Yukarı Çık




132   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   134 

           
Jennette'ten gelen tehlikeli manayı hissettiğimde, hızlıca parmaklarımda toplayabildiğim kadar manayı topladım. Aynı Lucas'ın dün Jennette'e yaptığı gibi, elimde oluşturduğum büyüyü ona doğru fırlattım. Büyüm kara büyü fırtınasının etrafını sardı. Lucas'a kıyasla, benim büyümün Jennette'in etrafını sarması daha uzun sürdü ancak yine de başarılı oldum. Jennette'in kara büyüsü tamamen yok olduğunda, rahatlayarak derin bir nefes verdim.

Oley, başardım! Dün gece Lucas'tan fazladan ders aldığım için çok mutluyum.

O yokken Jennette'in büyüsü tekrar kontrolden çıkarsa diye, Lucas manayı nasıl mühürlemem gerektiği hakkında bana özel bilgiler vermişti. Bana, mana patlamasından hemen önce mühürleme büyüsünün sadece geçici bir önlem olduğunu söylemişti, bu yüzden en küçük açıklıkta bile, sihir kolayca tekrar tehlikeli hale gelebilirdi.

Yani ben de harika bir öğrenci olduğum için, Lucas'ın anlattıklarını bir sünger gibi emdim. Bundan dolayı, ilk defa manayı mühürleme girişiminde oldukça başarılıydım.

"Jennette!"

Ijekiel ona doğru koştu ve onu inceledi.

Onun rahatlayarak nefes verdiğini gördüğümde ben de rahatladım. Ijekiel, Claude'dan izin aldıktan sonra Jennette ile görüşmek için ona gidiyordu. Kontrolden çıkan mana fırtınasına tanık olduğu için çok şaşırmış olmalı. Eğer Claude biraz önce neler olduğunu öğrenirse, kesinlikle Jennette'i öldürmeye çalışacaktı. Yine de ben Jennette'in ölmesini istemiyorum.

Şey, mana fırtınasını mühürlemek düşündüğüm kadar zor bir şey değilmiş... Lucas bana şu an mana mühürlemenin benim için çok kolay olacağını söylemişti ve haklıydı da! Birkaç yıl öncekine göre çok daha güçlü olduğumu biliyorum.

"NELER OLUYOR?!"

Büyüm çok mu gürültülüydü...?

Yüksek bir patlama sesini duyduktan sonra, etraftaki daha ülkeden ayrılmayan Atlantalı elçiler olmak üzere birçok insan koşarak olduğum yere geldiler. Mana dalgalarını hisseden Kara Kule'deki büyücüler de aceleyle olay yerine geldiler.

Dilimi şaklattım. Ijekiel ve Jennette'i başka bir yere ışınlamak için elimle havada bir daire çizdim.

Diğerlerinin bu ikisini görmesi iyi olmayacaktır.

Jennette'in biraz önce durduğu yerdeki kara büyü kalıntılarını arındırdım. İnsanların güçlü mana kalıntılarımı görmek için Müdür kadar özel olmasına gerek yoktu. Olay yerine geldiklerinde, boş gözlerle etrafımda parıldayan mana parçalarını izlediler.
"Ç-Çok güzel..."

"Tanrım, şu an cennette miyim?"

"Peri Hanım..."

Parıldayan mana parçaları çok güzel olabilir ancak bu durum hiç de güzel değil ve bana 'Peri Hanım' diyen tek kişinin Cabel Ernst olduğunu sanıyordum!!

"Prenses! Burada neler oldu?!"

Kendilerine gelen ilk kişiler Kara Kule'nin büyücüleri oldu.

"Üzgünüm, sizi korkutmuş olmalıyım. Biraz önce küçük bir kargaşa oldu ama şimdi her şey düzeld-"

Sonra aniden, gökten bir meteor düştü. Hayır bekle, meteora benziyordu ancak aslında değildi. Toz bulutu sakinleştiğinde, ben ve diğerleri zeminde halı gibi uzanan kişiyi gördük.

"B-Bay K-Kara Kule'nin Büyücüsü ?!"

Şok oldum. Başlangıçta yerdeki figürün ceset olduğunu düşünmüştüm. Dikkatlice baktığımda, aslında bu kişinin Kara Kule'nin Sahtekar Büyücüsü, Carax olduğunu fark ettim.

Lucas sonunda geldi! Ancak neden böyle acımasız bir şekilde onu da getirdin...?

"NE?"

"NE?!"

"Kara Kule'nin Büyücüsü mü?!"

Atlantalı elçiler 'Kara Kule'nin Büyücüsü' unvanını duyduklarında inanamayarak haykırdılar. Kara Kule'nin Büyücüsü'nün Obelia'ya geri döndüğü hakkındaki söylentileri ilk duyduklarında, çok meraklanmışlardı. Dolayısıyla, gerçek bir büyücüyü tam karşılarında gördükleri için çok heyecanlanmış ve şaşırmışlardı.

"B-Bekle...Ama neden bu kadar... berbat gözüküyor...?"

"Tanrım, aşırı sinirimi bozuyorsun. Neden şimdi altına sıçıp kaçmaya çalıştın ki."

"Altına sıç-ne?"

Yukarıdan gelen sesi dinledikten sonra herkes kafasını hava kaldırdı ancak hemen sonra indirdiler çünkü kişi yavaşça yere indi. Ancak sonra, acımasızca yerde uzanan adamı tekmelemeye başladı.

"Ugh!"

"Birisi seninle nazikçe konuşurken, o s*ktiğimin kulağını aç ve dinle."

Tekrar tekrar tekmeledi.

"Ah!!"

"Eskisi kadar sinirli olmadığım doğru ancak herkese karşı nazik değilim."

"Ugh! Bekle Luca-"

Lucas Carax'ı tekmelemeye devam etti.

"Aynı zamanda, s*kik derecede iğrençsin."

Bay Kara Kule'nin Sahtekar Büyücüsü'nün Lucas tarafından tamamen pestili çıkmıştı. Yerde kıvranan koyu yeşil saçlı adama acıyarak, izlemeye devam ettim.

Lucas tarafından bu şekilde pataklanmasını izlemek çok üzücü ancak... Jennette'in kara büyüsünü daha da tehlikeli hale getiren kişi o olduğunu bildiğim için, bu yüzden ona acımıyorum.

"Lucas, artık sakinleş."

Yine de, onu hâlâ kullanmamız gerekiyor.

Benim dediğimi duyduktan sonra Lucas Carax'ı tekmelemeyi bıraktı.

"Lucas mı?"

"Ne Lucası?!"

"Bu mu Lucas?!?!"

Ah, görünüşe göre kulenin büyücüleri onun Lucas olduğunu bilmiyordu. Lucas bir gecede aniden yetişkine dönüştüğü için bu tuhaf değil.

"LUCAS SENİ ÖKÜZ! KARA KULE'NİN BÜYÜCÜSÜNE NE CÜRETLE SAYGISIZLIK YAPARSIN?!"

Acımasız dayağa boş boş bakan büyücüler aniden çılgına dönmüş gibi bağırdılar. İdolleri olan kişi, Lucas gibi üşengeç birisinin ayağının altında eziliyor olduğu için tepkileri oldukça normaldi.

"Kafanızın içindeki şey sadece bir süs mü?"

"N-Ne?!"

"Eğer bu herif gerçekten Kara Kule'nin Büyücüsü olsaydı, gerçekten benden dayak yiyeceğini mi düşünüyorsunuz?

Bir kelime bile söyleyemeyerek büyücüler bir süre Lucas'a baktılar ve sonra kocaman açtıkları gözleriyle yerde ölü gibi yatan Carax'a baktılar.

"L-Lütfen, sakinleşin."

"Müdür?!"

Sonra, müdür ortaya çıktı.

Claude ve Bay Beyaz Köpek ile olan görüşmesi bitmiş gibi gözüküyor. Bu sabah sarayda gördüğüm Dük Alpheus'un ne kadar solgun olduğunu hatırladım ve dilimi şaklattım.

"E-Efendim bu kişiyi alıp onunla kendimiz ilgileneceğiz."

Müdürün Lucas'a karşı kullandığı resmi dile bakılırsa, Lucas'ın gerçek kimliğini kabullenmiş gibi gözüküyor.

"Siz, Kara Kule'nin Ulu Büyücüsüne, gereksiz gürültü yarattığımız için içtenlikle özür dilerim."

Herkes şok olmuştu.

"Ka...K-Kara Kule'nin Büyücüsü derken... ne demek istiyorsun, müdür...?"

"Mü-Mü-Müdür... Kime Kara Kule'nin Büyücüsü diye seslendiğini...?"

"B-Bekle...!!!"

Diğerlerinden daha çok Lucas ile zaman geçiren büyücüler, bu yeni bilgiyi anlamakta zorlanırken kekelediler.

"M-Müdür, yaşlandığın için kafan mı gitti? Bu herifin aniden büyüdüğünü biz de görebiliyoruz ancak Lucas'a Kara Kule'nin Büyücüsü diye sesle-"

"'B-BU HERİF' DE NE DEMEK OLUYOR?! SİZİ BEYİNSİZ ÖKÜZLER! KULLANDIĞINIZ KELİMELERE DİKKAT EDİN!"

Boncuk boncuk ter akıtırken, müdür büyücülere bağırdı.

Ancak, onun dediklerini dinlemediler çünkü aşırı akılları karışmıştı.

"Hayır bunun imkanı yok! Kesinlikle doğru olamaz!"

"Lucas nasıl olur da 'Kara Kule'nin Büyücüsü' olur?!"

Karşısındaki sahneden eğleniyormuş gibi, Lucas olduğu yerde durdu ve sırıttı.

"Demek öyle, inanamıyorsanız o zaman ne yapmalıyım?"

Bekle! Bu yüzü biliyorum! Kesin bir kargaşa yaratacak...!

"Pekala o zaman, size şöyle bir şey mi göstersem?"

Biliyordum!!

Koyu bulutlar oluşmaya başladı ve saniyeler içerisinde parlak güneşi kapattı. Anında, gökyüzü şimşeklerle birlikte kapkaranlık oldu.

"Meteo mu...?"

Herkes boş gözlerle gökyüzünü izledi. Meteo, eski Obelia'nın yok olmasını sağladığı söylenilen bir büyüydü. Ancak, bu büyü aslında Meteo değildi. Ortalıkta meteorlar yoktu, sadece tehlikeli gözüken bir kasırga gökyüzünde dönüyordu. Bir kuş sürüsü anında uzaklara uçtu.

Bir anda, gökyüzü ikiye yarıldı. Büyücüler çığlık atmaya başladılar.

"YOK ARTIK, YOKSA BU...?!"

"AH, YÜCE TANRIM...!"

Bazıları olanlara tamamen inanamadığı için ayakta durma güçlerini kaybedip dizlerinin üzerine çöktüler. Gözlerinin önünde olan şey yüzünden şaşkına dönmüşlerdi. Büyücüler Atlantalı elçilerden daha çok şaşırmış gibi gözüküyordu. Bazıları hangi olaya tanık olduklarını anladılar ve korkuyla titremeye başladılar.

"Yüce tanrım,... 'Tanrı'nın Cezası'...!"

Tanrı'nın Cezası mı! Eski bir metinde bu nihai seviyedeki büyü hakkında birkaç şey okumuştum. Bu büyünün ne kadar inanılmaz ve korkutucu olduğunu hatırladım. Eğer Meteo Obelia İmparatorluğu'nu tamamen yok edebiliyorsa, Tanrı'nın Cezası bütün bir kıtayı yok edebilir.

Karşımdaki bu tüyler ürpertici manzara tarafından ben de korkunç hissediyordum. Ancak Lucas'ın oldukça gururlu bir şekilde duruşunu gördüğümde, o korku hızlıca yok oldu.

Seni aptal! Şu an bana 'Ben harikayım, değil mi?' gözleriyle bakmanın zamanı değil!

"Lucas! Dur artık!"

Bence Kara Kule'nin Büyücüsü'nün ne kadar harika olduğunu yeterince gösterdin.

Düşündüğüm gibi, Lucas kolayca Tanrı'nın Cezası'nı durdurdu.

O, anında o devasa büyüyü başlattı hatta oluşmaya devam eden büyüyü de istediği zaman durdurdu... O kesinlikle bir canavar.

"Ah...Tanrım...İnanılmaz... Bu bir rüya..."

"Aman Tanrım...Nasıl..."

İnsanlar hâlâ inanamıyordu.

Lucas onlarla alay etti.

"Bu kadarcık şeyden korkuyorsunuz, tam bir malsınız."

'Bu kadarcık şey' mi?! Tanrı'nın Cezası'na nasıl 'Bu kadarcık şey' diyebilirsin?! O büyü bütün bir kıtayı yok edebilir!!!

"Hey, bayılmış gibi yapmasana."

Lucas yanındaki adama tekme attı. Adam korkudan sıçradı.

"Dede, bu herifle ben ilgileneceğim, yani sen de zamanınla ilgilen."

Lucas bilinçsizce onu izleyen müdürü bilgilendirdi. Sonra elimi tuttu ve üçümüz ışınlandık.

***

"Hey, şu Kimera'nın manasını hemen ye."

İçeriye ışınlanır ışınlanmaz Lucas anında Carax'a emretti. Vücudu ani ışınlanmayı kaldıramıyormuş gibi Carax titreyerek dizlerinin üzerine çökmüştü.

Lucas... bütün bu sorunlara o sebep olmuş olsa da, Kara Kule'nin Sahtekar Büyücüsüne aşırı acımasızca davranmıyor musun...?

"Buna bir çözüm getireceğini söyledin, ancak çözüm yerine bir ceset getirdin."

Tahtında otururken Claude konuştu. Düşündüğüm gibi, Claude gerçekten aşırı kötü bir ruh halindeydi. Bu sinirli halinin geçen seferki isteğimden dolayı olduğunu biliyordum.

"Bay Carax, Bayan Margarita'nın manasını dengeleyecek."

Lucas'ın dediklerinden yola çıkarsam, Jennette'in kara büyüsünü güçlendiren kişi Carax'tı. Yani eğer onun manasını tamamen alırsa, o zaman bir daha asla mana patlaması gerçekleşmeyecektir.

Claude hâlâ Jennette'i öldürmekle hakkında konuşuyordu bu yüzden öldürmesini engellemek için oldukça zor zamanlar geçirdim. Bay Beyaz Köpecik ise, yaşam ve ölüm arasındaki ince çizgide yürüdükten sonra dünden daha da solgun görünüyordu. Jennette hâlâ Ijekiel'in kolları arasında, bilinçsizdi.

Sonra yarı ölü gözüken Carax, zeminde diz çökerken konuştu.

"Bana... şu an ölmemi mi söylüyorsun?"

"Nasıl olsa kısa süre içerisinde öleceksin."

Lucas'ın sesi duygusuz çıkmıştı.

"Bu yüzden en azından ölmeden önce kendi pisliğini temizlemen gerekiyor."

Ne? Eğer Jennette'in manasını yerse, gerçekten ölecek mi? Ya da bu yöntemin o kadar tehlikeli olduğunu mu söylemeye çalışıyor? İkincisi olmalı, öyle değil mi?

Bay Carax, bir şeyler mırıldandı ancak Lucas'ın daha önceki dayakları yüzünden söyledikleri anlaşılmadı.

Lucas'a göz attım ve Caraks'ı tedavi etmeyi planlamadığını biliyordum. Bu yüzden, sadece daha rahat konuşabilmesi için hızlı bir şekilde iyileştirdim.

"Ben..."

Sonunda, dediklerini anlayabiliyorum.

"... bundan hoşlanacağını düşünmüştüm, Lucas."

"Bu aniden kendine güvenme duygusu da nereden çıktı?"

"Prenses'in etrafındaki böcekleri temizledim."

N-Ne?! Ne diyorsun?? Neden buna ben dahil oluyorum? Aynı zamanda 'böcekler' de ne?! Kim? Jennette hakkında mı konuşuyor? Ama neden çoğul eki alarak 'böcekler' dedi?

Bir süre düşündükten sonra her şeyin Carax'ın planına göre gittiğini fark ettim. Ijekiel ve Bay Beyaz bile bu olanlardan payını almıştı.

Yani, Genelde Bay Beyaz'ın kulübesi hakkında rahatsız edici bir tavırla konuştuğu için, Carax Lucas için Alpheus hanesinin kökünü kurutmayı mı planladı? Ne tür bir psikopat bu herif?! Yandere? O bir yandere, değil mi?

İğrenmiş bir şekilde Carax'a dik dik baktım.

"Seni p*ç. Cidden berbat durumdasın."

Lucas sanki zamanını Carax ile harcamanın değersiz olduğunu düşünerek dilini şaklattı.

"Lucas, arkadaşlarına karşı daha nazik olmalısın."

"Bu p*ç mi benim 'arkadaşım'?!"

Benim tavsiyemi dinledikten sonra, gerçekten öfkelenmiş gibi gözüküyordu.

"Hey, Prenses'imiz bunu istemediğini söyledi."

Lucas ilgisini tekrar Carax'a çevirdi ve ayağının ucuyla onu dürttü.

"Dürüst olmak gerekirse, şahsen o Kimera ve diğerleri ölmüş ya da ölmemiş umurumda değil."

Bekle, Lucas! O insanlar tam burada! Onların varlıklarını görmezden gelme!

"Ancak Prenses'imiz barış istiyor. Peki ya sen 'barış' kelimesinin ne anlama geldiğini biliyor musun ki? Hm?"

Carax ağzından akan kanı elinin tersiyle sildi ve dediklerine inanamayarak sinirli bir şekilde mırıldandı.

Neden eli o kadar kara...?

"Sen gerçekten Lucas mısın?"

"Bu dünyada benim kadar harika bir başkasının var olduğunu düşünüyor musun?"

"Sen de sıkıcı olmuşsun. Hayal kırıklığına uğradım."

"Hayal kırıklığına uğra ya da uğrama, şu s*ktiğimin manasını ye ve defol."

Duygusuz bir şekilde Lucas konuşmaya devam ederken, Carax ağzını sıkıca kapattı.

Yüzüne bakılırsa Lucas'a teslim olacak gibi görünmüyor...

"Bu herifin uzatması önemli değil. O sürtüğü kolayca öldürebiliriz."

Claude'un Jennette'i öldürme arzusu birazcık bile değişmedi. Claude'un dediklerini duyduğumda, kızgın bir şekilde ona baktım. O ise benim ona bakışımı fark ettiğimde hafifçe ürktü.

Bir süre ağzını tekrar açana kadar tereddüt etti.

"Ancak, Athanasia böyle bir şeyi istemediği için, bu sürtüğün işini hemen halledin."

Claude'un nasıl tutumunu değiştirdiğini ve Carax'ı bu sorunu çözmesi için çağırdığını gördüğümde, aslında gerçekten benim ona kızmamı istemediğini biliyordum. Dürüst olmam gerekirse, aslında Jennette'i öldürmemesi için yalvardığımda Claude'un kolayca fikrini değiştirmesi beni çok şaşırtmıştı.

Lucas tekrar dilini şaklattı. Sonra bir şeye karar vermiş gibi konuştu.

"Ah, cidden, ben çok yufka yürekli ve iyi kalpliyim."

...Pardon...? Biraz önce kulaklarımda yabancı bir dilin çınladığını mı duydum?

"Senin hayatın o kadar sinir bozucu ve acınası ki, bu yüzden en büyük dileğini gerçekleştireceğim."

Oh, görünüşe göre Lucas'ın gizli bir silahı var! Yoksa eşit takas gibi bir şey mi?

"Bir dahaki sefere, seni ilk görmeye gelen ben olacağım."

Ne?! Bu Carax'ın 'en büyük dileği' mi?! Demek istediğim, bütün bu sorunları sadece senin tarafından fark edilmek için mi yarattı, bu hiç mantıklı değil?! Cidden, Lucas'ın kendisine asılsız güveni nereden geliyor?

"...Bir dahaki sefere, beni görmeye mi geleceksin? "

Ah... Sanırım o kadar da asılsız değilmiş...

Şaşkınlıkla, Carax'ın gözlerinin ileri geri hareket etmesini(titremesini) izledim.

Hm... Sanırım bu kişi Lucas'ı gerçekten çok seviyor... Lucas bana Carax'ı sadece tanıdığı birisi olduğunu söylemişti ancak ilişkileri söylediğinden çok daha karmaşık gözüküyor. Bay Carax da Lucas gibi çok genç gözüken ancak aşırı yaşlı olan birisi olabilir mi?

"Daha ne kadar sizin bu değersiz tiyatro oyununuzu izlemeliyim?"

Carax ve Lucas'ın arasındaki bu etkileşimi izledikten sonra Claude'un ruh hali daha da kötüleşmiş gibi gözüküyordu.

"Eğer bitirdiyseniz, acele et ve şu sürtüğün sorununu hemen çöz. Dük Alpheus, sen de önceki konuşmamızı hayatının sonuna kadar hatırlamalısın."

Daha fazla zamanını boşa geçirmek istemeyerek Claude tahtından kalktı. Dük Alpheus ve Ijekiel aceleyle kafalarını eğdiler.

Görünüşe göre Claude, tüm bu süre boyunca Jennette'i sakladıkları için Alpheuslara karşı iyi davranmaya karar verdi.

Dük Alpheus Jennette'i sakladığı için bir suçlu olabilirdi ve herhangi bir bahanesi de olmazdı. Ancak Dük, Jennette'i saraya getirmek için hiçbir zaman bir plan yapmadığından ve beni asla tehdit etmeyi aklına bile getirmediğini söyleyerek, kendisini ve ailesini güvende tuttu. Ayrıca, Dük Alpheus, Claude'a Jennette'in Anastasius'un kara büyüsünün ürünü olduğunu hayal bile etmediğini itiraf etti. Eğer bilseydi, hemen ona rapor edeceğini söyledi.

Jennette'in bir prenses olduğunu düşünerek sakladığını ve yaptığı her şeyin Claude'a karşı olan sadakati için olduğunu iddia etti... Oldukça düzgün bir konuşmacıydı.

Eğer dün geceki ziyafetteki insanlar Jennette'in mücevher gözlerini görselerdi, durum çok daha farklı olabilirdi. Şükürler olsun ki, Jennette'in gerçek kimliğini bilen kişiler şu anda bu odada toplanmıştı, gerçeği gömmek oldukça kolay olacaktı.

Şaşırtıcı bir şekilde, Dük Alpheus Jennette'in yaşamasına izin vermesi için kafasını eğdi ve yalvardı, belki de onu büyüttüğü için ya da birlikte geçirdikleri zamanlar içindi. Aynı zamanda Claude'a Jennette ile ilgili bu olayda gözlerini yumarsa, bir daha asla Jennette'in onun önünde görünmeyeceğine dair yemin etti.

Gerçekten Dük Alpheus'un bu yalvarmasına şaşırmıştım. Kendisini kurtarmak için Jennette'i atacağını düşünmüştüm.

Her neyse, bu şekilde Jennette'in yaşamasına izin verme isteğimin gerçekleşmesi biraz daha kolaylaştı. Claude ve Bay Beyaz arasındaki gece geç saatlerde olan bu konuşmaya tamamen kulak misafiri olamamıştım, ancak özel bir anlaşma yapıldığını varsaydım.

"Majesteleri İmparator'a bu merhameti için en derin teşekkürlerimi sunuyorum."

"Athanasia'ya teşekkür etmelisin bana değil."

Claude yanıtladı ve odadan çıktı.

"Baba, teşekkür ederim."

Aceleyle onu takip ettim. Özel bir anlaşmadan bahsedilse bile, eğer bu benim isteğim olmasaydı Claude bu sorunla başa çıkmak için asla bu kadar çok uğraşmazdı.

"Bu olayda, ben de hatalıydım."

Neden bir anda Claude kendini suçladı anlayamadım. Sonra söylediği şeylerle şok oldum.

"Zümrüt Sarayı'ndaki hizmetçilerin ve benim senin yalnızlığını kapatamadığımızın farkına vardığımda..."

Yüzüme bile bakmadan Claude nazik sesiyle konuşmaya devam etti.

"...Senin yalnızlığını kapatabilecek birisine ihtiyacın olduğunu düşünmüştüm."

Claude'un bana karşı düşündüğümden daha düşünceli davrandığını öğrendim. Adımlarımı hızlandırdığımda yüzünü görebildim.

"Bu yüzden yanına o küçük büyücü çocuğu yerleştirdim. Daha sonra, yanında senin yaşlarında bir arkadaşının olmasının iyi olacağını düşünmüştüm."

Sonuç olarak, en yakın iki arkadaşımın Lucas ve Jennette olmasına inanamıyorum. Birisinin yüzyıllarca yaşayan Kara Kule'nin Büyücüsü olduğu ortaya çıktı ve diğeri de Claude'un düşmanının kızıydı.

Ne garip ve acımasız bir birleşim.

Claude da benimle aynı düşünceleri paylaşıyormuş gibi, kaşlarını çattı.

"Debutantenden sonra benim yanımda her zaman o sürtük hakkında konuştun."

Gerçekten konuştum mu...? Ayrıntılı olarak hatırlamıyorum ama eğer Claude öyle diyorsa o zaman... Tedirginlikle Jennette hakkında nasıl tepki verdiğini görmek için ona Jennette'den bahsetmiş olmalıyım.

"Ondan hiç hoşlanmadım ancak ilk kez birisi hakkında ilgilenmiş gibi gözüküyordun. Bu yüzden onu olduğu gibi bıraktım."

Her zaman onun hakkında konuştuğum için, Claude'un Jennette'i sevdiğimi düşüneceğini hiç düşünmemiştim.

Jennette ile ilgili bu olayın oluşmasına izin verdiği için geçmişteki kararlarından biraz pişmanlık duyuyor gibi gözüküyor.

"Yani, neticesinde, benim aptallığım şu an yüzünde bu ifadenin olmasını sağladı."

"Bu doğru değil."

Claude'un kendisini suçlamasını reddederken bir an bile duraksamadım.

"Bu dünyada benden başka kimse senin beni ne kadar önemsediğini bilemez."

Elini tutmak için elimi uzattım. Claude sessizce yüzüme baktı.

"Bana asla kötü bir şey vermedin. Bu yüzden lütfen böyle düşünme. Bu, az önce söylediklerin için de geçerli. Her zaman mutluluk ve zevk ile dolup taştım."

Gözlerime dikkatlice bakan gözlerine baktım ve yumruk yaptığı elini tutan elimi sıkılaştırdım.

"Bu olayla ilgili olanlar da senin suçun değildi, Baba. Bunu kimse düşünmezdi."

Claude olduğu yerde sessizce beni dinledi. Gözlerini kalbimi arıyormuş gibi hissettim bu yüzden gözlerimi ondan çekmedim.

Bir süre sonra, Claude gözlerini kapattı.

Tekrar açtığında, konuştu.

"Eğer o sürtüğün yaşamasına izin vermek senin kalbini koruyacaksa, bu benim için yeterli."

Claude'un kelimeleri o kadar çok içten ve dürüst geldi ki sarılmak için ona yaklaştım.

"Çok teşekkür ederim, Baba."

***

Jennette uzun bir süre uyanmadı. Lucas'ın dileğini gerçekleştireceğini duyduktan sonra Carax o kadar minnettar kaldı ki Jennette'in mücevher gözlerini kaldırabileceğini söyledi.

Ah, bu kulağa çok anlamsız gelebilir, bu yüzden açıklamama izin verin. Daha özgül olmam gerekirse, Carax mücevher gözlerdeki mücevherleri yaratan mana dalgalarını keseceğini anlattı. Mücevher gözler, kraliyetlerin içindeki kalıtsal mana nedeniyle oluşmuşlardı, bu yüzden bu bağlantılar olmadan Jennette artık onlara sahip olmayacaktı.

Detayları tamamen bilmiyorum. Ancak görünüşe göre, bu dalgaları kırma büyüsü mümkündü çünkü Carax Jennette'in manasına kolayca müdahale edebildi. 

Ancak ben bu büyüyü sadece Jennette uyandığında ve sadece kendisi artık mücevher gözlerini istemiyorsa yapmasını istedim. Jennette'in izni olmadan büyüyü kullanmak olmazdı çünkü hayatı tehlikedeydi ve kara büyüsü yatışmak zorunda kaldı. Bununla birlikte, mücevher gözlerle ilgili olarak, önce sahibine sormadan onları çıkarma hakkına kimsenin sahip olmadığına inanıyorum. Ailesinden gelen tek miras olarak, Jennette mücevher gözlerini kaldırmak istemeyebilir.

"Size minnettarım, Prenses."

Uyanana kadar Jennette'in sarayda kalmasına karar verdik, bu yüzden hiçbir sorun çıkmadan Ijekiel ile konuşabildim. Jennette'in ikinci mana patlamasına şahit olduktan sonra, Ijekiel'in gergin ve ciddi bir yüz ifadesi vardı.

Bir süre onun yüzüne baktım ve kafamı salladım.

"Bu senin suçun değil."

"Gerçeği sizden saklıyorken suçlarım için pişman olmaya nasıl cüret edebilirim, Prenses?"

Ijekiel kendine bir suçlu diye seslendi ve cezalandırılmayı istedi.

"Eğer bana yalancı diye seslenseniz bile sorun değil."

"Ijekiel."

Ama Ijekiel hakkında nasıl kötü konuşabilirim?

"Bana karşı kelimelerinin ve davranışlarının her zaman dürüstçe olduğunu biliyordum."

Buna hakkım yoktu.

"Bu dünyada, bazı şeyler hiçbir açıklama olmadan aniden olabilir. Bunun da onlardan birisi olduğunu düşünüyorum."

Aynı zamanda, yalan söyleyen tek kişi Ijekiel değildi.

"Yanı sıra, sen kendine yalancı diye seslensen bile, ben de kendime öyle söylemeliyim."

Jennette'i bu noktaya kadar köşeye sıkıştırmaya da sebep olduğuma inandım. Başkalarının bana inandığı kadar nazik ve fedakar değildim, bu yüzden bu hikayeyi bitirmek için herkese rehberlik etmek istemedim. Dürüst olmak gerekirse, eğer dengesiz bir barış sağlanabilseydi, Jennette'in kendini sabote eden benliğini görmezden gelmeye devam ederdim.

"Biz küçükken, bana..."

Jennette'e istediği şeyi veremedim ve daha önce olduğumdan daha mutsuz olmasını istemedim. Yani bir bakıma Jennette'in talihsizliğinden sorumlu olan kişi bendim. Depresyonun Jennette'i yavaş yavaş tükettiğini bilmeme rağmen, hiçbir şey yapmadım çünkü kendi mutluluğum daha önemliydi. Bu nedenle, Jennette'in bana kızması doğaldı.

"...Jennette'in koruman gereken birisi olduğunu söylemiştin."

Belki de, üç yıl önce bu suçluluk duygusu yüzünden Ijekiel'i kendimden uzaklaştırmıştım. Şimdi Ijekiel'in de bu tür duygulara sahip olduğunu fark ettim.

"Olman gereken yere git."

Eğer bu bir çocuk masalı olsaydı, herkes kendi mutlu sonunu alabilirdi. Hiç kimse mutsuz olmaz ya da suçlu olmazdı. En masum halleriyle, herkes kendi harika sonlarına sahip olabilirdi.

"O zaman da şimdi de, teselliye ihtiyacı olan kişi ben değilim."

Artık romanın ana karakteri olmayan Ijekiel, söylediklerimden sonra gülümsedi.

"Evet, çünkü siz güçlü birisisiniz, Prenses."

Ijekiel'in gözlerinin içinde hüzün gözüküyordu ancak gülümsemesi daha çok rahatlamış gibiydi.

O gece, Jennette sonunda uyandı. Sonraki gün, aynı annesininki gibi yeşil gözleri güneş ışığının altında parlarken saraydan ayrıldı.

Bu uzun hikaye sonunda bir sona yaklaşıyordu...

****

Son bir bölüm kaldı. Lütfen çevirilerimi benden izinsiz başka yerlerde paylaşmayın.


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


132   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   134 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.