"Sadece ekselansları sarayda büyü gücünü serbestçe kullanabiliyor! Kulağa adaletsizce geliyor ancak majesteleri sık sık büyü kullanmadığı için, bir şekilde dengeleniyor! Bu yüzden hepimiz sadece Kule'de araştırma yapıyoruz!"
Yakety-yak!
Oldukça konuşkanlardı! Onların sohbetlerinde odağımı kaybetmemek için soğuk terler akıtıyordum.
Bekle, saray da dahil olmak üzere burada büyü kısıtlaması var? Lucas istediği yerde büyüsünü kullanmıyor muydu?
"Artı olarak, büyü kullanmada böylesine muazzam yetenekler elde eden birisini daha önce hiç görmemiştim."
"Doğru! İşte bu yüzden Kule'de her zaman sizin hakkınızda konuşuyoruz!"
"Ne kadar da harika bir yetenek! Günde birçok kez ışınlanabilmek..!"
"Ekselansları, boş zamanınıza bizim Kule'mizi de ziyarete gelebilir misiniz?"
Tin!
[Kara Kule'ye davet edilsin! Kabul edecek misin? Evet/Hayır]
Video oyunu seçimleri hakkında tekrar halüsinasyon görürken gözümü kırpıştırdım.
Nasıl olsa bu zamanlarda yapabilecek hiçbir şeyim yok ve her zaman Kara Kule hakkında meraklıydım. Gitmeli miyim?
Tin-tin!
[Davet kabul edildi!]
Bu sayede baskı hissederek Kuleyi ziyaret etmeye karar verdim.
***
"'Kulemiz' tüm zamanların en harika büyücüsü olan 'Kara Büyücü' tarafından korunuldu.... blah blah.... Bu yüzden bizler de zamanlarımızdaki harika büyücüleri toplayarak eski mirasımızı yeniden yaşatmaya çalışıyoruz.... blah blah...."
Hiç ilgimi bile vermeden Kule'nin rehberini dinliyordum.
Kuledeki Baş Büyücü'yü çağırmaya gittikleri için konuşkan büyücüler artık etrafımda değillerdi.
Bu yüzden Kule'nin derin geçmişini kendisine 'Rehber' Büyücü diyen kişiden dinliyordum.
"Bu kristale benzeyen duvarlar ilk Baş Büyücü tarafından elle oyulan Mitrillerden..."
Her zaman sormak istediğim soruyu sorana kadar ilk kez duyan birisinin duyması gereken tanıtımı dinlemeye devam ettim.
"Umm... O zaman bu kuleye 'Kara Kule' denilmesine rağmen neden bu kadar çok beyaz?"
Whoa!
Rehber bir anda konuşmayı bıraktı ve sarsıldı. Ona şaşırarak bakmaya devam ettim.
Bilirsin burası aslında, içi de dışı da beyaz renge boyanmış bir Beyaz Kule!
Bazı yerlerde siyah yamalar var ancak sanki yanık izleri gibi duruyorlar. Bunu her zaman çok merak etmiştim bu yüzden bu konuyu Claude'a sordum ancak o 'Nasıl olsa bu senin için hiçbir şey ifade etmiyor' gibiydi.
Ancak Rehber farklıydı. Bunu ultra şevkle açıklamaya başladı.
"Bu bizim dizaynımızın benzersizliği! İki tür çikolata vardır, Beyaz ve Siyah! Satrançta da Siyah ve Beyaz vardır, ve karanlığın tersi aydınlıkltır! Bizim öncekinden önceki ve ondan da önceki Baş Büyücümüz bu isme karar verdiğinde, kuleyi sadece bu isme göre yeniden tasarlamakla kalmayıp aynı zamanda onun etkili bir şekilde tamamen beyaz olmasına karar verdiler! Siyah olsaydı, kuleye bakan insanlar depresyonda hissederdi ve sürekli siyah duvarlara baktığımız için iç karartıcı bir ruh hali içinde çalışmak zorunda değiliz! Artı olarak da... "
"Eskiden o isime karar verdiğinizde kuleyi siyah renge boyayacak kadar yeterli bütçeye sahip olmadığınız durumunu biliyorum."
"Evet, o şey gerçekten çok karamsar bir duru-Ne!"
Arkamızdan gelen sesin geldiği yere kafamızı çevirdik.
Sanki yeni uyanmış gibi Kraliyet Büyücüsü cübbesini üzerine gevşekçe giymiş ince bir vücut gördüm.
Kişinin, cinsiyetini anlamayı imkansız kılan uzun saçları vardı. Sesi de oldukça belirsizdi. Oldukça genç görünüyor, bunu söyleyebilirim.
"Ah, yoksa bu kişi çocuklarımın bütün gün hakkında konuştuğu Peri Prenses değil mi." Öhöm!
Yasaklanmış kelime kulaklarımı deldi!
Ancak Büyücü verdiğim tepkiyle hiç ilgilenmedi; beni incelemek için büyük ilgiyle yaklaştı.
Bir dakika...
"Siz Baş Büyücü müsünüz?"
"Mm, sizin büyünüz sevimli bir gökkuşağına benziyor. "
....Efendim?
Yine mi ya? S-Satmıyorum onu. Uzak durun benden sizi dolandırıcılar.
"Bizim Baş Büyücümüz herkesin büyü gücünün benzersiz renk paletini görebilir."
Rehber Büyücü sorumu benim için yanıtladı. Hmm, sahip olunması çok ilgi çekici bir güç!
"Sizin büyü güçleriniz birçok farklı renkle parıldıyor. Birini cezbedecek kadar tehlikeli. "
Dur.
Benim güçlerime iltifat eden birisine söylenmeyeceğim ancak bu kişi ilaç içmiş gibi gözüküyor.
"Vay... Majesteleri'nin renkleri içinde altın çizgileri olan kristal berraklığında bir maviydi ancak Ekselansları şafak benzeri bir renge sahip, daha doğrusu sizin parıldayan mücevherimsi gözleriniz gibi bir renk...
"Baş Büyücüüüüü!"
"Ekselanslarııııııı!"
Uzaktan bir grup Büyücünün bize doğru koştuklarını görebildim.
"Lütfen anlayın. Onlar hala bu işler için yeteri kadar olgun değiller."
Umm... Karşımdaki Büyücü bana bir dede gibi geliyor, o hariç herkes kim olduğumu bilmiyormuş gibi saygı kullanmadan konuşuyor. Diğer Büyücüler de bunu yapıyor, burada yöresel bir şey gibi mi?
Dürüst olmam gerekirse, hayatlarının geri kalanı boyunca burada oldukça benzer bir atölye hiyerarşisi içinde yaşadıklarından (Baş Büyücü hariç), dış dünyanın sosyal tabakalaşmasını duymamış olmalıdırlar.
"Bu baş belaları sizi Kule'de gördükleri için çok heyecanlandılar."
"Ah, beni davet ettiğiniz için teşekkür ederim. Burayı birkaç kez Lucas'tan duymuş ve her zaman nasıl bir yer olduğunu merak etmişimdir."
Ne oldu...
Baş Büyücü ve Rehber Büyücü gözle görülür bir şekilde titremeye başladı. Bize doğru koşan Büyücüler bile durdular.
"...Lu...cas?"
"Lucas..?"
Ne....? Bu ani sessizlik de ne? Yoksa Lucas "İsmi-lazım-değil" mi oldu? Lucas, Kule'nin Voldemort'u gibi bir şeyi mi oldu?
Büyücüler, boyunlarından çıkan damarlarıyla kızgın bir şekilde bağırmaya başladılar.
"Lucas! Kule'nin kirli haydutu!"
"Bozulmuş Dünyanın bozulmuşu!"
"Herkes kıçları acıyana kadar antreman yaparken büyüyü sanki hiçbir şeymiş gibi kullanan or*spu çocuğu!"
"Bir Telgraf Taşı yapmak için çalıştığım zamanda varımı yoğumu koyarken, o kanlı şeylerden esnerken elini sallayarak on tane yapan -bunu al- şerefsiz!"
"Büyüyü kullanmanın daha kolay yollarını söylemesini istediğimizde bize sadece yeteneğini gösteriyor ve bize 'Bu basit büyüleri bile yapamıyor musunuz?' diyerek acıyan gözlerle bakıyor Lanet olsun, öhö öhö! "
Ne!
Büyücüler acılarını hep birlikte ifade ettiler. Onların dediklerini dinlemek daha sonra ne söyleyeceğimi unutturdu.
L-Lucas! Kulede neler yapıyordun? Şimdi öğrendim ki en azından Kulede 'Genç ve Yakışıklı Dahi Büyücü' gibi davranmıyordun.
"Ekselanslarıyla onun on yıldır arkadaş olduğunu duyduğumu düşünüyorum. "
"Aslında -öhöm- yedi, efendim."
Baş Büyücü anılarını hatırlamak için gözlerini kısarken, Rehber Büyücü onu öksürerek düzeltti.
Baş Büyücü, Rehbere kaşlarından birini sanki biraz farklıymış gibi kaldırarak sinirle baktı, sonra benimle konuşmaya başladı.
"Lucas, o p*ç...İğrenç derecede muazzam bir büyü kapasitesine sahip! Onu ne zaman görsem beni delirtiyor!"
Öhöm.
Baş Büyücü yüz ifadesinden çok da farklı olmayan bir şey hakkında düşünürken iğrenmesini gösterdi.
Doğal olarak, Lucas'ın Kule çevresinde neler yaptığına dair merakım daha da derinleşti.
"Bu dünyadaki altmış yılımda bir kez bile bu kadar güçlü bir adam görmedim. Sanki bir tripofobik bir takım deliğe bakıyormuş gibi, mermi gibi terlememi sağlıyor! "
(Trifobik: Birçok deliği görme korkusudur.)
Huh? Bekle. Biraz önce altmış mı duydum?
Hala Lucas'ın yaptığı ürkütücü şeyler hakkında saçmalarken, bilinçsizce Baş Büyücü'ye sordum.
"Altmış?!"
B-Biraz önce 'bu dünyadaki altmış yılımda' mı dedin? Hayır, bu doğru olamaz!
"Ah, doğru. İnsanlar yaşıma göre özellikle genç gözüktüğümü söyler."
Ne? İmkansız. Otuzlarında gibi gözüküyorsun ve aslında altmışlarında mısın?
"Hehe...Teşekkürler, ekselansları. Biz Büyücüler normal insanlara göre daha yavaş yaşlanırız, bilirsiniz. Hehehe." Baş Büyücü bir nine ya da dede gibi güldü.
"O-O zaman onlar...?"
Yirmilerinde gözüken Büyücülere bakarken, inanamayarak titreyen gözlerimle kekeledim. Baş Büyücü yüzüne sanki öz torununa bakıyormuş gibi nazik bir gülümseme yerleştirdi.
"Ah, onlar hala genç. O gruptaki en yaşlı kişi... Hey Dil-dil! Sen kaç yaşındaydın ya?"
"Kırk bir, efendim!"
"Peki ya sen, Mojil?"
"Ben hala yirmi sekizim! Yeni gibi taptazeyim!"
"Eh, biraz büyü, tamam mı?"
Genç ve deneyimsiz oldukları için onlar hakkında endişeleniyormuş gibi gözüküyordu ve dilini şaklattı ancak göz bebeklerim büyük şok yüzünden titriyordu. B-Ben aslında onların genç Büyücüler olduğunu düşünmüştüm.
Rehber Büyücü beni gezdirmeye devam etti.
"Büyücüler için yaşlanma süreci, yetişkin olduktan sonra büyük ölçüde yavaşlıyor, bu yüzden gençliğimizi normal insanlardan daha uzun süre koruyabiliyoruz. Çok daha genç görünebilirim ancak aslında kırk altı yaşındayım.
B-Bunu kitaptan biliyordum ancak kendi gözlerime görmek çok daha şaşırtıcı.
Ah! İşte bu yüzden Claude'un o kadar yumuşak ve canlı bir cildi vardı! Görünüşe göre büyü kullanabilmek dünyadaki en iyi yaşlanma karşıtı kozmetik ürün!
"Ekselansları, Kuledeki insanlarla tanışmak için biraz zamanınızı ayırabilir misiniz? Majesteleri'nin emirleri doğrultusunda Görüntü Taşları yapımında gece ve gündüz kusur buluyorlar."
Baş Büyücü, düşünce sürecim hala şokta iken bana bir soru sordu.
Bunun hakkında fazla emin değilim! Kıçlarını zorlayarak çalıştıkları şeyin temel sebebi ben olduğum için kızacakları sahnelerden birisi olmayacak mı? Bilirsin, çünkü taşın içindeki kişi benim.
"Yok artık, bu o!"
"Yok artık, tam orada!"
"Whoa, onun taşlarını her gün iki saat büyülü temizleme beziyle kelimenin tam anlamıyla parlattım!" Şanslıyım ki, kızmadılar.
Bu yüzden kulenin bütün katlarını diğer büyücülerle birlikte teker teker ziyarete gittim ve onlar ise beni sanki yeğenlerinin ilk adımlarını izliyormuş gibi izlediler... Ya da minifigürünün sihirli bir şekilde canlandığını gören bir weeb gibi...
"Ta-daaa, burası benim çalışma odam!"
Katların en üstündeki Baş Büyücü'nün odasına davet edildim.
"Whoaa bunlar da ne?"
"Hehe, benim hazinem. Bazıları dengesiz orjinaller, bu yüzden lütfen onlara dokunmayın."
Beyaz duvarda da tıpkı dış duvarlarda olduğu gibi sayısız levha yapıştırılmıştı. Masa ve zemin de çok sayıda kitap ve rastgele şeylerle doluydu.
Bazılarının içinde parıldayan taşlar ve mücevherler varken bazılarının içinde ise kaynayan uğursuz sıvılar vardı. Kollarını ya da kulaklarını sallayan kuklalar bile vardı.
Huh...Kitaplıktaki şey ne? Yılan şarabı ya da başka bir şey mi? A-Ama onun içinde bir şey hareket ediyor!
Tam orada köşede, üzerini battaniye örttüğü için içini göremesem de, kafeste bir hayvan gürlüyor gibi görünüyor ve sanki...
Burası tuhaf...Bütün büyücülerin çalışma odası böyle mi?
"Şimdi, ekselansları, saçınızdan bir tel alabilir miyim?"
Etrafa şaşırarak bakınırken, Baş Büyücü bana tekrar baktı.
Bir süre duraksadım ve dikkatli bir şekilde ona geri sordum.
"Saç...?"
"Evet,bayan! Bunu sadece yaşlı büyücü ve cadılara yardımcı olmak olarak düşünün."
Wee-woo! İşte, bu şimdi kırmızı bayrak!
Uuh, bu adama saçımı vermemem gerektiğini düşünmeye başladım...? Bence onunla birlikte garip şeyler yapacak!
"Eğer sorun olmazsa, bir veya iki damla kanınızı bağışlayabilirseni..."
"Asla!"
Ne kadar da çatlak kafalı!
"Oh, hadi ama, bayan! Siz de merak etmiyor musunuz? Bu inkar edilemez büyü gücünü nasıl aldığınızı? Neden sadece ben? Nereden geldi? Ediyor olmalısınız!"
Kulenin dışındaki büyücülerin anlattıkları masallar aklıma geldi.
"Artı olarak, daha öncesinde büyüde bu kadar muazzam yeteneklere sahip olan birisini hiç görmemiştim!"
"Doğru! Demek bu yüzden bu zamanlarda Kulede bunun hakkında konuşuyordunuz!"
İşte! Demek bu adam beni denek olarak kullanmak istiyor? Büyü güçlerimin arkasındaki gerçek kişi Blackie ancak onlar açıkça bunu bilmiyorlar.
"Heh,heh.... her neyse, sizin büyü güçlerinizi ne zaman görsem çok güzel. Birkaç saniye onlara dokunmama izin verebilir misiniz?"
Çökmüş bir gülümseme ile bana doğru yaklaşmaya karar verdiğinde, anında bu değersiz yerden ışınlanmaya karar verdim.
Eek! Büyücü olmalarını beklemiştim, deli yaşlılar değil!
"YAA! Benim kim olduğumu sanıyorsun!"
Fiyuvv!
"WOOT! Işınlanma büyüsü!"
Dehşete kapılmış sesi arkamda bıraktım ve Kara Kule'nin dışarısına ışınlandım.
"Oh, ekselansları, oldukça erkenden dışarı çıktınız."
"İçerisinden memnun kaldınız mı?"
Ewwww! Bir daha asla o korkunç yeri ziyaret etmeyeceğim!
Dışarı adım attığımda, Lily,Felix ve diğer şövalye ve hizmetçiler beni aynı anda selamladı.
Sadece ben Kara Kule'nin içerisine davet edilmiştim bu yüzden kasıtlı olarak yalnız başıma gitmiştim ama onun yerine Zümrüt Sarayı'nda kısa bir şekerleme yapmalıydım.
"Lily, Zümrüt Sarayı'na döndüğümüzde bana biraz tuz hazırlayabilir misin?"
"Ne? Tuz mu?"
Bu sayede geri döndüğümde Kara Kule'ye fırlatabilirim! Grr!
(Çn: 'Tuz fırlatmak' Korece bir deyim oluyor. Bir şeyin mahvolmasını istemek gibi bir şey.)
Kaçık Baş Büyücü'nün bana ürkütücü bir şekilde baktığını düşündüğümde dehşet içinde sarsıldım.
***
"Son derece özürlerimi sunuyorum, ekselansları."
Baş Büyücü sonraki gün bana yalvarmak için benim yerime geldi.
"Lütfen beni affedin, daha önce görmediğim bir şeyi hayal ederken size karşı günah işledim."
Bunun sebebi Claude bu haberleri duyduktan sonra Kule'de kocaman bir delik açtı. (Çn: Ya sen Athy'i hatırlamadığına emin misin?!)
"Kulemi geri istediğim için değil."
Bana yaptıklarından sonra özür için yalvaran bütün Büyücüleri Zümrüt Sarayı'nda görünce boncuk boncuk terlemeye başladım.
Sarayımda çalışan hizmetçiler merakla etrafta geziniyorlardı ancak derhal onlara çalışması için bir şeyler verdim.
"Ayrıca, Kulenin diğer kalan yarısını havaya uçurmak ve beni sarayın önünde baş aşağı asma tehdidi yüzünden de değil. Yemin ederim."
Whoops, önceki gece konuştuğumuz tek şey 'Kulede bu ve şu oldu, o kişi kim?' ancak cidden Claude'un kulenin üst tarafını patlatacağını düşünmemiştim.
Bu tür haberleri duyduktan sonra kuleye giden Hanna, Kule'nin üçte birinin yok edildiğini söylemişti.
Ve eğer özür için yalvarmazsa ölüm tehdidi mi?
Şey, bu 'ölüm tehdidi' gerçekten de tam Claude'luk....Sadece onu 'asacağını' söylemeliydi.
İyi olan şey ise kimse yaralanmadı çünkü Claude onları yok etmekle uyardı. Zayıf bir şekilde inledikten sonra konuşmaya başladım.
"Hepiniz, lütfen kafanızı kaldırın."
Konfüçyüsçü değerlerden gideceğim! Büyüklerinize saygılı olun! Şey adaletli olmak gerekirse, tam karşımdaki Baş Büyücü adam yaşına göre aşırı derecede genç gözüküyor.
"Eğer beni bir daha o şekilde tehdit etmeyeceğinize dair yemin ederseniz, ben de affedeceğim ve unutacağım."
A-Ack! Dün Baş Büyücü bana karşı biraz kaba davrandı ancak uzun yıllardır yıkılmayan Kulenin önemli bir kısmı bir anda patladı. Neden bunu Claude'a söylediğim için suçluluk duygusu hissediyorum!!
"Sonsuz merhametiniz için teşekkür ederiz, ekselansları."
"Teşekkür ederiz!"
"Teşekkürler, ekselansları!"
Hık...
Baş Büyücü'nün arkasındaki Büyücüler samimi duygularla ağlamaya başladıklarında, öncesinden daha da suçlu hissettim kendimi.
Ühü! Dürüst olmam gerekirse, Baş Büyücü biraz psikopattı ancak diğerleri gayet akıllı gibiydi.
Bana dokunaklı gözlerle bakan Büyücüler iznimi alarak yerilerinden ayrıldılar. Ancak neden hala buradasın, çatlak Baş Büyücü?
Diğer büyücülerden farklı olarak, bana bakarken hiçbir şey olmamış gibi güldü.
"Hehehe.... Beni kesin olarak hız trenine koydunuz, ekselansları. Kulenin yarısının havaya uçurulması, omurgamı çalıştırarak toplamda beş yüz Görüntü Taşı yapmaya çalışmam, zindana kilitlenmem..."
Sonra onun pişmanlıkla önceki maceralarını dinlerken titredim ve, ona bir şey sordum.
"Zindana mı kilitlendin?"
İmkansız! Claude onu zindana atmış olamaz! O kadar tükenmiş olmasına şaşmamalı! Eh, şimdi düşündüm de dün de öyle gözüküyordu...
"Oh, belki bunu bilmiyorsunuzdur ama güçlerinizin arızalanması nedeniyle bilinçsiz olduğunuzda,ekselansları, her iki durumda da sizi kontrol ettim."
"Ah, gerçekten mi?"
"Eh...Ancak hiç yararı yoktu. Başkalarının güçlerini görme konusundaki saçma yeteneğim zaten her zaman işe yaramıyor. Siz bayıldığınızda, ekibim ve ben Majesteleri sinirlendiği için kilitlendik. Hehehe. Ama o zamanlar sadece sıradan bir büyücü olduğum için cehennemi görmedim."
Oh! Ohh! Doğru! Hatırladım! Claude zeminde titreyen bir adama bağırıyor, iyileştirmesini ya da başka bir şeyi bulmasını emrediyordu!
Ancak onun ekibi? Sadece onun kilitlendiğini düşünmüştüm!
"Ustamın -o zamanlarda Baş Büyücüydü kendisi- birçok fazla belanın üstesinden geldiğini duydum. O öldükten sonra onun mevkisini alalı uzun zaman olmadı. "
Uzun zamandır giden ustasına içten şefkat gösterdiği için bilinçaltında ciddileştim.
Huh. O zamanki tesadüfi adam Baş Büyücü müydü? Onun 'Ben onların Baş Büyücüsüyüm! Eğer ben bilmiyorsam, kimse bilemez!' gibi bir şey söylediğini hatırlıyorum ve Claude'u aşırı derecede sinirlendirmişti.
Bekle.... O zaman kaç yaşındaydı? Şu anda karşımdaki dede altmışlarında ancak otuzlarında gibi gözüküyor! O zamanki Claude'un sinirini kazanan orta yaşlı adama ne demeli? Claude gerçekten yaşlı bir dedenin canına okuyordu?
"Aslında ustamın yüz yaşına kadar yaşayabileceğini düşünememiştim. Eh, on yıl önce ben Baş Büyücü olabilirdim ama o ölmezdi... Hay aksi, lütfen biraz önce söylediğim şeyi önemsemeyin. "
Söylediği şeye devam ederken ona soğuk bir bakış attım.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.