Carol heyecanlıydı çünkü ilk kez benimle birlikte saraya gidiyordu. Birlikte arabaya bindik.
‘’Annem benimle beraber geldiğinde korkmamıştım ama şimdi daha iyi çünkü sen buradasın!’’
Carol'un zalim annesine ne kadar güvendiğini görmek kalp kırıcıydı. Ama Carol'un çok mutlu bir şekilde güldüğünü görünce ben de gülmeye başladım.
Memnundum. En azından senin için burada olabilirdim. *** İmparatoriçe beni ve Carol'u anlaşılmaz bir gülümseme ile karşıladı. Prens Julien oturduğunda zarifçe çayından bir yudum aldı.
Julien bu şekilde mi doğdu?
Onların olduğu alana giriş yaparken garip bir şeye tanık oldum.
“İmparatorluk Ekselansları Carol Benice von Gratoni sizi selamlıyor.”
Uh. Ne? Neden böyle davranıyordu? Hasta mıydı?
Carol'un bu kadar nazik davrandığını ilk kez görüyordum ve sahne tarafından kısaca büyülenmiştim.
Ama aynı zamanda bir salak gibi durmak yerine üzerime düşeni yapmak zorundaydım.
“Sizinle tanışmak bir onur, İmparatorluk Ekselansları. Ben Atrinalı Sharon'um. ”
İmparatoriçe, “Hoş geldiniz,” dedi. “Genç bayan Sharon'un bugün bize katılacağını görüyorum. Umarım gelecekte sarayı ziyaret edip Julien ile iyi arkadaş olursunuz. ”
Hmm. Sanırım gelecekte sarayda karşılanıp karşılanmayacağım konusunda endişelenmem gerekmiyor.
Kraliçeyi yakından izlerken kraliçeni eli prense ulaştı ve kolunu sıvazladı. O ürktü, sonra bana sahte bir gülümsemeyle döndü.
…O gerçekten çocuk muydu?
“Leydi Sharon, tanışmamız benim için bir zevk. Umarım iyi geçiniriz. ”
“… Ben de, majesteleri.”
Julien ve ben tanışmamızı bitirdiğimizde imparatoriçe bir gülümsemeyi yüzüne geçirirken ayağa kalktı.
Hareketinin zarifliğinin doğal olmadığını hissettim ama neden böyle olduğunu bilmiyordum.
Ben bu garip düşünceleri sallayıp aklımdan atamadan imparatoriçe konuşmaya başladı. ‘’Peki, çocukların arkadaş olabilmeleri için benim artık kalkıp gitme zamanım geldi. Lütfen kendinizi iyi hissedin, evinizdeymiş gibi düşünün’’
… Bu çocukların nesi vardı? İki öfkeli ayı arasında sıkışıp kalmış gibi hissettim.
“Bu yüzden kimse seninle oynamak istemiyor!”
‘’Kimse seninle de oynamak istemiyor!’’ Kavgalarına baktığımda neden birbirlerini sevmediklerini görebiliyordum. Kesinlikle çok benzer oldukları içindi.
Gerçekten.
‘’…Benim Sharon’um var!’’ diye bağırarak beni konuşmanın ortasına çekti. Yine de dışarıda bırakılmayı tercih ederdim.
Julien bana baktı ve omuz silktim.
Hiçbir problem istemiyordum. ‘’Ne düşünüyorsan…’’
Julien’in dudakları dediklerimle kısıldı. Memnun değilmiş gibi gözüküyordu.
Nasıl bir yanlış yaptım ki ben burada?
"Bir şey yok. Daha da önemlisi, onu neden buraya getirdin? ” Beni işaret etti.
Carol kollarını bağladı ve gülümsedi. "Övünmek için! Tamamen kıskançsın, değil mi? Sharon bugün de saçlarımı bağladı!’’
İşte bu yüzden böyle dağınık görünüyordu, küçük köpek yavrusu.
Gözlerimi kapattım. Ona bunu yaptığımı söylememeliydi ...
"Ne olmuş yani? Saçların gerçekten dağınık. ”
‘’Da-Dağınık mı? Ne anlama geliyor bu?’’
Şu Carol. İşte bu yüzden daha fazla kitap okumasını söyledim.
‘’Anlamı saçın karman çorman’’
Julien’in kelimelerinin bitişiyle Carol dudağını ısırdı.
Bu çocuklar gerçekten iyi anlaşamıyorlar. Saç hakkında konuşmayı bırakmalılar.
Oturduğum sandalyeyi aceleyle geriye çektim. Kavgaya karışmak istemiyordum.
‘’Seni p*ç!’’
‘’Carol! Ne söylüyorsun?!’’ Julien geri tepki veremeden bağırdım. Böyle kötü bir sözcüğü nereden öğrenmişti?
Carol benim tepkimle sersemlemiş gibi görünüyordu. Ancak bu tür bir dil kabul edilemezdi. Ona dik dik baktım.
Carol kafasını başka yöne çevirdi ve Julien’in de baktığını görünce ayağa fırladı.
‘’Senden nefret ediyorum Sharon! Ve sen senden daha da çok nefret ediyorum!’’
Carol prense atladı.
“Hey, yapamazsın-!”
Benim kelimelerim bana yankı olarak geri döndü. Görünüşe bakılırsa kimse beni dinlemiyordu. Ben onu durduramadan Carol Julien’in kolunu ısırdı.
‘’Carol!!’’ diye bağırdım.
Eş zamanlı olarak Julien soluklaşarak soğuk terlerle Carol’u uzağa itti.
‘’Ne-ne oldu?’’ dedi Carol kızarmış gibi gözüküyordu. ‘’Onu o kadar sert ısırmadım bile. Julien sorun ne? Ben sadece ısırırmış gibi yaptım.’’
Carol ürkerek benim yanıma koştu. Doğru düşünmek gerekirse Carol vahşi bir şekilde koşmuş olsa da onu ciddi bir şekilde ısırmayacağını biliyordum.
“Carol, eve gittiğimizde bunun hakkında daha fazla konuşacağız.”
Sözlerimi duyan Julien bir köpek yavrusu gibi daha çok terlemeye başladı. Yavaşça ona yaklaştım.
‘’Bana, bana dokunma.’’
Beni itmeye çalışan elini durdurdum ve dikkatlice ceketinin kolunu açtım.
‘’Hayır…’’ diyerek derin bir nefes aldım.
Kolunda bakması bile acı veren kırmızı bir çürük vardı. Benim tepkimle Carol’da yaklaştı.
‘’Hah…? Bunu ben mi yaptım? Ben ben bunu yapmış olamam….’’
‘’Bunu sen yapmadın, vızıldama!’’ Julien endişeyle kolunu aşağı çekti. Bu arada, Carol’un daha önceki sözleri kafamda yankılandı.
‘Biliyorsun ... Sarayda korkunç bir hanımefendi var. Julien’in annesi… Bana korkutucu gözlerle bakmaya devam ediyor. Julien de ondan gerçekten korkuyor. ‘
‘Julien annesinin dünyadaki en zavallı ve incinmiş kişi olduğunu söyledi bu yüzden anlayışlı olmak zorunda olmalıymış. Ama izlemesi çok korkunç. O her zaman sinirli oluyor.’
Ve daha önce imparatoriçe onun omzunu tuttuğunda Julien kesinlikle korkuyla kaçmıştı.
… Masum bir çocuğa ne yaptın, İmparatoriçe?
Romanda böyle bir şey yoktu. Ama… veliaht prensin gençken her zaman uzun kollu giyindiği söyleniyordu…
Elimle başıma dokunup iç çektim.
İlk olarak etrafta birisi olup olmadığına baktım. Etrafta bizi izleyip başkasına söyleyecek birisi yoktu.
‘’Anlıyorum. Hiçbir şey yok’’ dedim.
‘’Sharon neden bahsediyorsun? Az önce-‘’
‘’Shh.’’
Carol'a bir bakışla keskin bir uyarı verdim ve Julien'in solgun yüzünü dikkatle inceledim.
Sonra, olabildiğince doğal olmaya çalışarak, “Carol, özür dilemelisin” dedim.
‘’Ha? Oh…Özür dilerim, Julien.’’
Eteğimin arkasına saklanan Carol, uysalca özür diledi. Benim tepkimle kendisinin bir şey yaptığını düşünüp cesaretsiz göründü. Yine de bu konuda hiçbir şey yapamadım.
Etrafta İmparatoriçeye hareketlerimizi söyleyen birisi olup olmadığını bilmiyordum ve eğer imparatoriçe bizim bildiğimizi öğrenseydi tepkisini tahmin edemiyordum.
Cevap olarak Carol’un elini tuttum ve elini sıkıca sıktım.
“Sorun değil,” dedi Julien soğukça, çenesini sıkarak. “Otur ve çayını bitir, sonra eve git. Sanırım şimdi geri döneceğim. ” Ayağa kalktı. Gitmeden önce ona sarsıldığını ve acı çektiğini görünce yumruğumu sıktım.
“Sharon ...”
‘’Ah, önemli değil. Çayımızı bitirip bizde gitsek mi?’’
‘’İstemiyorum-‘’
Carol’un elini yine sıkarak tutmaya devam ettim. Hiçbir şey bilmiyormuş gibi davranmamız önemliydi.
“Evet, içeceğim.”
Carol'un oturup çayını içtiğinden emin olduktan sonra ben de oturdum. İmparatorluk Sarayı düşündüğümden daha karanlıktı… Acımasızdı. *** Eve geldiğimizde yaptığım ilk şey Carol'u yatıştırmaktı. Tırnaklarını endişeli bir bakışla ısırmıştı, tepkimden çok şok olmuştu.
“Senin hatan değildi Carol. Senin yüzünden incinmedi. ”
‘’Ger-çekten mi?’’
‘’Evet, sorun yok’’
Carol karşımdaki kanepede oturuyordu ama hızlıca hareket ederek yanıma oturdu. Tereddüt ettikten sonra elimi tuttu.
‘’Seni daha önce şaşırttığım için özür dilerim’’ dedim. O anda kesinlikle çok serttim.
‘’Hı-hıh. Bu iyi’’
Bu iyi değildi. Elimi tutan Carol’u teselli ettim.
“Ama prens'i ısırman hala yanlıştı,” dedim.
“Ha?”
Carol’ın yanaklarını sıktım ve Carol uzağa bakarak konuşmadan kaçmaya çalıştı.
‘’Bu yanlıştı ve kötü sözcükler de söylememelisin’’
‘’Ha?’’
‘’Bilmiyormuş gibi davranma. Nereden öğrendin o kelimeleri?’’
‘’An-annem…’’
İkisi de delirmişti. Hem düşes hem de imparatoriçe.
‘’Bu kelimeleri tekrar kullanma. Bu kelimeler iyi değildir.’’
Carol tereddüt etmeden başını salladı. "Tamam."
‘’Güzel. Ve küfür etmeyeceğine söz verirsen sana bir dilek hakkı bile verebilirim’’
"Vay! Gerçekten mi?"
Ancak o zaman Carol tekrar parlak bir şekilde gülümsemeye başladı. Ne kadar sessiz olduğu konusunda endişeliydim, ama zaten aklında bir şey vardı gibi görünüyordu. Carol basit bir çocuk olduğu şanslıydı.
“Hımm… Şey, kurabiye pişirmek istiyorum!”
… Daha önce hiç bir şey pişirmedim. Sanırım sadece nasıl yapılacağını öğrenmek zorundayım.
‘’Annemle gittiğim bir buluşmada Katrina’yı gördüm ve o annesiyle nasıl kurabiye yaptığını ballandırarak anlattı. Ama tatları güzel bile değildi!’’
Carol’un kafasını kasıtlı olarak hafifçe geriye ittim. Devamında ne söyleyeceği zaten belliydi.
‘’Ben daha iyisini yapabilirim! Hadi beraber yapalım Sharon.’’
Tabi ki ne için istediği belliydi.
‘’Tamam. Ama sözünü tut. Eğer tutmazsan bir daha beraber kurabiye pişirmeyiz’’
‘’An-anladım!’’
Kafasını sallarken Carol’ın yanağını bıraktım.
Şimdi Carol’un sorunu ile uğraştım.
Diğer sorun veliaht prensin problemi.
Carol heyecanla hangi kurabiyeleri pişireceğini planlıyordu ve ben derin düşüncelere daldım.
Onun için ne yapabilirdim? *** Carol’un dikkatinden kaçınarak Madam DeJoue’ye imparatoriçe ve veliaht prensin ilişkisinin nasıl olduğunu bulmasını istedim.
O akşam Madam DeJoue bana beklediğim gibi bilgi verdi.
“İmparatoriçe'nin veliaht prens ile takıntılı olduğunu söylüyorlar çünkü ilk oğlunu kaybetti… Küçük hatalar da bile ona elini kaldırıyormuş. Ama onu kimse onu durdurmaya cesaret edemiyor’’
Madam DeJoue'yu tek kelime etmeden dinledim.
İmparatoriçe ilk oğlunu ilk cariye yüzünden kaybetti.
İmparatorun ilk çocuğu siyasi çekişmeye yakalanıp savaşa gönderildi ve atlar yüzünden öldü. Görünüşe göre at iğne ile bıçaklandığı için bir anda heyecanlanmıştı ve bu arada kafatası kuvvetle ayrılan prens koca bir çığlıkla ölmüştü.
Romanı okuduğumda İmparatoriçe'nin çok zavallı olduğunu düşünmüştüm.
Ama bu çözülmemiş öfkesini veliaht prensin üzerinde çıkardığını bilmeden önceydi.
Bir bölümün daha sonu… Bir sonra ki bölümü hemen çevirmeye başlıyorum. İyi okumalar…
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.