasıl hissettiğini anlayabiliyordu. * * * "Ve böylece bugünkü dersi bitiyoruz," dedi Ilsa. "Ancak gitmeden önce yapmam gereken bir duyuru var. Bazılarınızın bildiği gibi Akademi geleneksel olarak yaz festivalinin arifesinde bir dans organize ediyor. Bu yıl da istisna değil. Dans, gelecek cumartesi giriş holünde yapılacak. Bilmeyenler için, bu sene katılım zorunlu." Zorian inleyerek alnını önündeki masaya vurdu ve sınıfın kıkırdamasına sebep oldu. Ilsa onun tepkisini görmezden geldi. "Nasıl dans edeceğini bilmeyenler için her gün akşam sekizde, altı numaralı odada dans dersleri verilecek. Dans etmeyi bilenler ise bu derslerden en azından birine gelip dans edebildiğini göstermek zorunda. Dans gecesi beni utandırmanıza izin vermeyeceğim. Gidebilirsiniz. Bayan Stroze, Bay Kazinski, siz lütfen kalın." "Ah, harika," diye mırıldandı Zorian. Büyük ihtimalle bu anonsa böyle bir tepki vermekten kaçınmalıydı. Açıkçası ne kadar zorunlu olursa olsun dansı ekmeyi planlıyordu. Ilsa bunu fark mı etmişti? Hayır, sadece hareketinden bunu anlayamazdı ve anlamış olsa bile şu an daha sinirli olurdu. "Pekala..." dedi Ilsa sınıfta yalnızca ben ve Akoja kaldığında. “İkinizin de nasıl dans edileceğini bildiğini varsayıyorum?” "Tabi," dedi Zorian. "Iııı..." dedi Akoja yerine kıpranarak. "Pek iyi olduğum söylenemez." "Zararı yok," dedi Ilsa. "Eksiklerinizi kolaylıkla hallederiz. Kalmanızı söyleme nedenim dans dersinde bana yardımcı olmanızı istemem." Zorian açıkça reddetmeyi düşündü -bu vaktini harcamayı istediği bir şey değildi- ancak Ilsa'ya iyilik yaparak birkaç kural ihlalini görmezden gelmesini sağlayabilirdi. Zorunlu dansa katılmamak gibi şeyler mesela. Belirsiz bir cevap verecekken Akoja onun yerine karar vermişti bile. "Nasıl yardımcı olabiliriz?" dedi, açıkça bu 'onur' için seçildiklerinden memnun kalarak. Zorian onun adına da konuştuğu için bir kaşını kaldırsa da uzatmadı. "Herkese nasıl dans edileceğini öğretmek için beş günümüz var," dedi Ilsa. "Bu yüzden de yardımcı olması için büyü kullanacağız." "Animasyon büyüleri," diye tahmin yürüttü Zorian. "Evet," dedi Ilsa ve hızlıca Akoja için de açıklamaya başladı. "Kişinin uzuvlarını belirtilen dansa göre yönlendirmesini sağlayan bir büyü var. Dans yeteneğinin yerine geçebilecek bir şey değil ama dansı bunun etkisi altındayken öğrenirsen, normalden çok daha hızlı öğrenirsin." "Nasıl çalışıyor?" diye sordu Akoja merakla. "Büyü seni ipli bir kukla gibi hareket ettiriyor ve sen de büyü altındayken hareketleri, biri seni çekiştiriyormuş gibi hissetmeden yapmaya çalışıyorsun," dedi Zorian. "En sonunda da düzgün dans etmen için büyüye ihtiyacın kalmıyor." "Bu yönteme aşinasın bakıyorum," dedi Ilsa gülerek. Zorian kaş çatmamak için kendini tuttu. Daimen tarafından o büyünün etkisi altına sokulmak çocukluk travmalarından biriydi. Hiç de eğlenceli değildi. "Öğrencilere reddetme seçeneği sunacağınızı umuyorum," dedi Zorian. "Elbette," diye onayladı Ilsa. "Gerçi reddedenlerin bir yerine en az üç oturuma katılması gerekecek o yüzden çoğu kişi geleneksel yöntem yerine bunu seçecektir. Her halükarda ders sırasında insanlara bu büyüyü yapmamda yardım etmenizi istiyorum. Büyüyü çok kez yapıp dağıtacağımı düşündüğümden biraz yardım göz çıkarmaz." "Peki neden özel olarak bizi seçtiniz?" diye sordu Zorian. "İkiniz de büyü üstünde iyi bir kontrole sahipsiniz ve böyle bir büyü öğretilebilecek kadar sorumluluk sahibi gibi duruyorsunuz. İnsanları hedef alan animasyon büyüleri kısıt materyaller sonuçta ve normalde öğrencilerin izni olan şeyler değiller." Hah. O zaman Daimen nereden öğrenmişti? Hem de ikinci yılında. Eh, neyse ne. En azından büyüyü nasıl yapacağını bilmek ileride ona karşı çıkmayı kolaylaştırırdı. "Başka bir sorusu olan?" diye sordu Ilsa. "Tamam o zaman. Son dersten sonra ofisime gelin ben de insanlar üzerinde denemeden önce çalışmanız için birkaç manken ayarlayayım. Kötü kontrol edildiği zaman büyü çok rahatsız edici olabiliyor. İnsanlara travma yaşatmak istemeyiz." Zorian gözlerini kıstı. Bunu yapmamıştı. Daimen bile o kadar... Ah, kimi kandırıyordu ki. Elbette yapmıştı. Böyle bir büyüyü kardeşi üstünde çalışmak tam da Daimen'lik bir işti. "Bayan Stroze, siz gidebilirsiniz. Bay Kazinski ile konuşacak başka bir şeyim var." Ilsa, Akoja gittiği anda konuşmaya başlayarak Zorian'ı şaşırttı. Ilsa'nın ne dediğini anlayabilmek için kafasını iki yana sallayıp Daimen'a olan sinirini kafasından atmaya çalıştı. "Ee, Zorian," dedi hafif bir gülümseme ile. "Ustan ile nasıl anlaşıyorsunuz?" "Temel üçlüme çalıştırıyor beni," dedi Zorian. "Hala havada uçurma egzersizi yapıyoruz." Evet, dört haftadan sonra bile Xvim ona tekrar tekrar bir kalem kaldırtıyordu. Baştan başla. Baştan başla. Baştan başla. O dersten öğrendiği tek şey Xvim'in ona fırlatıp durduğu bilyelerden nasıl kaçınabileceğiydi. Piç herifin sonsuz bilye kaynağı var gibiydi. "Evet, Profesör Xvim ileri düzey şeylere geçmeden önce öğrencilerinin temelleri iyi kavramasını sever," diye onayladı Ilsa. Ya öyleydi ya da öğrencilerden nefret ediyordu. Zorian, kendi teorisinin şahsen çok daha makul olduğunu düşündü. "Eh, yakında usta değiştirebileceğini söylemek istedim," dedi Ilsa. "Öğrencilerimden biri yaz festivalinden sonra okulu bırakacak, o yüzden bir boşluğum olacak. Eğer bir sıkıntı çıkmazsa kesinikle seçeceğim kişi sen olacaksın. Tabi, transfer olmak istiyorsan." "Elbette istiyorum!" Zorian bağırdı ve bu da Ilsa'nın hoşuna gitti. Zorian bir anlığına kaşlarını çattı. "Tabi siz de bana bilye fırlatmayacaksanız. Bu bir çeşit standart eğitim yöntemi falan mı?" "Değil," diyerek kıkırdadı Ilsa. "Xvim o konuda özel. Eh, bir işe kalkışmadan ne düşündüğünü sormak istedim. İyi günler dilerim." Ancak sınıftan çıktıktan sonra, bu gelişmenin dansı ekme planını büyük ölçüde karmaşıklaştırdığını fark etti. Yeni (potansiyel) ustasını fazla sinirlendirmek istemezdi, yoksa eğitiminin geri kalanını Xvim ile geçirmek zorunda kalacaktı. Çok iyi, profesör. Çok iyi. * * * "Neden dans başladığında o büyüyü kendimize yapmıyoruz?" Zorian derin bir iç çekti. "Kendin yapmayı bilmediğin bir şeyle animasyon büyüsü yapamazsın. Dans etmeyi bilmediğinden başkalarını da dans ettiremezsin. Ayrıca kollarını istediğin gibi hareket ettiremezken dans bittiğinde büyüyü nasıl bozacaksın? Bu kendine yapmaman gereken büyülerden biri." Cidden bu şekilde düşünen o kadar çok kişi vardı ki Zorian ne diyeceğini bilemiyordu. Bu elemanların ağızlarından çıkanı kulakları duyuyor muydu? "Peki kaç dans öğrenmeliyiz?" "On," dedi Zorian kendini öfke çığlıklarını duymaya hazırlayarak. Cidden de bunu dediği anda bir sürü şikayet patlak verdi. Neyse ki o noktada dersin kontrolünü Ilsa aldı ve herkese eşleşmelerini ve herkese yeterli alan vermek için uzaklaşmalarını söyledi. Zorian çoktan başının ağrıdığını hissedebiliyordu ve Ilsa'nın kendini ikna etmesine izin verdiği için kendine küfretti. Her ne kadar altı numaralı oda oldukça geniş olsa da çok fazla insan vardı ve bu insanların verdiği görünmez baskı hissi bugün özellikle güçlüydü. "İyi misin?" diye sordu Benisek, elini Zorian'ın omzuna koyarak. "İyiyim," dedi Zorian elini iterek. Kendisine dokunulmasını pek sevmiyordu. "Sadece biraz başım ağrıyor. Bir konuda yardıma ihtiyacın var mı?" "Hayır, sadece o küçük köşende yalnız başına takıldığını görünce arkadaşa ihtiyacın vardır diye düşünmüştüm," dedi Benisek. Zorian, bilerek ona ihtiyaç olmadığı sürece köşede kaldığını ona söylememeye karar verdi. Benisek, yalnız kalma ihtiyacı olan insanları anlayabilecek biri değildi. "Ee, dans için randevun kim?" Zorian homurdanmasını bastırdı. Elbette Benisek bu konuyu konuşmak istiyordu. Romantik ilişkiler, Zorian'ın pek düşündüğü şeyler değildi. Sınıf arkadaşlarından birinin onunla çıkmayı kabul etme olasılığı çok düşüktü. Birincisi, böyle bir ilişki diğer sınıf arkadaşları tarafından fark edilecek, çok acımasız alaylar edilecekti ve pek az ilişki bu tarz bir şeyden sağ çıkabilirdi. İkincisi ve en önemlisi de tüm ergen kızlar, büyük erkekleri seviyordu. Kendinden iki üç yaş büyüklerle çıkmak bir kız için statü göstergesi gibiydi ve çoğu kendi yaşlarındaki erkekleri görgüsüz ve olgunlaşmamış olarak nitelendiriyordu. Birinci sınıflarken tüm kızlar üçüncü sınıflarla çıkmak istiyordu. Artık üçüncü sınıf olduklarından tüm kızlar, çıraklık yapan mezunlarla çıkmak istiyordu. Eşlik etmek isteyen bir sürü erkek olduğundan sınıftaki kızların onunla konuşma olasılığı çok düşüktü. Ya sınıf arkadaşı olmayan kızlar? Çoğuna göre o Zorian Kazinski değil, "Daimen ve Fortov Kazinski'nin kardeşi" idi. Kafalarında nasıl olması gerektiğine karşı bir imajları vardı ve hayallerinin gerçekle uyuşmadığını görünce de üzülüyorlardı. Ayrıca, tüm bu romantik şeyler de... Eh. "Ee?" Benisek ısrar etti. "Gitmiyorum," dedi Zorian. "Ne demek gitmiyorum?" diye sordu Benisek ihtiyatla. "Ne dediysem o işte," dedi Zorian. "Tüm o dans olayını ekeceğim. Görünüşe göre simya ile ilgili bir kaza geçirmişim ve akşam odamda kalmak zorundaymışım." Biraz klişeydi belki, ama kimin umurundaydı. Zorian çoktan, yapmayı denemesi tamamen makul olan, bir kişiyi daha dışa dönük ve sosyal yapan ancak yanlış yapıldığında kişiyi çok hasta edip öldürmeyen bir iksir bulmuştu. Eğer doğru yaparsa, danstan kaytarmadan çok gerçek bir hata gibi görünecekti. "Ah, hadi ama!" diye karşı çıktı Benisek, Zorian da sesini alçaltması için onu cimciklemek zorunda kaldı. İhtiyacı olan son şey Ilsa'nın onu duymasıydı. "Yaz festivali oğlum bu! O... dizlemsel... bilmem neli özel bir yaz festivali!" "Düzlemsel hizalanma," diye düzeltti Zorian. "Neyse ne işte. Kısaca orada olman gerek. Önemli bir sürü insan geliyor!" "Ben bir hiçim ama." Benisek iç çekti. "Hayır, Zorian, değilsin. İkimiz de tüccar çocuğu değil miyiz oğlum Zorian?" "Bu konunun gidişatını hiç sevmedim," diye uyardı Zorian. Benisek onu görmezden geldi. “Bunu duymak istemediğini biliyorum ama-” "Sakın. Sakın yapma." "-ailen için buna katlanmalısın. Davranışların onlara da yansıyor biliyorsun di' mi?" "Davranışlarımda yanlış bir şey yok," diye bağırdı Zorian, etraftakilerin bakışlarının üstüne düştüğünü bilse de şu anda umursamıyordu. "Sen nereye gidiyorsan git, beni işin dışında bırak. Ben bir hiçim. Hiçliğin ortasındaki bir yerden çıkma küçük bir tüccar ailesinin üçüncü oğlu. Buradaki insanlar beni sikinin ucuna bile takmıyor. Kim olduğumu bile bilmiyorlar. Ve bu benim hoşuma gidiyor." "Tamam, tamam," dedi Benisek çılgınca el işaretleri yaparken. "Oğlum, ortalığı karıştırıyorsun..." "Umurumda değil," dedi Zorian. "Git başımdan da yalnız bırak beni." Of be! Eğer insanlar üzerinde bıraktığı izlenime bakması gereken bir kişi varsa o da Benisek'ti! Sorumsuz sülük, Zorian'ın sürekli yardımı olmasaydı, üçüncü kademe grubuna atılacaktı ve borcunu bu şekilde mi ödüyordu? Neden bu adamla takılıyordu ki zaten? Dudaklarını büktü ve sakinleşmeye çalıştı. Aptal yaz festivali, aptal dans. Asıl komik olan şey, bu etkinliklerden nefret eden çoğu kişinin aksine Zorian bu konularda kötü değildi. Dans etmesini, kendini rezil etmeden yemek yemeyi ve bu tür etkinliklerde insanlarla nasıl konuşulacağını biliyordu. Bunları bilmek zorundaydı çünkü ebeveynleri bu tür etkinliklere giderken onu da yanında sürüklüyordu ve öncesinde de düzgün davranacağından emin oluyorlardı. Ama o bunlardan nefret ediyordu. Bunun gibi etkinliklerin onu ne kadar hasta ettiğini açıklayacak bir kelime yoktu. Akademinin böyle bir hakkı yokken neden zorla nefret ettiği bir şeye katılmak zorunda bırakılıyordu? Hayır, buna hiç mi hiç hakları yoktu. * * * Zorian neden onu çağırdığını merak ederek tereddüt içinde Ilsa'nın ofisinin kapısını çaldı. İmkanı yoktu... "Girin." Zorian içeri baktı ve sakince masanın arkasında oturmuş, bir fincandan bir şeyler içen Ilsa tarafından oturması istendi. Büyük ihtimalle çay içiyordu. Sakin ve huzurlu görünüyordu ancak Zorian duruşunun altında bir hoşnutsuzluk sezebiliyordu. Hmm... "Zorian," diye söze girdi Ilsa. "Dersimde oldukça iyisin." "Iı, teşekkürler profesör," dedi Zorian ihtiyatla. "Elimden geleni yapıyorum." "Evet, grubundaki en iyi öğrenciler arasından olduğun bile söylenebilir. Tüm bu festival curcunası bittikten sonra kanatlarımın altına almak istediğim bir öğrenci. Bayan Stroze'nin sınıfınızın temsilcisi olması gibi, herkese bir örnek." Ah, bu kötüydü. "Ben i-" "Ee, cumartesi günkü dans için heyecanlı mısın?" diye sordu Ilsa, konuyu değiştirerek. "Evet, öyleyim," diye yalan söyledi Zorian. "Çok eğlenceli olacak gibi." "Güzel," dedi Ilsa mutlulukla. "Çünkü etkinliği boykot etmeyi planladığını duydum. Açıkçası biraz üzüldüm. Çünkü katılımın zorunlu olduğunu iyice belirtmiş olduğumu düşünüyorum." Kendime not: Benisek'e yapacak korkunç bir şey bul. Dili alev almış gibi hissettirecek bir büyü falan belki... Ya da cinsel organında kesici bir acı falan... “Sadece bir avuç söylenti profesör,” dedi Zorian pürüzsüz bir ifade ile. "Asla kasıtlı olarak dansı boykot etmem. Eğer katılamazsam-" "Zorian," dedi Ilsa sözünü keserek. "Profesör, orada olmam neden bu kadar önemli ki?" diye sordu Zorian, sesinde biraz bozukluk vardı. Bir öğretmene karşı çıkmanın kötü bir fikir olduğunu biliyordu ama tüm bu olaylar onun kafasını attırıyordu! "Tıbbi bir durumum var. Kalabalığın içinde başım ağrıyor." Kadın homurdanarak güldü. "Eğer daha iyi hissedeceksen, benim de başımı ağrıtıyorlar. Sana onun için bir iksir verebilirim. Gerçek şu ki dansın organizatörlerinden biri de benim ve eğer çok fazla öğrenci olmazsa benim açımdan kötü olur. Özellikle de senin gibi tanındık biri gelmezse." "Ben mi? Tanındık mı?! Ben sadece sıradan bir öğrenciyim!" Zorian karşı çıktı. "Sandığın kadar sıradan değilsin," dedi Ilsa. "Bu kadar ileri gitmek bile olağanüstü bir zeka ve özveri gerektirir. Özellikle de sivil bir aileden gelip hayatı boyunca büyüye maruz kalmamış senin gibi bir öğrenci için. İnsanlar senin gibi insanlara dikkat ediyor. Ayrıca Daimen'ın erkek kardeşisin ve ikimiz de onun ne kadar ünlü olduğunu biliyoruz." Zorian'ın dudakları ince bir çizgi haline geldi. Bu dediğinin Zorian ile ilgisi yoktu ve ağabeyinden önce saydığı onca şey sadece onu pohpohlamak içindi. Ağabeyi bambaşka bir kıtada olsa bile Zorian hala onun gölgesinden kaçamıyordu. "Onunla kıyaslanmayı sevmiyorsun," diye tahminde bulundu. "Evet," diye itiraf etti Zorian geveleyerek. "Neden ki?" diye merakla sordu. Zorian sorudan kaçınmayı düşündü çünkü ailesi onun için ızdıraplı bir konuydu, ancak karakterine uymayan bir şekilde dürüst olmaya karar verdi. Çok işe yaramayacağını bilmiyordu ama o anda içini dökmek istedi. "Yaptığım her şey, her zaman Daimen ile ve bazen de Fortov ile kıyaslanıyor. Çocukluğumdan beridir bu böyle. Daimen ünlü bile olmadan önce böyleydi. Ailem favorilerinin kim olduğunu söylemek konusunda hiç çekingen davranmadı ve sosyal başarılara çok önem verdikleri için de ben her zaman yetersiz görüldüm. Ailemin içine kapanık bir kitap kurduna ihtiyacı yok ve yıllar içinde bunu açıkça belirttiler. Son zamanlarda da beni tamamen umursamayı bırakıp bana oğullarıymışım gibi değil, kız kardeşimin bakıcısıymışım gibi muamele yapmaya başladılar." "Ama son zamanlarda sana önem vermelerini sağlayacak bir şey mi oldu?" diye varsayım yaptı Ilsa. "Fortov oldu," diye gürledi Zorian. "Birkaç sınavdan çaktı ve babamın bağlantıları ile kurtarıldı. Güvenilmez biri olduğunu gösterdi, ki bu da büyük bir problem çünkü Daimen maceralarının birinde falan ölürse aile işinin yedek varisi o oluyor. O yüzden de beni de bir sandıktan eski bir kıyafeti çıkartıyorlar gibi çıkarttılar ki beni de o rol için hazırlayabilsinler." "Ama sen yedek olmak istemiyorsun?" diye çıkarım yaptı. "Ben direkt Kazinski ailesinin politikalarına bulaşmak istemiyorum. O ailenin bir parçası değilim zaten. Hiçbir zaman da olmadım. En fazla pek sadık olmayan bir tanıdık gibiydim. Karnımı doyurdukları ve eğitimimi finanse ettikleri için minnettarım ama iş bulduğumda bu masraflarını karşılamaya hazırım. Ama benden böyle bir şey istemeye hakları yok. Kabul edemem. Kendi hayatım ve kendi planlarım var ve bunların hiçbiri ağabeyimin gölgesinde kalmak ya da insanların sürekli olarak birbirine yağ çektiği sosyal etkinliklerde zaman kaybetmemi içermiyor." Orada durmaya karar verdi, çünkü tek yaptığı kendini kızdırmaktı. Ayrıca, Ilsa'nın onunla pek empati kuramadığından şüpheleniyordu. Çoğu insan ailesi hakkında aşırı dramatik olduğunu düşünüyordu. Onlarla yaşamak zorunda olanlar onlar değildi tabi. Zorian'ın başka bir şey söylemeyeceğini fark eden Ilsa arkasına yaslanıp derin bir nefes aldı. "Seni anlıyorum Zorian, ama maalesef bu tarz karşılaştırmalar kaçınılmazdır. Eğer bir önemi olacaksa, bence gayet iyi bir büyücü olma yolunda ilerliyorsun. Herkes Daimen gibi bir dahi olamaz." “Doğru,” dedi Zorian, ona bakmayı reddederek. Ilsa iç çekti ve ellerini saçlarının arasında gezdirdi. "Burada kötü adam benmişim gibi hissettiriyorsun. Ailevi sorunları geçtim, bundan neden bu kadar rahatsız oluyorsun? Bir parti sonuçta. Tüm gençlerin partileri sevdiğini düşünürdüm. Randevu bulamayacağın konusunda mı endişelisin? Birinci sınıflara sorarsan resmen balıklama atlayacaklardır, üst sınıflar onları davet etmezse katılamıyorlar çünkü." Zorian da iç çekti. Bir kız bulmaya çalışmıyordu. Sadece soyadını söyleyerek o gece için sürekli kıkırdayacak bir birinci sınıf bulacağından kuşkusu yoktu, onun bulmaya çalıştığı şey bir çıkış yoluydu. Görünüşe göre Ilsa da ona bu çıkış yolunu sunmayacaktı. "Randevu falan bulmayacağım," dedi Zorian oturduğu yerden kalkarak. "Dansa gelebilirim ama yanımda birini getirmenin zorunlu olmadığından eminim. İyi günler dilerim." Dışarı çıkarken Ilsa'nın ona karşı çıktığını görmeyince şaşırdı. Belki de bu dans işi çok da angarya olmazdı. * * * Zorian yorgun yorgun yurt binasının koridorlarında yürüdü, odasına gitmek için özel bir acelesi yoktu. Öğretmenler herkesin yaz festivali ile meşgul olacağını bildiğinden hafta sonuna ödev vermekten kaçınmışlardı. Normalde tüm bu boş zaman Zorian için bir nimet olurdu ancak yarına katlanmak zorunda olduğunu düşünmek bile Zorian'ın eğlenceli ya da üretken bir şeyler yapma şevkini kırıyordu, o yüzden odasına gittiği anda uyumayı planlıyordu. Yurt binasına girerken birilerinin çoktan kutlama havası olduğunu görmüştü çünkü koridorun duvarları çoktan parlak sarı, yeşil ve kırmızı renkli lekelerle kaplıydı. "Zorian! Tam da aradığım adam!" Zorian arkasından gelen yüksek sesle şaşkına uğrandı ve kişisel alanını işgal eden adamla yüzleşmek için arkasını döndü. Önünde durmuş sırıtan aptala sert sert baktı. "Neden buradasın, Fortov?" diye sordu. "Ne yani, minik kardeşimi ziyaret edemez miyim?" diye karşı çıktı. "Ağabeyinle takılmaktan utanıyor musun yoksa?" “Saçmalamayı kes, Fortov. Birileriyle takılmak istediğin zaman benim yanıma gelmezsin sen. Yine ne konuda yardıma ihtiyacın var?" "Bu hiç de doğru değil," diye gücendi "Sen benim en sevdiğim kardeşimsin biliyorsun değil mi?" Zorian birkaç saniye boyunca ruhsuzca ona baktı. "Daimen burada değil diye bana razı olacaksın demek." "Daimen götün teki," diye çıkıştı Fortov. "Meşhur olduğundan beridir küçük kardeşine yardım edemeyecek kadar meşgul. Yemin ederim adam sadece kendini düşünüyor." "Diyene bak," diye mırıldandı Zorian. "Ha, ne dedin?" diye sordu Fortov. "Hiç, yok bir şey," diye savuşturdu Zorian ilgisizce. "Ee, yine başın nasıl bir belada?" "Iı, bir arkadaşıma döküntü karşıtı bir iksir yapacağıma dair söz vermiş olabilirim," dedi Fortov süklüm püklüm. "Döküntü karşıtı diye bir iksir yok," dedi Zorian. "Ama, anti döküntü merhemi diye bir şey var, o da iksirler gibi içilmiyor, direkt etkilenmiş deriye sürüyorsun. İş simyaya gelince nasıl bir mankafa olduğun ortaya çıkıyor. Arkadaşına böyle bir söz verirken ne düşünüyordun?" "Vahşi doğada hayatta kalma dersimiz sırasında onu bir mor sarmaşığa ittim," diye itiraf etti Fortov. "Lütfen, bana yardım etmelisin! Edersen sana bir kız arkadaş bulurum!" "Kız arkadaş falan istemiyorum!" diye çıkıştı Zorian huzursuzca. Özellikle de Fortov'un bulacağı tipte bir kızı istemiyordu. "Neden bana geldin ki? Eczaneye git de al." "Cuma akşamındayız. Tüm dükkanlar yarınki kutlamaya hazırlanmak için kapandı." "Yazık olmuş o zaman, çünkü sana yardım edemem," dedi Zorian. "İlk iki sene teori ve laboratuvar güvenliği ile ilgili ve ben de üçüncü yılıma geçtim. Şu ana kadar derslerde ciddi bir simya yapmadık." Gerçek olmasına rağmen tam bir kuyruklu yalandı. Derste ciddi derecede simya yapmamıştı evet ama boş zamanlarında epey çalışmıştı. Mor sarmaşık döküntüsü için kolaylıkla bir panzehir yapabilirdi ama neden pahalı simya bileşenlerini buna harcasındı ki? "Ah, hadi ama oğlum. Üç dil biliyorsun ve bize öğretilen o saçma şekillendirme egzersizlerinin hepsini biliyorsun ama böyle basit bir şey yapamıyor musun? Böyle şeyler öğrenmiyorsan tüm gün odanda ne yapıyorsun?" "Diyene bak!" Zorian kendini kaybetti. "Sen de benden bir yaş büyüksün, bunu kendi başına yapabiliyor olman lazım." "Eh, simyayı pek umursamadığımı biliyorsun. Benim için fazla saçma ve sıkıcı," dedi Fortov elini sallayarak. "Ayrıca, ben annemin kapkaçağını mahvetmeden sebze çorbası bile yapamıyorum, cidden simya ekipmanlarınla uğraşmamı mı istersin?" Eh, şimdi böyle deyince... "Yoruldum," dedi Zorian. "Yarın yaparım." "Delirdin mi oğlum?! Yarın çok geç!” "Ah, hadi ama, döküntüden ölecek hali yok ya!" dedi Zorian öfkeyle. "Lütfen Zorian, böyle şeyleri umursamadığını biliyorum ama kız çocuğa aşık ve-" Zorian homurdanıp sesini azaltmasını sağladı. Bu "acil durum" hakkında bilmesi gereken tek şey buydu. "-ve arkadaşımın döküntüsü de geçmezse, o zaman yanına gidemeyecek ve öyle bir şey olursa kız beni asla affetmez! Lütfen lütfen lütfen-" "Kes şunu." "-lütfen lütfen lütfen lütfen-" "Kes şunu dedim! Tamam, yapacağım, oldu mu? O kahrolası merhemini yapacağım ama bana çok büyük borcun oldu, duydun mu?" "Duydum!" dedi neşeyle. "Ne kadar vakit lazım?" "Üç saat sonra çeşmenin oraya gel," dedi Zorian iç çekerek. Zorian onun gitmesini izledi, büyük ihtimalle fikrini değiştirmeyecek ya da somut taleplerde bulunmayacaktı. Kafasını iki yana salladı ve gerekli simya bileşenlerini almak için odasına gitti. Akademinin, öğrencilerin kendi projeleri için kullanabileceği bir simya atölyesi vardı ancak kendi bileşenini kendin getirmeliydin. Neyse ki bu iş için gereken her şeye sahipti. Atölye onun dışında tamamen boştu, ama bu çok sıra dışı değildi. Çoğu kişi yarınki dans için hazırlanıyordu ve son dakikada simya pratiği yapmak istemeleri pek mümkün değildi. Atölyenin ürkütücü sessizliğinden etkilenmeyen Zorian, bileşenleri masaya dağıttı ve çalışmaya başladı. İronik bir şekilde döküntü karşıtı merhemin ana bileşeni bizzat sorunun kaynağı olan mor sarmaşıktı, daha doğrusu onun yaprakları. Zorian çoktan onları güneşte kurumaya bırakmıştı ve geriye tek kalan şey onları toz haline getirmekti. İşin en sinir bozucu kısmı burasıydı çünkü mor sarmaşık, havanda ezildiği zaman havaya kaşındırıcı bir toz dumanı salıyordu. Okuduğu ders kitaplarında bununla başa çıkmak için birçok yöntem vardı ve genelde pahalı ekipmanlar istiyordu, ancak Zorian'ın daha basit bir çözümü vardı: yaprakları hafif nemli bir beze sarıyor ardından bezi de deriye sararak ortaya çıkan yumruyu herhangi bir direniş hissetmeyene kadar eziyordu. Kaşındıran toz beze yapışırken yaprak parçaları yapışmıyordu. Yaprak tozunu 10 damla bal ve bir kaşık oblia dutu suyu ile karıştırdıktan sonra hepsini kısık ateşin üstüne koyup renkleri ve yoğunlukları bir olana kadar karıştırdı. Ardından kaseyi ateşten alıp soğumasını bekleyerek oturdu. "Oldukça etkileyici bir iş," dedi bir feminen ses, arkasından. "Sarmaşık yaprakları ile yaptığın doğaçlama güzeldi. O numarayı hatırlayacağım." Zorian sesin sahibini tanımıştı. Ama bazı kötü söylentilere rağmen Kael kadın değildi. Morlock çocukla yüzleşmek için arkasına döndü ve bir anlığına kemik beyazı saçını ve yoğun mavi gözlerini inceleyip dikkatini tekrardan kullanmış olduğu simya gereçlerine çevirdi. Sırf pisliğini temizleyemedi diye atölyeden atılmasına gerek yoktu. Kael pratik bir gözle merhemi incelerken Zorian ne diyeceğini bilemiyordu. Çocuk pek konuşkan olmayan gizemli biriydi ve gruplarına daha yalnızca bu sene kim bilir nereden transfer olmuştu. Ayrıca şey, o bir morlock idi. Çocuk ne zamandır onu izliyordu? Ne yazık ki bir iş üzerinde çalışırken çevresine dikkat etmeme gibi bir huyu olduğundan bunu kesin olarak söyleyemiyordu. "Pek özel bir şey değil," dedi Zorian sonunda. "Ama öte yandan seninki... Oldukça etkileyici. İş simyaya gelince hepimizden bambaşka bir seviyede olduğunu düşünüyorum. Zach bile çoğunlukla seni geçemiyor ve son zamanlarda adam her şeyde birinci." Beyaz saçlı çocuk hafifçe gülümsedi. "Zach'in bu konuya tutkusu yok. Simya bir zanaatkar dokunuşu ve çok fazla sabır gerektirir. Bilgisi ne kadar fazla olursa olsun Zach bunun için gerekli zihniyete sahip değil. Sen sahipsin ama. Eğer görünüşe göre Zach'in yaptığı kadar simyada pratik yaparsan onu kesinlikle geçebilirsin." "Ah, yani onun deneyimli olduğunu düşünüyorsun?" diye sordu Zorian. "Grubunuza yeni katıldığımdan onu çok iyi tanımıyorum, tıpkı senin ve diğer arkadaşların gibi. Yine de kimse Zach'in bu alandaki ustalığına birkaç ayda erişemez. Yıllardır simya yapan birinin rahatlığıyla çalışıyor." "Senin gibi," diye şansını denedi Zorian. "Benim gibi," diye onayladı Kael. "Kaba olmak istemem ama işin bitti mi? Bugün kendime bir şeyler yapmak istiyorum. Zorian beklettiği için özür diledi, morlock da önemsiz bir şeymiş gibi elini sallayarak ona veda etti. Uzaklaşırken Zorian, hazır gelmişken kendisi için bir çeşit uyku iksiri yapması gerektiğini düşündü. Bu gece oldukça dinlenmesi gerekiyordu, zira yarın hiç dinlenemeyecekti.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.