"Ay ve yıldızları senin için yeryüzüne indireceğim."
"Püf!"
Claude'un aniden bunu söylediğini duyduğumda, açıkça ağzımdaki çayı tükürdüm ve arkasından birkaç kez öksürmeye başladım. Ah, kesin boğuluyormuşum gibi gözüküyorum! Çay içerken ne söylediğini düşünüyorsun?!!
Bendeki şaşkınlık ve çaresizliğe rağmen, Claude hiç beklemediğim yüz ifadelerini yapmaya başladı. Sesi çok sakindi, ancak kesin olarak bana iki kat, ah hayır hayır, üç kat şok geçirtmişti.
"Bunun çok ilginç bir anı olduğunu hatırlıyorum. O sırada, ben konuşmamı bitirdikten sonra, bana seni kelimelerle anlatamayacağın kadar çok sevdiğimi söylemiştin. Neydi o "Seni, düşündüğümden daha çok seviyordum." muydu?"
"Güzel,güzel."
Claude hafıza kaybı yaşarken söylediğim şeylerdi! Doğum günümde, birlikte tekne gezisi yapıyorken, bir anda Claude ile sinsice dalga geçerek eğlenmek istemiştim! Şimdi de karşı saldırı yapıyor!
Hep birlikte olduğumuz "eğlenceli zamanı"mızın uzun sürmeyeceğini düşünmüştüm. Şey, aslında şu anda geçmişten bu şekilde bahsedeceğini düşünmemiştim. Benim telaşlanmamın tam tersine, Claude yavaşça bardağını kaldırdı ve çayını içti.
Sakin olmaya çalıştım.
"Ne, yalan söylemedim."
Onu yüz üstü bırakarak utanmaz bir şekilde ilerlemeye devam ettim. Evet, beni seviyorsun, değil mi? Şu an sevmiyor gibi davransan bile işe yaramayacak!
"Baba, seni gerçekten çok seviyorum."
Cümlem Claude'un kaşlarını hafifçe kaldırdı, ancak nedense hiçbir şey söylemeden sadece bana baktı. Ne? Bunu görmezden gelmeyecek misin? Neden böyle boş gözlerle bakıyorsun şimdi?
Tabii ki, bu Claude'un yüz ifadesinin mutlu olduğunu anlamına gelmiyor. Ancak, cümleme "saçmalama" ya da "güzel rüyaymış" gibi şeylerle karşılık vermedi. Claude'un kişiliğini göz önüne alarak, bunun hakkında dalga geçeceğini düşünmüştüm!
"Athanasia." Bir süre sonra, Claude adımı seslendi.
Claude şu an olması gerektiğini düşündüğüm yüz ifadesini yapıyordu. Ancak, söylediği şeyler düşündüğümden tamamen farklıydı.
"Başkaları ne derse desin, sen benim kızımsın." Yapraklar etrafımızda sallanarak gölge ve ışığın düştüğü yeri değiştirirken, Claude doğrudan bana baktı.
"Ben ölene kadar... Hayır ben ölsem bile, senin benim kızım olduğun gerçeği asla değişmeyecek."
Bana göre, işte o anda gizliden gizliye beni bitiren korkaklığım tamamen parçalandı ve arkasında bir toz bile bırakmadan yok oldu. Evet, artık tüm kalbimle Claude'un yaralanmamasını ve onu asla yaralamak istemediğimi biliyorum.
"Bu şeyi hiçbir şekilde unutma." Claude bu güzel manzarayı arkasında bıraktı ve keskin ve sarsılmayan gözleriyle bana bakmaya devam etti.
O sırada, hiçbir şey düşünmedim. "Evet, Baba."
Aynı Claude'un da söylediği gibi, eğer bu şu an tam karşımdaki insanın iyiliği içinse, onun için her zaman ölebilirim.
"Biliyorum."
Şimdi bu tamamen çaresizce... Artık kimseye güvenmeyen, yalnız başına yaşayan birisi değilim. Artık geçmişe dönemem ya da şu an aldığım sevgiyi görmemiş gibi davranamam.
"Biliyorum, ben Baba'mın kızıyım."
Yani, belki bir gün, onu kaybedeceğim. O zaman tamamen yıkılacağım ve kurtarılamaz olacağım...
"Bunu asla unutmayacağım."
O zaman, şu andan itibaren, onu korumak için elimden gelenin en iyisini yapacağım. Sahip olduğum her şeyi kumarda oynamak zorunda olsam bile, en sonunda şimdi olduğu gibi bu kişiyle birlikte olabileceğim.
Mutlu bir şekilde babama gülümsedim. "Bu yüzden babam da unutmamalı."
Karşımdaki kişinin sonsuza dek benim yanımda durmasını ve mutlu olmasını gizliden gizliye dileyerek...
*** Bahçeden dışarı doğru ilerlerken Felix gülümsedi. "Majesteleri anılarını geri kazandığı için çok mutluyum."
Claude'un emriyle tekrardan benim koruyucu şövalyem oldu, ve birlikte Zümrüt Sarayı'na doğru ilerliyorduk.
Claude'u gördükten sonra, yavaşça kalbim mutlulukla dolmaya başladı. Şu an kendimi sanki birisi hafifçe dokunsa anında patlayabilecek bir bomba gibi hissediyorum. Ve nedense şu an, kalbim derin duygularla dolu. Ah, neden bilmiyorum, şu an her şeyi yapabileceğimi hissediyorum.
O sırada, bir şeyler vücudumda kıvranmaya başladı. Açıklayamayacağım bir güç ile çevrelendim ve yavaşça elimi havaya kaldırdım. Hareketime Felix'in şaşırmış bir yüz ifadesi ile baktığını hissedebiliyordum. Ancak bunu görmezden geldim ve elimi havaya nazikçe salladım.
Tam o anda, inanılmaz şeyler oldu.
"Prenses!"
Şaşırmış düşünceler içeren sesler, havada yankılandı. Beni takip eden şövalyeler ve kraliyet memurları Felix ile birlikte nefeslerini tuttular ve tek sıra halinde durdular.
İlk başta sadece yeşil görünen alanda harika çiçekler oluşmaya başladı. Ağaçlar mevsime karşı yeni yeşil yapraklarla dolmuş, mevsime karşı tomurcuk gibi açmıştı.. Ne kadar güzel!
Elimi biraz daha yukarı kaldırdığımda, hala ilkbahardaymışız gibi büyüyen çiçekler bir anda açmıştı. Çok geçmeden, üzerinde bulunduğumuz yer, rengarenk çiçeklerle doldu.
"Aman tanrım..."
"Bu..."
Kısa bir süre sonra kuşların cıvıltısı ve diğerlerinin şaşırmış sesleri havada kayboldu. Başımdan ayağıma kadar tüm vücuduma dolanmış dolgun bir koku hissediyorum, bu tatlı koku kalbimi doldurdu.
Bu, bu dünyada kendi isteğimle başardığım ilk büyü.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.