Who Made Me A Princess - Novel - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




125   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   127 


           
Bir saat kadar sonra, avcılar yağmur yüzünden tamamen ıslanmış bir şekilde geri döndüler.

"Bardaktan boşalırcasına yağıyor."

"Ha ha, benim avım ıslanmadı. Bak, siyah kürkü parıldamıyor mu?"

Yağmurun altından kurtulup gelen insanları gördüğümde elimi salladım.

Voşş.

"Ne?"

"Kıyafetlerim bir anda tamamen kurudu!"

"Neler oluyor?"

"Ah, Prenses...!"

Daha önce olduğu gibi olmayacak. Bazen büyü kullanabileceğimi unutuyorum.

"Teşekkürler Prenses."

"Pek bir şey değil."

Gülüşen insanlara bakındım. Ah bir dakika, bu da ne? Hâlâ ıslak olan birisi var!

"Ah, Prenses..."

Herkes ısınmışken, Cabel Ernst'in hâlâ ıslak olması göz çarpıyordu. Elbette, köşede olduğu için diğerleri onu fark etmemiş gibi gözüküyordu.

"Şey..."

"Bekle!"

Ah, ama şu tepkiye bak! Seni bilerek dışladığımı düşünerek beni yanlış anlamış gibi gözüküyorsun.

Şaşırmış bir ifade ile, uzaklaşan Cabel Ernst'in peşinden koştum.

"Bay Ernst."

"Özür dilerim, özür dilerim, Prenses. Benden bu kadar çok nefret ettiğinizi bilmiyordum..." (Çn: Yaaa kıyamam sana!)

"Bekle, öyle değil."

Eğer ben peşinden koşmasaydım kendine bir çukur kazacak olan Cabel'e neden üzerinde büyünün işe yaramadığını anlattım.

"Büyülü bir eşyan var mı?"

"Efendim? Büyülü eşya mı?"

"Şey, taşıdığım sadece şunlar var: Saat, kolye... "

"Ah! Atlanta'dan ayrılmadan önce kız kardeşimin bana verdiği şey de var."

Cabel Ernst yakasının arasından bir şey çıkardı.

"Ah, kırılmış!"

Boynunun etrafındaki ipe bağlı kolyenin ucu düştüğünde, Cabel telaşlandı. Öncesinde, Hari Ernst'te de buna benzer bir şey vardı ama kolye değildi. Düşen şeye baktığımda uzun ipe bağlanmış kolyenin ucunu gördüm.

"Bu, büyüyü etkisizleştiren büyülü bir alet."

"Ah, yani, biraz önceki şeye bu şey mi sebep oldu?"

"Aynen öyle."

"Şükürler olsun!"

Cabel Ernst, onu kurutmak için bilerek büyü kullanmadığım durumunu yanlış anladığı için rahatladı ve mutlu bir şekilde bağırdı. Cabel Ernst'in kolyesini ona geri vermeden önce tekrar üzerinde kuruma büyüsü kullandım.

"Bu arada, bunu yanında taşımanın asıl sebebi de buydu."

"Sanırım uzun bir yolculuk olacağı için kız kardeşim endişelenmiş."

"Kız kardeşim beni çok seviyor."

"Şey, gerçekten mi?"

Biraz şüphelenmiştim. Üç yıl önce Atlanta'ya gittiğim zaman, kız kardeşini kovaladığı zamanları gayet net bir şekilde hatırlıyorum!

Dediğinin tam tersi olarak, kız kardeşi Hari Ernst, onun yüzünden oldukça sıkıntı çekiyor gibi gözüküyordu. Tabii, yine de ailesinden birisi olan abisi Obelia'ya gideceği için endişelenmiş ve bu yüzden ona kolyesini vermiş.

Hmm? Bu arada, bu kolye, sadece kırılmamış bir de güçlü bir mana yüzünden zarar görmüştü. Geçen sefer idman sahasında Lucas'ın ona birçok büyü patlamalarıyla saldırdığı için miydi?

"Obelia'ya geldiğin zaman, bu kolyeyi boynundan hiç çıkarmadın değil mi?"

"Evet, kız kardeşim çok endişeliydi bu yüzden benden bunu istedi. Biraz gıdıklıyor ama sorun değil..."

Ah, demek haklıydım. Yani bu Lucas'ın büyüsü bu kolyeyi bile geçiyor mu? Kolyeye manamı enjekte etmeye çalıştım ama gevşek ipleri düzelmedi.

Yapamıyorum!

"Bu, sadece kolyenin ipi değil aynı zamanda kolyenin bağı da olduğu için büyüyle bunu düzeltebileceğimi düşünmüyorum."

"Anladım, ama ellerinizle bu şekilde bastırırsanız tekrar eski haline dönecektir."

Ah! Cabel Ernst, gevşek taraflarını çıplak elleriyle kapattı!

"Ah, çok güzel bir tavus kuşu yakaladım. Tüyleri aynı sizin parlak gözleriniz gibi rengârenk. Prenses'e vermek istiyorum, ama.... kabul eder misiniz? "

"Teşekkür ederim."

Ani bir dürtüyle kabul ettim. Cabel, tavus kuşunu kabul ettiğimi duyunca mutlu bir şekilde yanımdan ayrıldı.

Ben de, tedirgin duygularla oradan ayrıldım.

Artık, avlanan hayvanlar sıralandıktan sonra, av bitecek. Ah, sonunda. Odama geri dönmek ve yatağımla bir bütün olmak için sabırsızlanıyorum.

"Bayan Margarita, lütfen yakaladığım beyaz geyiği kabul edin!"

Ah? O sırada, tanıdık gelen ses bir yerde yankılandı. Kafamı çevirdiğimde, Cabel'in Jennette'e doğru ilerlediğini ve gözleri parlarken coşkuyla bağırmaya başladığını gördüm.

"Beyaz geyiğin dolmuş gözleri ve merhametli atmosferi tamamen Bayan Margarita'ya benziyor! Ah, dünyada aynı bir güzelliği hiçbir yerde görmemiştim... "

Ah, görünüşe göre yakaladığın hayvanları sadece bana vermiyorsun. Görünüşe göre mendil olayındaki ile hiçbir benzerliği yok. Şükürler olsun.

Bu arada, romanda Jennette'i ilk gördüğünde âşık olmuştu bu yüzden Cabel'den özel bir tepki gelmediği için biraz endişelenmiştim ama görünüşe göre kalbi hâlâ Jennette için atıyor.

"Eğer siz de isterseniz..."

"Ah, teşekkür ederim! Geyiğim de kesinlikle çok mutlu olacaktır!"

Utanmış gibi gözüken Jennette gülümsedi ve cevap verdi. Beklenmedik bir şekilde Cabel'in eğlenceli birisi olduğunu düşünüyor gibi gözüküyordu. Bu arada, iyi hissetmediğini söyledin ama şu an oldukça iyi gibi gözüküyorsun.

Av yarışmasını bitirmek için hazır olmam gerektiğini düşünürken oradan uzaklaştım.

"He? Bir şeyin üzerine bastım, bu da ne?"

"Broş ya da kolye ucu gibi bir şey. Kim düşürdü? Hizmetçilere sor."

Arkamdaki soyluların meraklı bir şekilde konuştuğunu duydum, ama sesleri o kadar uzaktaydı ki, ne hakkında konuştuklarını anlayamadım.

Sonunda eve gidiyorum! Heyecanlı bir şekilde çadıra doğru yürüdüm.

***

"Geldin demek?"

Sağanak yağmurun arasında, neredeyse bitki örtüsüyle karışmış gibiydi. Islanmış koyu yeşil saçları gözlerinin yarısını kapatıyordu.

Ağaçta oturan adamı izlerken, Lucas sırıttı.

"Kafayı mı yedin? Orada otururken beni bekliyormuş gibi ne konuşuyorsun?"

"Çünkü seni bekliyordum."

Lucas'ın ruh halini umursamayan adam şu an içinde bulunduğu durumdan oldukça mutlu gibi gözüküyordu.

"Etrafta beni arayarak dolaşarak seni dövmem için bana yalvarıyorsun. Eee... Beni taklit etmek eğlenceli miydi?"

Lucas yavaşça adamdan uzakta duran bir dala oturdu ve şüpheli bir şekilde güldü.

"Kara Kule'nin Sahtekâr Büyücüsü."

Küçük yağmur damlaları yapraklara çarpıyordu. Uzaktan gelen alçak sesler duyulabiliyordu. Görünüşe göre insanlar avlanma alanında toplanmış saraya geri dönmek için hazırlıklar yapıyorlardı. Lucas ve adam insanların olduğu yerden oldukça uzakta, ormandalardı.

"Görünüşe göre yakında öleceksin, değil mi?"

Lucas kafasını avlanma alanına doğru çevirdi ama kısa bir süre sonra adamın yüzüne bakmaya başladı. Kırmızı gözleri adamın kıyafetinin altındaki elinde durdu.

"Bu bizim ilk tanışmamız olmasına rağmen biraz fazla kalpsiz değil misin?"

"S*ktir git."

Lucas sinirlenmiş gibi gözüküyordu.

"Kule'me izinsiz giren fare sendin, değil mi?"

"Haklısın. Hâlâ uyuduğunu düşünmüştüm bu yüzden Kule'yi boş görünce çok şaşırdım."

Adam kolayca itiraf etti.

"Bu yüzden mi bütün büyülü eşyalarımı çaldın?"

"Başka seçeneğim yoktu; yeteri kadar manam yoktu. Öyle olsa bile, biraz fazla acımasızsın. Elimi görmüyor musun? Kapkara oldu."

"Yani, kim sana onları istediğin gibi kullanabileceğini söyledi?"

Adam siyah sağ elini gösterirken mızmızlandı ama Lucas ondan tamamen farklıydı.

"Benim Dünya Ağacı'mın meyvelerini yiyen p*ç de sendin."

"Şey, aslında, senin meyvelerini yemedim. En azından, Kule'nden Dünya Ağacı ile ilgili bilgileri topladığım doğru."

"Kapa çeneni. Onları ben yiyecektim, yani onlar benimdi."

Bu görüşme birkaç yıldır Obelia'yı karmaşaya sürükleyen Kara Kule'nin Sahtekâr Büyücüsü ile şimdiye kadar gerçek kimliğini saklayan Kara Kule'nin Gerçek Büyücüsü 
arasındaydı. İkisi şimdiye kadar ilk kez bugün karşılaşmışlardı ancak birbirleriyle konuşma şekilleri sanki uzun zamandır görüşmeyen arkadaşlar gibiydi.

Bir anda Lucas sordu.

"Bu arada, adın ne?"

"Neden bana bunu soruyorsun?"

"O zaman sana Aetherunistas olarak seslenmeli miyim?" (Çn: Ben de dahil herkes Anastacius sanmıştı...Boşuna adamın günahını aldık sdfdsf)

Sonra, adam kahkaha atmaya başladı.

"Haha! Bu ismi iki yüz yıl sonra tekrar duymayı beklemiyordum."

Siyah gözleri parladı. Dünya'daki en harika Büyücü İmparator, Aetherunistas. Ama bu çürümüş ismi ağzına alan kişi de duyan kişi de çok sakindi.

"Carax. Şu an bana böyle sesleniyorlar."

"Ne kadar da iğrenç bir isim."

Tüm zamanların en harika Büyücü İmparator'u, Carax umursamadı.

"Dürüst olmam gerekirse, beni çok daha önce bulacağını ve görmeye geleceğini düşünmüştüm. Birçok yerde birçok ipucu bırakmıştım."

"Evet, anında seni bulmayı ve seni dövmeyi planlamıştım ama- "

Duygusuz bir ses tonuyla Lucas konuşmaya devam ederken, Carax'ın yüz ifadesi hafifçe değişmişti.

"-İlgimi isteyerek ağlayan bir bebekle oynamak için kendimi çok tembel hissettim. "

Siyah gözleri keskinleşti, ama Lucas adama sadece tamamen ilgisiz bir şekilde baktı.

Kısa bir süre sonra, yüzündeki duygularını saklayan Carax gülümsedi.

"Sorun değil. İşte bu yüzden seni görmek için geldim."

"Kafayı mı yedin? Neden böyle davranıyorsun? İğrenç gözüküyorsun."

"Biraz yalnız hissettim."

Homurdanan Lucas, adamın itirafını duyduktan sonra ağzını kapattı.

"Aslında, bu vücutta yeniden doğduğumda, çok sinirlenmiştim."

Carax, siyah eline bakarken mırıldandı.

"Yasak büyülerin her türünü kullanıyordum ve sonsuza kadar yaşamak için bir yol bulmuştum. Ama tekrar doğduğumda, bu... Acınası, işe yaramaz vücudun içerisindeydim."

Lucas kendini tutamadı ve adama karşı birazcık bile sempati duymadan cevap verdi.

"Sen istediğin gibi bir hayat yaşamak için çocukların da dâhil olmak üzere bütün vatandaşlarını yedin. Tamamen açgözlü bir yaratıksın. "

"Ama neticesinde 'En Harika İmparator' unvanıyla övülecek kadar genç, yakışıklı ve güçlüydüm. Herkes bunun için açgözlü olmaz mı?"

"Genç, yakışıklı ve güçlü mü?"

Lucas dalga geçti ve sert bir şekilde karşılık verdi.

"En başında sende bunlar yoktu."

İkili, yüzyıllar önce Kara Kule'nin Büyücüsü olan Lucas dünyayı dolaşırken kısa bir süre Obelia'da kaldığı zaman olan olaylar hakkında konuşuyordu. O sırada, Obelia İmparatorluğu'nun o zamanki hükümdarı İmparator Caelum'du. İmparator çok zekiydi ve aşırı derecede güçlü manası vardı. Eğer daha uzun süre tahtta kalabilseydi tarih kitaplarında yer edinebilirdi.

İmparator Caelum'un Aetherunistas isimli beceriksiz bir veliahtı vardı. Babasının aksine, Aetherunistas çok çirkindi, aşırı kibirli bir kişiliği ve kontrol edilemeyen manası vardı. Caelum, Lucas'a oğluna büyü ile ilgili birkaç şey öğretmesini istemiş ancak büyücü tembel olduğu için bu isteğini sertçe reddetmişti.
Bir süre sonra Lucas Caelum'un isteğiyle kaldığı imparatorluk sarayından ayrılmış ve kulesine geri dönmüştü. Ve tekrar uyandığında, Caelum'un zamanı geçmiş hatta Aetherunistas bile uzun zaman önce ölmüştü.

Daha sonra, Aetherunistas'ın tarihini okurken Lucas'ın ne kadar şüphelenmiş ve tuhaf hissettiğini kimse bilemezdi. Sadece birkaç yüzyıl içinde ilahi varlıkların neredeyse soyunun tükenmiş olduğuna, Obelia'daki büyücülerin sayısında önemli bir düşüş yaşanmasında ve Aetherunistas'tan sonraki kraliyet büyücülerinin istikrarsız olmasına inanamamıştı.

En sonunda, cevabı bulmuştu. Aetherunistas yasak büyü kullanmış ve açgözlülüğünü tatmin etmek için onlarca hatta yüzlerce vatandaşını kurban etmişti. Neticesinde, yakışıklı bir görünüş, inanılmaz bir şekilde parlayan güçlü bir mana ve... Neredeyse sonsuz yaşamı kazanmıştı...

"Dürüst olmam gerekirse, senin gibi olmak istedim."

Böylece önceki hayatının anılarıyla tekrar doğan Carax, geçmişinde hatırladığı ilk ve tek kişiye gülümsedi.

"Şu an birbirimize benzemiyor muyuz?"

"Benimle dalga geçme. Ne cüretle beni kendinle karşılaştırırsın?"

Tabii ki, bu 'dokunaklı' hikâyenin Lucas'ın üzerinde hiçbir etkisi yoktu. Karşısındaki adam onun gibi olmayı arzulasa ve tabuyu hiçe sayarak bir şeyler yapsa bile, Lucas'ın umurunda değildi. Ve bu kişi önceki hayatında yaptığı her şeyin kefaretini ödemesi gereksin ya da gerekmesin, bu Lucas'ı ilgilendirmezdi.

"Athanasia'ydı... Değil mi?"

Ancak, Carax kendi kendine mırıldandığında, Lucas'ın yüz ifadesi korkunç bir hal aldı.

"O kızla ilgili alışılmadık bir ilgin var gibi gözüküyor bu yüzden benim de ilgimi çekti."

"P*ç herif, kim olduğunu sanıyors-"

"O çocuk, belki o da benim büyümden etkilenmiştir? Torunlarımın arasında aynı benim gibi ikinci bir hayatı yaşayan birisi olabileceğini hiç düşünmemiştim. "

Yaprakların üzerinde düşen yağmur damlaları çok daha küçük damlacıklara parçalandı. Yağmur yüzünden vücut ısısı düşen Carax, birkaç kez öksürdü. Hemen sonra dudaklarının kenarlarını ona keskin gözlerle bakan Lucas'a bakarken kaldırdı.

"Her neyse, üç yıl önce o kızı bıraktığını gördüm ve şöyle düşündüm: 'Ah! Yani o kız ölse bile umurunda olmayacak!'"

"Kapa çeneni."

"Haha, ne oldu şimdi? Sen de biliyorsun. Manası dengesiz olduğu için eğer sen olmasaydın öleceğini en başından beri biliyordun."

Lucas ona cevap vermedi. Lucas'ın kötüleşen yüz ifadesini gördüğünde Carax mutlu olmuş gibi gözüküyordu.

"Yani her neyse, eğer üzerine hafif bir lanet koyarsam eğlenceli olabileceğini düşündüm ve sonuç beklediğimden çok daha eğlenceliydi. "

Sanki komik olduğunu düşünmüş gibi Carax kıkırdadı.

"Sen Dünya Ağacı'nın meyvesini yemeye gittiğinde burada olan her şey benim işimdi."

"Lanetin o kadar sinir bozucu olmasına şaşmamalı."

"Sadece çok küçük, önemsiz bir lanetti ama kartopu gibi yuvarlanarak bu kadar büyük bir etki oluşturabilmesi! Ah, bir de Jennette miydi? Bir tane daha torunum olduğunu öğrendim."

Carax'ın Jennette'i öğrenmesi tamamen tesadüftü. Lucas'ın kulede olmadığını öğrenen Carax onu hükümdarlığının artık devam etmediğini öğrendiği saraya kadar takip etti. Daha sonra, Carax, Lucas'ın onu bulmaya geleceğini umarak Kara Kule'nin Büyücüsü'ymüş gibi davrandı. Ancak, yanlış hesaplamıştı. Kara Kule'nin Harika Büyücüsünde, kendisi gibi davranan bir sineğe zerre kadar bile ilgisi yoktu.

O zaman beni bulması için ne yapmalıyım?

Lucas'ın yanına gitmesi bir seçenek bile değildi. Kara Kule'nin Gerçek Büyücüsü, Carax'a onun ilgisini çekmek için yalvaran bir çocuğa benzediğini söylemişti, ancak Carax'ın niyeti bu değildi. Genç adam o zamandan beri Lucas'ın büyü gücünden etkilenmiş ve her zaman Lucas'ın onu fark etmesini istemişti. Ancak bunun yerine Harika Büyücü'nün yanında parlayan kişi babasıydı, Aetherunistas o konumda kendisinin olmasını istemişti. Eğer o konuma ulaşamayacaksa, Aetherunistas, kendisi ve Lucas ölene kadar ikisini de zorla uyutma fikrinin çok da kötü olmadığını düşündü.

Hepsinden sonra, Carax yeniden doğmak için yasak büyü kullandı. Aynı zamanda Lucas'ın uzun uykusundan uyandığını öğrendi. Carax Lucas'a yaptığı inanılmaz başarıları anlatmak için sabırsızlanıyordu. Onu Carax olarak gören Lucas'ın yüzü nasıl bir ifadeye bürünecekti?

Bunun olması için, ilk önce Lucas'ın beni bulmasını sağlamalıyım. Peki ya Prenses Athanasia'yı mı hedeflesem? Ama eğer Lucas gerçekten çok kızarsa korkutucu olur.
Ancak bir gün, Prenses Athanasia'nın çay partisine gelen Jennette ile karşılaştı. Sonra kraliyet manasına sahip olan başka birisinin de olduğunu fark etti. Kızın kara büyüsünü fark ettiğinde, Carax Jennette'in soyunun kendisine Prenses Athanasia'dan daha yakın olduğu sonucuna vardı.

"Lucas, bizim zamanımızdaki Dük Alpheus'u hatırlıyorsun, değil mi? Babamın sağ kolu olan ve kendini imparatorluğa adayan uslu adam... Eğer babam ona ayakkabılarını yalamasını söyleseydi, Dük tereddüt bile etmeden yalardı."

Geçmişteki Dük Alpheus'un aksine tamamen farklı olan ve bir şeyler planlayan şu anki Dük Alpheus'u hatırladığında Carax kendini tutamadı ve güldü.

"Şey, işte bu yüzden imparator olduğum zaman hemen onu öldürdüm."

Eğlenmek için, Carax, Jennette'in odasındaki hediye kutusunun içindeki eşyaya bir lanet koymuştu. Sonra, Lucas'tan daha fazla manası olması için Dünya Ağacı'nın yuvasına doğru yola koyulmuştu.

Öksürdü.

"Her neyse, o kız Athanasia'ya hediye vermeyi planlıyordu bu yüzden ben de o kurdeleyle birazcık oynadım."

Ancak, Carax, Lucas'ın Dünya Ağacı'nın dalını alabileceğini hiç düşünmemişti. Paramparça olmuş meyveleri gördükten sonra Lucas'ın pes edeceğini bile düşünmüştü. Meyveleri yok etmek için girdiği tüm zahmete ve Dünya Ağacı'nın öfkesini kazanmasına rağmen, Carax bütün bu uğraşların boşuna olduğunu düşündü. Hem de, bu acınası vücut sadece tek bir tane meyve yemesine rağmen oluşan yan etkilerden dolayı acı çekiyordu. Eğer böyle bir şeyin olacağını bilseydim, sadece sarayda durur ve eğlenceyi izlerdim.

Her zamankinden çok daha solgun bir şekilde, Carax kan kusana kadar öksürmeye başladı. Lucas ise sadece adamı duygusuz gözlerle izledi.

Bir süre sonra, Carax ağzından dökülen kanı sildi ve sırtını dikleştirdi. Kan lekeli eli kapkaraydı.

Omuzları titrerken, Carax tamamen inanamıyormuş gibi gülmeye başladı.

"Ah, bu vücut gerçekten çok işe yaramaz. Dünya Ağacı'nın tek bir meyvesini yemek için o kadar zahmete girdim ancak bu vücut o kadar zayıf ki, aslında meyve aynı zamanda hayatımı da kısalttı."

Eğer Lucas'ın büyülü eşyaları olmasaydı, bu vücut Dünya Ağacı'na bile ulaşamazdı. Lucas Dünya Ağacı'nın ondan önce oraya gelen bir yabancıyı havaya uçurduğunu söylediğini hatırladı, Carax'ın zaten zayıf olan vücudu Dünya Ağacı'nın meyvesi ona ters etki yaptığı için daha da fazla acı çekiyordu.

Öyle olsa bile, Lucas karşısındaki adamın sempati yapmaya değmeyeceğini düşünüyordu. Kule'nin Büyücüsü korkutucu derecede duygusuz sesini duyurmak için yavaşça ağzını araladı.

"Yani, şu an benim ellerimde ölmek isteyecek kadar kafayı sıyırdın?"

Ancak Carax sadece güldü.

"Öldürmesen bile, nasıl olsa kısa süre sonra öleceğim. Ah, ama beni öldürmek istiyor musun?"

Lucas adamla alay etmek istedi.

"Seni ruh hastası. Birdenbire ortaya çıkıp, aptalca bir saçmalık hakkında sızlanmak için en iyi kendinmiş gibi davranıyorsun."

Ama o uyurken Aetherunistas'ın neler yaptığını öğrendiğinde, Lucas'ın ilk hissettiği duygu alay veya sinir değildi.

"Kendimi tutamıyorum. Ne zaman mutlu bir insan görsem, onları sıkıntıya sokmak istiyorum."

Lucas, ağzının kenarındaki kanla birlikte kıkırdayan Carax'ı izlerken kaşlarını çattı.

"Ancak oynamayı bırakıyorum. Artık, özel olarak o kızı sıkıntıya sokmayacağım. Benden nefret etmeni istemiyorum. "

"Ah, delireceğim."

Lucas mırıldandı. Bugün bu düşünceleri kaçıncı kez düşündüğünü sayamamıştı.

Nesin sen, ebeveynlerinin ilgisini kazanmak için sinir krizlerine giren ve her şeyi parçalayan bir velet mi?

Kule'de ve Bay Beyaz'ın Kulübesinde de, Carax Lucas'ın görebileceği her yere kendisini fark etmesi için ipuçları bırakmıştı.

Lucas'ın gözleri keskinleştiğinde Carax hafifçe gülümsedi.

"Ölüp tekrar doğmama rağmen, beni hatırlayıp benimle konuşmaya gelen tek kişi sensin."

"Siktir git."

"He? Athanasia'yı da seçmenin sebeplerinden birisinin de bu olduğunu düşünmüştüm?"

"Sakinliğimi koruyabiliyorken kapa çeneni."

Lucas'ın tehditine rağmen, Carax her şeyi anlamış gibi konuşmasına devam etti.

"Benim düşündüğüm gibi düşündüğün için beni istesen bile öldüremezsin, değil mi?"

Bir anda, orman boyunca yüksek bir patlama sesi yankılandı. Yağmurdan saklanan kuşlar, kanatlarını çırparak gökyüzüne doğru uçtular.

"Senin olanlara iznini almadan dokunduğum için, özür olarak senin için bir hediye hazırladım."

Yıkılan alanda hiçbir şey yoktu. Carax yakındaki bir ağaca yavaşça yaslandı ve öncekine göre çok daha sinirli olan Lucas'a gülümsedi.

"Eğer hediyemi seversen, lütfen bir dahaki sefere tekrar beni görmeye gel. O zaman, elveda..."

Ve yok oldu...

**

Bir ara, odama gelen Lucas bana siyah bir şey verdi.

"Bu da ne?"

"Yolda buldum."

Ne olduğunu anlayamadan bana verdiği şeyi aldım. Ne olduğunu fark ettiğimde, titredim.

"Blackie...?"

Ancak dikkatlice incelediğimde fark ettim ki bu yaratık Blackie değildi. Blackie olduğunu düşünmüştüm ama aslında aynı ona benzeyen bir hayvan. Fakat neden bir anda bana bunu veriyorsun ki?

"Baum ya da Raphy türünün karışımına benziyor."

Lucas sandalyeyi şu an oturduğum kanepeye doğru çevirdi ve sandalyeye yığıldı. Kollarımın arasındaki sıcak yaratığı hissederken, bir süre olduğum yerde kaldım. Lucas'ın da dediği gibi Baum ya da Raphy türünün karışımına benziyordu, ama bu hayvanın siyah kürkü ve yuvarlak kulakları vardı.

"Ama... Neden?"

"Dedim ya, yolda buldum."

"O zaman geri götür."

"Gerek yok, sen alabilirsin."

Yani kısaca bunun "bir hediye" olduğunu mu söylemek istiyorsun? O zaman neden böyle karmakarışık bir yolla söylüyorsun?!

Hayvanı Lucas'a geri vermeye çalışıyordum ancak kollarımın arasından "Kyuung!" sesi duydum. Kafamı indirdiğimde sızlandım. Hayvanın yuvarlak, parlak mavi gözleri sanki "Beni gerçekten ona mı vereceksin? Cidden mi?" dercesine bana bakıyordu.

Ne yapmam gerekeni bilemeyerek tereddüt ettim. Blackie yok olduktan sonra, bilerek kutsal hayvanımı hatırlattığı için bütün hayvanlardan uzak durmaya çalışıyordum. Düşündüğümden daha fazla Blackie'yi sevmiş olmalıyım... Blackie romanda Athanasia ve Jennette'te olmayan sadece bende olan bir şeydi. Bu düşüncelerin ne kadar çocukça olduğunu biliyorum bu yüzden bu hislerimi hiç yüksek sesle birisine söylemedim.

"Çok sevimli..."

Kollarımın arasındaki yumuşak kürke dokunurken mırıldandım.

Hayvan benim dokunuşumdan hoşlanmış gibi, mırıldanarak kafasını avucuma sürtmeye başladı. Uzun bir süre sonra kollarımın arasında sıcak bir şey hissettiğim için, kendimi daha da rahatlamış hissettim. Rahat bir şekilde kanepeye yaslanırken siyah kürklü şeyi sevmeye başladım.

Kolunu sandalyenin üzerine yaslarken Lucas beni izliyordu. Gözleri biraz önce okuyor olduğum kitaba kaydı.

"Dünyadaki bütün kitapları okumayı mı planlıyorsun? Artık onlardan sıkılmadın mı?"

"Cık cık. Yaramaz bir ortaokul öğrencisi gibisin. Öğrenmenin bir sınırı yoktur. "

Şu an tarihteki bütün harika insanların kayıtlarının bulunduğu bir kitabı okuyordum. Lucas iğrenmiş bir yüz ifadesiyle kitabı incelemeye başladı. Bir görmüş olmalı ki sinirli bir şekilde mırıldandı.

"Ugh, ciddi misin? Bu p*çin yüzü her yerde."

"Kimin?"

"'Kim' de ne demek oluyor? Bu herif, Aetherunistas. O bir ruh hastası."

Doğru ya, gerçekten İmparator Aetherunistas'ı sevmiyor gibi gözüküyor.

"Kara Kule'nin Büyücüsü'ne oldukça yakın olduğunu okumuştum."

"K*çımın yakını."

Lucas gerçekten çok sinirli gibi gözüküyordu.

Bu tepkilerin seninle daha çok dalga geçme isteğimi arttırıyor.

"Görünüşe göre Kara Kule'nin Büyücüsü İmparator Aetherunistas'ı gerçekten çok sevmiş. Hatta bu yüzden İmparator Aetherunistas öldüğünde, Büyücü çok üzgün bir şekilde ortadan kaybolmuş. "

"Haklısın. Bu kitabı yazan p*çi öldürmem gerekiyor."

Ah olamaz! Dalgam geri tepti!

"'Tarih kitabı' olarak bu boku yazanlar... Gerçekten çok cesaretliler gibi gözüküyor."

Lucas'ı şeytani gülüşüyle gördüğümde, eğer hiçbir şey yapmazsam Lucas'ın kötü şeyler yapacağını hissettim.

"A-Ama burada yazılan bazı doğru bilgiler de var!"

Ruh halini değiştirmek için, iyi hissetmesini sağlamaya çalışacağım!

"Kitapta, Kara Kule'nin Büyücüsü'nün ne kadar harika ve zeki olduğuna dair burada ve şurada birçok ayrıntılı bilgi içeriyor!"

Aceleyle Kara Kule'nin Büyücüsü hakkında bilgilerin olduğu kitabın sayfaları açtım ve Lucas'a gösterdim.

Umursamıyormuş gibi kitaba baktı ve dalga geçti.

"Bu kişi, karıncayiyenin boku kadar beyni olan diğer insanlardan daha iyi."

Lucas açıkça öncesine göre daha iyi bir ruh halinde gözüküyordu. Bu herif, çok kolay lokma. Daha öncesinde, farklı bir kitabı okuduğunda laf edip ve sinirlenmişti, gerçekte 
olduğu kadar yakışıklı ve harika olan Kara Kule'nin Büyücüsü'nü kitabın gerektiği şekilde tasvir edemediğini söylemişti. O zaman anladım ki, bu kişi de Kara Kule'nin Büyücüsü'nü benim kadar çok seviyordu.

"Ah doğru ya, şu anki masallarda bahsedilen Kara Kule'nin Büyücüsü'nün aslında ikinci nesil büyücü olduğunu biliyor muydun?"

"Ne, gerçekten mi?"

Şu an iyi ve rahat bir ruh halinde Lucas, sanki çok önemli bir bilgiyi sadece bana anlatıyormuş gibi konuşmaya başladı. Bu konuyu ilk kez duyduğum için şaşırdım. Ama bu bir masal değil! Tarih kitabı! Her neyse, asıl konumuz bu değil şu an.

"Birinci nesil Büyücü bin iki yüz yıl kadar yaşadı ve öldü."

"Oha, aşırı uzun bir süre yaşamış..."

Bin iki yüz mü?! Normal bir insan olarak, bu sayıyı zihnimde tam olarak kavrayamadım. O zaman ne kadar manası vardı ki?!

Lucas kafasını salladı.

"Başka birisi olsaydı o yaşta yaşamaktan sıkılmış oldurdu."

"Eğer birisi o kadar uzun süre yaşarsa, onun gözünde her şey tamamen sıkıcı ve basit olmaz mı...?"

Bir anda aklıma ben çocukken Lily'nin okuduğu kitap geldi.

"Hatta Kara Kule'nin Büyücüleri isterlerse göz açıp kapayıncaya kadar bütün bir krallığı yok edebilirler."

"Şu yüzden sık sık kendi kalplerini dondurduklarını söylenilir."

"Güçlerini mantıkları ile değil de duygularıyla kullanırlarsa, güçlerini iyi bir sebep için değil de, kendi özel istekleri için kullanabilirler."

"Ah, demek bu yüzden bu kitaplar Kara Kule'nin Büyücüleri'nin kendi kalplerini dondurduklarını söylemişlerdi."

Anladıktan sonra kendi kendime mırıldandım.

Beşeri bilimler ve bilimler arasındaki fark bu olmalı. Sadece 'Uzun süre yaşadıkları için hayattan sıkılacaklardı.' Gibi bir şey yazabilirlerdi.

Dediklerimi duyduktan sonra, Lucas cevapladı.

"Bu zorunlu değil, ama tamamen yanlış da değiller."

Ne? Yazarların özlü söz gibi olması için yazdıklarını düşünmüştüm. 'Yanlış da değiller' mi? Ne demek istiyor?

Lucas'ın açıklamasını dinlerken, daha da tuhaf hissetmeye başladım.

"Eski büyülerde, tamamen yasak olanlarda. Onların arasında, kendi duygularını tamamen silmeyi sağlayan bir büyü var."

"Ah, ama yasak büyüler, 'kara büyü' değil mi?"

"Kara büyü değil, ama benzer."

Öğrenme duygusuyla, meraklı bir şekilde ilgilendim. Aynı zamanda, bu konunun düşüncesizce sorular sorabileceğim bir şey olmadığını da hissettim.

Ama Lucas sanki pekte önemli olmayan bir şeyi anlatıyormuş gibi davranmaya devam etti.

"Birisinin unutmak istediği bir şey olduğunda, o olayla ilgili kişiler veya duygular silinebilir. Sanki hiç olmamış gibi..."

Bir süre duraksadı ve ekledi.

"Bütün anıları unutmak tehlikeli ve yetersiz olabilir, bu yüzden büyü bir başkadır. Mesela, biricik oğlu ondan önce yaşlanıp öldükten sonra Kara Kule'nin Büyücüsü bu büyüyü kendi üzerinde kullandı. Sonuç olarak, oğlu ile ilgili anılarını hâlâ hatırlıyordu ama duyguları tamamen yok olmuştu."

"Peki, sonra ne oldu?"

"Söylediğim gibi."

Lucas'ın kısa cevabından sonra, hafifçe korkmaya başladım.

"Bir anı ile ilgili duyguları yok ettiğinde, onları hatırlasalar bile, başka birisinin hayatını izliyormuş gibi hissederler çünkü mutluluk ve üzüntü duygusunu tamamen unutmuşlardı. Anılar onlar için hiçbir anlama gelmez. Ve bir süre sonra, anılar onlara bir başkasınınmış gibi hissettirir."

Duyguyu silmek demek böyle hissettiriyor... Böyle bir şeyi daha önce hiç hayal bile etmemiştim bu yüzden şu an Lucas'ın kelimeleri aşırı yabancı ve sahte hissettiriyor.

"Yani, duyguların silindiği anılar hafifçe parçalanarak yok oluyor. İnsanlar yol kenarında tekmeledikleri taş parçası gibi ya da yürürken yanlarından geçen diğer insanlar gibi anlamsız şeyleri hatırlamaz. "

Biraz önce Lucas'ın da söylediği gibi, bu yöntem, kara büyü kullanmaya ve kendi anılarını silmeye kıyasla gerçekten daha uzun ama daha güvenli bir yoldu. Ancak, kendimi yöntemin daha iyi olduğuna ikna edemedim.

"Böyle bir şey... Hiçte harika değil."

"Evet, hiçte harika değil."

Dudaklarının kenarları umursamazca yukarıya kalkarken Lucas dediğime destek çıktı. Bunun mutlu bir gülümseme olmadığını biliyordum. Bir şey hakkında dalga geçecek gibi gözüküyordu.

"İşte bu yüzden önceki Kara Kule'nin Büyücüsü tam bir salak olmalı."

Sessizce onu izledim. Elimi hareket ettirmeyi bıraktığımda, kollarımın arasındaki hayvan onu okşamaya devam etmemi istiyormuş gibi kıpırdandı.

"O kişi... İntihar etmeden önce birçok kez o büyüyü kullandığını öğrendim. "

Lucas önceki Kara Kule'nin Büyücüsü hakkında ilgisizce konuşmaya devam etti ancak hikâyesini umursamazca dinlemeye devam edemedim.

"Peki... Ya sen?"

Gözlerimi ondan çekmeden sordum.

"O büyüyü kaç kez kullandın?"

Cevap vermeden bir süre önce Lucas şaşırmış bir şekilde bana baktı.

"Ben onun gibi zayıf değilim, bu yüzden fazla kullanmadım."

Biliyordum, Lucas'tan beklediğim gibi. Ama bu demek oluyor ki o yasak büyüyü kullanmış... Geçen üç yılda, Lucas'tan büyü dersleri almıştım. Bu dersler sırasında, bana her zaman;

'Yasak büyülerin yasaklanmasının bir sebebi var. Yani ölümün kıyısında olmadığın sürece onları kullanmamalısın.'

Yani, duygularını silmek için o büyüyü kullanan Lucas için, o zamana kadar her gün ölümün kıyısında gibi hissettiği anlamına gelmiyor mu?

"Ne yapıyorsun?"

Kalbimde hissettiğim ağır baskıyla, elimi Lucas'ın kafasına koydum. Kafasını okşamaya başladığımda, Lucas'ın yüzündeki şaşırmış ifadeyi görebiliyordum.

"Daha iyi hissetmeni sağlamaya çalışıyorum, gibi bir şey."

"İhtiyacım yok, elini çek."

"Off, hoşlandığını biliyorum. Hoşlanmıyormuş gibi davranma."

"Baksana, senin teselline ihtiyacım olacak bir yaşta değilim."

"Öncesinde, aynı yaşta olduğumuzu söylemiştin ama?"

Lucas'ın daha önce bana söylediği cümleyle geri cevap verdim.

Lucas kesinlikle inanamıyormuş gibi bir yüz ifadesi yaptı ama aynı geçmişte Blackie'ye yaptığım gibi kafasını okşamaya devam ettim. Bana dik dik bakmasına rağmen elimi çekmedim. 

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


125   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   127 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.