“ Profesyonel Beyzbol Ligi takımlarından Tokyo Knights’ın ve Japon Milli Takımı’nın Ace Atıcısı Watanabe Shigeharu-senshu kızı olan ve Geçen Yıl Koshien çeyrek finalisti Seinan Lisesi Softball Takımının Ace atıcısı Watanabe Seika , bugün antrenman maçı sırasında, kafasına çok hızlı bir top gelmesi sonucunda yere yığıldı ve hemen hasteneye kaldırıldı. Son durumu bilinmiyor. “
Duyduğu haberden sonra adeta kendini buzulların içine atılmış gibi hissetmişti Minoru. Titremekten kendini alıkoyamıyor ve hareket edemiyordu. Geçmişin acı anılarıyla birlikte, ruhu, tükenmenin eşiğindeydi sanki. Minoru’yu bu bataklıkta az da olsa kendine getiren şey cebindeki telefonun aniden çalması oldu. Sanki, felaketin habercisi olan bir çan Minoru’nun kalbinde çalmaya başlamıştı. Kimin aradığının bile farkında olmadan sadece telefonu açma tuşuna basmakla yetinebildi. Arayan kişi dedesiydi. Minoru’yu bu durumla ilgili bilgilendirmek için aramıştı fakat Minoru hiçbir şeyi duymuyor ve sadece boşluğa bakıyordu. Dedesinin, Watanabe Seika’nın hangi hastaneye kaldırıldığını söylemesinin ardından Minoru bir hışımla evden çıkıp hastaneye doğru koşmaya başladı. Vücudu her ne kadar hastaneye doğru yol almaya başlamış olsa da, Zihinsel olarak çöküntüye girmenin eşiğinde olan Minoru’nun aklında sadece tekrardan değer verdiği insanı “ MOUND “ un üzerinde kaybetme korkusu vardı. 5 yıl önceki trajik hatıraları, Minoru’nun tüm bedenini ve zihnini sarmış ve Minoru’yu psikolojik olarak yıpratmaya devam ediyordu. Hastane’ye varmıştı fakat, içeri adım atma cesaretini kendinde bulamıyordu. Minoru kendisiyle cebelleşirken arkasından birisi omzuna dokunup ona seslendi. Bu kişi Seinan Lisesi Erkek Beyzbol Takımı’ndan Takagi Fukio’ydu.
Takagi: (gülerek) Gerçekten de bir şeylerin önünde korkuluk gibi durmayı seviyorsun değil mi? Ama şu an vurucu kutusunda değiliz, bu yüzden hareket etsen de yolu kapamasan güzel olur. Seika-chan ı görmeye geldiysen 2. kat 205 numaralı odada. Bizimkiler de yanında, beraber gidebiliriz.
Minoru’nun kalbine su serpecek haberi verecek kişinin hiç tanımadığı birisi olmasının verdiği gariplik ve Takagi Fukio nun sesinin hüzünlü olmamasının getirdiği rahatlamayla birlikte her ne kadar Watanabe Seika’nın iyi olduğunu anlayabilecek olmasına rağmen, kendini ve zihnini buna iyice inandırabilmek için bu soruyu sormaktan kendini alıkoyamadı.
Minoru: (Gözünden yaş akarak)
S-S-Sei iyi mi?
Takagi: (Şaşırmiş bir şekilde)
Hoy hoy noluyor sakin ol dostum. Merak etme durumu iyi ve herhangi bir hayati tehlikesi de yok. Sadece ufak bir kaza oldu o kadar. Hadi gel, seni götüreyim odasına. Kız kardeşimi okuldan almam gerektiği için hastaneden ayrılmak zorunda kaldım. Demek ben gelmesem hastaneye girmeyi planlamıyordun.
Minoru:
Ah, hayır, ben…
Takagi:
Neyse boşver hadi girelim.
Takagi Fukio ile birlikte Watanabe Seika’nın odasına doğru yol almıştı. Her ne kadar Takagi’nin ağzından Seika’nın iyi olduğunu duymuş olsa da. Seika’yı görene kadar içindeki huzursuz hissiyatın gitmeyeceğini düşünüyordu.
Seika’nın odasına geldiklerinde içeride beyzbol takımı ve softball takımından kişiler vardı ve Seika’yla gülüşüyorlardı. Minoru Seika’yı gördükten sonra kendisini kuş gibi hafiflemiş hissediyordu ve kendini yere bırakmamak için zor tutuyordu. Hiçbir şey demeden ve kendini göstermeden sadece Seika’nın arkadaşlarıyla gülüşmesini izledi ve sonrasında odanın dışında duvara yaslanarak kendini yere bıraktı. Takagi Fukio Minoru’yu gördüğünde Seika’nın Minoru için sadece bir “çocukluk arkadaşı” olmadığını anlaması çok uzun sürmedi. Fakat Takagi’nin elinden Minoru için üzülmekten başka bir şey gelmiyordu. Çünkü Hayakawa Minoru’nun Watanabe Seika için sadece “çocukluk arkadaşından” başka bir şey ifade etmediğini biliyordu.
Tüm bu düşünceleri kenara bıraktı ve Seika’nın yanına doğru gitti:
Takagi:
Selam!! Seika-chan nasılsın kendini daha iyi hissediyor musun?
Seika:
Teşekkürler Takagi-kun çok daha iyiyim. Zaten herkes burada, tekrardan gelmene gerek yoktu keşke kendini yormasaydın.
Takagi:
Aah sen beni merak etme Seika-chan. Hem elim de boş gelmedim, bizim Korkuluk-kun ile beraber geldik. Hooy daha ne kadar dışarıda duracaksın Korkuluk-kun. İçeri gel.
Seika: (gülerek)
Korkuluk-Kun mu? O da kim be deli!
Takagi’nin bahsettiği korkuluk tabiî ki de Minoru’dan başkası değildi. Seika, Takagi’nin çağrısıyla birlikte odaya giren Minoru ile göz göze geldiğinde, sadece 10 saniye önce arkadaşlarıyla gülüp şakalaşan Seika’dan eser yoktu. Seika, Minoru’yla göz göze geldikten sonra, gözyaşlarının akmasına engel olamamıştı. Odadaki herkes için bu, sanki beklediği bir insanın gelmesinin sevincinin gözyaşlarıymış gibi gözükse de, Minoru’nun, Seika’nun Bu gözyaşlarının sebebinin sevinç veya mutluluk olmadığını fark etmesi 1 saniyesini bile almamıştı. Kısa sürede üzüntü, endişe, korku gibi duygu karmaşasının ortasında kalan Minoru’yu buradan çekip alan Seika’nın iyi olduğu haberi olmasına rağmen, şu anda Minoru’nun içini sarmalayan ve bu huzursuzluk ateşinin fitilini yakan şey Seika’nın gözyaşlarıydı. Tüm bunların ardından Watanabe Seika’nın sözleri bir felaketin başladığını bildiren bir Çan gibiydi.
Watanabe Seika: (hüzünlü bir şekilde bakıp gülümseyerek)
ÖZÜR DİLERİM, Mİ-KUN…
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.