Yukarı Çık




13   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   15 

           
Doğal olarak bayanların arasına karışan düşesi arkamızda bırakarak Carol’la beraber çocukların tarafına gittik.
 
Hmm. Julien burada ama imparatoriçe nerede?
 
‘’Merhaba’’
 
Julien beni karşılarken iyi görünüyordu ve fiziksel durumu ile ilgili yanlış bir şey göremedim.
 
‘’İmparatoriçe nerede?’’ Diye sordum.
 
‘’Bugün dadıyla beraber geldim’’
 
Ah. İmparatoriçe'nin bu olaylara her zaman katılamayacağı mantıklıydı.
 
‘’Sharon gel yanımda otur!’’
 
Carol’un benim için çektiği sandalyeye oturdum. Şansıma Carol ve Julien’in arasındaydım
 
Pekala, sanırım yabancılarla beraber oturmadığım için memnunum.
 
Geçen sefer gibi bütün çocukların gözleri benim üzerime odaklanmıştı.
 
‘’W-ow. Bu doğru. Carol cidden bir prensesle arkadaş’’ diye birisi kekeleyerek söyledi.
 
‘’Bu doğru! Aynı dediğim gibi’’ diye Carol övündü.
 
O kesinlikle mutlu gözüküyordu. Acele etmemize rağmen saçımı prenses gibi dalgalı yapmak için Madam DeJoue'ya yalvardığı zaman bunun ne için olduğunu bilmeliydim.
 
Neden benim saçıma bu kadar dikkat ettiğini merak ediyordum.
 
Carol heyecanla övünürken sandalyemde döndüm ve “Julien, nasılsın?” Diye fısıldadım.
 
Ne diyeceğimi bilmiyordum bu yüzden gerçekten kibar bir şey söyleyerek bunu sonlandırdım.
 
Prens bir süre bana merakla baktı ve sonra başını sallayarak bana iyi olduğunun sinyalini verdi.
 
‘’Bu iyi’’
 
Yüzü endişeli olmamın bir anlamı olmadığı gösterdi ve ben rahatladım.
 
‘’Oh? Az önce Julien ile mi konuşuyordun?’’
 
Julien’in diğer tarafından bir çocuk başını çıkarttı. Eğer doğru hatırlıyorsam adı Haru’du.
 
Haru Stein von Atrata. Romandaki en önemli yardımcı karakterlerden bir tanesiydi. O bizden yaklaşık iki yaş büyüktü.
 
Julien’e her zaman eşlik eden Haru öyle acınası bir karakterdi ki romanın sonunda herkesi gözyaşlarına boğmuştu. O veliaht prens için bir kılıç aldı ve ülkesine dönemeyip birkaç yıl yabancı ülkelerde dolaşmak zorunda kaldı.
 
Bir romanda okuduğum başka bir karakterin daha gerçek olduğu ve tam önümde olduğu gerçeğine çabucak adapte oldum, sonra hızla onunla ilgili anılarımı hatırladım.
 
‘’Merhaba’’
 
‘’Merhaba. Sen gerçekten güzelsin.’’
 
Haru neşeyle gülümsedi ve elini uzattı. Elini sallamak için uzandığımda Julien aniden elimi tuttu.
 
Um, ne?
 
Ona şaşkınlıkla baktığımda Julien gözlerini kıstı.
 
‘’Can sıkıcısın’’ dedi.
 
Bu kadar kaba olmayı nereden öğrendi? Yaşıtlarını aksine Julien genellikle daha olgundu.
 
Julien hala Haru’nun eline bakıyordu.
 
Ne, etrafında el sıkışan insanları sevmiyor muydu?
 
Belki de o ortada sıkışıp kalmışken el sıkışmaya çalıştığımız içindir. Haru elini indirirken kıkırdadı.
 
‘’Ne kadar sinir bozucu’’
 
Neyse ki alınmış gibi görünmüyordu.
 
‘’Julien elimi bırak lütfen’’dedim.
 
‘’…Elimi tutmak istemiyor musun?’’ diye mırıldandı. Sonra ‘’….Oh’’ dedi ve elimi bıraktı.
 
O ne hakkında konuşuyordu? Sakin göründüğünden, sanki önemliymiş gibi açıklamasını da isteyemezdim.
 
Ayrıca soracak zaman yoktu çünkü çevremizdeki çocuklar çılgınca bana kendilerini tanıtıyorlardı.
 
Veliaht prensten uzaklaşır dönmez selamlarla bombalandım.
 
‘’Ben…! Arkadaş olalım. Sen gerçekten çok güzelsin’’
 
Ne yazık ki dedikleri hiçbir şeyi hatırlayamıyordum. Adları tamamen aklımda karışmıştı.
 
İçimden çocuklardan özür diledim.
***
Çay partisinin sonlarına doğru Carol ve Julien iyi anlaşıyor gibiydi. Sanki hiç birbirlerinin saçını çekmemişler gibi birbirlerine gülümsediler.
 
Düşündüğüm gibi çocuklar basitti.
 
‘’Sharon bunu dene! Bunun tadı gerçekten güzel!’’
 
Carol neşeyle gülümseyerek önüme bir köfte koydu. Sonra prensin tabağına da bir tane yerleştirdi.
 
‘’Bunun tadı güzel Julien’’
 
‘’Sen yemeli… Teşekkürler’’
 
Julien biraz garip gülümsedi ama bu sanırım gülümsemeye alışık olmadığındandı.
 
‘’Ne oldu? Neden böyle davranıyorsun?.... Bu korkutucu’’
 
‘’Onlar her zaman iyi bir ilişkiye mi sahiptiler?’’
 
‘’Hatır. Geçen ay birbirlerini lanetleyip kavga ediyorlardı. Oh ama bu bir sır. Bunu annene söyledin mi?’’
 
‘’Hayır… Eğer söylersem Julien ve Carol bizi tolerans etmeyecekler’’ [Tehditkâr bir şekilde]
 
‘’Bu doğru. Eğer söylersem onlar anneme onun yüzüğünü kaybeden kişinin ben olduğumu söyleyecekler. Ugh.’’
 
Çocukların kendi aralarında fısıldaştıklarını duyabiliyordum.
 
… Bu çocuklar bir tür simbiyotik ilişki içinde birbirlerine bağlı mıydı? Neyse ki Carol ile Julien arasındaki düşmanlık çözülmüş gibiydi.
 
Carol'ın bana verdiği köfteleri yedim. Çok lezzetliydi.
 
"Hey nedir bu? Küçük prensesin önünde iyiyi mi oynuyorsunuz? Neden birbirinize küfretmiyorsunuz? "
 
"Ne."
 
“Hayır… Mesela, neden birdenbire bu kadar yaklaştınız? Karın olacağı için anlaşmaya mı karar verdin? "
 
‘’Bu çılgınca… Kapa çeneni’’
 
Yine kıkırdayan Haru ile Julien arasındaki konuşmayı da duyabiliyordum. Carol ve Julien arasındaki ilişki, çocuklar arasında da büyük tartışmalara neden olmuş gibiydi.
 
Ama hey, çocuklar kavga eder ve sonra barışırlar. Bunların hepsi büyümenin bir parçası.
 
Ben gülmemi tutamadım.
 
Bu ikisi gerçekten birbirleriyle iyi eşleşiyorlardı!
 
Buna memnun oldum
***
Bu çocuğun derdi ne?
 
Bugün kalabalıkla uğraşmaktan yoruldum. Sadece uyumak istiyordum ama yatağımda bir davetsiz misafir vardı.
 
"Hey. Ne yapıyorsun? Kendi yatağında uyu! ”
 
Carol uyuyormuş gibi yaparak horladı.
 
Ama o uyurken horlamazdı. Onun kapalı gözlerinin oynadığını görebiliyordum!
 
Carol’u yana ittim.
 
"O tarafa git. Ben de uzanmak istiyorum. "
 
Daha çabuk uyuyabilmek için çabucak vazgeçtim. Carol kenara kayarak benim de uzanabilmem için yer açtı.
 
Carol’un yarı açık gözleriyle karşılaştım.
 
Fakat her neyse. Bu yaramaz küçük köpek yavrusu.
 
‘’Burada uyuyabilir miyim?’’
 
‘’Eğer hayır dersem ayrılacak mısın?’’
 
‘’Hayır!’’
 
Carol bu yataktan hiç kalkmayacakmış gibi gözlerini sıkıca kapattı.
 
"Büyük bir yatağın varken neden buradasın?"
 
“… Korkutucu çünkü çok büyük! Odamdan bir canavar belirecek gibi hissediyorum. "
 
Biraz haklı. Odasında bir canavar belirse o kadar da şaşırtıcı olmazdı.
 
Ne de olsa bu evde Düşes adında bir canavar yaşıyordu.
 
‘’İyi. Hadi uyuyalım’’
 
Carol’un rahat olduğunu kontrol ettikten sonra gözlerimi kapattım.
 
Şimdi düşünecek olursam…. Veliaht prens de her zaman yalnız.
 
Eğer Dük Gratoni’nin konağı bu kadar büyükse saray ne kadar yalnız hissettirecek? Hiçbir zaman Julien’in odasında bulunmadım ama daha büyük olmasa da muhtemelen Carol’unki kadar büyüktü. Abartılı ama sade, güzel ama insan ısısı olmayan bir oda olmaz mıydı?
 
O sadece sekiz yaşındaydı. O da muhtemelen korkmuş olmalıydı ve duygularını bile gösteremediği bir yerde…
 
Ah, kahretsin. Şimdi bu beni rahatsız etmeye başlayacaktı.
 
Yanında olamadığım için daha kötüydü. Korktuğunu söylese bile… Yanında kalacak kimse yoktu.
 
Haru’nun arkadaşça olduğunu düşündüm ama Haru sarayda yaşamıyordu. Yaşasa bile kimsenin prensin odasına giriş izni yoktu.
 
‘’Hmmm…’’
 
‘’Ha? Sorun nedir? Banyoyu mu kullanman gerekiyor Sharon?’’
 
‘’….Sadece uyu’’ diyerek sırtını pat patladım.
 
Ne yapmalıydım?
 
Oh. Az önce iyi bir şey aklıma geldi. Bu sorunu çözdükten sonra yorgun gözlerimi kapattım. Muhtemelen şafakta uyanacak olsam da, şimdilik derin bir uykuya daldım.
 
Ertesi gün Madam DeJoue'yi aramaya gittim ve gözlerini açar açmaz onu yakaladım.
 
"Hanımım? Sorun ne ... Sabahın erken saatleri. "
 
Belki de utanmıştı ama yine de kapıyı açtı. Üstünde pijamaları ve bir şal vardı.
 
"Lütfen içeri gel."
 
Benim için sıcak kakao hazırladı.
 
‘’Bir şey mi oldu?’’ diye sordu.
 
Madam DeJoue’nun ön kolunda büyük bir yara izi fark ettim. Madam DeJoue şalını üzerine örttü ve sanki bir hiçmiş gibi bana gülümsedi.
 
‘’Gençken bir ağaca tırmanırken bir yara izine sahip oldum. Bu yüzden kolumu gösteren hiçbir kıyafet giymiyorum.’’
 
Ağaçtan gelen bir yara izi gibi görünmüyordu ... Çok temizdi, bıçak kesmiş ya da kağıt kesiği gibiydi.
 
Değil miydi?
 
‘’Acıtmış olmalı’’ dedim.
 
‘’Acıttı. Sabahın bu vakti sizi buraya ne getirdi?’’
 
Madam DeJoue’nun sorusu aklımın başına gelmesine neden oldu.
 
"Aah ... Sesi kaydedebilen bir misket olduğunu duydum. Bunlar çok mu pahalı? "
 
‘’Hayır, çok pahalı değil.’’
 
‘’O zaman benim için bir tane alabilir misin? Ve yapabilirsen… İçine bir şarkı kaydedebilir misin?’’
 
"… Kimse bu pahalı şeyi sadece şarkı kaydetmek için kullanmaz."
 
O kadar pahalı olmadığını söylediğini sanıyordum.
 
‘’Sizin için pahalı değil leydim.’’
 
Oh, doğru ...
 
Gülünç derecede zengin olduğumu unutmuşum. Tanrı'nın dileklerimden birini bağışladığı aklıma geldi.
 
‘’Yani bana bir tane alır mısın?’’
 
Eğer ben bir şarkı kaydedersem… Pekala, benim sesim kötü. Belki Carol’a sormalıyım.
 
Bu işe yaramalı. Carol ve Julien'in arası bu günlerde iyi, bu yüzden bunu yapmaktan mutlu olmalı.
 
‘’Lütfen bana bir tane al’’ dedim daha kesin bir şekilde.
 
"Elbette. Ne büyüklükte misket istersiniz? "
 
‘’Avucuma sığacak bir tane var mı? Bence onu bir kolyeye dönüştürmek güzel olur. Öyleyse, belki kolye ucu büyüklüğünde bir tane? "
 
"Ne kadar küçükse o kadar pahalı olacak"
 
"Ah ... Yani satın alamayız mı?"
 
‘’Hayır, yapabiliriz. Ama eğer onu sadece bir şarkı için kullanıyorsanız… Peki, boş ver. Genç bir bayan için düzinelerce kolyeye sahip olmak sorun olmamalı. "
 
‘’O zaman lütfen bana uygun bir kolye bul’’
 
‘’Evet, leydim’’
 
Prensin uyku alanını korumak içinse, bu kadar para yatırmaya değerdi.
***
Öğleden sonra, Madam DeJoue mor kadife kaplı bir kutuyla bana geldi.
 
"Aradığınızı buldum," dedi.
 
‘’Nedir o, Sharon?’’
 
Kutuyu açtığımda Carol’un gözleri parlıyordu. O bir kolyeydi, istediğim büyüklükte. Tasarım, erkeklerin bile rahatça giyebileceği bir tasarımdı. Uzun bir zincir üzerinde sadece yuvarlak bir kolye ile günlük kıyafetlerin altına saklamak kolay olurdu.
 
"Zevkinize göre mi?"
 
"Evet. Çok teşekkür ederim."
 
‘’Sharon, bu nedir? Hmm?”
 
‘’Ah, bu bir ses misketi… Madam DeJoue bunu nasıl kullanabiriz?’’
 
"Parmağınızla beş kez, kaydı bitirdiğinizde iki kez dokunun."
 
‘’Peki geriye sarmak için?’’
 
‘’Sadece ağzınla üflemen gerekiyor’’
 
Kullanması çok zor değildi.
 
‘’Woah… Daha önce bunun kullanıldığını görmüştüm!’’
 
‘’Oh, ne zaman?’’
 
‘’Babam yapmıştı! O önemli haberlerin gelip gitmesi için bunu kullanıyor’’
 
‘’Anlıyorum…’’
 
Madame DeJoue bu yüzden onu sadece şarkı kaydetmek için kullanıp kullanmadığımı sordu.
 
"Yani çoğunlukla resmi amaçlar için mi yoksa gizli yapılması gereken şeyler için mi kullanılıyor?" Madam DeJoue'ye sordum.
 
"Doğru. Ancak bu başka şekillerde de kullanılabilir. "
 
Carol’a döndüm. ‘’Carol bir şarkı kaydedelim mi?’’
 
‘’Huh? Bu kolyeyi bana mı vereceksin?’’
 
‘’Hayır. Bu kolyeyi Julien’e vereceğim’’
 
‘’NE!?’’
 
Carol’un sesi direkt patladı ve yanakları hızla havayla doldu.
 
‘’Neden Julien’e vereceksin? Ya ben?’’
 
‘’Julien yanında yatacak bir arkadaşa sahip değil’’
 
Carol açıklamama ikna olmamış gibiydi.
 
"Neden? Haru elinde! Ya da bir hizmetçiyi arayabilir ve onunla yatabilir! "
 
‘’Bu bir işe yaramaz’’
 
Carol çok sert konuşuyordu. Bu tür şeyler bir hizmetçinin hayatını mahveder.
 
Arkamızda, Madam DeJoue'nin kıkırdadığını duydum.
 
‘’Carol, sen gerçekten iyi birisin değil mi? Ve sen ve Julien bugünlerde iyi geçiniyorsunuz. Hadi onun için bir hediye yapalım’’
 
‘’Ben Julien’den nefret- Ah! Hiçbir şey. Her neyse, istemiyorum!’’
 
Carol somurtarak başını hayır anlamında salladı.
 
Her şey mahvoldu.
 
Carol şarkı kaydetmezse… kim kayıt edecek?
 
 
 
*********************
Bir bölüm daha bitti. Yarın yeni bölümü atmayı düşünüyorum. İyi okumalar


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


13   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   15 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.