Who Made Me A Princess - Novel - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




108   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   110 


           
"Bu benim doğum günüm olduğu için, elin boş gelemezsin,Eğer hediye getirmezsen, içeri girmene izin vermeyeceğim."

"İkimizin portresi doğum günü hediyen olmayacak mıydı?"

"...Ne?"

"Görünüşe göre unutmuşsun."

Şarkı söyleyen kuşların sesi nazik atmosfere karışırken güneşin parlak ışıkları üzerimize düşüyordu.

"Bana çok çok çok çok çok değer verirdin. Kelimelerle anlatamayacağım kadar çok..."

Güneş ışığı gölün üzerinde bir kristal gibi toplanarak,sanki üzerinde baloncuklar varmış gibi gözükmesini sağlıyordu. Claude'a, anılarını kaybetmeden önceki harika ilişkimizi, gerçekleri birkaç yalanla karıştırarak, anlatmanın ortasındaydım.

"Yani diyorum ki, eğer ben istersem, ay ve yıldızları benim için yeryüzüne bile indirecek derecedeydi."

Şu an gölde ilerleyen teknede yan yana oturuyorduk. Güneş ışığı suyun yüzeyinden yüzümüze zıpladığında dalgalarda hafifçe yüzlerimiz oluştu.

Tabii ki, Claude benim dediğim cümlelere dikkatini vermiyor gibi gözüküyordu, ancak başka ne zaman onunla bu şekilde dalga geçebileceğim!

"Kulağa yalan söylüyormuşum gibi geliyor, değil mi?" 

Yüksek bir 'hmph' sesi çıkararak ona baktım. Dolambaçlı bir saldırı yapmaya karar verir vermez elimdeki güneş şemsiyesini döndürmeye başladım.  

"O zaman, yatağının yanındaki çizimlerimi sakladığın olayını nasıl açıklayacaksın, ya da ben farkında değilken oluşturduğun görüntü taşlarını?"

"Onu yapmadığımdan eminim."
Claude anında benim düşüncemi reddederken, kaşını kaldırarak, korkutucu bir yüz yaptı.

"Aman,aman. Oldukça şaşırdım. O şeyleri hala sakladığını düşünmezdim, eskimesini önlemek ve korumak için büyü kullandığın konusundan bahsetmiyorum bile.

"Peki ya görüntü taşları? Güvenle saklanan sadece bir ya da iki tane değil. Kulenin büyücüleri, içeri girdiğinde kendi gözlerinden şüphelendiklerini, görüntü taşlarını onlara fırlattığını ve kopyalarını yapmalarını emrettiğini söylediler."

"...."

"Lily ve Felix de çok şaşırdıklarını söylediler."

Görünüşe göre Claude kelimelerimin arasında kayboldu.

Ancak şu anki anılarında var olmayan şeyleri gündeme getirdiğim için bu beklenen bir şeydi.

Bir kez daha, gözlerini kıstığı zaman 'o-çılgın-piçi-öldüreceğim' ifadesi oluştu yüzünde. Ve kesinlikle eminim ki, şu an düşündüğü 'çılgın piç' geçmişteki kendisiydi.

"....Ben gerçekten öyle birisi miydim?" sanki kendisiyle konuşuyormuş gibi şüpheci bir ses tonuyla mırıldandı.

Bana mı yoksa kendine mi sorduğundan emin değildim, ancak ona cevap vermeye karar verdim.

"Söylemedim mi?"

Geçen yıl Lucas'ın bana söylediği şeyden şimdi emin oldum ve sonraki cümlem nadir duygularla doluydu.

"Beni senin düşündüğünden daha çok seviyordun."

Utangaç kelimelerimle, Claude'un yüzünde anlaşılmayan bir ifade vardı ve bana bakarken bir süre sessiz kaldı. Düşüncemi ne kabul ediyor ne de reddediyordu.

Şu anki durumdan eğlenerek, parlayan göle bakarken bir şarkı mırıldanmaya başladım.

"Özel bir şey yapmasak bile senin için sorun olmayacak mı?" Bir süre sonra, Claude sordu.

Aslında bugün benim doğum günümdü. Claude gerçekten de beni görmek için Zümrüt Sarayı'na geldi ve sadece ikimiz şu anki rahat durumdan oldukça eğleniyorduk. 

Onunla birlikte teknede bir gezinti yapmayı önerdiğimde, yüzünde "böyle bir günde yapmak istediğin şey bu mu?" ifadesi vardı.

Ancak yüzümde kolayca neşeli bir gülümseme oluşturdum ve elinden tutarak zorla 
çekiştirdim.

"Hadi, Baba. Sanki bilmiyorsun."

Babamın yüzünde sıkılmış bir ifade vardı ancak yüzümde dengesiz bir gülümseme varken konuşmaya devam ettim,"Seninle birlikte zaman geçirmek benim için her zaman özel." 

Suyun sıçramasının çıkardığı ses nazikçe kulaklarıma girdi, ve Claude'un mücevher benzeri gözleri sessizce bana baktı. Kısa bir süre sonra, mavi gözleri boşluğu anımsatacak derecede çivit mavisiyle kaplandı.

"Eğer ki, tesadüfen anılarım asla geri gelmezse ne yapacaksın? Gidecek misin?"

Bu sefer ben ona dalgınlıkla bakıyordum. İlk bakışta, yüzündeki ifade umutsuzluğa benziyordu, bu yüzden bir başkasının hafif bir duraksamayı hissetmesi zor oluyordu.

"Neden her zaman bunu söylüyorsun?"

Tam karşımdaki insan biraz acınası ancak aynı zamanda sevimliydi de.

 Geçirdiği zamanlar çok değerli olmasına rağmen, anılarını kaybeden bu adam aynı şu anki gibi bana kendisinin zayıf ve savunmasız yönlerini gösteriyordu, kalbim acıdı ve 
içimde hissettiğim aşırı sevgi yüzünden ona bakmaktan başka hiçbir şey yapamadım.

"Beni kızın olarak düşünmesen bile. Ben seni hala babam olarak düşünüyorum. Ve anıların geri gelmese bile, umrumda değil."

Benimle ilgili anılarını asla geri kazanmasa bile sorun olmadığını düşündüğümde dürüsttüm.

"Ben hepsini ikimiz için de hatırlıyorum. Yani, Baba..."

Birlikte kaldığımız sürece mutluydum.

"Lütfen olduğun yerde kalmaya devam et."

Gülümseyerek bu kelimeleri söylediğimde. Claude bir kez daha bana dikkatlice bakarken sessiz kaldı.

Ah, şimdi kitaptaki Athanasia'nın kalbini anlamaya başladım. Neden ölmeden önce bile Claude'un yanından ayrılmadı...?

"Bunu sonsuza dek hatırlayacağım."

O gün Claude benimle birlikte kalmaya devam etti. 

Birlikte tekne gezimizden sonra, Zümrüt Sarayı'na geri döndük, tatlılar yedik, satranç oynadık ve birlikte daha çok zaman geçirdik- normal günlerimizden farklı değildi. Ancak akşam yemeğinden sonra, Lily'nin özel pastasını bile birlikte yedik.

Her zamanki günlerimizden farklı olmasa bile, babamla birlikte zaman geçirebildiğim için yine de oldukça keyifli bir gündü.

Claude'un Garnet Sarayı'na geri dönme zamanı geldiğinde, odama dönmeden önce onu görmeye gittim.

Geçen yıl doğum günümde Lily'nin bana verdiği müzik kutusunu açtığımda, müziğin rahatlatıcı sesi, sessiz havada süzülümeye başladı.

Pijamalarımla birlikte balkona ilerledim ve korkuluklara yaslandım. Ay karanlıkta etrafa gümüş ışık saçıyordu. 

Ah, bugün gerçekten çok eğlenceliydi. Doğum günüm için devasa bir şey yapmamış olsam da, daha önce beni bu kadar mutlu eden bir doğum günüm olduğunu sanmıyorum. 

Çünkü bu Claude'un beni görmeye geldiği ilk doğum günüydü. Lily, Felix ve Zümrüt Sarayı'ndaki diğer hizmetçiler de çok mutluydu.

İkram olarak getirdikleri tatlılar, akşam yemeği için hazırlanan yemek ve öğleden sonra için dikkatle hazırladıkları lüks menüden anlayabiliyordum. 

Claude satrançta beklenmedik şekilde çok iyiydi, bu yüzden  arka arkaya defalarca kaybetmeye başladım. Bu yüzden son turda kasten hapşırırmış gibi yaptım ve sinsice tahtayı devirdim.

Bugün oldukça eğlendiğim için. Annem, Diana'nın, kalan birkaç saatte babamı almasına izin vermeye karar verdim. Bu yüzden Claude benim emrime anlamayan bir ifade oluşturduğunda, kolayca gülümseyerek onu yolladım.

Kafamı korkulukların üstünde duran kolumun üzerine yerleştirdim ve soğuk havanın yanaklarımdan vücuduma ilerlemesini hissettim. Ay ışığında, bembeyaz parlayan saçlarım, korkulukların altına doğru nazikçe kaydı.

Bugün Claude ilk kez doğum günümü benimle birlikte geçirdi, ancak onun yerine her zaman benimle birlikte olan Lucas ve Blackie, artık  ortada yoktu...

Düşüncelerimde kaybolmuş bir şekilde, uzakta bir yerlere boş gözlerle baktım.

Akşam havasında küçük bir iç çekiş dudaklarımdan kaçtı. Bu şekilde yalnız olmak, kesinlikle kayıp olan bir şeyin boş yerini doldurmaya çalıştığını hissediyorum.

Evet neredeyse yeterli, biraz...

"Seni özledim..." kimsenin duyamayacağı bir şekilde kendi kendime mırıldandım.

"Kimi bu kadar görmek istiyorsun? Ben miyim yoksa?"

Sonra, tam o sırada akşam havasına bir büyü gibi karışarak kulaklarıma gelen sesle donup kaldım.

Duyduğum sese kafamı çevirmeden önce donmuş bir şekilde durmaya devam ettim.

Ay ışığında hafifçe maviye dönen siyah saç tutamları arkasındaki karanlık gökyüzünün önünde dalgalanıyordu.

Birlikte yürürken bir ağacın altında bana yukarıdan baktığı ve etrafından taşan güç duygusunu hissettiğim o zaman, ne kadar önceydi? Aynı adam benim durduğum balkona hafifçe iniş yaptı.

"Yüzündeki aptalca ifadeyi gördüğüm için, gerçekten şok olmuş olmalısın, ha?"

Neden bilmiyorum, ancak ağzım kapanmadı, bir kelime bile söyleyemeden sadece ona bakmaktan başka bir şey yapamadım.

Ya ki onun bana şakacı bir gülümseme verdiğini görene kadar.

"Ben geldim." (Çn: Hoşgeldin gönlümüzün sultanı!) 

"Lucas."

Sonunda kendime geldim ve ismini seslendim. 

Karşımdaki kişinin gerçek olduğuna inanamıyordum, rüyada olduğumu hissettiğim için sadece ona inanamayarak bakıyordum.

"Ne yani? Beni görmek seni konuşamayacak hale getirecek kadar mutlu mu yaptı?"

Ancak dalga geçen kelimeleri kulağıma geldiğinde,karşımdaki adamın gerçekten Lucas olduğuna inanmaya başladım.

"Bugün senin doğum günün olduğunu duydum?"

Ancak tam ben onu düşünürken ortaya çıktığı için, hala bir hayalmış gibi gözüküyordu.

"Tam zamanında geldim, değil mi?"

Hepsinden öte, alıştığım genç oğlan imajından çok, şu anki görünüşü tam olgun bir erkekti.

Arkasındaki karanlık gökyüzüyle birlikte, Lucas'ı sanki anlayamadığım, belirlenemez bir varlıkmış gibi hissettiriyordu. 

"Hey, bu ne?"

Gözlerindeki şaşırmış ifade ile birlikte ağzını açana kadar, dilimi kedi yutmuş gibi ona bakmaya devam ettim.

"Küçük siyah şeyi absorbe mi ettin?"

Birdenbire, bir taş parçası yutmuş gibi hissettim.

"Aniden çok fazla manan olmuş." 

Sesinde tek bir azarlama bile yoktu. Lucas sadece orada burada dolaştı ve hemen sonra büyü gücümün aniden nasıl arttığına şaşırmıştı.

"Ne zaman geri döndün?" Sonunda ağzımı açabildiğimde, sordum.

"Ne? Tekrar gitmemi mi istiyorsun?"

"Hayır, hayır. Meyveyi yedin mi?"

"Bir köpek meyvelerin hepsini pisletmiş bu yüzden yiyemedim. Onun yerine, daha 
güzel bir şey yedim. "

Neyse ki, yüzü oldukça mutlu göründüğü için anladım ki Lucas aradığını bulmuş gibiydi.

"Anladım, bu iyi."

"Çok kolaydı." 

Çok tuhaf. Sonunda geri geldiği zaman ona söylemek istediğim birçok şey vardı, ancak garip bir nedenden dolayı, saçma kelimeler dudaklarımdan çıkıyor.

Sebepsizce karşımdaki insana bakarken kendimi tuhaf hissettim. Onu gördüğüm için mutlu değil değildim, bu sadece, bir sebepten dolayı, konuşurken zor zamanlar 
geçiriyordum.

"Hey?"

Lucas bende bir gariplik olduğunu fark etmiş  gibi gözüküyordu. Kırmızı gözleriyle yüzüme dikkatlice bakmaya başladı.

 Daha fazla tutamadım, "Off!" sesi çıkardım ve gözlerimi sıkıca kapattım, ellerimle gözlerimi örttüm. 

"Bu şekilde gözükmen mi gerekiyor? Genç görünüşüne geri dönemez  misin?"

"Nedenmiş o?"

"Çünkü sana benzemiyor!" 

Gözlerimi kapattığım için yüzünde nasıl bir ifade olduğunu bilmiyordum. Ancak kulaklarıma gelen "Hmm." sesi tepkimin komik olduğunu düşünüyor olduğunu hissettirdi.

Tepkimden hoşlanıyor ancak aynı zamanda tedirgin olmuş gibi görünüyordu.

"Şimdi oldu mu?" 

Beklenmedik bir şekilde, Lucas hiçbir şey söylemeden isteğimi yerine getirdi. Birkaç dakika öncesine göre daha genç olan hoş sesi kulaklarıma girdiğinde yavaşça ellerimi indirip gözlerimi açtım.

"Lucas!"

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


108   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   110 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.