Lily ve Felix benim beş yaşında kalbi kırık bir çocuk olduğumu düşündüğü için kendimi çok suçlu hissediyordum...
"Athy'i sırtında taşı."
Ve~~ Biliyorsunuz ki ben bir çocuğum! Dün hiçbir şey olmamış gibi davrandığımda Felix bir anlığına donmuş gibiydi. Ve sonra hafif iç çekişle birlikte iki tanıdık el beni kollarımdan tutup kaldırdı.
"İyi yolculuklar."
"Bay bay, Lily!"
"Hemen geri döneceğiz."
Ama şu an nişanlı bir çift ve onun kızı gibi görünmüyor muyuz? Her zaman ki gibi normal davrandığımı gören Lily gülümsüyordu. Felix'te aynı şekilde. Bekle, öylece âşık olmayacaklardır, değil mi? Hayır! Lily benim Felix!
"Bugün prensesi majestelerinin çalışma odasına götüreceğim."
Bu kapıyı çoktan iki kez görmüştüm. Bugünden biraz daha küçükken Lily ve ben bu kapıdan geçmiştik ve sonra ş*refsiz Claude "artık sana ben bakacağım" demişti!
Kuckk. O günden beri ne kadar zaman geçmişti? Hayır, ne kadar kısaydı demeliydim galiba? Çünkü hayatta kalmaya çalışmakla geçirdiğim tüm bu zamanda bir sürü şey olmuş gibi hissediyorum.
Her neyse, eğer ki insanları bekleteceksen başka bir odada beklememizi söyle en azından. Ayakta durmak sinir bozucu. Claude'un görgü kuralları her zamanki gibi bok, bok! Herhangi bir bok değil, köpek boku!
Ama kapı Claude'un görgüsünü sorgularken açıldı. Oh, sonunda girme sırası bende mi? Ama önce içeride olan kişinin dışarıya çıkması gerekiyor.
Oda kapısının arkasındaki gölge yüzünden kısa birisinin çıkacağını düşündüm. Ama o kişiyi gördüğümde, hiçte kısa değildi.
Claude'un çalışma odasından Felix'ten daha yaşlı bir adam çıktı. Ama beyaz olan o muydu yoksa etrafındaki hava mı? Anlayamamıştım. Etrafında garip bir hava vardı ve ben hoşlanmadım.
Bu adamın Claude'dan daha farklı bir karizması vardı. Genç gözüküyordu ama beyaz saçı daha yaşlı olduğunu bağırıyordu.
Lolipopumu emerken onu uzun bir süre inceledim. Ama Felix ve bu adam birbirini tanıyor gibi görünüyordu. Bilinmeyen beyaz adam konuşmayı ilk başlatandı.
"Bay Robane."
Heeeh? Bu ne? Claude ile çalışma odasında buluştuğunu görünce asil olduğunu düşünmüştüm ama Felix'i bu kadar neşeyle selamlayabilen birisi mi? Sana o kadar yakın mı, Felix?
"Bay Dük Alpheus, uzun zaman oldu."
Ama Felix'in sonraki cümlesiyle şok olmuştum.
N-ne? Dük Alpheus mu dedin? Bu adam? Gerçekten mi? Jennette'e ondört yaşına kadar bakan Alpheus ailesi mi!
"Odada olmadığından nerede olduğunu merak etmiştim ama buradaymışsınız."
Gözlerimi daha da genişçe açtım ve adamı daha net görebilmek için dikkatlice inceledim.
Eek. Yani saçı beyaz değil gümüştü. Ha, şimdi anlıyorum. Sevimli Prenses'in baş erkeği Ijekiel Alpheus gümüş saçlı ve altın gözüyle krallıktaki her kızın istediği bir numaralı kocaydı. Şimdi göz ve saç rengini babasından aldığını görebiliyordum.
"Aman, sizi göremedim."
Adam, ben onu dikkatle incelerken beni fark etmiş gibi görünüyordu. Ardında görgüyle eğildi.
"Ben Roger Alpheus. Obelia'nın şansı sizinle olsun."
Görgüyle eğiliyordu ama bu kişi Roger Alpheus olduğu için aklında neler döndüğü çok barizdi.
Jennette ikinci prenses olarak onaylandıktan ve ilk prenses Athanasia öldükten sonra tahta geçen kişiydi. Ve Dük Alpheus ailesi Jennette'e doğduğundan beri bakıyordu.
Bu kadarını dinledikten sonra aklınızda bir görüntü oluşmuyor mu? Jennette'in ailesiyle herhangi bir bağı yokken neden Alpheus ailesi teyzesinin ricasıyla Jennette'i kabul etti? Eh, Alpheus evinin karanlığı da burada yatıyordu.
Şey aslında Jenette sevilmiyor gibi değildi. Ama Dük Roger Alpheus gelecekte elde edecekleriyle daha çok ilgileniyordu.
Açıkçası Dük Alpheus romandaki en açgözlü karakterlerden biriydi. Jennette'i kullanarak iyi bir hayat yaşadı.
Özellikle de Ijekiel ve Jennette'in evliliğinin ardından aldığı büyük güç sayesinde...
Şimdi de beni masum bir yalancı yüzle inceliyordu. Ne. Jennette ve beni mi karşılaştırıyorsun?
Vay vay ,vay bay aptal. Ben beş yaşındayım bilirsin?
Tıpkı hiçbir şey bilmeyen aptal bir kız gibi gülümsedim.
"Hehe. Selam, Kar beyazı bey!"
Evet, yani, Jennette nasıl?
"Kar be......"
Roger söylediklerimi aklında hiçbir şey olmadan yarıya kadar tekrar ettikten sonra Felix'in ağzı açık kalmıştı. Dük Alpheus'a söylediğimi fark etmiş gibiydi. Soruyu sorduğu an Dük Alpheus da aynı şeyi düşünmüş gibiydi.
"Beni...beni kastetmiyorsunuz, değil mi?"
"Bayım tıpkı beyaz köpecik gibi görünüyorsunuz!"
"......"
"Yemek ister misin? Çok lezzetli bu."
Parlakça gülümseyerek tekrar konuştum, her yerine tükürüğümün bulaştığı lolipopumu sıkıca tuttum ve ona uzattım. Roger Alpheus çok garip bir şey görmüş gibi bir yüz yaptı. Neden mi, çünkü belli ki Ijekiel ve Jennette sana daha önce hiç böyle davranmadı.
"Pfft."
Ama Felix'in ağzından gülme sesi kaçtı. Ardından omuzları sarsılmaya başladı...
Bu abi patladı. Gülüşünü tuttuğu anlaşılıyor ama omuzların bir şey yap çok kötü bir biçimde sarsılıyor.
"Prenses sizi sevmiş gibi görünüyor Dük Alpheus."
"......"
Elbette bu sözler Dük Alpheus'u iyi hissettirmeyecekti. Eğer bunu söyleyen Ijekiel ya da Jennette olsaydı ikisini de azarlayabilirdi ama bana yapamayacağından sorunyok! Yapabildiği tek şey yavaşça seğiren kaşını ve yüzünü sabit tutmaya çalışmaktı.
Bu sefer de elimdeki lolipopu 'Neyi bekliyorsun? Al.' der gibi salladım. Şimdi de karşımdaki beyefendinin kaşları hız trenine binmiş gibiydi.
Ama prensesin hediyesini öylece reddedemezdi ve elini uzattı.
Ama çubuğuna dokunmadan önce hızlıca kendime geri çektim. Elbette, Roger Alpheus şu anda elini hiçliğe uzatan heykel gibi kalmıştı.
Saçmalık olduğunu ifade etmeye çalışan altın gözlerine bakarken tekrar lolipopu ağzıma götürüp emmeye başladım.
Şulurp şulurp şulurp şulup.
"......"
Şulurp şulurp şulup.
"......"
Harika, değil mi? Muhtemelen çok absürtçe biliyorum. Ama beş yaşındaki bana ders veremeyeceğinden hiçbir şey yapamazsın. Kehehe. Çok eğlenceli.
Yüzünün sinirlenmeye başladığını görünce Roger Alpheus'a bir şey verip tekrar çalmış ben korkmuş bir suratla konuştum.
"Şulurp...! Kötü bayım! Beyaz köpeciklerin bu tür şeyleri yememesi gerektiğini duydum."
"Pfffft."
Omuzları tir tir titreyen Felix beni durduramayacak kadar gülmesini bastırmakla meşguldü. Diğer soylulara sert ve havalı haliyle liderlik eden Roger Alpheus'a bir çocuğun böyle davrandığını görmek komik olsa gerek.
"Ne...... ne kadar da şirin bir prenses."
Roger Alpheus bir süre sessiz kaldı ve alçak bir sesle mırıldandı. Eek. Bence artık durayım.
"Athy babacığını görmek istiyor!"
"Hmm hmm. O zaman içeri girelim."
Dedim ve Felix kahkahasını tutmaya çalışırken boğazını temizledi. Ardından daha önce Roger Alpheus'u selamladığı zamandan tamamen farklı bir tonda gülümseyerek konuştu.
"O zaman özür dileyerek... Bay Dük Alpheus da, güvenle gidin."
Elbette o benim sözlerimle o kadar sarsılacak bir Dük değildi ama 'nokta nokta nokta' sessizlik kısmını nasıl açıklayacaksın. Cık cık. Yetişkin olsa da hala çocuk gibi.
Gülümseyen bir yüze tüküremezsin diyen bir deyiş var yani parlak bir şekilde gülümseyerek elimi salladım. Kapı kapanırken o da gülümseyip el sallamaya çalıştı ama çok daha komik oldu.
"Geldin."
Girdikten sonra Claude bir kolunu sarkıtmış diğer koluyla başını desteklerken dirseğini tahtın diğer tarafına koyarak oturuyordu.
Roger Alpheus'u o pozisyonda selamlamadın, değil mi?
"Evet, majesteleri. Kapıda Bay Dük Alpheus ile karşılaştık."
"Kar beyazı bey!"
Benim söylemimle Claude dikkatle bana baktı.
"Kar beyazı bey?"
"Kar kadar beyaz bir köpecik gibi görünüyordu!"
Kimin hakkında konuştuğumu fark eden Claude ağzının köşesini hafifçe kaldırmış gibiydi. Seğirme gibi kısaydı ama açıkça gördüm ve seğirme değildi.
Biraz önce gülümsedin değil mi? Bunu gördüm!
"Her zaman etrafta havlayan Alpheus için güzel bir takma ad."
O bir Dük, her zaman havlıyor demek fazla sert değil mi? Eğer roman olduğu gibi ilerlerse o senin yoldaşın olacak!
"Bir şey mi oldu?"
"Ne zaman ne hakkında konuşsalar hep aynı."
Claude elini birkaç kez sallayarak konuşmayı sonlandırdı. Ama şimdi Felix'e bakıyordu.
Dudakları açıkça görülebilir bir şekilde yukarı kıvrıldı.
"Profesyonel bir teslimatçı olmuşsun."
Vay, nasıl birisiyle böyle nefret dolu şekilde dalga geçebilir? Felix Claude'un sözleriyle utanmış gibiydi ve beni hemen yere bıraktı.
Ayaklarım yere dokunduktan sonra iki kısa bacağımla Claude'a koşmaya başladım. Ah! Bir şey unuttum. Yolda durup tekrar Felix'e koşunca Claude değişik bir surat yaptı. Lolipopumu Felix'e uzatınca tekrar Claude'a koştum.
"Şimdi düşündüm de, Bay Dük Alpheus'un da prensesin yaşında çocuğu vardı."
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.