Who Made Me A Princess - Novel - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




107   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   109 


           
Ne? Eski ustan için yas tutmuyor muydun? Sadece onun ölmesini mi bekledin? Seni açgözlü bunak.

"Ancak siz etraftayken, bizlere birçok güzel şey de oldu."

'Hehehe...' Benimle göz temasından kaçınarak güldü.

"Dürüstçe, Majesteleri biz ve Kule'deki tuhaf tiplere yeni doğmuş bir bebekmişiz gibi davranıyor. Bilirsiniz, Majesteleri doğduğunda bile Kule de çalışıyordum, ve eğer çoktan evlenseydim neredeyse sizin yaşınızda bir torunum olacaktı."

Sonra söylediklerine tereddüt ettim.

Bana bakış şekli sanki bir dedenin torununa bakması gibi içtendi.

Anında dışarıdan gözüktüğü gibi genç olmadığını fark ettim.

"Bu yüzden saraya güvenlice geri döndüğünüzü bilmek çok rahatlatıcı, ve bu boş sarayı yeniden canlandırdığınız için de minnettarım."

Samimi bir şekilde minnettarlığını göstermek için eğildi.

Benim karşımda eğildiğini görmek yavaş yavaş tuhaf hissettirdi.

"H-Hayır. Olma. Asıl olması gereken be..."

"Hayır, ekselansları. Siz Majesteleri için ve dolayısıyla Obelia için değerli bir hazinesiniz."

"Uh..."

"Hazine olma gücüyle, bize lütfen birkaç damla kan bağışlayabilir misiniz?"

"Lütfen ayrıl."

Beni dolandırmaya çalışmasıyla anında ona söyledim.

Argh, ne kadar da düzenbaz! Atmosferi düzenliyor ve...

"Hehehe. Her zaman içinde bulunduğum Kule'den sonunda dışarı çıkmamı sağladınız. Sizi tekrar ziyarete geleceğim, ekselansları."

"Lütfen, gelme! İstediğin şeyi asla alamayacaksın!"

"Hehehe. Eğer sorun buysa, lütfen güvende kalın. Hehehehe..."

Baş Büyücü'nün Lucastan daha tuhaf ve deli olduğuna inanamıyorum! Boo-hoo! Hayallerimi geri istiyorum!

***

"Hepsi çıldırmış bunaklar."

Claude'un Baş Büyücüye verdiği uyarılar da özellikle sertti.

Çay zamanında, bana sürekli o yaşlı bunağa bir daha asla yaklaşmamamı ve Baş Büyücü'nün yaptığı bütün 'hareketleri' ona söylememi hatırlattı.

Onun Baş Büyücü hakkında saçmalamasını dinledim ve ortaya bir soru attım.

"Hmmmm. Sen ve Baş Büyücü arkadaşsınız, değil mi?"

"Kızgın mısın?"

Kulaklarından şüpheleniyormuş gibi kaşlarını çattı ama ben çoktan durumu kavramıştım.

Daha önce Claude'un Baş Büyücü hakkında konuştuğunu hiç duymadım  bu yüzden bilmiyorum ancak Zümrüt Saray'da bana söyledikleri bir numara gibi gelmiyor.... 

Ve Claude'un ona hem fiziksel hem de sözlü davranışı garip bir şekilde tarif edilemezdi.

Yoksa... onlar sadece normal insanlar olmadıkları için aralarında bir şeyler akıyor olabilir mi?

O zaman neden Baş Büyücüyle ilişkisinin sebebi bu olabilir... meraklanmaya başladım

Ancak Claude, benim düşüncelerimi saçmalık olarak düşünüyor gibiydi.

Kısa bir süre sonra, Claude ile birlikte kek yerken planlarımı açıkladım.

"Doğum günü partisi vereceğim."

"Ne?"

Planlarımı açıkladığımda şaşırmış bir yüz yaptı.

"Asıl doğum günümde değil, birkaç gün sonra. "

"Ne tür bir parti?"

"Öğlene doğru, Zümrüt Sarayı'ndakilerle birlikte basil bir çay partisi yapmayı ve akşam da, birkaç soylu çocuk çağırıp maskeli balo gibi bir şey yapmayı düşünüyorum. Kulağa güzel geliyor, değil mi? "

Yüz ifadesinden değerlendirirsem, biraz önce söylediğim şeye acıdı.

Bu beni, anılarını unutmuş olsa bile kişiliğinin değişmediğini hatırlattığı için birazcık kıkırdamaya başladım.

Claude sarayın dışına çıksam ve içine insan davet etmeme kızmıyor muydu? Ve saraya erkek çağırdığımda da sinirlenmiyor muydu? İşte bu yüzden çay partime gelen herkes kızdı.

Ama ilk başta partiyi düzenleyemeyeceksem planlarımı 'açıklamanın' amacı nedir? 
Claude'un acısını uzaklaştırmak için sadece gülümsedim.

"Bunun hakkında düşünüyorum da, sarayımda hiç parti yapmadım. Bu yüzden neden birkaç yeni insanı davet etmiyorum?"

Bu adam için çıldırıyorum. Hehehe! Ancak çıldırmak çok güzel hissettiriyor! Eğer böyle hissedeceğimi bilseydim, birkaç ay önce çıldırmış olurdum!

Şey, aslında Claude'un Doğum Günü Ziyafetinde başka insanların karşısında bana yaptıklarından sonra davetimi kabul etmemeleri gayet normal olacaktır.

Ancak söylentilere göre Claude, ben yokken ziyafette azıcık benden bahseden bazı soylulara cehennemi yaşattı.

Ondan sonra benim hakkımda Claude'a ne söylediler bilmiyorum ancak, kimse beni gerçek bir prenses olarak düşünmedi.

Bu aslında bir elinde ateş taşırken diğer elinde suyu taşımak gibi ancak Claude'un anılarını kaybetmesi ve ben yokken kafasının meşgul olması benim suçum olduğu için...

Ve dün Claude ve benim el ele tutuşarak balkonda ortaya çıkmamız ve Baş Büyücü'nün beni test deneği olarak kullanmaya çalışması üzerine Kara Kule'nin yarısınının yok edilmesi sayesinde, ilişkimiz hakkında söylentiler anında kayboldu.

Artı olarak, ben kayıpken beni bulmak için son derece çaba gösteren Claude sayesinde, insanlar artık geçmişimizi ebeveyn-çocuk tartışmasından başka bir şey olarak görmüyorlar.

Sıradan bir tartışma olamayacak kadar birazcık şiddetliydi...Ama Claude'dan başkasıyla 'tartışmadığım' için insanlar ona inanıyor gibiydi.

Bu yüzden ben geri döndüğüm haberleri ortaya çıktığında, çok ve çok daha fazla insan bana hediye ve davet yollamaya devam etti.

Bu yüzden eğer onları doğum günüme davet edersem, en azından Claude'un bizim geçmişimizi aşıp aşmadığını kontrol etmek için geleceklerdir.

Ancak Claude dürüstçe bana soğuk bir bakış attı ve önerdiğim partiye katılmadı.

"Saraydaki insanlarla ve uşaklarla parti yapmanda sorun yok ancak maskeli balo mu? Bu tür karmaşık partilere gerek..."

"Şey, nasıl olsa seni davet etmeyeceğim. Eminim ki Garnet Sarayı'na gelecek kadar gürültülü olmayacaktır." (Çn: Athy ne yaptın? Böyle söylenir mi ya.)

Claude'un çay bardağını tutan elleri anında durdu. Biraz önce söylediğim şeyden şüphe ederek bana sordu.

"....Ne?" (Çn: Yaaa kıyamam üzüldü!)

Hadi ama, baba. Bunda şaşıracak ne var?

Bana şaşırmış yüz verdiğinde aldırışsızca Claude'a söyledim.

"Nasıl olsa doğum günlerimde beni görmeye hiç gelmedin. O günde Garnet Sarayı'nda kalmayacak mısın?"

Ühü-İyi. Ben dar görüşlüyüm ve her şeyi hatırlıyorum. Hem de doğum günlerime gelmemesinin sebebi Diana olmasını bilmeme rağmen yine de beni üzüyor.

Eğer ikinci yaşamım olmasaydı ve küçük bir çocuk gibi zayıf olsaydım, kesinlikle ömür boyu yaralanmış olurdum.

Ancak Claude ona doğrudan doğruya söylediğim şeylere ağzını bile açmadı.

Göz bebekleri sabitti. Karşımda onu bu kadar kafası karışmış halde görünce azıcık garip hissettim.

Bir süre sonra, Claude çay bardağını masaya geri koyduğunda göreceli olarak sakin bir şekilde konuştu.

"Öyle miydim?"

Yüzünün her yanında 'Umm BilmiYoRuM' cümlesi var.

Evet doğru. Doğum günlerim de dahil olmak üzere, her şeyi unuttun. Açıkçası, doğum günlerimde benimle görüşmemeye çalıştığını bile bilmiyorsun.

"Biliyor musun, her neyse."

Yanımdaki çay bardağına dokunmaya devam ettim. Sonra elime aldım ve zihnimde hiçbir şey yokmuş gibi Claude'a gülümserken söyledim.

"Aslında doğum günlerimde çok eğleniyordum. Bu saatlerde bir parti, olağanüstü derecede eğlenceli olacaktır. Gürültüyü en azda tutmaya çalışacağım."

Gelmesi için asla dırdır etmemiş olmam ona en azından ona olan saygımdandı.

Ve Claude'dan zaten acıyan olan yara izini kaşımasını istemem tamamen açgözlülükten kaynaklanıyordu ve sanki asla bir dırdır etmeyecekmiş gibi gülüyordum.

"Biraz daha çay ister misin, baba?"

Sessiz kaldı ancak her şekilde boş çay bardağını doldurdum.

'İlk bardak şarabında dolu olmamalısın,' her şeyi aynı zamanda istememeliyim.

(Çn: Korelilerin alçakgönüllülük ile ilgili bir deyimi.)

Bir yandan her zaman istediğim bir şeyi söylediğim için rahatlamıştım ancak diğer yandan çok büyük bir istek söylediğim için pişmanlık duyuyordum. Önümdeki çörekten bir ısırık alırken iç çekmemi tuttum.

Partiler hakkında konuşmak, doğum günümün neredeyse köşede olması. Tanrım, zaman çok hızlı geçiyor.

Claude konuşmadan bir süre yüzüme bakmaya devam etti. Bir süre sonra,

"Orada olacağım."

Kısık bir sesle dudaklarından kelimeleri çıkardı.

"Bu doğum günün için geç kalmayacağım."

Uzun bir süre çimenlere düşen ağacın gölgesine baktıktan sonra kafamı kaldırdım. Avucunun içinde dinlendirdiği çenesi kurnazca havaya kalktı.

Yavaş yavaş ağzımı açtım.

"....Gerçekten mi?"

"Evet."

"Şaka yapmıyorsun, değil mi?"

"Yapmıyorum."

"Uh....Gelmesen de sorun olmaz. Sadece sormak istemiştim..."

"Sorun olur."

Bu sefer, Claude çay bardağını kaldırdı. Sesi fark edilir bir şekilde nazikti.

"Geleceğimden emin olacağım."

Eğer Claude'dan böyle bir şeyi beklemediğimi söylersem tamamen yalan olur. Ancak istediğim cevabı aldım, kalbim azıcık sızlamaya başladı.

Belki de bu bariz dırdırım beni bu sonuca itekledi.

Ancak her şeye rağmen mutluydum.

Sevinçle kıkırdamamı tutarken, bana 'Heh.Aptal çocuk.' yüzüyle baktı. Ancak nasıl mutlu olamam? Bu babamla birlikte geçireceğim ilk doğum günüm olacak!

https://www.wattpad.com/story/219056558-who-made-me-a-princess-novel 


Buradan devamını okuyabilirsiniz!

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


107   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   109 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.