"Şuna bakın. Yan yana çizilmiş çizgilerin her birinde akan bu zarafet ve ihtişama bakın!"
"Ortadaki sarmallar eğer bu formüle bakarsanız mananın bağlarını anlatmaya çalışıyor ve yukarıya doğru uzanan altı köşeli taç yaprakları ise mana döngüsünü kolaylaştırıyor..... bla bla bla.... "
Demek istediğim, büyü için çizdikleri şekiller çok garip. Bununla ne yapmam gerekiyor?
Gerçekten sinirlenmiş bir yüzle büyücülere baktım. Bu geçen iki yılda kendimi bu işlere adamıştım ancak artık bundan çok yoruldum.
O kadar kendimden geçmiştim ki daha fazla dayanamayacağım için büyücünün alçakgönüllülüğün güzelliğini açıklamasını zar zor dinledim.
"Evet, bu yüzden işte düşünüyorum ki daha verimli hale getirebiliriz."
"Pardon? Ama bu çok saçma...?"
"Öyle diyebilirsiniz ama bu çok mantıksız! Eğer bir örnek vermezseniz, bu tamamen saçma olur. "
"Şuna bakın." Bir parça kâğıdı ellerine uzattım. "Bu büyü daha mükemmel değil mi?"
Yüzleri aynen şöyle diyordu: "Bu hiçbir şey!" Kule'nin büyücüleri onlara verdiğim kâğıda, beklediğim gibi, şüpheli bakışlarla bakıyorlardı. Ancak hemen sonra, gözlerini kocaman açtılar ve 'Hucckk!' sesi çıkardılar.
"Bu... Bu!"
"Prenses, yoksa..."
"Hey, neymiş o?"
Gözleri ve seslerinin tonu çoktan acımasızca titriyordu. Bu manzara sanki çürük dişimi kaybetmişim gibi hissettirdi.
Hihi, doğru. Bu çok harika değil mi! İki yüz yıldan öncesinde oluşturulan bir büyüyü harika bir şekle soktum ve eminim ki hiçbir büyücü buna karşı çıkamaz.
Açıklamamı duymak için bana dikkatle bakan büyücülerin yüzlerine bakarken, gülümsedim ve incelediğim büyünün hikâyesini anlattım.
"Kısacası orada manayı birleştirmeye yardımcı olduğu yazıyor, ancak eğer dinlerseniz, bütün o satırları okumanıza gerek kalmaz. Çoktan bunu test ettim ancak sadece tek bir halka bile büyüyü oluşturmak için gerekli olan durumları sağlayabilir. Bunun yerine, o bölümü birazcık değiştirdim ve gereksiz mana kullanımını önlemek için bir büyü uyguladım. Eğer bu kelimeyi şurada kullanırsanız, büyü oluşurken her hangi bir yan etkinin olmasını engelleyecektir. Ayrıca, şu formül işe yaramıyor çünkü çok kısa bir sürede mananın hepsini kullanıyor... "
Açıklamam bittikten sonra hayret verici bir dikkatle kâğıdın üzerinde hareket eden elime baktılar.
"Bu güçlü bir büyü yaparken gereken zamanı azaltır ve etkiyi neredeyse üç katına çıkarır."
Açıklama sona erdi! Oops, bu çok zordu. Ancak ben Lucas gibi değilim bu yüzden açıklamalarımda 'böyle' ve 'şöyle' gibi kelimeleri kullanmayacağım! Sonra, büyücüler benim harika açıklamama etkilendiler ve aniden heyecanlı bağrışmaya başladılar.
"Aman Tanrım! Bu harika olayı tarihte bir dönüm noktası olarak işaretlemeliyiz! İki yüz yıl boyunca hiç kimse İmparator Aetherunistas'ın büyüsüne bir şey yapamadı!"
"Tanrım, bu tamamen inanılmaz bir büyü! Bu fevkalade bir yol!"
"Bu formül büyüyü 1,5 saniye daha hızlandırmaz mı?"
"Vay! Hemen test edelim!"
Hepsi bir ağızdan konuşmaya başladı ve ben ise buruşmuş kâğıtları değerli bir altınmış gibi tutan büyücülere gururlu bir şekilde bakıyordum.
Ah, ne zaman bu büyüyse baksam, soğuk yüzünden burnum tıkalıymış gibi hissediyorum, ancak onlu yaşlardaki vücudumu terk ettiğimi hissediyorum.
Hepsinden önce, yeni büyümü kullanmak için odaklanan büyücüleri gördüğüm için çok mutluydum.
***
"Prenses, kuleden geri mi döndünüz?"
"Evet."
Zümrüt Sarayı'na geri döndüğüm zaman, her zamanki gibi, beni ilk karşılayan kişi Lily oldu.
Kara Kule'ye gideli uzun zaman olmuştu ve artık alışmış gibi gözüküyordu.
"Ah, Lily üzerinden çok leziz bir koku geliyor."
Lily'nin olduğu tarafı kokladım.
"Tam da yeni bir tatlı yapmıştım. Odanıza getireceğim."
Her zamanki gibi Lily bir annenin gülümsemesi kadar nazik bir şekilde gülümsedi.
Ah, Lily. Aç olduğumu nereden bildin ve bu yüzden tam gelme zamanımda benim için tatlı yaptın?
Aslında, endişelenecek pek bir şeyim yoktu çünkü bu davetiyeler değerlendirildikten sonra bana geliyordu.
"Ha."
Mırıldandım ve kanepeye otururken ilk önce gelen davetiyeleri okumaya başladım.
Bugün çok canlı ve iyi hissediyordum çünkü sonunda yeni büyü hakkında konuşmalarımı bitirmiştim.
Eğer daha iyi hissedeceğimi bilseydim, bunun hakkında çok daha önce konuşmalıydım. Kara Kule'nin büyücüleri sadece Aetherunistas'a tapmaya değil, dikkatli olmaya da çalışıyorlar.
Vay, bu arada, ben de çok fazla geliştim, değil mi? "Tarihteki en güçlü İmparator" unvanlı Aetherunistas'ın büyüsünü düzeltebileceğim günün geldiğine inanamıyorum! Şimdi düşündüm de, bu yeni bir etki!
Evet, evet, kabul etmekten nefret ediyorum ancak ben bu fikri bulurken, Lucas'ın çok etkisi vardı. Kabul ediyorum, o bir dahi!
"Prenses, kitabınızı okurken bunları yiyin lütfen."
Ben kendimi övmekle çok meşgulken, Lily odama birkaç atıştırmalıkla geldi.
"Ah, bu yoksa kahve mi?"
"Evet. Son seferkinde Prenses'in çok sevdiğini hatırladım. Sarayımız için biraz aldık."
Aslında, Obelia İmparatorluğunda kahve yoktu. Kısa bir süre önce, Lily Atlanta'dan satın alınan yeni bir arabanın Zümrüt Sarayı'na vardığını söylemişti. Yani, araba kahve mi getirdi?
Dumana dalmış ve kısa bir süre sonra kendimi kokunun içinde kaybetmiştim. Tabii ki çayı seviyorum, ancak bazen kahvenin tadını özlüyordum. Ha ha, her ne kadar alıştığım hazır kahveyle aynı tatta olmasa da. Ancak hepsinden sonra, burası Obelia ve bunu bulmak bile zor. Her ne kadar büyüsem de, damak tadım hala bir çocuğunki gibi, bu yüzden bütün şekeri kahvenin içine döktüm.
"Hadi oturalım ve birlikte yiyelim."
"Prenses'in yemesini izlemekle bile doyduğumu hissediyorum."
Hmm, birlikte yememiz daha güzel olmasına rağmen... Ama Lily yüzünde bir anne gülümsemesiyle bana baktı. Onu ikna edememiştim. Lily hala yediğim şeyleri pişirmeyi, saçımı taramayı ve uyumadan önce bana bakmayı seviyor...
Hayatımdaki bazı şeyleri tamamen kendisi yapmayı seviyor çünkü onu çok seviyorum, on yedi yaşıma gelene kadar onu hiç durdurmadım.
"Prenses ne zaman bu kadar büyüdü ve güzelleşti...?"
Şu geçen iki yılda birazcık daha uzadım. Öncesine göre, oyuncak bebek ruhlu görünüşüm aniden yok oldu. Yüzüm oldukça kilo verdiği için artık karpuz şekilli bir yüzüm yok. Küçük ve canlı görünüşümün artık elimden alındığını söyleyebilirim.
Belki de bu yüzden Lily bugünlerde bana dikkatle bakıyor ve kendi kendine mırıldanıyordu. Lily'e sırıtırken şakacı bir şekilde konuştum.
"Ben her zaman çok güzeldim."
"Kesinlikle. Prenses doğduğu andan beri dünyadaki en sevimli ve güzel kızdı."
Kuuu.... Hala şakamı ciddiye alıyorsun. Bu biraz utanç verici ama Lily'nin sevgisi benim en çok sevdiğimdi. Belki de bu yüzden Lily'e karşı hep bir çocuk gibi davranıyordum.
Atıştırmalıkları yedikten sonra, davetteki zamanda Garnet Sarayı'na gittim.
"Baba! Yürüyüşe çıkma zamanı geldi!" (Çn: Köpeğine mi sesleniyorsun bu ne Athy?! dfjkfdj)
Claude her zamanki gibi kendisini çalışma odasına kapatmış kâğıtlarla boğuşuyordu. Kapıyı açıp içeri girdiğimde, Claude gözlerinde biraz tereddütle kafasını kaldırdı.
İlk başta çok fazla çalıştığı zaman onu rahatsız etmek istemediğim için dikkatli davranıyordum ancak artık biliyorum ki eğer Claude'u rahatsız etmezsem akşama kadar odasından dışarı çıkmayacak.
Aynı dün olduğu gibi, Claude gözlerini bir kez kapattı ve tam zamanında çalışma odasına adım atan bana baktı.
"Felix."
"Evet, Majesteleri."
Arkamda duran Felix, Claude'un sessiz çağrısını kafasını eğerek cevapladı.
"Günün bu saatinde, kendimi tasmasıyla birlikte yürüyüşe çıkması gereken bir köpek gibi hissediyorum, ruh halimden dolayı mı?"
"Bu Prenses'in güzel kalbinden, Prenses'in size olan sevgisi. Prenses her zaman Majesteleri'nin sağlığı hakkında endişeli olmuştur. İşte bu yüzden günün bu saatlerinde, Prenses çalışma odasına Majesteleri'ni görmek için gelecektir. Majesteleri de bunun övgüye değer olduğunu düşünmüyor mu?"
"Evet, babam aslında kendini ip tarafından yönlendirilen bir köpek olarak tanımladı... Bu açıklama çok ağır! "Kaşlarımı çattım.
"Buna ek olarak, insanlar ve hayvanlar güneşin tadını çıkarmalı ve sıcak havada bacaklarını hareket ettirmelidir, Majesteleri."
Aferin, Felix!
Belki de yıllardır birlikte olduğumuz için olabilir, ancak artık ikimiz de çok iyi geçiniyoruz. Bu kişinin her emri yerine getiren (ateşli kan şövalyesi) Felix olmasına inanabiliyor musunuz? Hehe.
Her neyse, Claude'un bizim konuşmamızı dinlerken gözlerini kıstığını gördüm. Sadece pes etsen daha iyi olur, Baba.
"Hadi ama yaptığın şeyi bitir ve bugün birlikte yürüyüşe çıkalım. Felix'in de dediği gibi, insanlar bazen güneş ışığı almalı, yürüyüşe çıkmalı ve spor falan yapmalı."
"Haah."
Claude sanki hoşlanmamış gibi hafifçe iç çekti ancak yine de beni uzaklaştırmadı.
Tabii, eski zamanlarda tereddüt etmeliydi ama bunların hepsi ben küçük bir çocuk olduğum zamanın hikâyesi. Ve inatçı olsam da, hiçbir şey kaybetmiyordum.
"O zaman ben burada sessizce bekleyeceğim."
Benim için yapılan kabarık kanepeye sırıtarak oturdum.
Ew, garip. İki yıl önce, odamdaki kanepeyi buradaki kanepenin markasıyla değiştirdim, ancak buna rağmen garip bir his veriyor? Tuhaf bir şekilde, bu kanepenin daha yumuşak ve kabarık olduğunu düşünüyorum?
Kanepenin kabarıklığını biraz daha test etmek istedim ancak kendimi tutmaya karar verdim çünkü eğer kıçımı kaldırıp indirmeye devam edersem Claude'u rahatsız edebileceğimden korktum.
"Babaaaaa, her gün mektup okumaktan yoruldum bu yüzden hadi bugün çiçek bahçesine gidelimmmmm."
Ve bir süre sonra, Claude'un kolunu tuttum ve Garnet Sarayı'ndan çıktık. Felix de arkamızdan geliyordu.
İlk başta, Claude ona kızdığında Felix morali bozuk bir şekilde uzaklaşırdı. Ancak, son zamanlarda durum hiçte böyle değildi. Felix sadece uzaktan bizi takip etti. Sonunda alışabildi. Evet, ancak başka bir açıdan, bu Felix'in şu zamana kadar uyum sağlamaya zorlandığı anlamına mı geliyor? Ah, Felix, bir anda biraz mahcup oldum...
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.