Who Made Me A Princess - Novel - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




100   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   102 


           
Ve sanki benim tahminim doğruymuş gibi, Jennette'in ağlayan sesi kontrol edilemeyecek bir şekilde titriyordu.

"Bayan Rosalia kritik durumda olduğunu duyduğumdan beri bu sabaha kadar sana birçok kez açıkladım."

"Ama..."

"Kendine bak. Kendi duygularını bile kontrol edemiyorken nasıl başkasını takip 
edeceksin?"

"Ama o benim teyzem, benim ailem..."

"Doğru, öyle. Ancak onun tabutunu gördüğünde, şimdikinden daha da çok ağlamayacak 
mısın?"

O sırada sessizce nefes aldım.

Ne? Bayan Rosalia öldü mü? Jennette'in teyzesi?

İnanılamayacak haberleri duyduktan sonra şoka girmiştim. Jennette'i tahta geçirmek için 
çok çalışmayacak mıydı?

Kitaptaki Athanasia'yı aradan çıkarana kadar sağlıklı olması gerekirken nasıl bu kadar 
hızlı ölebilir?

Kontes Rosalia Adalar'dan geldiği için Jennette'in çok heyecanlı olması dün gibi aklımda! 
Ne oldu? (Çn: Manyağın teki ağaçla kavga etti.)

"Sadece biz ikimiz cenaze törenine katılacağız. Yani Jennette, odana git ve kendini toparla."

Roger sert bir sesle söyledi. Gözleri ve sesinin tonu ne olursa olsun onu kesinlikle yanında götürmeyeceğini söylüyordu.

Jennette'in gözyaşları çenesinden teker teker düşmeye başladığında sessizce izledim.

Neticede, Jennette,amacına ulaşmakta başarısız oldu, ve hıçkırarak ayrıldı.

"Baba, bir dakika onu görmeye gideceğim." (Çn: Seni çok seviyorum ya.)

"Elbette."

Ijekiel eve girip Jennette'in adımlarını takip ettikten sonra, Roger kulaklarımın içinde yankılanacak bir iç çekti.

"Onu teselli etmek için elimden geleni yapacağım. Sen yalnız git,baba."

"Bunların hepsi nasıl buraya geldi...?"

Roger ve onu teselli eden karısını arkada bırakarak ağacın üzerinde ayağa kalktım.

Artık nerede olduğunu öğrendiğim için Jennette'in odasına ışınlanabilirim. Odasında 
dolmuş gözleriyle perdeleri çektiğini gördüm.

Tak tak.

"Jennette?"

Şimdi malikanenin içindeydim, ikinci katın koridorundaki bir köşede saklanmış Ijekiel'in 
Jennette'in odasının kapısını tıklatmasını izliyordum.

Eeee. Ama neden saksının arkasında bir salak gibi oturuyorum? Görünmezlik büyüm de 
üzerimde olmasına rağmen.

Eh,insanları gizlenerek izlemenin kötü bir alışkanlık olduğunu iyi bir şekilde anlıyorum.

Ancak düşündüğüm gibi o noktadan uzaklaşmaya bile çalışmadım.

"Jennette, Rosalia evine gitmek için artık gitmem gerekiyor."

Kapının arkasından hiçbir tepki gelmeyince, Ijekiel, kendi kendine kapalı kapıya 
konuşmaya başladı.

Ne diyeceğini dinlemek için çiçek saksının arkasına oturdum.

"Daha önce ne duyduğunu bana anlat. Onlara anlatacağımdan emin olacağım."

Ehh? Daha önce duyduğu mu?

"Jennette..?"

Ijekiel'in kısık, yumuşak sesi tekrar onun ismini seslendi.

Etrafı bir süre ağır bir sessizlik doldurdu. Ijekiel'in ne düşündüğüne dair en ufak bir ipucu 
bile fark edemeden kapıya bakmaya devam etti.

Bir süre sonra, kapı açıldı.

Kapının arasında Jennette, ağlıyordu. Onu camda gördüğüm haline benziyordu, 
yüzündeki örtüyü çıkarmış ve gözyaşlarıyla doluydu.

Kapının dışındaki Ijekiel'e bakarken Jennette ağladı. Belki de Roger'la konuşmaya 
çalışmanın boşuna olacağını anlamıştı.

"Jennette."

Bir an ona baktıktan sonra, yavaşça elini kaldırdı.

"Sorun yok."

Kolları Jennette'in bitkin omuzlarına sardı. Ijekiel'in Jennette'e sarılmasını sessizce 
izledim.

"Ağlamak sorun değil."

Hık, hık...

"Sevdiğin birisinin vefat etmesine üzülmende hiçbir yanlışlık yok."

Ijekiel'in ona fısıldaması ve Jennette'in sığ hıçkırmaları, odada sakin bir denizdeki dalga 
gibi kulaklarıma girdi.

"Ve hiçbir şey yapamaman, sadece üzüntüyü derinleştirir..."

"Hık..."

İkisinin kapalı bahçedeki beyaz güllerin arasındaki görüntüsü zihnimde yeniden oluştu.

Ijekiel Atlanta'ya gitmek için ayrılacağı zamandı ve Jennette ondan ayrılmak istemiyordu. 
Küçük ve beceriksiz elleriyle omzunu okşayıp teselli etmişti.

"Jennette, senin hissettiklerini anlayamadığımızdan değil."

Ancak bu sefer, Ijekiel'in elleri kapalı bahçedekinden çok daha becerikli ve gelişmişti.

Ve Jennette kollarının arasında bitmek bilmeyen bir şekilde ağlıyordu. Ijekiel'in sırtına 
sarılarak, beni bile ağlatabilecek kadar üzüntü içinde hıçkırıyordu...

"Umm...Benim için..."

Ağlamaklı bir ses çıkardı.

"Bu çiçekleri verebilir misin?"

"Elbette."

"Onu çok sevdiğimi...hık. Şimdi bile..."

"Evet, söyleyeceğim."

"Ve onu hayatımın... hık sonuna kadar özleyeceğimi."

Ijekiel'e isteklerini söylerken, duygu dalgası tekrar ona vurmuş gibi ağlamaya başladı. 
Ijekiel'in elindeki beyaz çiçekleri yeni fark ettim.

Ah. Jennette teyzesine elveda çiçeği bile veremiyor.

"Söylediğimden emin olacağım."

Ijekiel ağlayan Jennette'e fısıldadı.

Onlara içim garip bir duyguyla dolduğu için bakmaya devam ettim. Bir süre sonra, hayal kırıklığına uğramış bir şekilde oradan ayrıldım.

Tekrar çimen tarlasındaydım.

Görünüşe göre duygularım tam olarak sabit değilken ışınlanma beni buraya götürüyor. Bir tür kontrol noktasına benzemiyor mu?

"Ahhhh..."

Her neyse,tarlaya uzandığımda bastırdığım sesimi dışarı çıkardım.

Bugünlerde neler oluyor? Claude hafıza kaybı yaşıyor, Bayan Rosalia bir anda ölüyor...

Kafamın üstündeki bulutları ses çıkarmadan izledim. Kahverengi-yeşil renkli uzun yapraklar acımasız bir şekilde görüşümün önünde dans ediyordu.

Aynı zamanda bana az önce şahit olduğum Ijekiel ve Jennette arasındaki etkileşimi hatırlattı. Bu tekrar beynimin savaş alanı gibi olmasını sağladı.

Oh, yine Lucas'ı özlüyorum. Benimle dalga geçerdi. Sanki tüm bunlar hiçbir şey ifade etmiyor. Karmaşık düşünceye ihtiyacın yokmuş gibi.

"Ah, yoldan çıkıyorum, değil mi?"

Şunu belirtmek istiyorum, hikayenin romanda ilerlediği gibi gelişmesini istemedim. Öhöm. 
Kesinlikle! Claude'un beni öldürmesini sağlayacak zehirlemeden suçlanmak istemiyorum.

Ancak madalyonun diğer yüzünden bakarsak, Bayan Rosalia'nın vefatı benim için iyi bir şey olabilir.

Ama Jennette'in teyzesinin ölümüne ağladığını düşündüğümde, biraz garip hissettim.

En azından benim için cana yakın birisi değildi. Ancak Jennette'e göre, onun tek teyzesiydi.

Eğer bu olduğunda eskisi gibi olsaydım gerçekten o kadar umrumda olmazdı... Ancak çay partileri ve mektuplaşmadan sonra arkadaşlığımın midemde kelebeklerin uçuşmasını 
sağlayacak kadar gelişmişti.

Böylece o akşam, tekrar Alpheus malikanesine gizlice girdim.

Gün ışığında gördüklerime benzer şekilde, evde tüyler ürpertici bir hava vardı.

Bunun havanın sebebi iki büyük etkenden olabilir.

1) Teyzesini kaybeden Jennette.

2) Planlarının hepsi bozulan Dük Alpheus.

Roger Alpheus'un ne düşündüğünü bilmiyorum ancak beni hep gözlemlediği için, Bayan Rosalia ile birlikte bir şeyler planlıyordu.

Huh. Şimdi fark ettim de, Roger'in planları romandaki gibi düzgünce gitmiyor.

Her şeyi güzel bir şekilde ayarlamıştı ancak beklenmedik şeyler idam olmasını sağlamıştı. İyi bir şekilde anlaştığım Claude'un bir anda hafızalarını kaybetmesi ve çıldırması, Jennette'in müttefiği olan Bayan Rosalia'nın da aynı şekilde bir anda vefat etmesi.

Kek. Yani Roger, insanları eşyalarınmış gibi kullanma ve işlerini kendi ellerine hallet, tamam mı? En güzel hayatını yaşıyorsun! Ne-Neden daha fazlasını istiyorsun? Eğer bu tür şeyler yüzünden strese girmeye devam edersen bütün saçlarını kaybedeceksin!

Roger'in saçlarını lanetledikten kısa bir süre sonra, parmak uçlarımdaki büyüye odaklandım. Avcumun içindeki not Jennette'in odasındaki balkona doğru havalandı.

Tap!

Aynı şeyi yanımdaki ağaçtaki olgunlaşmamış yeşil meyvede denedim.

Tap!

Bir şeyler atmaya devam ederken, birisinin camda olduğunu fark ettim. Odayı kapatan perdeler sonunda açıldı.

Açık perdeden görünen soluk yüz, ay ışığıyla parlıyordu. Gözleri hala canlı bir şekilde kırmızıydı belki de Ijekiel gittikten sonra bile ağlamayı kesmedi.

Bir süre etrafa bakındıktan sonra, kapıyı açtı ve balkondaki notu aldı. Uzaktan onu izledim.

[Üç gün sonra seninle bu saatte buluşacağım; arkadaşın.]

Notu okuduğunda gözlerini kocamanca açtı. Etrafa daha çok bakındı ancak beni bulamadıktan sonra, odasına geri döndü.

Sessizce elindeki notla birlikte balkon kapısını kapatmasını izledim ve kısa bir süre sonra malikaneden ayrıldım.

***

"Affedersin."

Notta da yazdığım gibi, üç gün sonra Jennette'in odasını ziyaret ettim. Roger'a ya da başka birine nottan söz edeceğinden endişelendiğim için ziyaretimde söylediğim üç gün boyunca malikaneyi izlemeye devam ettim. Ancak şükürler olsun ki, bu tür iz bulamadım.

Sanki beni karşılıyormuş gibi balkon kapısından içeri girdim.

"İyi akşamlar, Bayan Margarita."

Parlayan ay ışığının altında zeminde durduğumda, orada yalnız başına oturan Jennette'i gördüm. Onu sessiz karanlıkla tek başına görmek... onu amaçsızca dolaşan bir hayalet gibi gösteriyorudu. Ya da gecelerin tanrıçası. Ancak her neyse, itiraf edeceğim, şu an 
birazcık korkuyorum.

Ne! Sanki amaçsızca dolaşan bir hayalete mi benziyorum yoksa? En azından saçlarımı toplamalı mıydım? G-Gözlerin için üzgünüm...

"Umarım korkmamı-AH!

Bu düşünceye kapılırken ağzımı, sadece korkunç bir çığlık atmak için açtım. Bunun sebebi doğru koşan Jennette yüzündendi.

"Prenses...! Ge-Gerçekten siz misiniz?"

Heyecanla titreyen şüphelenmiş gözlerine baktıktan sonra biraz utandığımı hissettim.

Kek. Aslında bir hayalet gibi bir şey olduğumu kontrol etmiyor değil mi? Sadece üzerime atladı! Heh. Bazen düşünmeden hareket ediyor.

"Evet, ben. Gerçekten."

Gözlerin öncekinden çok daha titremeye başladı. Kolumu sıkıca tuttuğunda eli de titremeye başladı.

Uhh, bekle! Neden gözlerin dolmaya başlıyor? A-Ağlamayacaksın, değil mi? Lütfen ağlama!

"Oh, Prenses...!"

"Öğğ..!"

Ancak ne olursa olsun tekrar ağlamaya başladı. Jennette bütün gücüyle belime sarılırken 
korkunç bir ses daha çıkardım.

Aah! Bence çizgiyi geçtin! Her ne kadar birlikte çay partileri yapıp mektuplaşmış olsak da, bu olmamız gerekenden çok daha büyük bir hareket değil mi?

Ugh, galiba gardımı indirmiş olmalıyım. S-Sevmiyor değilim, ancak tuhaf. Ne 
yapacaklarını bilmeyen ellerime bakın!

"B...ben..."

Jennette'in bana sıkıca sarılmasına çok paniklediğim için gerçekten hiçbir şey yapamadım. Ellerimi onun sırtına yerleştirdim ancak sonra hıçkırmasını görmek için kafamı aşağı indirdim.

"Ben sizi artık göremeyeceğimi düşündüm...hık."

Bir an titredim.

"Duydum ki bir anda S-Saraydan kaybolmuşsunuz..."

"..."

"Bir daha asla sizi göremeyeceğimi düşündüm..."

"..."

"Çok korktum...ühü...hık... Bu yüzden ben..."

Ben bile neler söylediğini anlayamacağım kadar gözyaşlarıyla boğulmuştu.

Sanki tekrar birdenbire ortadan kaybolacakmışım gibi bana sıkıca sarıldı ve ağladı.

"Eugh, hık..."

Küçük bir nefes verirken onu izledim ve sırtını okşadım.

Pat pat.

Sırtını okşamaya başladığımda daha da rahat bir şekilde ağlamaya başladı. Kulak zarlarıma giren kısık hıçkırma sesleri temiz akşam havasında kayboluyordu.

"Ühüü..."

Karşımdaki kişinin zayıf ve umutsuz olduğunu düşünme cüretini gösterdim.

Eğer kendim hakkında endişelenmeden önce başkaları için endişelendiğim için bana gülüyorsanız, o zaman söyleyecek hiçbir şeyim yok. Beni sırtımdan bıçaklayabilecek bu kişiye empati beslediğim için aptalca davrandığımı biliyorum.

Ancak on dört yaşındaki Jennette'in beni sanki onun son umuduymuşum gibi sıkıca tutması boğazıma bir yumru verdi.

Toparladığım haberleri gözden geçirirsek, Bayan Rosalia bir toprak kayması kazasına karıştı, ve ciddi bir şekilde yaralandı ve birkaç gün önce de vefat etti.

Bugünlerde birçok doğal afet olmaya başladı ve görünüşe göre onlardan birisinin kurbanı oldu.

Hiç konuşmadan onu okşadım.

Ona sarılmak beni bir şekilde garip hissettirdi. Aslında bu şekilde yalnız başına ağlamıyor 
olacaktı.

Hikayede, harika bir debutantesi oluyor, Kraliyet Sarayı'na kabul ediliyor, Claude'un aklını 
çalıyor, ve onu seven insanlarla birlikte mutlu bir hayatı oluyordu. Kitap nasıl olsa 
Jennette'i mutlu yapmak için tasarlanmıştı.

Ancak şu an buradaydı, Alpheus malikanesinde kendi kendine üzüntüsünü silmeye çalışıyor.

"hık..hık.."

Sessiz odada kulak zarlarıma sadece onun hıçkırma sesleri geliyordu. Gözyaşlarından dolayı göğsümün biraz ıslandığını hissettim ve yumuşak ama oldukça kuru bir elimle onu geri okşadım.

Üzgünüm, Jennette.

İç sesimle ona fısıldadım.

Kalbimin derinliklerinde bir yerde, sen acı çekerken ben rahat bir nefes verdim.

Çünkü debutantende Claude'un kızı olduğunu göstermedin, benim pozisyonumu tehdit etmedin, ve o kızı olarak, seni değil de beni kabul etti... ve beni yakın gelecekte tehlikeye atabilecek olan teyzen öldü.

"Tanrıya şükürler olsun..."

Yani ben de, ağlayan kişi ben değil de sen olduğun için, tanrıya şükür edebilirim.

"Sizinle tekrar görüşebilmem... hık o kadar rahatlatıcı ki."

Jennette'in yaşlarla dolu fısıldamalarını dinlerken ay ışığıyla aydınlanmış tavana baktım.

Beni tek kardeşi olarak kabul ettiği çok açıktı. İşte bu yüzden o, teyzeni kaybettikten sonra, rahatlıyor çünkü ben teknik olarak ona Bayan Rosalia'dan daha yakınım.

"Kesinlikle aynı."

Ve orada durduğum süre boyunca onunla empati kurmaya cüret ettim. Ancak diğer tarafta, bir şekilde şüphelendim.

"Ben de..."

İçimdeki bencil düşüncelerimi saklarken onu kollarımda teselli ediyordum.

"...öyle düşünüyorum."

Roger'ı da Bayan Rosalia'yı da suçlamak için değildi. Belki de bize anlatılan hikayede gerçek yalancı Athanasia değil de bendim.

Bunu düşünürken, Jennette'e daha da sıkıca sarıldım.

"Tamam. Hadi bunu aramıza tutalım. "

İlk başta biraz tereddüt etti ancak kimseye benimle görüştüğünü söylemeyeceğine dair söz verdi.

"O zaman buraya tekrar gelecek misiniz?"

Sonra bana baktığında...öhöm. Yavru kediye benzeyen gözleriyle biraz sorumlu hissettim.

N-Neden kendimi kuledeki prensesi kurtarmaya gelen bir şövalye ya da büyücü gibi hissediyorum? Bu tür duyguları hiç sevmiyorum.

"K-Kesinlikle."

Ve sevimli kızlarla konuşurken zihnim zayıfladı! Baw!

Ancak ayrılma zamanım geldiğinde, Jennette ağlamayı kestiği ve tekrar kendini topladığı için mutlu olmuştum.

Bana neden Saray'da yaşamadığımı ya da hiçbir gücüm olmadan büyü kullandığımı sormadı. Belki de cevabı vereceğim zaman zorlanacağımı düşünmüştür? Eh neyse ne, benim için güzel.

***

"Kızlar. Eğer bizi dinlerseniz sizi korkutmayız."

"Hehe, doğru. Biz sadece diğer yalnız erkek ve kadınlar gibi eğlenmek istiyoruz. İki tane buldunuz ve biz de iki tane bulduk! Ne kadar da güzel bir eşleşme değil mi?"

Nasıl oldu da tekrar bu saçmalıkları dinlemek zorunda kaldım?

"Ah, Athy. Ne yapmalıyız?"

Bunların üstüne,yeni doğmuş bir bebek gibi korkan Jennette de tam yanımdaydı. Bizi çıkmaz sokakta sıkıştıran ve iğrenç şekilde gülen kabadayılarla yüzleşirken bizi bu duruma neyin soktuğunu anladım.

***

Dünyadaki hemen hemen her şey gibi, tüm bunları başlatan şey de basitti.

Jennette'in önünde bununla böbürlenmeden önce Atlanta'daki güzel turistik yerleri - Sevira Şelalesi, Ocak Ayı Tapınağı, Dev Arboretum ve Lasus Çiçek Festivali - gezmeye devam ettim.

Ve en sonunda 'Eminim ki Jennette bu harika yerleri hiç gezmemiştir?' diye düşündüm.

Şunun hakkında düşün, ben her zaman Saray da seranın içindeki bir çiçek gibi yaşadığım şekilde, Jennette de Alpheus malikanesinde sıkışıp kalmıştı.

Bu yüzden Zümrüt Sarayı'nda çok kısa bir süre önce mektuplaştığımızda hissettiğim duygu, yakınlıktan başka bir şey değildi.

Jennette'in malikanenin dışına çıkamaması üzerine Claude tarafından Zümrüt Saray'ında hapsedildim.

Ancak şu an Saray'dan ayrıldım ve özgür yaşamamın tadını çıkarıyorum, başka bir sözle Jennette'in canını sıkıyorum.

Kendi teyzesinin cenaze törenine bile katılamıyor.

Sanırım, diğer insanların kızları son çay partisinde Kuruluş Kutlaması'ndan bahsetmişti, Jennette kutlamaya katılmak için Roger'dan izin almak için çok heyecanlanmıştı.

Ancak bugün kutlama gününden sadece iki gün önce, görünüşe göre oraya gitmek istemiyor.

O gün onunla malikanede buluştuktan sonra, iki kez daha buluştum.

Açıkçası, onunla buluşmak başlı başına harika bir risk. Ancak Jennette'in yalnız başına yaşamını ve beni gördüğünde yüzünün mutlulukla dolamasını düşündüğümde bunları düşünmeden yaşayamadım, bu yüzden malikaneye gizlice girmeye karar verdim.

Hem de, Jennette'den şüpheleniyordum, benim üzerime laneti koyankişinin o olup olmayacağını düşünerek. Büyük ihtimalle önemsiz bir şeydi ancak birisinin hayatımı mahvetmek istemesi biraz ürkütücüydü ve Kara Büyü ile bağlantısı olduğunu bildiğim tek kişi de Jennette'di.

Ancak onunla buluşmaya başladığımda, şüphelerim kaybolmaya başladı.

Beni her gördüğünde karşı konulamaz neşesiyle bana gülümsediğinde onun hakkında bunu düşündüğüm için suçluluk hissettim.

Ve özellikle bunu yapabileceğini düşündüğüm kişi on dört yaşında masum birisiydi.

Bugünlerde Ijekiel'in Jennette ile buluşmak için oldukça meşgul olduğu söylentilerini duydum... O zaman gizlice malikaneyi ziyaret ettiğimde onu nadiren görmemin sebebi bu mu?

Jennette, Ijekiel'in başka bir nedenler yüzünden malikaneden ayrılmasının üzerinden biraz zaman geçtiğini söyledi.

Biraz düşündükten sonra, Kuruluş Kutlamasının başladığı gün Jennette'i bulmaya gittim.

"Hoşgeldiniz, Prenses."

Jennette, büyüyle yerlere girip çıkmamdan gerçekten korkmuş görünmüyordu. Heh, benim Lucas'a alışmam biraz zaman aldı ama Jennette? Buna bir anda alıştı.

Uh...ama bunlar bir kadının işten yeni dönen bir kocasına söyleyeceği sözler değil miydi..?

Karışık duygularla tamamen açmış bir çiçek gibi gülümseyen Jennette'e baktım, sonra şüphelerimi silkeledim. Sonra ona son birkaç gündür düşündüğüm şeyi anlattım.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


100   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   102 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.