İleriye doğru bir adım bile atamadan önce Claude soğuk bir tavırla bana doğru bağırdı.
Yerimde donmuş bir şekilde dururken, uzaktaki iki kişiyi izledim. Mana kasırgası Claude’un etrafında süzülüyordu. Yerdeki çimenler ve ağaçların yaprakları yağmur gibi etraflarına dağılıyordu. Kasırga yüzünden saçlarım kuvvetlice savruluyordu.
“B-Bu doğru olamaz…”
Büyülü saldırının içinde Jennette umutsuz bir şekilde mırıldandı.
“BU DOĞRU OLAMAZ!”
Endişelenmiş bir şekilde korkuyla çığlık atan Jennette’i izledim. Parmağında takılı olması gereken yüzük hiçbir yerde yoktu. Claudeunkiler ile aynı olan mücevher gözlerini ortaya çıkarmıştı.
“Seni aptal sürtük.”
Claude’un keskin ve ilgisiz sesi kulaklarını delmişti. Şiddetli kasırga biraz daha yoğunlaştı.
“Gerçekten benim kızım olabileceğini mi düşündün?”
İçime derin bir nefes çektim. Keskin bakışları ve soğuk sesi acımasızca tam karşısındaki kişinin üzerine dökülmüştü. Claude'un acımasızlığının tam etkisini gören Jennette nefes nefese kaldı ve içinde bulunduğu durumu kavradıktan sonra düşünceleri değişmiş gibiydi.
Elbette, Jennette’in Claude’un karşısında bu şekilde duracağını hayal etmiştim. Ancak bu hayalin gerçek olduğunda, ikisinin arasında kolayca durmamın imkanı yoktu.
Sonra, Claude elini kaldırdı, bir an için Jennette’i öldüreceğini düşündüm. Şükürler olsun ki, kullandığı büyü öldürücü bir saldırı büyüsü değildi.
“Hey! Bir anda neler oluyo-!”
Claude eliyle havada bir daire çizdiğinde, aniden gökten bir adam düştü.
“Hya, Majesteleri! Çok şaşırdım! Gecenin ortasında aniden beni çağırdı...”
Dikkatlice baktığımda, düşen kişinin müdür dede olduğunu fark ettim. Peki ya civciv desenli bu pijamalar da neyin nesi? Aynı zamanda, kollarının arasında beyaz koyun pelüşü var. Görünüşe göre Claude onu çağırmadan önce yatağında uyuyordu.
Vay be, yani bu bir insan çağırma büyüsü. Geçen seferden beri, laboratuvarda sıkışıp kalmışlar ve bu tekniği araştırmak istemişlerdi, ama sonunda başarılı olmuş olmalılar. Müdür dedenin elinin üstünde parıldayan bir büyü çemberi gördüm.
“Ah, demek istediğim… eğer acil durumsa, tabii ki Majesteleri bu önemsiz insanı gecenin yarısında, istediği zaman çağırabilir.”
Müdür dede, olay için hiç de uygun olmayan kıyafetiyle, çağrıldıktan hemen sonra söylendi. Olayın ciddiyetinin farkına vardığında, neler olduğunu anlamış gibi tavrı hemen değişti.
“Evaniesel.”
“Emredin, Majesteleri.”
Ah, yani bu müdür dedenin ismi mi? Bunu ilk defa duydum. Kuledeki herkes ona müdür diye seslendiği için hiç bilmiyordum.
“Vay canına, ona uymayan güzel bir isimmiş.”
Lucas da aynı zamanda müdür dedenin adını ilk kez duyuyormuş gibi yanımda mırıldandı.
Hayır, ama bekle?! Aydınlandığım zaman kafamı yanıma çevirdim. Ah, doğru ya! Birlikte ışınlandık, değil mi! Işınlanır ışınlanmaz karşımdaki durum o kadar gergindi ki, yanımdaki Lucas’ın varlığını tamamen unutmuştum.
“Bu sürtükten ne tür bir mana gördüğünü söyle.”
“Şey, Majesteleri aniden bana mana görmemi emretse bile…”
Alçak sesli yakınmalarına rağmen, müdür kafasını çevirdi ve Claude’un bakışlarının sabitlendiği yere baktı. Kısa bir süre sonra, şaşkınlıkla ağzını açtı.
“Mü-Mücevher gözler mi?! Majesteleri bu genç kızınızı ne zamandır saklıyordu-”
“Ölmek mi istiyorsun?”
“Ah, şey ben… Ben bir hata yaptım.”
Claude’un keskin gözlerinin altında, müdür hızlıca durumu kavradı ve tekrar davranışlarını düzene soktu.
Tamamen çaresizce gözüken Jennette’e baktı. Bir süreliğine bir şeyler düşünüyor gibiydi.
“Demek benden bu kızın Majesteleri’nin kızı olup olmadığını kararlaştırmamı istiyorsunuz.”
Görünüşe göre, dede her insanın eşsiz manasını çıplak gözle görebiliyor. Ancak her zaman göremediğini söylemişti…
“Pekala, her istediğim zaman görebiliyor değilim ancak…”
Müdür beyaz koyun pelüşünü çimenlerin üzerine yatırdı. Daha yeni durumun ciddiyetini kavramış gibi, Jennette’i incelerken oldukça ciddi gözüküyordu.
“…Neyse ki, şu an kolayca görebiliyorum. Hayır, dürüst olmak gerekirse, ona bakmam bile gerekmiyor.”
Müdür’ün sert bakışlarının Jennette’in içine geçtiğini düşünmüştüm.
“Bu kızı sadece zifiri kara bir mana çevreliyor.“
Jennette’in nefesi kesildi.
“Doğal olarak, bir çocuğun manası doğası gereği ebeveynlerininkine benzer. Ancak, bu kızın manası ile Majesteleri’nin manası arasında hiçbir ilişki hissetmiyorum.”
Jennette’in gözlerinin içinde dalgalanan çeşitli duyguları izledim.
“Hayır, aslında bu…”
Bir anda, müdür gözlerini kocamanca açtı. Bir saniye sonra, sanki dehşete düşmüş gibi bağırdı.
“AMAN TANRIM! BU MANA İMPARATOR ANASTACİUS’UNKİNE AŞIRI BENZİYOR! O ZAMAN BU KIZ…?!”
Sonunda Jennette’in gerçek kimliğinin farkına vardığında, müdür dede hayalet görmüş gibi olmuştu.
“Yalan… YALAN SÖYLÜYORSUN!”
Jennette’in çaresiz haykırışları herkesin kulak zarlarını delmişti-
Tamam bu değildi sdjfhds. Devam ediyoruz.
Jennette’in çaresiz haykırışları herkesin kulağında bir kez daha yankılandı. Jennette az önce duyduklarına inanamayarak inkar etmeye devam etti.
“Annen Penelope’un neden insanlardan ücra bir köşede sefil bir şekilde öldüğünü biliyor musun? ”
Penelope Judith. Jennette’in annesi. Annesinin Claude’un nişanlısı olduğu söylendiği için Jennette kendisinin Claude’un kızı olduğuna inanmış olmalıydı.
“Bir aptal gibi, güç arzusuyla tutuşmuştu, bu yüzden kara büyüden oluşan seni doğurdu.”
Ancak, Jennette’in karşılaştığı gerçek hayatı boyunca hayal ettiği peri masalından tamamen farklıydı.
“Aynen öyle, sürtük. Kendini bir prenses olarak görmeye cüret ettin ve düşüncesizce benim karşımda ortaya çıktın.”
Jennette'in çaresiz ve acı içinde olan görünüşü kalbimi deldi.
Artık, eski sesini bile çıkaramıyordu. Yüzünden gözyaşları akarken, Jennette’in yüzü sefil ve boş bir şekildeydi.
“Vay be, saçma dram filmlerine benziyor.”
Kardeşim, hadi ama ya.
Bu aşırı ciddi duruma karşın, Lucas tamamen ilgisiz gözüküyordu. Dilini şaklattığında Lucas’a sinirli bir şekilde baktım ve tekrar ilgimi karşımdaki olaya verdim.
“Athanasia benim tek kızım.”
Bu durumda bu kelimeleri Claude’un ağzından duymak… Çok daha karışık duygular hissettim.
“Seni, bir daha asla benim karşıma çıkmaman konusunda nazik bir şekilde bile uyarmıştım.”
Claude’un dediklerini dinlerken gözlerim büyüdü. Jennette’i uyarmış mı? Ne zaman karşılaştılar ve konuştular ki? Bekle, asıl önemli olsan şey…
“Gözüm ve kulağım olmadığı için bunca zamandır seni olduğun gibi bıraktığımı mı düşündün?”
Claude, en başından beri Jennette’in varlığını biliyormuş gibi konuştu.
“Tamamen yanlışsın. Adını her duyduğumda seni ne kadar çok öldürmek istediğimi bilmiyorsun.”
Jennette’in hıçkırıklarının sesi ağzından kaçtı.
Ah… Babası olduğunu sandığı kişinin aslında onu öldürmek istediğini duymak...
Neden bir anda Claude’un hafızasını kaybettiği zamanı hatırladığımı anlayamadım.
“Senin yaşamana izin vermemin tek sebebi Athanasia’ydı. Ve buna rağmen, yerini bilmeden böylesine kelimeleri söylemeye cüret ettin.”
Claude’un sesi kulağa tamamen acımasızca geliyordu. Jennette’e sanki kirli bir böcekmiş gibi küçümseyerek baktı.
“Kime ‘Baba’ diye seslendiğini sanıyorsun?”
Jennette’in elinden düşen yüzük Claude’un taşan manasına karşı dayanamayıp parçalara ayrılmıştı.
“Baban o kadar uzun zaman önce öldü ki cesedi bile artık yok. Eğer o kadar çok ebeveynlerini özlediysen, gidip mezarlarını kaz.”
Jennette’in gözleri çoktan odaklanmamış bir şekilde boştu. Kendi göz yaşlarından yüzü sırılsıklam olan Jennette’in ifadesiz yüzü izlerken, orada durup ikisini daha fazla izleyemedim.
“Hayır, onu yapmana gerek bile yok.”
Claude’un yüzünde oluşan merhametsiz gülümsemeyi güldüm. Sonraki hamlesini gördükten hemen sonra, ileriye atıldım.
Claude elini ileriye doğru uzattığında Claude’a seslendim.
“BABA!”
Yüksek bir çarpma sesi etrafta yankılandı. Ancak, Claude’un saldırısına çarpan şey benim büyüm değildi.
Sarayın içindeki insanlar büyü çarpışmasından oluşan gümbürtüyü duymuş olmalılar ki içeriden insanların seslerini duydum.
“Prenses!”
Bir anda ortaya çıkan Felix, tam önümde durdu. Aslında bu tür bir hareket gereksizdi çünkü Lucas çoktan önümde görünmez koruyucu bariyer oluşturmuştu.
Havada toz olan mana artıklarını izledim. Altın ve kara büyünün artıkları cam parçasıymış gibi gözüküyordu.
“Aman tanrım! Bu şey mana patlaması olacağının habercisi!”
Kendisi için koruyucu bariyer oluşturduktan sonra müdür bağırdı.
Ve aynı söylediği gibi, gözle görülebilen kara büyü fırtınası Jennette’in etrafını sardı.
Büyü patlaması mı? Jennette’in bu kadar çok manası yok ki, bu nasıl mümkün olabilir?
“Ne uğraştırıcı.”
Claude dilini şaklattı ve tekrar elini uzattı.
“Patlama gerçekleşmeden önce onu öldüreceğim.”
Dediğini duyduğumda ağzım açık kaldı. Tam şu anda Jennette’i öldürecek misin?! Durumun çok daha zorlaşıyor olduğunu hissettim.
“Baba, patlamadan önce manasını geçici olarak mühürleyebiliriz!”
Lucas'tan başka bir mana patlaması yaşama ihtimaline karşı mühürleme büyüsünü öğrenmiştim. Mana patlaması çoktan yaşanmışsa hiçbir şey yapılamaz ancak patlama meydana gelmeden önce durdurmak için birkaç yol var.
“Neden bunu yapmalıyım? Onu şimdi öldürmek çok daha basit.”
Biri başkasının büyüsüne müdahale edebilir, ancak böyle bir yöntem müdahale eden kişinin vücuduna zarar verir. Sanırım bu yan etkiden dolayı, Claude benim önerime boyun eğmiyor.
Yine de bütün durumların arasında, Claude için mühürleme büyüsünün çok kolay bir şey olduğunu biliyordum.
“Lucas!”
Lucas-şansımı kullanmak zorundayım sanırım. Buraya kadar beni takip ettiğinden beri en azından bu tür sıkıntılardan nasıl kurtulması gerektiğini biliyor olmalı!
“Lütfen Jennette’in manasını mühürle.”
Git Lucas! Seni seçiyorum!
Olayları sanki onun umurunda değilmiş gibi izleyen Lucas, isteğimi duyduktan sonra sırıttı.
“Vay, artık bana büyü hiçbir şeymiş gibi emir veriyorsun. ”
“Senin bunu kolayca yapabileceğini biliyorum!”
Çünkü sen evrendeki ultra dahi, en harika büyücü Lucas Efendi’sin!
Bu kısıtlı süre zarfında, derinlemesine düşünecek hiçbir planım yoktu. Şükürler olsun ki, Lucas hiç hayıflanmadan ileriye doğru yürümeye başladı.
“Pekala. Sadece Prenses’in isteği olduğu için.”
Lucas elini ileriye doğru uzattı. Elinden çıkan beyaz ışık saldırgan kara mananın etrafını sarmaya başladı. Çiçekler ve çimenler tekrar haşırdamaya başladı.
Saniyeler içerisinde, büyü dalgaları sakinleşti. Hemen sonra, Jennette’in baygın vücudu ortaya çıktı.
Lucas kolayca büyü patlamasını durdurduktan sonra, herkes ona tamamen şaşkınlık içinde baktı.
“İşte, şimdi Kimera’yı alabilirsiniz.”
Havada parlayan mana kalıntılarının ortasında, Lucas varlığıyla baskınlığını ortaya koyuyordu. Onu mana dizginleyici olarak kullanan ben bile boş boş ona baktım. Eğer büyüleri öğrenmemiş olsaydım, Lucas'ın biraz önce yaptığı şeyin ne kadar inanılmaz olduğunu asla bilemezdim.
Lucas’ı dikkatlice incelerken Claude gözlerini kıstı. Biraz önceki kısa konuşmamızdan, Claude’un tam karşısındaki bu kişinin Kara Kule’nin Gerçek Büyücüsü olduğunu fark ettiğini biliyordum.
“Affedersiniz, ama siz kimsiniz…?”
Öte yandan Felix, Lucas’ın yetişkin halini fark edememişti. Biraz önce benim ona ‘Lucas!’ diye seslendiğimi duymasına rağmen, Lucas’ın güçlü büyüsünü görme şoku nedeniyle bu ikisi arasındaki bağlantıyı kuramadı.
Bir şeyi fark edene kadar müdürün ağzı açık kalmıştı.
“Aman tanrım, bu büyü…”
Sonra parmağıyla Lucas’ı işaret etti ve haykırdı.
“S-SEN… Y-YOKSA… LUCAS MISIN…?!”
Müdür dede gözleriyle mana türünü görebildiği için, kolayca yetişkin gözüken bu büyücünün gerçek kimliğini fark etmiş olmalıydı.
“HAYIR! BUNUN İMKANI YOK! BU BİR RÜYA! SEN…SENİ CANAVAR…!”
Fark ettiği şeyi kabul edemeyerek, müdür inanmayarak haykırmaya devam etti.
“Emin misiniz?! Bu kişi Bay Büyücü Lucas mı?! Tanrım! Birisinin bir günde bu kadar çok büyümesi nasıl mümkün olabilir?!”
Sonunda Lucas’ın gerçek kimliğini öğrenerek, Felix de şaşkınlıkla gözlerini kocamanca açtı.
Onların tepkilerini umursamadan, Lucas bana doğru yaklaştı. Ve tam önümde durduğunda beni öptü…
Tamam bu bir şakaydı. Devam edelim.
Onların tepkilerini umursamadan, Lucas bana doğru yaklaştı. . Tam önümde durduğunda ben de bilinçsizce geri adım attım.
“İyi yaptım, değil mi?”
Gülümsedi ve kafasını bana doğru eğdi.
“E-Evet.”
“Saraydaki insanların dışarı çıkmasını istemeyeceğini düşündüm bu yüzden onları içeriye mühürledim.”
Uh, ne zamandan beri başkalarına hizmet ediyorsun sen? Kendiliğimden Lucas’ın istediği şekilde tepki verdim.
“Çok iyi yaptın.”
“O zaman beni daha çok öv.”
Aww, bizim Lucas’ımız çok iyi iş başardı!! Bizim Lucas’ımız kolayca büyüleri mühürleyebiliyor da!! B-Böyle bir şey mi söylememi istiyor?!
Şaşırmış bir şekilde Lucas’ın gülümseyen yüzüne dikkatlice baktım. Elim kendiliğinden hareket etti ve kafasını okşamaya başladım. Ona bir köpek gibi davrandığım için Lucas’ın bana sinirleneceğini düşündüm ama o hâlâ gülümsüyordu.
Benim ve Lucas’ın arasındaki bu etkileşimi izlerken Claude kaşlarını çattı ve hemen sonra Felix’e emretti.
“Felix. Git ve Dük Alpheus’u misafir odasına getir.”
“Anlaşıldı, Majesteleri.”
Ancak Claude kafasını çevirdiğinde, tekrar konuştu.
“Hayır, artık gerek yok.”
Claude’un baktığı yere kafamı çevirdiğimde solgun ve morali bozuk olan Dük Alpheus’u gördüm.
“Bu sürtük yer altı hapishanesine götürülecek. Dük Alpheus, hemen beni takip ediyorsun. ”
Lucas sadece gerekli insanlar çıkabilsin diye mi sarayı mühürledi?
Felix’e verilen ilk emre artık gerek olmadığı için başka bir emre itaat edecekti. Ancak başka birisi Felix’in bunu yapmasına izin vermedi.
Birkaç saniyeliğine, Ijekiel’in gözleri benimkilerle karşılaştı ancak ilk önce o gözlerini çekti.
Saraydan gelen ışık gözlerimi kamaştırdı. Şiddetli bir fırtınanın ardından, akşam havası çiçeklerin ve çimenlerin hafif kokusuyla dolmuştu. Bu akşam olan her şey hayali bir rüya gibi hissettiriyordu. Aynı zamanda hepimiz için uykusuz bir gecenin başlangıcıydı…
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.