Xiande’nin on altıncı yılında Suiyun, imparatorluk sınavlarına girmek üzere Jiangxia’dan Jianye’ye1 gitti.
-Güney Chu Hanedanlığı Kayıtları, Jiang Suiyun’un Biyografisi
Güney Chu’nun Xiande döneminin on altıncı yılında, durum netleşmesine rağmen dünya kargaşa içinde kalmaya devam ediyordu. Yangtze Nehri’nin güneyindeki toprakların çoğunluğu Güney Chu tarafından işgal edilirken, nehrin kuzeyindeki topraklar Büyük Yong Hanedanlığı tarafından kontrol ediliyordu.2 Jiangxia şehri, Güney Chu’nun Büyük Yong’a karşı savunmasının stratejik kilit noktasıydı. Garnizon komutanı, Uzak Toprakları Bastıran Marki Lu Xin’in ikametgâhı bu savunmanın merkeziydi ve her zaman sıkı bir şekilde korunuyordu.
Marki’nin aile öğretmeni olarak konumum düşük olmasa da, yine de askeri direktiflere uymak zorundaydım ve herhangi bir belaya bulaşmamak için çalışma odasından çıkmadım. Bir kitabın sayfalarını çevirirken öğle yemeğine kadar kalan süreyi hesapladım.
Rütbeli bir askeri komutan olarak Marki Lu’nun ailesini rehine olarak Jianye’nin başkentinde bırakmaktan başka seçeneği yoktu. Sadece markinin on beş yaşındaki oğlu Lu Can’ın imparatorluk sarayı tarafından kişisel muhafız olarak babasına eşlik etmesine izin verilmişti. Lu Can benim öğrencim olmasına rağmen, asker bir ailenin oğlu olduğu için doğal olarak savaş eğitimi de almıştı. Bugün, marki askeri bir konferans düzenlemiş ve Lu Can’ı da dinleyip öğrenmesi için yanında getirmişti. Çalışma odasında kalıp onun dönmesini beklemekten başka çarem yoktu; konferans biter bitmez birlikte yemek yemeye karar vermiştik. Öğlen olmasına rağmen konferansa katılanların hiçbiri henüz yemek yememişti. Ailenin alt tabakasından bir öğretmen olarak ben önceden yemek yersem, Lu Can büyük olasılıkla fırtına koparacak ve bu fırsatı bana karşı komplo kurmak için kullanacaktı. Onu beklemek daha iyiydi.
Bu noktayı düşünerek karnımı ovuşturdum ve çaresizce iç çektim. Bir baba ve oğul nasıl bu kadar farklı olabilirdi? Lu Xin cömert ve yüce gönüllüyken, Lu Can küçük meseleleri büyütüyordu. Lu Can marki tarafından en son cezalandırıldığında beni kıs kıs gülerken yakalamıştı. Ertesi gün Lu Can, babamın geleneksel üç yıllık yas dönemini tamamlama ve rahatlama bahanesiyle beni bir geneleve kandırdı. İlk fırsatta kaçmasaydım bekâretimi kaybedecektim.
Sıkılmış bir halde, hayal gücümü serbest bırakarak kitabı karıştırdım. Marki’nin çalışma odası fena olmasa da, son üç yıldır tüm kitapları didik didik etmiştim. Ne yazık ki aile askeri bir aile olduğu için çalışma odasında sadece kolay elde edilebilir kitaplar bulunuyordu. Muhtemelen kitapçıdan her şeyin bir kopyasını getirttiklerini tahmin ediyordum. Yoksa neden almanaklara sahip oldukları halde değerli kitapları olmasın?
Lu Can’ın yardımcısı Lu Zhong konferansın sona erdiğini bildirmek için geldiğinde gölgelerin büyüklüğüne göre zamanı sayıyordum. Lu Xin astlarını bir ziyafete davet etmişti. Lu Can’ın katılmasına izin verildiği için onu beklemek zorunda değildim. Memnuniyetle kabul ettim. Yemeğin soğumuş olmasını umursamadan hızlıca yemeğimi mideye indirmeye başladım.
Tam yemeğimin tadını çıkarırken, yakındaki salonda bir kargaşa koptu. Başlangıçta pek dikkat etmedim ama gürültü gittikçe arttı. Birden bir sesin "Suikastçıyı yakalayın, suikastçıyı yakalayın!" diye bağırdığını duydum. Kalbim küt küt atmaya başladı. Kahretsin, suikastçı şüphesiz markiyi hedef alıyordu. Marki şu anda benim hamimdi; öldürülmemeliydi. Markiyi koruma kabiliyetine sahip olmadığımı bildiğimden, gizli kalmanın en iyisi olduğuna karar verdim. Bununla birlikte, kalbim endişeli kalmaya devam etti ve kitaplıktan özenle hazırlanmış bir arbalet aldım. Bu arbalet Güney Chu’nun Çalışma Bakanlığı3 tarafından tasarlanmıştı ve sadece yüz adımlık bir menzile sahip olmakla kalmıyor, aynı zamanda art arda beş ok atabiliyordu. Aslında marki tarafından Lu Can’a hediye edilen bu arbaleti Lu Can kullanmaktan hoşlanmamış, silahın yeterince basit olmadığını düşünmüş ve onun yerine bana hediye etmişti. Herhangi bir dövüş sanatı bilmediğim için yay kullanamıyordum. Bu arbalet kesinlikle benim favorimdi.
Sürgüleri yükledikten sonra pencereyi hafifçe açtım. Çalışma odası yakındaki salondan çok uzakta değildi. Dışarıda, kılıçlar ve mızraklar avluyu doldurmuştu. Kırmızılar giymiş kalabalık bir asker grubu, hizmetkâr kıyafetleri giymiş iki adamın etrafını sarmıştı. Çok geçmeden Marki Lu astlarıyla birlikte geldi, sağ koluna kanlı bir bez parçası sarılmıştı, yüzü bembeyazdı. Marki’nin kişisel koruması Lu Ping ortalıkta görünmüyordu. Lu Can soldan markiyi destekliyordu ve öfkeli görünüyordu. Bu durumdan, ziyafete katılan hizmetkâr kılığındaki iki suikastçının görevlerini yerine getirmeye çalıştıkları sonucunu çıkardım. Muhtemelen Lu Ping görevini yerine getirmiş ve kendini feda etmişti.
İki suikastçı birbirlerine baktıklarında sahneye odaklanıyordum. Birdenbire iki siyah boncuk çıkarıp yere attılar ve ortalığı beyaz bir duman kapladı. Tam o sırada, Marki Lu’ya yakın duran bir general yardımcısının yüzündeki ölümcül ifadeyi fark ettim. Kolundan eline bir hançer kaymıştı. Tehlikenin farkına vararak, "Lord Hazretleri, dikkatli olun!" diye bağırdım. Bu uyarıyla aynı anda arbaleti ateşledim. Bunu bir çığlık izledi. Duman dağıldıktan sonra herkes iki suikastçının etrafının sarılmış olduğunu gördü. General yardımcısı, markinin yarım adım gerisinde yere yığılmıştı. Bir ok kalbini delip geçmişti. Elinde sıkıca tuttuğu, kenarı mavi renkli zehirli bir hançer vardı. Kör bir adam bile general yardımcısının ne planladığını anlayabilirdi.
İki suikastçı kuşatmadan kaçmayı umut edemezdi. Marki’nin bakışları altında ölümüne dövüştüler. Astlarına cesetlerle ilgilenmelerini emrettikten sonra beni Beyaz Kaplan Salonu’na getirdi.
Bana karmaşık bir bakış atarak, "Hayatımı kurtardığın için teşekkür ederim Suiyun," dedi.
Alçakgönüllülükle cevap verdim. "Erdemlerin için kutsanmışsın ve bu sayede zarar görmekten kurtuldun. Ben5 sadece şans eseri yakaladım."
"Suiyun o adamın bana4 suikast düzenleyeceğini nereden biliyordu?" Marki Lu şüpheyle sordu. Bu anlayamadığı bir şeydi.
Nasıl mı? Elbette, çünkü gördüm. Ama bunu söyleyemezdim. Bu benim gizli savunma mekanizmamdı. Altı duyum normal insanlarınkinden daha keskindi. Basitçe söylemek gerekirse, yüz adım öteden düşen yaprakları duyabiliyordum; birkaç li6 ötedeki canlı ayrıntıları görebiliyordum; herhangi bir tadı sadece küçük bir örnekle tanımlayabiliyordum; koku alma duyumla bir insanı sekiz ila on li takip edebiliyordum. Bazen insan olup olmadığımı bile merak ediyordum. Ayrıca bu keskin duyuların başkalarında kıskançlık ve nefret yaratabileceğini de biliyordum. Kimsenin özel konuşmalarınızı dinlemesini istemezsiniz. Kendimi korumak için, merhum babam dışında hiç kimsenin akut duyularımı bilmesine izin vermedim.
Bu yüzden yalan söyledim. "Bu bir tesadüftü. Kendimi korumak için arbaleti aldım. İki suikastçının duman çıkardığını gördüğümde bir şeylerin ters gittiğini anladım. Yetenekleri ne olursa olsun, suikastçıların kaçabilmelerinin bir yolu yoktu. Dumanı salmaları şüphesiz başka birine suikastı gerçekleştirme fırsatı vermek içindi. Lord Hazretlerinin yakınında başka bir suikastçı olduğunu düşündüm ve panik içinde bağırdım. O sırada Lordumun arkasında kimsenin olmadığını ve suikastçıya görevini tamamlama fırsatı verdiğini fark ettim ve yaylı tüfeği ateşledim. Neyse ki Lord Hazretleri erdemle kutsanmıştı ve suikastçıyı öldürebildim."
Marki şüpheyle de olsa başını salladı ve gitmeme izin verdi. Daha sonra suikastçıların Büyük Yong tarafından gönderildiğini öğrendim. General yardımcısına rüşvet vererek markiye suikast düzenlemek istemişler. Marki ölünce Jiangxia lidersiz kalacaktı. Saldırı fırsatını değerlendireceklerdi. Bu mükemmel planlanmış suikastın başarısız olacağını kim tahmin edebilirdi? Yong ordusu sadece geri çekilebilirdi.
Zekâma şahit olan Lu Xin, benden kalmamı ve danışmanlarından biri olarak hizmet etmemi istedi. İyice düşündükten sonra reddettim. Jiangxia, Yong kontrolündeki bölgeden sadece bir nehir uzaktaydı. Sık sık savaşlar oluyordu. Eğer şanssız bir şekilde bir savaşı kaybederlerse, ben ne yapacaktım? Dahası, Büyük Yong markiyi kurtaranın ben olduğumu öğrenirse, suikastçılar tarafından öldürülebilirdim. O zaman ne yapabilirdim? Elbette bu sebepleri öne süremezdim. Bunun yerine, babamın akademik onurlara7 erişemediği için duyduğu pişmanlıktan ve imparatorluk sınavlarına katılma kararımdan bahsettim. Böylesine kulağa hoş gelen ve onurlu8 bir gerekçe kullanarak kimse kararımı engelleyemezdi. Bu nedenle Lu Xin, sınava girmeye hak kazanmam için memleketime, Jiaxing’e adam göndermekle kalmadı, aynı zamanda iki ay öncesinden Jianye’ye gitmem için yol masraflarımı da karşıladı. Güvenliğim için tedarik personeliyle birlikte seyahat etmeme bile izin verdi. Başka seçeneğim olmadığı için onları doğuya doğru takip etmekten başka çarem yoktu. Yolda üşütmüş gibi davrandım. İki gün dinlenmek ve iyileşmek istediğimi belirttim ve hala bolca zamanım varken, özgürlüğümü yeniden kazanma fırsatını değerlendirdim.
Aptal değildim. Xiande’nin dokuzuncu yılında Güney Chu, Büyük Yong’a boyun eğerek "imparator" unvanını kaldırdı ve bunun yerine "kral" unvanını kullandı. Şu anda kralın imparatorluk ayrıcalıklarını geri almak istediğine dair söylentiler vardı. Bu karar kesinlikle Büyük Yong’u kızdıracak ve savaşın fitilini ateşleyecekti. Savaşa girmek istemesem de savaş sanatından çok şey anlıyordum. Büyük Yong’un ordusu güçlüydü, Güney Chu ise kralından memurlarına kadar alkol ve fantezilere boğulmuştu.9 Generaller ve subaylar ölümden korkuyordu. Ünlü general Marki Lu’nun bile korkak olan çok sayıda astı vardı. Öfkeli Marki Lu birkaç kez bu kişileri idam etmek istemiş, ancak ailelerinin ve klanlarının etkisi nedeniyle bunu yapamamış ve sadece hizmet etmelerine izin vermeye devam edebilmiştir. Bu zamanda imparatorluk sınavına girmek mi? Pfft, boyun eğdirilmiş bir devletin bakanı olarak hizmet etmek istemedim.
Kollarımı bacaklarıma dolayarak bir teknenin güvertesinde oturmuş, akşamın serin nehir esintisinin tadını rahatça çıkarıyordum. Bu tür orta büyüklükteki teknelerin alt güverteleri yüklerle doluyken, üst güverteleri yolcu kamaralarına ayrılmıştı. Daha pahalı olmasına rağmen özel yolcu teknelerinden kesinlikle daha konforluydu. Ancak cebimdeki birkaç yüz tael10 ile, ki bu fazlasıyla yeterliydi, kendime bir kez olsun müsrif olma izni verdim. Berrak, parlak aya ve yıldızlı gökyüzüne bakarken şiirsel bir ilhama kapıldım ve okudum:
"Kıyıdaki çimenler esintide hafifçe sallanır,
Teknenin direği geceleyin uzun ve yalnız duruyor.
Yıldızlar uzaklara ve genişliğe yayılan tarlalara düşer,
Ay, büyük nehrin akışından yükselir.
Edebi çalışmalarım hiç iz bırakmadı mı?
Bir saray görevlisi yaşlandığında ve hastalandığında emekli olmalıdır.
Amacı ve sorumluluğu olmayan bir insan nedir ki?
Gökle yer arasında bir martı. "11
Şiiri okumayı bitirdiğimde arkamdan alkış sesleri duydum. Başımı çevirip baktığımda genç bir adamın orada durduğunu gördüm. Ayın loş ışığına rağmen, yüksek görüşümle yakışıklı ve heybetli bir genç adam olduğunu açıkça görebiliyordum. Gündelik kıyafetler giymesine rağmen aurası sıradan değildi. Onun Marki Lu’dan daha heybetli olduğunu hissetmekten kendimi alamadım. Dahası, insanı bir bahar esintisiyle temizleniyormuş gibi hissettiren şaşırtıcı bir karizması vardı. Bu durum beni kendimden utandırdı. Narin ve yakışıklı yüz hatları ile rüzgârla savrulabilecek normal bir fiziğe sahipti. Onu ne kadar incelersem inceleyeyim, kırılgan bir bilginden fazlası gibi görünmüyordu. Savaş ve kargaşanın hüküm sürdüğü bir dönemdi. Kızları en çok cezbeden şey, hem fırça hem de kılıç kullanmakta usta olan yakışıklı genç ustalardı12. Zar zor okur yazar olan bir savaşçı bile, biraz kibar göründüğü sürece benden daha çekiciydi. Nereden mi biliyordum? Elbette, çünkü markinin konağındaki hizmetçiler bana hiç ikinci kez bakmadılar.
Ayağa kalktım ve özür diledim, "Dinlenmenizi böldüğüm için özür dilerim."
Genç adam başını salladı ve "Öyle deme. Genç ustanın büyük şiirini kaçırmış olurdum. Bu genç ustanın eseri mi?
İçten içe sevinirken, alçakgönüllülükle cevap verdim, "Bu beceriksiz çalışma rafine edilmemiş.13 Kendimi sizin seçkin kişiliğinizin önünde utandırdım."
Genç adam konuşmadan önce uzun bir süre beni izledi: "Edebi yeteneğiniz bu kadar genç biri için olağanüstü. Size saygı duyuyorum. Benim adım Li Tianxiang, Shu Krallığı’ndan bir tüccarım.14 Jianye’ye iş için geldim. Genç efendinin adını ve Jianye’ye geliş nedenini öğrenebilir miyim?"
Adam Shu aksanıyla konuşsa da kulağa biraz tuhaf geliyordu. Gerçi başkalarının işleri beni ne ilgilendirirdi ki? Bu yüzden kibarca cevap verdim: "Benim5 adım Jiang Zhe, Suiyun olarak bilinirim. İmparatorluk sınavı için Jianye’ye gidiyorum."
Li Tianxiang gülümseyerek, "Genç efendinin eşsiz yeteneğiyle, imparatorluk sınavı sizin için kesinlikle kolay olacaktır" dedi.
Garip bir şekilde gülümsedim. Eğer yalan söylemeseydim, imparatorluk sınavına girmek bile istemezdim. Ama kimsenin şikâyeti olmadan sınavı geçmenin yollarını bulmuştum.
Rahatsızlığımı gören Li Tianxiang konuyu değiştirdi. İç çekerek konuştu: "Bu kez Shu’dan gelirken, Orta Ovalar’daki15 gergin durumu gördüm ve neredeyse Jiangxia’da bir savaşa yakalanıyordum. Bugünlerde iş yapmak gittikçe zorlaşıyor. Bir süre önce Güney Chu Kralı gümrük vergilerini arttıran bir ferman yayınladı. Neyse ki Shu Kralı müzakere için Güney Chu’ya bir elçi gönderdi. Aksi takdirde kargo gemilerimiz para kaybedecekti."
Gayri ihtiyari, "Shu Kralı’nın endişelenmesine gerek yok. Güney Chu ve Shu’nun kaderi birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.16 Bu ilişki açıklığa kavuşturulduğu sürece, Majesteleri kesinlikle gümrük vergilerini düşürecek ve hatta belki de ticari teşvikler sunacaktır."
"Nedenmiş o?" diye sordu Li Tianxiang gülümseyerek. "Anlamıyorum."
Nadiren fikrimi soran biriyle karşılaştığımda gururla cevap verdim: "Dünyanın mevcut durumuyla başlamalıyız. Şu anda Güney Chu ve Büyük Yong kuzey-güney çıkmazında. Ancak bu sadece yüzeysel bir durum. İster askeri güç isterse de halkın hissiyatı olsun, Güney Chu, Büyük Yong ile kıyaslanamaz. Bu nedenle Güney Chu sadece savunma yapabilir ve hiçbir saldırı aracına sahip değildir. Askerler ve ülke zayıfladıkça sert taktikler uzun süre devam edemez. Aynı zamanda, yumuşak taktikler genellikle kişinin alt çizgisine zarar verir. Böyle devam ederse krallığın düşeceğini herkes biliyor. Bu yüzden Ekselansları barış için dava açtı ve unvanını düşürerek çatışmadan kurtulmak istedi. Ancak durum değişti. Shu’nun yönetimi altındaki Sichuan17 iyi hazırlanmış kuvvetlere sahiptir.18 Shu’nun coğrafi kısıtlamaları kontrolü dünyanın küçük bir kısmıyla sınırlasa da, Güney Chu ile karşılaştırıldığında Shu güçlü bir konumdadır. Shu ve Büyük Yong arasındaki bir ittifakta Büyük Yong Yangtze boyunca saldırırken Shu kuvvetleri Yangtze’nin yukarı kesimlerinden aşağı inebilir. Güney Chu kesinlikle yok olacaktır. Eğer Shu sınırlarına sıkı sıkıya bağlı kalırsa, Güney Chu Büyük Yong’un kuzeyinde Kuzey Han19 ile ittifak kurabilir. Yong ordusu güneye ilerlediğinde, Kuzey Han ordusu Büyük Yong üzerine yürürken Güney Çu Yangtze Nehri’nin doğal engeline güvenebilir. Üç ay içinde Yong ordusu geri çekilecektir."
Li Tianxiang’ın yüzü saygılı bir hal aldı. Cevap vermesi biraz zaman aldı. "Eğer durum böyleyse, dünya asla birleşemeyecek mi? Bu sadece biz sıradan insanların acı çekmesine neden olacak."
Onu teselli ettim: "Söylediğim şey sadece en ideal durum. Şu anda Güney Chu’nun hükümdarı ve bakanları Yangtze Nehri’nin doğal engeline güvenerek küstahlaştı, oysa gerçekte tehlike pusuda bekliyor.20 Büyük Yong’un mantıklı ve bilge bir bakanı olduğu sürece, dünyayı birleştirme ihtimalleri var."
Li Tianxiang merakla sordu: "Genç efendi daha önce Büyük Yong’un dünyayı birleştirmekte zorlanacağını söylememiş miydi? Neden şimdi bu olasılığa sahip olduklarını belirtiyor?"
Düşüncelerimi toparladıktan sonra, "Büyük Yong tehlikelerle çevrili olsa da, sayısız avantajları var. Bilge bir imparator ve yetenekli memurların yanı sıra bir milyon kişilik bir orduyla, doğru stratejileri seçtikleri sürece, Büyük Yong yirmi yıl içinde dünyayı birleştirecektir. Mevcut koşullar altında, Sichuan son derece önemlidir. Sichuan kolayca savunulabilir ve saldırılması zordur. Eğer Büyük Yong dünyayı fethedecekse, önce Kuzey Han ile anlaşmaya varmalı, onların arkasını sakinleştirmeli ve ardından Güney Chu ve Shu arasına nifak sokmalıdır."
İkna olmayan Li Tianxiang sordu: "Kuzey Han ile anlaşmaya varmak zor değil ama kaderleri bu kadar iç içe geçmişken Güney Chu ve Shu arasındaki ilişkiye nifak sokmak nasıl mümkün olabilir?"
"Ne kadar zor olabilir ki? Son zamanlarda Güney Chu sarayının imparatorluk unvanını yeniden canlandırmaya çalıştığını duydum. Eğer Büyük Yong eli kolu bağlıymış ve savaş başlatmak istemiyormuş gibi davranırsa, Güney Chu hükümdarı ve yetkilileri büyülenecektir. Büyük Yong güneye casuslar gönderip Güney Chu yetkililerine imparatorluğu canlandırmaları için rüşvet verdiğinde, Güney Chu ile Shu arasındaki ilişki kopacaktır. Zamanı geldiğinde, Kuzey Han bile Güney Chu’ya karşı temkinli olacak. O zaman Büyük Yong’un yapması gereken tek şey Güney Chu imparatorunu tanımak, Yangtze Nehri sınır olmak üzere dünyayı bölmek ve Shu’ya saldırmak için Güney Chu ile ittifak yapmaktır. Güney Chu’nun hükümdarı ve yetkililerinin sınırlı öngörüleri sayesinde kolayca kandırılacaklardır. Sichuan’a saldırmak zor olsa da, Shu hem Güney Chu’nun hem de Büyük Yong’un gücünü savuşturamaz. Zamanı geldiğinde Shu, Güney Chu’dan kesinlikle nefret edecektir. Doğru stratejileri kullandığı sürece, Büyük Yong Sichuan’ın çoğunluğunu ele geçirecektir. Bu noktada, Büyük Yong’un Güney Chu’yu fethetmek için iki cepheden saldırması yeterlidir. Ardından Büyük Yong’un yapması gereken tek şey ordularını21 Kuzey Han’ı ortadan kaldıracak son hamle için hazırlamaktır. Bu noktada Büyük Yong neden dünyayı birleştirememekten endişe etsin ki?"
Li Tianxiang heyecanla cevap verdi, "Görünüşe göre Sichuan ve Güney Chu ittifak kurduğunda, Büyük Yong hiçbir şey yapamayacak. Kardeş Jiang’ın Büyük Yong vatandaşı olmaması iyi bir şey. Eğer Büyük Yong tarafından istihdam edilseydiniz, Shu Krallığım tehlikeli bir konuma düşerdi."
Tembelce, "Hiçbir şekilde Büyük Yong’a gitmeyeceğim. Askeri başarılara her şeyden çok değer verdiklerini duydum. Benim gibi kırılgan bir bilgin orada zorlanacaktır. Birkaç yıl geçtikten ve yeterince para biriktirdikten sonra, kırsalda bir arazi satın alıp erdemli bir eşle evleneceğim. İşte hayatın zevki bu."
Li Tianxiang güldü, "O halde efendimizin22 dileğinin gerçekleşmesi için dua ediyorum. Ancak, merak ediyorum. Planınıza göre, Büyük Yong’un yirmi yıla ihtiyacı olmamalı."
Biraz uykulu bir şekilde cevap verdim: "Aslında bu kadar uzun sürmemeli. Eğer Büyük Yong Güney Chu’yu istila ederse, fetih sadece beş ila altı yıl sürer. Ancak, Büyük Yong İmparatoru’nun yaşlı olduğunu duydum. Veliaht Prens Li An tahtın varisi olmasına rağmen, askeri başarıları ve prestiji ikinci prens olan Yong Prensi Li Zhi’nin yanında sönük kalıyor. Yong İmparatoru Li Yuan, imparatorluğun kuruluşu sırasında ikinci oğlunun başarılarını kabul etmiş ve imparatorlukla aynı karakteri kullanarak onu Yong Prensi olarak atamıştır. Ancak sıra veliaht seçimine geldiğinde Li Yuan, ilk eşten olan en büyük oğlunu veliaht olarak atama şeklindeki geleneksel ilkeyi izlemiştir. Bu karar kaçınılmaz olarak bir veraset krizi kargaşasına yol açacaktır. Büyük Yong ikiye bile bölünebilir. Ben sadece kargaşanın çok fazla yayılmayacağı varsayımıyla yirmi yıl dedim."
Düşünmek için başını hafifçe eğen Li Tianxiang, "Haklısın!" diye haykırmadan önce biraz zaman geçirdi.
Sözlerinin ne anlama geldiğini anlamamıştım ve bu konuda daha derin düşünmeye üşendim. Veda ederek kamarama döndüm. Ertesi gün Li Tianxiang’ın gemiden önceden indiğini duyduğumda bunu son derece garip buldum.
Başlangıçtaki planlarım fena değildi ama Cennetin İradesinin öngörülemez olduğunu kim bilebilirdi ki? Jianye’ye vardığım gün bir fakir oldum.
O günleri düşündüğümde, Jianye’ye ilk kez gelmiştim ve başkentin ihtişamı ve görkemi karşısında şaşkına dönmüştüm. Bir han bulduktan sonra şehri gezmek için ayrıldım. Yonghuai Nehri kıyısındaki Konfüçyüs Tapınağı’[sup]nda23[/sup] şanslı yıldızımla karşılaştım, ancak o sırada varlığımın felaketiyle karşılaştığıma inanıyordum.
Sokaklarda yürürken bir kalabalığın toplandığına şahit oldum. Merakla bir adım öne çıktım ve babasının cenaze masraflarını karşılamak için kendini köle olarak satan genç bir çocukla karşılaştım. Bu bana, elimde hiç para yokken kendi babamın vefatını hatırlattı. Marki için çalışma fırsatını elde etmemiş olsaydım, muhtemelen ben de kendimi satardım. Düşüncesizce yüz gümüş tael çıkardım ve genç çocuğa verdim.
Minnettar görünerek saygıyla sordu: "Genç efendi, babamı gömdükten sonra hemen size hizmet etmeye gideceğim. Genç efendi şu anda nerede ikamet ediyor?"
Kalabalığın kıskanç bakışlarını fark ederek garip bir şekilde gülümsedim. Toplum içinde para gösterme kuralını çoktan çiğnediğim için kimseye nerede yaşadığımı söylemeyecektim. Cevap vermeden aceleyle oradan ayrıldım. Hanıma hızla dönebilmek için başımı öne eğdim. Bir ara sokaktan geçerken, arkamdan birinin bana yaklaştığını hissettim. Tam arkamı dönecekken sert bir cisim belime bastırdı. İtaatkar bir şekilde ara sokağa girdim. Sonra hızla başımın arkasına vuruldu. Uyandığımda yerde yatıyordum ve üzerimde hiç para kalmamıştı.
Sefilce kaşlarımı çatarak hana döndüm ve daha önce on gümüş tael yatırdığım için minnettar oldum. Bu para bana bir ay yetecek miktardaydı. Ne yapmalıydım? Ne yapmalıydım? Bütün gece dönüp durduktan sonra tek çözümün imparatorluk sınavını ciddiye alarak ilmi payeler elde etmek ve devlet tarafından maaşı ve ikameti sağlanan bir memur olmak olduğunu fark ettim. Güney Chu muhtemelen bu kadar hızlı düşmeyecekti. Yeterince para biriktirir biriktirmez istifa edecektim. O zamana kadar kimse resmi pozisyonu olmayan birini rahatsız etmezdi.
Not:
Stil adı ya da nezaket adı, kişinin yetişkinliğe ulaştığında (geleneksel olarak 20 yaşında reşit olma töreni sırasında) verilen addır. Bir erkeğin akranları, bir saygı göstergesi olarak onu kendi ismiyle değil stil ismiyle çağırır. Kendisine verilen isimle hitap etme hakkına sahip olan kişiler yalnızca büyükleri ve üstleridir; ancak bu kişiler de sevgi, saygı ya da sadece incelik ve nezaket göstermek amacıyla kişinin tarz ismini kullanabilirler. Bir kişiye babası veya büyükbabası tarafından üslubuyla hitap edilemez. Daha fazla bilgi için
bu makaleye bakınız.
Dipnotlar:
[ol]
建业 - Günümüz Nanjing’i
大雍 - Büyük Yong, bir imparatorluk (imparator)
工部 - Çin bürokrasisindeki altı bakanlıktan biri olan Bayındırlık Bakanlığı, hükümet inşaat projelerinden, geçici hizmet için zanaatkârların ve işçilerin işe alınmasından, hükümet ekipmanlarının (silahlar dahil) üretilmesinden, yolların ve kanalların bakımından, ağırlıkların ve ölçümlerin standardizasyonundan ve kırsal kesimden kaynakların toplanmasından sorumludur
本侯 - bu marki
晚生 - lit. bu genç, ben (kendini küçümseyen, büyüklerin önünde)
里 - bir li yaklaşık 540 metredir (bu süre zarfında)
功名 - lit. bilimsel onur; imparatorluk sınavının aşamalarını geçen kişilere verilen unvanlar anlamına geliyordu
冠冕堂皇, guanmiantanghuang - deyim, yüksek sesle konuşan, ağırbaşlı, gösterişli
醉生梦死, zuishengmengsi - deyim, lit. sarhoş veya kendinden geçmiş gibi; sarhoş bir sersemlik içinde
Bir tael gümüş yaklaşık 40 gram ağırlığındadır.
Bu, ünlü Tang Hanedanı şairi Du Fu’nun "Yolculuk Sırasında Gece Düşünceleri" (旅夜书怀) başlıklı şiiridir. Çinli eleştirmenler tarafından Şair-Tarihçi veya Şair-Bilge olarak adlandırılır ve diğerlerinin yanı sıra Virgil, Horace, Ovid, Shakespeare, Milton, Burns, Wordsworth ile karşılaştırılır.
公子 - genç beyefendi için onurlandırıcı
不登大雅之堂 - deyim, lit. bir eserin (sanat, şiir, vb.) zarif bir salona uygun olmadığını; eserin kaba, rafine olmayan ve sunulabilir olmadığı anlamına gelir
蜀国, shuguo - Shu Krallığı (kral)
中原, zhongyuan - Orta Ovalar, Sarı Nehir’in aşağı kısımları boyunca Çin medeniyetinin beşiğini ifade eder
唇齿相依 - deyim, lit. dudak ve diş kadar yakın; yakından ilişkili, birbirine bağlı
蜀中 - Sichuan için eski bir isim
兵精粮足 - deyim, lit. seçkin askerler, bol erzak; iyi hazırlanmış kuvvetler / savaş için hazırlanmış
北汉 - Kuzey Han
危机隐伏 - deyim, lit. tehlike her tarafta pusuda bekler
养精蓄锐 - deyim, lit. kişinin ruhunu korumak ve beslemek; büyük hamle için kişinin gücünü bilemek
阁下 - bir başkasına kibarca atıfta bulunma şekli
夫子庙, fuzi miao - lit. Usta Tapınağı; Konfüçyüs’e (veya Kong Fuzi, çev. Usta Kong) ve Konfüçyüsçülüğün diğer filozoflarına adanmış bir tapınağı ifade eder
[/ol]