Yukarı Çık




131   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   133 

           
Asla gelmeyecekmiş gibi gözüken sabah sonunda pırıl pırıl parladı.

Bugün, Atlantalı elçiler kendi krallıklarına geri dönüyorlardı. Bütün saray meşgul ve aceleciydi. Dün geceki gürültülü olay için, insanlara Kara Kule'den yapılan bir araştırma deneyi sırasında güçlü bir büyünün sızdırıldığı bilgisi verildi. Sarayı mühürleyen Lucas'ın sayesinde insanlar habersiz bir şekilde partinin sonuna kadar eğlenebildiler.

Kafasını dizlerinin arasına alan genç kız karanlık odada tek başına oturuyordu. Birisinin kapıya tıklama sesini duyduğunda ürktü. Kapıdaki kişi kapıya vurmaya devam etti ancak yerinden kalkmaya ya da cevap vermeye uğraşmadı.

Bir süre sonra, kapı sessizce açıldı. Açılan kapının arkasından gelen ışık karanlık odadaki kızın üzerine düştü.

"Jennette."

Bu sessiz fısıldayan ses Prenses Athanasia'ya aitti. Dün, Claude Jennette'in yer altı hapishanesine kapatılmasını emretmişti ancak, prenses bunun olmasına dayanamadı. Bundan dolayı, Jennette'i Zümrüt Sarayı'na götürtmüştü. Her ne kadar Jennette, Prenses'e yardımseverliği konusunda en içten minnettarlığını ifade etmesi gerekmesine rağmen şu an Prenses Athanasia'nın yüzünü görmek istemiyordu.

"Benimle alay etmek için mi geldin...?"

Karanlığın içinde, Jennette'in kulak tırmalayan sesi odayı doldurdu. Dün, bütün gece İmparator Claude'un karşısında ağlayıp haykırdığı için Jennette'in sesi kısılmıştı.

Athanasia yüzünde anlaşılamayan bir ifadeyle, oturan kıza baktı. Neticede, Prenses ağzını araladı.

"Babam cezanı gözden geçirmeye karar verdi."

Jennette'in omuzları titredi.

"Ancak Zümrüt Sarayı'nda kalmaya devam edemezsin, bu yüzden başka bir yere götürüleceksin."

Dün gece gözüne uyku bile girmeyen Athanasia günün ilk ışıkları yüzüne vurduğunda Claude'u görmeye gitmişti. Tabii, Claude Jennette'i Zümrüt Sarayı'na götürdüğünü öğrendiğinde çok sinirlenmişti.

"Ancak, orası yer altı hapishanesi gibi olmayacak, bu yüzden endişelenme..."

Prenses'in fısıldayan sesi sessizliği kesti.

Athanasia bakışlarını aşağıya indirdi. Sözlerinin karşısındaki kişiyi rahatlatamayacağını biliyordu.

"Eminim bu senin isteğinden kaynaklanmıştır, Prenses."

Sonunda, Jennette kafasını kaldırdı. Onun ilk kez soğuk ve duygusuz yüz ifadesini gören Athanasia tekrar sessiz kaldı.

"Evet. Benim isteğimdi."

"Neden?"

Jennette'in dağınık ve mahvolmuş yüzü, dün gece meydana gelen tüm şok edici olayları hatırlatıyordu.

"Prenses... en başından beri biliyordun, değil mi?"

İki mücevher göz birbirleriyle karşılaştı. Jennette'in de gözüne uyku girmemişti. Karanlık odada, yapayalnız bir şekilde cehennemde boğulma hissini yaşamak zorunda kalmıştı. Athanasia'yı görmek için kafasını kaldırdığında, dün gece aklını kurcalayan şeyin kesinlikle doğru olduğunu fark etmişti.

"Bilmene rağmen, yine de..."

Bir anda, Jennette midesinde yoğun bir ısı dalgasının büyüdüğünü hissetti. Çok acı vericiydi.

"... beni kandırıyordun."

Aslında, Jennette Athanasia'ya yönelik kınamanın saçma olduğunu biliyordu. Athanasia gerçeği bilseydi ve ona haber vermeseydi bile, Athanasia'nın onu asla kandırmak istemediğini biliyordu. Hayır. Prenses Athanasia'nın Jennette'e karşı gerçeği bilmiyormuş gibi onu kandırdığı olgusu, Jennette'e karşı olan merhametini göstermenin bir yoluydu.

Jennette'in aklında sorular büyümeye devam ediyordu. Eğer Claude'un gerçek kızı olsaydı, neden kimliğini saklaması gerekirdi ki? Annesi Claude'u kızdırdığı için miydi? Yoksa nişanları bozulduktan hemen sonra saraydan sürgün edildiği için miydi?
Suçun ne olduğunu bilmiyordu, ama bir babanın kendi kızının varlığını görmezden gelmesi için mesela o kadar büyük müydü ki?

Jennette'in ölmüş teyzesi, Kontes Rosaria yılda bir kez onu görmek için Alpheus malikanesine gelirdi. Bir süre sonra, nasılsa Kontes Rosaria her yeğenini gördüğünde şüpheli yüz ifadesini saklayamazdı. Bir keresinde Jennette teyzesi ve Dük Alpheus'un konuşmasına kulak misafiri olmuştu.

"Ne? O kadar zaman sonra neden şimdi İmparator Anastacius'dan bahsediyorsun?! Ne dediğini biliyor musun sen?!"

"Penelope'nin günlüğünden ve mektuplarından henüz yeterince kanıtımız yok, eğer İmparator'un iyi tarafında durmaya devam edersek o zaman..."

"Eğer İmparator'un iyi tarafında olmazsak, o kız hiçbir faydası olmayan mutlak bir tehlike olacak. "

Bir şeylerin yanlış olduğunu düşünmüştü ama yine de fazla eşelememeye karar vermişti. Eğer eşeleseydi, geri dönüşü olmayan bir noktadan geçeceğini hissetti.

"Sen şimdi ne yapmalıyım?"

Dün gece, gizlilik perdesi nihayet kalkmış ve Jennette gerçeği öğrenmişti.

"Onun babam olduğunu sanmıştım ama aslında babamı öldüren kişiymiş."

Obelialı çocuklar, İmparator Claude döneminde şu anki sakin Obelia'ya kıyasla, eski İmparator Anastacius'un egemenliği altındaki krallığın acımasız, karanlık ve korkunç geçmişini öğrenmekle yükümlülerdi. Okullarda ve tarih kitaplarında, eski İmparator Anastacius her zaman yozlaşmış şeytan olarak tasvir edilmişti.

"Kız kardeşler olduğumuzu sanmıştım..."

Jennette kara büyüden doğduğunu ve karşısındaki güzel kızla kardeş olmadığını öğrenmişti.

"...ama aslında babamı öldüren adamın kızıymışsın."

Jennette uzanmaması gereken bir yere elini uzatmaya cüret etmişti. Hayal etmemesi gereken bir hayali hayal etmeye cüret etmişti. (Çn : Beynim yandı.)

"Hiçbir şeye sahip olmadığımı söyledi... Tek bir şeye bile..."

Yüksek umutları yüzünden, Jennette bu sonsuz umutsuzluk ve sefalet çukurundan kendini çıkaramadı.

"Neden kimse bana söylemedi?"

Kimi suçlayacağını bilemeyerek, Jennette bağırmak, haykırmak ve birisinden sinirini çıkarmak istedi.

"Neden kimse bana bir son vermiyor?"

En azından şu an, Jennette dün Ijekiel'in ne anlatmak istediğini anlamıştı. Ne olursa olsun bu durumun sonlanmasını istiyordu çünkü çok acı çekiyordu.

"Ben... her gün cehennem hayatı yaşamaktan yoruldum..."

Jennette gözlerini açtığında korkunç bir kabustan uyanacağını umuyordu. Ancak aslında, cehennem hayatı yeni başlıyordu.
Yüzünü ellerinin arasına gömüp ağladı. Hangi suçu işlediğini bilmiyordu. Doğduğum için mi suçluyum? Yanlış umutlarla hayaller kurduğum için mi? Bilgisiz olduğum için mi? Suçum o kadar affedilemez mi, ki bu umutsuzluğu yaşamalıyım? Artık nereye gitmeliyim ben? Yaşasam bile, bu değersiz hayatta yaşamak zorunda mıyım?

"Hayallerimin gerçek olacağını söylemiştin..."

Jennette'in titreyen sesi göz yaşları ve hıçkırıklarla karanlık odada yankılandı.

"Buyur, bu senin için... Bununla birlikte hayallerin gerçek olacak."

Athanasia hatırlamıyor olabilirdi ama Jennette birlikte izledikleri havai fişekleri dün gibi hatırlıyordu. Yıllarca, Athanasia'nın ona verdiği örgülü bilekliğe değer vermişti.

Şimdi bile, Jennette aksesuarın üzerinde bir büyü olmadığını bilmesine rağmen aptalca bilekliğin hayallerini gerçekleştireceğine inanmak istemişti. Athanasia tekrar hıçkırmaya başlayan Jennette'e bir şey söylemek istiyor gibi gözüküyordu ancak onu sadece kasvetli bir ifadeyle izledi. Ağzını açmadan orada, olduğu yerde durdu.

Bir süre sonra, sessizce odayı terk etti.

***
Jennette Zümrüt Sarayı'ndan çıktığında, güneş yüzüne doğru parlakça parlamıştı. Güneşin gökyüzündeki konumundan, öğleden sonrası olduğunu varsaymıştı.

Önceki gece, Jennette Zümrüt Sarayı'nda bir suçlu olarak değil de Prenses Athanasia'nın misafiri olarak kalmıştı. Şimdi bile, yanında ona eşlik eden tek kişi Athanasia'nın özel şövalyesi Felix Robane'ydi. Onu inceleyecek ya da incitecek kimse yoktu. Ayrıca, yüzünü örten peçeyi Prenses Athanasia ona değer verdiği için vermişti. Dün akşam İmparator Claude'un öfkesini gördükten sonra, Jennette bugün ya da daha sonra idam edilmesini emredeceğini emrini düşünmüştü.

Zümrüt Sarayı'ndan dışarı çıktı. Kızıl Kan Şövalyesi ona nereye gittiklerini söylüyordu ancak Jennette onu dinlemiyordu. Nereye gittiğini umursamıyordu.

Ancak bir süre sonra Jennette durdu. Athanasia'nın Ijekiel'in yanında durduğuna tanık oldu. Ne hakkında konuştuklarını bilmiyordu ancak yüz ifadeleri hiç de mutlu gözükmüyordu. Benim nasıl olduğumu görmeye mi geldiler? Onları uzaktan izlerken bunu düşündü.

Her şeyin yok olmasını diliyorum. Sahip olamadığım her şey, toz olup yok olsa keşke.

Ijekiel kolunu incittiğinde Jennette aynı bu tür düşüncelere sahipti. Prenses ve Ijekiel'i balo salonunda yan yana görmeyi asla istememişti. Sadece kendi duygularını kontrol edemediği için sevdiği kişiden nefret ediyordu. Ve ne zaman başlarına bir talihsizlik gelmesini dilediğini fark ettiğinde, kendinden tiksiniyordu.

Dilediği tek dilek, sevdiklerinin yanında durabilecek kadar daha iyi, daha kendine güvenen bir insan olmaktı. Evet... Onlardan nefret etmektense, bu dünyadan yok olmayı tercih ederim.

Jennette'in bilekliği koptu ve yere düştü. Kara büyüyü mühürleyen Lucas'ın büyüsü parçalandı ve kara mana vücudundan akmaya başladı.

Kısa bir süre sonra, Jennette Ijekiel'in onda doğru koştuğunu gördü.

"Jennette!!"

Benim için can havli ile ilk kez koşarak geliyorsun. Bu benim için yeterli. Ah... Bu göz zevkini bozan yüz ifademi görmeyeceğin için çok mutluyum.

Rüzgarla birlikte Jennette'in yüzündeki peçe havalandı. Göz yaşları havada yok oldu. Bu sefer, kara büyü Jennette'i yok etmek için parçalandı bu yüzden mana patlaması dünkü kadar patlayıcı değildi.

Ijekiel ona doğru koştu ancak aralarındaki mesafe çok uzaktı. Göz yaşları yüzünden bulanıklaşan görüşüyle birlikte, Jennette son kez sevdiği kişiye baktı.

Ancak gözlerini kapattığında, vücudunu saran ani bir sıcaklık hissetti. Sıcaklık, bir bahar rüzgarı gibi nazik hissettiriyordu. Hiç tanımadığı annesinden gelen bir sarılma gibi hissettiriyordu. Böylesine inanılmaz bir huzurun ortasında, Jennette yavaşça bilincini kaybetti.


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


131   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   133 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.