Who Made Me A Princess - Novel - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




109   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   111 


           
"Ov, kulaklarım."

Lucas tam karşımda duruyordu! Benim yaşlarımda gözükten sevimli oğlan, bağırışıma kaşlarını çattı ve memnun olup olmadığımı sorarmışçasına bana baktı.

Rahatlamış bir mutluluk hissi hissettim ve ona büyük sevincimi gösterdim.

"Neden bu kadar çok geç kaldın!"

"Beni o kadar çok mu özledin?"

Sinir bozucu bir şekilde cevap verdiğini gördüğümde emin oldum, bu gerçekten Gerçek 
Lucas'tı. Farkına bile varmadan sıkıca ona sarılmıştım.

"Uh, bekle...!"

"Hep seni bekledim, aptal!"

Lucas, bir sebepten dolayı taş gibi donup kalmıştı, ancak bunu umursamadım ve duygularımı olduğu gibi açmaya devam ettim.

Dünya ağacının meyvesini yemek için gittiğinden sonra birkaç ay boyunca ondan hiç haber alamamış bu yüzden de endişelenmiştim!

Ancak şimdi doğum günüm için tam zamanında geldi. Ne kadar da harika bir adam!

Ek olarak, Lucas yokken o kadar çok şey olmuştu ki, geri döndüğü için daha da minnettar oldum.

Fark etmeden de olsa, onu çok özlemiştim. Şey, bu aslında normaldi. Çocukluğumdan beri Lucas benim yanımdaydı, ve aynı zamanda Claude'un benim için seçtiği ilk arkadaştı.

"Hey, sen... bu biraz fazla..." 

Lucas sinirlendi ve ani sarılışımdan dolayı kekeledi.

Bu sefer Lucas'a daha da sıkıca sarıldım ve sırtına hafifçe vurdum.

"Dileklerini gerçekleştirdiğin için tebrik ederim! Mananın tamamen dolması harika!

"Ne, evet...""

"Ancak söylediğinden daha uzun sürdü. Endişelenmiştim! Benimle iletişime geçmeliydin!"

Lucas, ben onu tutarken gergince durdu ve uzun bir süre kekeledi. Sonunda kendine geldiğinde ve beni kendinden uzaklaştırdı.

"Hey, sen bana biraz fazla sarılmıyor musun?"

Ne? Ne zamandan beri bu kadar eski kafalı oldun?

Lucas'ın utanmış bağırmasına pek aldırış etmedim. Sonra Lucas bana sanki umursamazlığımın farkındaymış gibi yandan bir bakış attı.

Benden hoşnutsuz görünüyordu, ama sonunda "Ne yapıyorum ben?" dercesine kısa bir süre şüpheli bir ifade verdi ve sonra "Ah, boşver. Şimdi, anlat." dedi.

"Neyi?"

"Ne olduğunu biliyorsun. Ben yokken neler olduğunu anlat."

Tereddüt ettim. Kırmızı gözlerini kısarak her şeyi dökmemi istercesine bana baktı.

"Blackie'nin yok olduğunu biliyorum. Ancak üzerinde bu kirli şeyler de ne? Sinir bozucu. O zamandan beri kimlerle buluştuğunu söyle."

Biraz bitkin görünen kırmızı gözleri dikkatlice üzerimde dolaştı. Ne hakkında konuştuğunu tam olarak anlamadım ancak manamın durumu anormalmiş gibi gözüküyordu.

Bir sebepten dolayı suçlu hissettim ve ona bir bahane mırıldandım.

"Çünkü seni dinlemedim ve her gün Blackie ile birlikte oynadım...! Bence bu yüzden benim tarafımdan absorbe edildi."

"Ve?"

Lucas burada değilken olan her şeyi, ona teker teker anlattım. Konuşmam sırasında sözümü kesmedi ya da bana kızmadı. Sadece orada tipik uzaklığıyla kaldı.

Bu tutumu, içimde biriken tüm kelimeleri dışarı çıkarmama yardımcı oldu.

"Şuna bak. Ben olmadan yaşayamıyorsun, değil mi? Ah, hadi ama." 

Ve sonunda konuşmam bittiğinde, bir nedenden dolayı rahatlamış bir yüzle bana bakan Lucas, anında elini bana doğru uzattı.

"Hadi gel."

Hayır, ama... Bu tutumu bir şekilde tuhaf değil mi? Belki de benim ruh halimden dolayı da olabilir ancak sanki "Seni salak varlık, bu güzel vücuduma sarılmana izin veriyorum!" diyormuş gibi hissettim. Birazcık korkutucu...

"Ne, Nereye gidiyorsun?" 

"Bugün senin doğum günün. Sana bir hediyem var."

Ne? Aniden, doğum günü hediyesi mi? Doğum günüm için tam zamanında geri döndüğü için "Doğum günü hediyen benim!" Gibi saçma bir şey söyleyeceğini düşünmüştüm.

Ben hala şaşkınken, Lucas daha fazla beklemedi beni kendine doğru çekip elimi tuttu. Sıcaklığı elimi kavradığında, görüşüm hızlıca değişti. 

Ah, başım döndü! Işınlanmadan önce bir zahmet beni uyarabilir misin? 

Ancak, bu sızlanmam  gördüğüm manzarayla birlikte nefesimi tuttuğumda durdu.

Ne oluyor lan? BURASI CLAUDE'UN ODASIYDI! Ve Claude şu an uyumuyor bile! 

Henüz bizi fark ettiğini düşünmüyordum ancak Claude'un pencerenin yanında durduğunu görünce o kadar şok oldum ki şaşkın şaşkın kalmaktan başka bir şey yapamadım.

Yanımdaki Lucas'a sanki o bir deliymiş baktım. Ancak ileriye doğru bir adım attı ve Claude'a doğru ilerlemeye başladı.

Ah, olmaz! Dur, seni gerizekalı!

İkisinin arasındaki mesafe azaldığında, Claude sanki hayvani hisleri uyarılmış gibi hızlıca kafasını çevirdi ve gözlerini kıstı. Ve o sırada-

Voşş! BAM!

Lucas'ın eli geçici olarak havada saklanmış gibiydi, ancak hemen sonra bir şey çıkardı ve şiddetle Claude'a doğru fırlattı. Hızı yıldırım kadar hızlıydı! 

Lucas'ın elindeki keskin şeyi Claude'un kafasına fırlattığını görünce dehşet içinde çığlık attım.

"Ah, BABAAA!!"

Ancak Claude çoktan yere düşmüştü, aceleyle ona doğru koştum.

"Ne, ben varlığımı bile göstermediğim halde o nasıl arkasını döndü? Neredeyse suratına gelecekti."

"B-Baba! Baba!" 

Ne kadar sallarsam sallayayım, Claude tepki vermiyordu. 

Görünüşe göre Lucas ağaç dalını onun kafasına saplamıştı. Kafasından çekip çıkarmalı mıyım yoksa olduğu gibi durmasına izin mi vermeliyim karar verememiştim, bunu ya da şunu yapamayacak kadar telaşlıydım.

Y-Yoksa ölmüş olabilir mi...? İmkanı yoktur, değil mi?

"Bu şey çok değerli olduğu için bunu kimseye vermezdim, ama senin doğum günün olduğu için sana vereceğim. Çok minnettar ol..."

Kafamın üstündeki Lucas'ın utanmaz sesini duyduğumda, kanım kaynadı.

"HEY, SENİ DELİ PİÇ! Bir anda ne yapıyorsun? Kim sana babamı öldürmeni söyledi?!"

Aargh! İşte bu yüzden siyah saçlı canavarları yanında tutmaman gerektiğini söylerler! Geri geldiği için çok mutluydum ve ona kocaman bir hoşgeldin verdim, asla bana bu şekilde geri ödeyeceğini düşünmezdim! 

Burnundan soluyan beni görmezden gelerek, Lucas açıkça konuşmaya başladı.

"O şey dünya ağacının dalıydı, bu yüzden ölmeyecek. Doğrudan hasarlı bölgeye tedavi uygulamanın en iyisi olduğunu bilmiyor musun?"

Claude yerde ölü bir adammış gibi uzanıyordu, onun yanında gözlerimi kocaman açmış haykırıyordum. Sadece Lucas rahattı.

Sonra, Lucas acımasız bir gülümseme ile kulağıma fısıldadığında, ağlamayı bıraktım ve hıçkırdım.

Bana, "Başka biri hakkında endişelenmenin zamanı olduğunu sanmıyorum. Bunu da sana saplamalıyım... " dedi.

N-Ne? Ne demek istiyorsun?

Claude'u öldürdükten sonra, beni de mi öldüreceksin? Böyle mi tatmin olacaksın?

Tedirgin bir şekilde Lucas'a baktım.

Benim korku dolu düşüncelerim ~ Endişeli gözlerim ~ Ve sen, sadece hepsini izliyorsun ~

Ancak, Lucas öncesinde"Kara Büyücü" boş yere almamıştı. Bana gülümsedi ve acımasızca söyledi "Senin  sadece mananı dengelemene ihtiyacın var, bu yüzden sana küçük bir tane vereceğim."

Voşş! BAM!

Tepki vermeye zamanım bile olmadan, Lucas'ın hızlıca kafama ince ve filizlenen bir dal sapladığını gördüm. 

Hey, bu çok ölümcül bir silah! Çok umursamazsın! Cidden, seni bilgisiz p*ç...!

Kısa bir süre acıyı hissettim ve yavaş yavaş bilincimi kaybettim.

K-Katilim Lucas... Ve ben öldüm...

Hemen uyanmak... ve Lucas'a neden beni öldürdüğünü sormak istiyorum...

Hızlıca, her şey karardı.

***

"Ahh!"

Ne kadar zaman geçti? Sanki bir boks maçını yeni kazanmış gibi titreyerek ayağa kalktım.

Ugh. B-Bu da neydi? Neden bunu yapıyordum? Neredeyim ben? Kimim ben?

Bir an kim olduğum hakkında kafam karıştı, etrafa baktım ve kısa süre sonra dün gece ne olduğunu hatırladım.

 Ahh! Lanet olası Kara Büyücü! Claude ve bana ne yaptın, seni it?! Geri gelir gelmez baba ve kızını öldürdün! Ah, seni korkutucu piç!

Refleks olarak kafama dokundum ve kafamdaki dalın bir şekilde yok olduğunu hissettim. Aynı Lucas'ın dediği gibi, ölmedim..., garip bir şekilde ferahlamış hissediyorum, ama... yine de bunu yapmamalıydı! Argh!

Peki ya Claude?

Bir süre sonra, yanımda ölmüş gibi yatan Claude'u gördüm. Korkmuş bir şekilde omuzlarından tutup sallamaya başladım.

"B-Baba! Baba!"

Bunun Lucas sayesinde olduğunu mu bilmiyorum. Yattığımız yer  bayıldığımız soğuk mermer değil de, yumuşak yataktı.

Şafak sökmüş gibiydi. Pencerenin dışında, göz kamaştırıcı güneş ışığı yavaşça yerlere doğru parlıyordu ve çevremiz çok sessizdi.

Uyanması için Claude'u salladım, sonra korkmuş bir şekilde durdum.

Aman Tanrım, öldü mü?! Nefes alıyor mu? Dün gece kafasına saplanan ağaç dalını göremiyordum! Kan akmamış gibi de gözüküyor! Ama neden hareket etmiyor?

Korkarak kulağımı Claude'un göğsüne yasladım. Sonunda atan kalbinin sesini duyduktan sonra ben de nefes alabildim. 

Ama, o kadar şey yaptıktan sonra, o Lucas p*çi nereye gitti?! Gözlerimi açtıktan sonra onun peşinden gideceğimi bildiği için kaçtı mı? Ya da öyle bir şey mi?

"Ah...."

O sırada, altımdan zayıf çıkan bir inleme sesi duydum. Şaşırmış bir şekilde kafamı indirdim.

"Baba! Uyandın mı?"

Tamamen uyanık olmamasına rağmen, dün yere düştüğü zaman alnında hissettiği yoğun acı yüzünden kaşlarını çatıyordu.

Gözlerini açar açmaz Claude'un durumunu kontrol ettim.

"Baba, neren acıyor? Kafan mı, kafan mı yoksa... kafan mı?"

Dün, en çok Lucas'ın hiç düşünmeden insanların kafalarına ağaç dallarını sokması konusunda endişeliydim. Şanslıyım ki, iyiydim, ancak Claude'un kafasındaki dal benimkinden daha büyüktü, u yüzden Claude'un nasıl bir durumda olduğunu bilmiyordum.


Yavaş yavaş odaklanmaya başlayan gözleri bana çivilenmişti. Hemen ardından Claude'un yüzündeki ifade değişti.

"Baba?"

Ugh, şimdi ne oldu?  Bu şeyin yan etkisi mi vardı? Lucas bana bir iyilik yapacakmış gibi davranıyordu!

 Ben huzursuzken, sırtını yatağa yaslarken Claude'un yüz ifadesi değişti.

Bir süredir bana bakan yüzü, çok geçmeden duygusuzlaştı ve sanki midesi yumruklanıyormuş gibi kaşlarını çattı. Mücevhere benzeyen gözleri, sakin ve şiddetli duyguların yansımaları arasında gidip geliyordu.

"Athanasia."

Bütün bu olayların arasında, adımı söyledi. Ama sonra, gözlerimiz buluştuğunda nefes alamadım. Sadece bana mı öyle geliyor? Emin değilim ancak bir şey değişti.

Bu benim hayal gücüm mü? Sesinin tonu ve bana bakışları da dünkü gibi değildi.

Karşımdaki kişinin benim ismimi fısıldamasını görmek nefes almamı unutturdu.

Bir süre sonra, huzur Claude'un yüzünde gözükmeye başladı. Bana bakarken bakışları sakin ve nazikti.

Sonra iki elleri de bana doğru uzandı.

"Gel buraya."

O sırada çok şaşırmıştım sadece bir kelime dudaklarımdan fısıltı gibi çıktı.

"Baba....?"

Bu küçük fısıltı sanki bir şeyi kanıtlamak için çok keskin çıkmıştı.  Claude bir saniye bile tereddüt etmeden cevap verdi.

"Efendim."

Dünkü bakışlarına göre şimdiki bakışları çok daha da tanıdıktı, öyle olsa bile buna inanmayı reddettim ve yine sordum. 

"Gerçekten babam mısın?"

Ağlayan beni gören Claude, kaşlarını çattı. Bir süre sonra, dudaklarından derin bir nefes alış sesi geldi. Tam o anda eli yanaklarıma dokunmuştu.

"Evet, ben senin babanım."

"Ağlamayı kes. Çirkin olacaksın."

Duygusuz yüzü. Duygusuz sesi aynıydı. Ama bakışları bana zarar verebilecek kadar sıcaktı.

O anda, ona doğru zıplayıp sıkıca sarılmaktan başka bir şey yapamadım.

 Anılarını geri kazanmasa bile fark etmeyeceğini, çünkü bunun en çok istediğim şey olmadığını düşünmüştüm. Onu uzun zamandır görmemiş gibi hissediyorum, ve kalbim çok rahatsız hissettiriyor. Sadece Claude bana verdiğinde hissedebileceğim o sıcaklık... 

Neden ağladığımı anlamak istiyor gibi gözüküyordu 'ağlama' diyerek fısıldadı. Babamın geri döndüğünü anladım.

"B-babaaaa....!!"

Kolları sırtıma dokunduğunda sadece kolları arasında kaldım, ağlayarak.

"Ağırlaşmışsın."

"Baba, sen tam bir aptalsın..."

Küçük bir gülme sesi duyduğumda, gözlerimi kapattım daha da sıkıca sarıldım sanki yine kaybolacakmış gibi.

On beşinci doğum günümde, Claude bana geri döndü.

Lucas'ın da dediği gibi en harika doğum günü hediyesiydi...

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


109   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   111 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.