Who Made Me A Princess - Novel - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




113   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   115 


           
Müzik eşliğinde, görevliler katılanlara içecekler uzatmaya başladılar.

"Ah, bu gizemli dans stili çok ilginç!"

"Burada ilk kez tanışıyoruz gibi gözüküyor. Şuraya geçip konuşmak ister misiniz?"

Ziyafete katılan soyluların hepsi bu gizemli atmosfer ve özel ziyafetten etkilenmişlerdi. Bu tepkileri gördüğüm zaman, çok rahatlamıştım. İlk amacıma ulaşmıştım. Her şey planıma göre gidiyordu. Belki de başından beri bu endişem gereksizdi.

Uyum sağlamak için sesimi değiştirdim.

"Pekâlâ, tahmin edeyim. Gül gibi kırmızı dudaklar ve zambak kadar beyaz bir ten..." Bence şuradaki kız Marki Irene ailesinden "zambak kız" olarak da tanınan Helena hanımefendi. Ancak giydiği peruğa bakılırsa, partiye gelmiş olmasına rağmen başkaları tarafından tanınmak istemiyor gibi gözüküyor.

Dans salonundaki atmosfer her geçen saniye daha da yükseliyordu. Aynı yaştaki erkek ve kızlar birlikte zaman geçiriyorlardı. İlk başta açılmak biraz zor olsa bile, kısa süre sonra salon tamamen konuşma sesleriyle dolacak. Eğer herkes burada güzel zaman geçirirse, Claude ve benim hakkımda söylenen saçma söylentiler yavaş yavaş kaybolacaktır. Hepsinden öte, Claude günahkâr Prenses 'in bu kadar gürültülü bir parti yapmasına izin vermezdi.

***

Bir süre sonra, biraz temiz hava alabilmek için partiden gizlice ayrıldım.

"Voaa~"

Dışarı çıktığımda, boğuluyormuş gibi hissettiğim tuhaf duygu hafifledi. Aslında özellikle bugün kalabalığın tam ortasına olmak istemiyorum. Neyse ki, partinin teması maskeydi, aksi takdirde, partinin ev sahibi olarak, bu kadar kolay bir şekilde dışarı çıkamazdım.

Ijekiel ve Jennette'in doğum günü partime birkaç olay yüzünden gelemeyecekleri haberi bu sabah Dük Alpheus'ların konağından geldi. Bu "olay"ların ne olduğunu öğrenmek için biraz meraklıydım. Jennette ile görüştüğüm son sefer Kuruluş Kutlaması'nın son günüydü. Alpheus'ların konağında kötü bir ruh halinde olduğunu görmüştüm. O zamandan beri biraz endişeliyim.

Bunları düşünürken, vücudumu tamamen balkondaki korkuluklara yasladım. Ortada hiçbir şey olmamasına rağmen kalbimin neden bu kadar karmaşık olduğunu anlamıyorum.

"Bu senin doğum günü partin olmayacak mıydı?" O sırada, yanımdan gelen tanıdık ses beni biraz üzdü.

"Parti başlayalı sadece kısa bir süre oldu. Neden tek başına dışarı çıktın ve perişan bir şekilde yalnız hissediyorsun?"

"Ah, yalnızlık senin uzmanlık alanın mı?"

Balkonda oturan Lucas'a küçük bir bakış attım ve kendimi tutamadan ona dil çıkardım.

"Evet, öyle değil mi?"

"Evet, ne zaman kaç kez tek başıma kendimi yalnız hissetsem de, sizi yenemem, Bay Yalnız Siyah Kurt! "

Benim laflarımı dinledikten sonra, Lucas'ın yüzünde 'saçma sapan konuşma' ifadesi oluştu.

Yoksa bu...

"Hey, biraz fazla bakıyorsun!"

"Ne?"

"Yüz ifadenle açıkça benimle alay ediyorsun ve bana gülüyorsun. "

Her neyse, yüz ifadesi çok belli...

"Bu saçmalığı yayan kişiden kurtulmalıydım."

"Ah, olmaz, Zambak Kız ol-!"

"Zambak Kız?"

Oops, Lucas'a "Yalnız Siyah Kurt" unvanını veren kişiyi tanımıyorum ki! He he. Kısaca, şu anki durumumuz oldukça tehlikeli!

"Vay! Şuraya bak, Lucas!"

"Ne? Ne var orada?" Lucas, akşam karanlığıyla koyulaşan gökyüzündeki yıldızlara baktı ve konuya devam ettiremedi.

Vay be, bu çok tehlikeliydi... Şanslıyım ki, Lucas Zambak Kız hakkında bilgi almak için beni sıkıştırmadı. Zambak Kız bugün dans salonunda değil mi? Her şeyin ortaya saçılması durumunda onu korumak istiyorum, doğum günü partisinde kan güzel bir şey değil...

"Yıldızlar fazla parlak değil...? Bugün benim doğum günüm, yani unut artık! Daha fazla soru sorma."

"Bugün, senin doğum günü partin uğruna, pekâlâ. "

Ah, sonunda...

"Biliyor musun? Sormama bile gerek yok, nasıl olsa daha sonra ağzından teker teker çıkaracaksın."

"Teker teker mi? Ben öyle birisi değilim!"

"....unut gitsin, bugün gayet iyi bir havadayım, seni zorlamayacağım. Doğum günü hediyeni önceden yollamış olsam bile, bugün için sana özel olarak bir şey hazırladım."

Çiçeklerin taç yaprakları karanlık gökyüzünde dalgalanmaya ve yıldızlar da parlamaya başladı. Gökyüzünün her tarafından yıldızlar arkalarında izler bırakarak sanki bir su damlalarıymış gibi yere düşüyordu. Arkamdan gelen heyecanlı sesleri duyduğumda, arkamı döndüm ve aynı sahnenin dans salonunda da olduğunu gördüm. İnsanların gözleriyle tavandan alçalan yaprakların düşmesini izlediğini gördüm ve tekrar balkona baktım. Lucas orada sessizce oturuyor sanki bu olaya sebep olmamış gibi bacaklarını aşağıya doğru sallıyordu.

"Çok güzel, teşekkür ederim." Karşımdaki parlak sahneye bakmadan önce fısıldadım.

Havaya yayılan sesim neredeyse bir mırıldanma kadar hafifti, ancak Lucas'ın bunu duyduğunu biliyordum. Bu on beşinci doğum günü partimin sonuydu.

***

Sonraki gün, odamda yalnız bir şekilde pencereden dışarı bakınırken parmaklarımla oynuyordum. Hafifçe gözlerimi kapattım ve sonra hemen açtım.

Karşımda açan beyaz gülleri gördüm. Önümde sallanan çiçekleri gördüğümde bu bahçede olmamın doğru mu yoksa yanlış mı olduğunu bilmeden birazcık duraksadım, ancak yine de hemen oradan ayrılmadım. Dürüst olmam gerekirse, hangi his veya kaç bin tereddütten sonra burada durduğumu da bilmiyorum. Belki ikisiyle, ya da hiçbiriyle.

Kalbim hiç umurunda değilmiş gibi hissettirdi ve bir süre bahçede yürüdüm. Eğer öncesinde burada tanıştığım birisini görürsem sorun yok ama kimseyi görmezsem de sorun yok.

Açıkça söylemek gerekirse, gerçekten ne istediğim hakkında hiçbir fikrim yok. Bir süre sonra, arkamı döndüğümde, görüşüme giren kişiyi gördüm ve yaptığım şeyin tamamen doğru olmadığını hissettim.

Güneş gümüş saçlarını parlatıyordu. Güneş ışığıyla parlayan altın gözlerinde kendi yansımamı görüyordum.

"....şu an rüya mı görüyorum?" Beni gördüğü zaman Ijekiel gözlerine inanamamıştı.

Dük Alpheus'un malikânesine Jennette'i görmeye gittiğimde, Ijekiel'le görüşmüştüm, ancak o bunu bilmiyordu. Bu Claude'un doğum günü ziyafetinden sonra ilk kez doğrudan birbirimize bakıyoruz.

Belki de, uzun bir süre kayıp olduğumu ve saraya döndüğüm haberini daha yeni duymuştur. Emin değildim. Ijekiel şüphe ve şaşkınlıkla bana bakıyordu. Tepkisini birazcık anlayabiliyorum...

"Belki de sahtedir..."

Şu an durduğumuz yer, Lucas'ın saçma şakası yüzünden Dük Alpheus'un malikânesine gittiğim zaman Ijekiel'in beni getirdiği beyaz çiçek tarlasıydı...

Kafamı kaldırdım ve Ijekiel'in katlanmış ceketinin altındaki beyaz bandajı gördüm. Nedenini bilmiyorum ancak sol kolu, dirseğinden bileğine kadar bandajla sarılmıştı. Belki dünkü doğum günü partime, o ve Jennette'in katılmamasının sebebi de bu olabilir.

"Bu... Bir rüya mı? Yoksa bir hayal mi?"

"Ijekiel..." hafifçe ağzımı açtım ve ismini seslendim. Sesimi duyunca yüz ifadesi değişti.

"Bu gerçek mi?"

"Tanrıça tarafından kutsanan ve hayat verilen oyuncak bebeğinin yüzü böyle midir?" Bu konuyla, Ijekiel sanki "Ben ne bir rüyayım ne de bir hayalim" düşüncesini kararlaştırmaya çalışıyormuş gibi gözüyordu, bana doğru ilerlemeye başladı.

"Ben..."

Parmak uçlarım birkaç adım uzaklıktan gelen adım sesleri yüzünden derin bir acı içerisindeymiş gibi hafifçe titremeye başladı.

"Size dokunmak istiyorum." Ijekiel'in yüzü bir sebepten dolayı acı içindeymiş gibi gözüktü, hiçbir şey söyleyemedim. "Ancak nasıl yapmam gerektiğini bilmiyorum. Şimdi bile,hâlâ, eğer gözlerimi kapatırsam, anında yok olacaksın..."

Ijekiel'in kendini küçümseyen sözleri kulaklarımda yankılandı ve rüzgârla birlikte uzaklara sürüklendi. "Hayatımda böyle bir kaybetme ve kazanma duygusuna sahip olacağımı hiç düşünmemiştim."

Kitabın asıl karakteri Ijekiel, duygularını samimi hislerle dolu bir sesle açıkladı. O sırada ben ne hissediyordum?

"Hâlâ bunun bir rüya olduğunu mu düşünüyorsun?" Bir süre ona baktım ve hafifçe ağzımı araladım.

Dediklerimi duyduktan sonra, Ijekiel'in yüz ifadesi sanki kılıfından sertçe çekilen bir hançer gibi değişti. "Bunun gerçek olduğunu söylediniz, tam karşımda yine yok olacak mısınız?"

"Şu andan itibaren, yok olmayacağım."

Ijekiel bunların hepsini kabul etmeyi başaramayacak gibi gözüküyordu. Bir süre sessizliğini korudu. "Neden bugün buraya geldiniz?"

Cevap vermedim.

"Belki de burada olduğum için..."

Kar beyazı renginde çiçekler etrafımda çırpınıyordu. Hiçbir şey söylemedim sadece sessizce ona bakmaya devam ettim.

"Eğer öyleyse, lütfen size doğru gelmeme ve size dokunmama izin verin."

Fısıldadıktan sonra, üzerinde kalan çiçeklerin kokusuyla birlikte Ijekiel bana doğru ilerledi. Bandajla sarılı olmayan sağ elini bana doğru uzattı. Sonunda parmak uçları yanağıma dokunduğunda...

Ahhh!

"Sizi rahatsız mı ediyorum?" Anında soğuk bir ses kulaklarıma geldi ve başımı döndürdü.

Farkında olmadan, çiçek ve çimenlerle dolu bahçenin yerine odama geri dönmüştüm.

"Bu çok sinir bozucu, dayanamıyorum." Lucas, kanepede yatan bana keskin kızıl gözleriyle baktı. "Ve tabii ki, seni rahatsız ettiğimi söylesen bile, o yere seni geri yollamam."

Kanepede yatıyorken, hızlıca ayağa kalktım. "Hayır, iyi yaptın, teşekkür ederim."

Dürüst olmam gerekirse, oradan nasıl kaçmam gerektiğini bilmiyordum, bu yüzden Lucas'ın beni geri getirmesi oldukça yerindeydi.

Nedenini bilmiyorum ancak Lucas aynı soruyu tekrar sordu, "İyi mi yaptım?"

"Evet."

Lucas ağzını kapattı. Garip hissetse bile başka hiçbir şey söylemedi.

Kanepeden uzaklaştım ve rüzgâr yüzünden karışmış saçlarımı ellerimle taradım. Saatin çoktan üç olduğunu fark etmeden önce sertçe gözlerimi ovaladım.

***

"Ah, Lily biraz önce burada değil miydi?"

"Gitti."

"Burada olmadığımı biliyordun, değil mi?"

Şey, aslında Kara Kule'ye gittiğini düşünmüştüm...

Bir süre düşünmeye devam ettim ve kısa bir süre sonra mırıldandım.

"Biliyor musun, yaşamak zor iş."

"......."

"Haklı değil miyim?"

Ve tabii ki Lucas bana hiçbir şey söylemedi.

Bilinçsizce, biraz önce beyaz çiçek bahçesinde olan şeyden, Ijekiel ve elinin sıcaklığının bana dokunması, hafifçe titreyerek oturduğum sandalyeden kalktım.

"Babamı görmeye gitmem lazım. Daha sonra git ya da ne istersen yap."

Lucas bir kez daha arkamda hiçbir şey söylemedi, ancak bu sefer ben de bir cevap beklemiyordum, bu yüzden ne söyleyeceğini beklemeden odadan ayrıldım.

On beşinci yaşımın yazının ilk zamanlarıydı. Son bölümü bitirdiğimi hissetmeme rağmen, aslında daha ilk bölümü geçmeye yeni başlamıştım...

***

Yıllar geçti, artık on yedi yaşındayım.

Zaman durmadan hızlıca geçti ve ben açan bir güzellik haline geldim.

"İşte bu büyü, biraz verimsiz değil mi?"

Kalın büyücü kitabını masanın ortasına koydum ve diğerlerinin fark etmediği şeyi gözleri önüne serdim.

"Sadece bu değil, 'Büyüme' bölümündeki bütün büyüler gereksiz uzun ve kusurlu gibi geliyor."

"Ancak bu yöntem İmparator Aetherunistas güçlendiğinden beri düzenli hale getirildi. Geçmişte birçok büyücü bunun hakkında kafasını yordu, ancak daha etkili bir büyü bulamadık. "

Kule'nin büyücülerinden birisi hızlıca dediklerimi yalanladı.

Hey, işte yine 'Bizim İmparator Aetherunistas'ımız en iyisi!!' 'Bizim atalarımız en iyisi!!' 'Aetherunistas evrendeki en güçlü varlık!!' Bu saçmalığı kaç bin kez duyduğumu hatırlamıyorum. Ek olarak, diğer büyücüler de ona destek olarak kafalarını sallıyor.

Ugh, şunu fark ettim ki ne zaman İmparator Aetherunistas'ı yücelten bir büyücü görsem, sinirim bozuluyor.

Eğer İmparator Aetherunistas hâlâ yaşıyor olsaydı, buradaki herkes çok büyük hayranı olurdu... 

***

ÇN: Ijekiel'e de çok üzülüyorum ya...

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


113   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   115 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.