Who Made Me A Princess - Novel - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




97   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   99 


           
Onların kardeşlik ilişkisi çok sevimliydi. Kendi öz kardeşim olmadığı için birazcık kıskandım....şey, bence Jennette de birazcık benzer.

Ve bir anda Claude zihnime geldi.

Kafamı çevirdiğimde, karanlığa karşı kar gibi gecenin manzarasında etrafta dönen çiçek yapraklarını görebiliyordum.

Onu görmeye gitmeli miyim...?

Camdan dışarı bakarken hafifçe elimi kaldırdım. Camın eşiğinden parmağım soğuk havayı içine çekti.

Şu an uyuyor olabileceği için. Hem de gece ve gündüz çalışıyor, ama...

Bir anda beni öldürmeye çalışan kişinin ne yaptığı hakkında meraklandım. Belki de bunun sebebi Ernst kardeşlerin ilişkisini gördüğüm içindir.

Anında kaçabileceğim için, sorun olmamalı.

Çok ihmalkar bir plan biliyorum, ancak sonunda gitmeye kadar verdim.

Tereddüt bile etmeden, vücudumun büyüle birlikte dalgalanmasına izin verdim.

***

Geldiğim yer kara bir odaydı. Neresi olduğunu fark ettiğimde, olduğum yerden hareket edemedim.

Bekle, neden buradayım? Çatıda olmam gerekiyordu! Büyü, neden bana bunu yapıyorsun? Bana cehennemi mi yaşatmak istiyorsun?!

Neler olduğunu görmek için çatıdan etrafa bakınmaya karar vermiştim, ancak odanın tam ortasına ışınlandım!

Ve burası bana tanıdık geliyor. Çünkü burası Claude'un odası!

Tamamen buzdan donmuştum.

Tabii ki, gül bahçesinde kaçtığım gibi kaçabilirim, ancak bu kesin değil yani...

Yalnız başıma aslanın inine girdim! Ne yapmalıyım? Işınlanmalı mıyım?

Bir süre, etrafıma bakmak için gözlerimi çevirdim. Şükürler olsun ki, burası aşırı derecede sessizdi. Ve onu gördüm. Kanepede parlayan tanıdık altın saçı.

Onu gördüğümde, sessizce nefesimi tuttum. Ve yavaşça hareket ettim.

Şrrr.

Ancak sonra, bir şeye bastığımda ses çıkardı. Sessiz odada yıldırım gibi bir ses çıkmıştı.

Hafifçe kanepeye göz attım ama herhangi bir hareket hissetmedim.

Neydi bu? Bir belge mi, ne zamandan beri yatak odasında belgelere bakmaya başladı?

Kağıdı görmezden geldim ve tekrar yürüdüm.

Off, bu da ne ya? Bunlardan yerden daha ne kadar var? İki kez daha ses çıkarmaya devam ettikten sonra çömeldim çünkü Claude beni fark edebilirdi.

Ancak ay ışığıyla parlayan kağıt biraz farklıydı. Hm? Bu belge değil de çizime benziyor. Ne bu?

Üzerine bastığım kağıda uzandım ve havaya kaldırdım. Ona yavaşça baktığımda, gözlerimi kocaman açtım.

Ne! Oha bu ne!

Küçükken çizdiğim çizimlerdi. N-Neler oluyor? Neden bu burada?

Çok şaşırdım ve ellerim titremeye başladı. Kendimden şüphe duyarak yerdeki diğer kağıtları da topladım. Ve kafamı tutarken sessiz bir çığlık attım.

Bunlar kesinlikle küçükken Claude'a çizdiğim çizimlerdi! Utanç verici geçmişim arka sayfalardan çıkmaya başladı!

Bu çizimi Claude'a vermiştim çünkü bana dokuz yaşımdayken hazineler verdiği için ne kadar memnun olduğumu 
anlatmak içindi, ve bu diğer çizimi ise Claude'un kel olduğunu hayal ettikten sonra çizmiştim!

Ve sonraki neymiş....

İşte! En harika eserim! Claude'a uçan tekme attığım çizim! Tanrım, bunu ona verdiğimi hatırlamıyorum, nereden aldı bunu?

N-Nesin sen? Bunlarla ne yapmayı planlıyorsun? Ve neden bunlar yerde? Yoksa. Bunları yakmayı planlamıyor, değil mi...?

Korkutucu şeyler zihnimde oluşmaya başladı, onları bir yere koydum ve parmak uçlarımda sessizce kanepeye yaklaştım.

 Claude kanepe de uzanırken parlak ay ışığı da yüzüne vuruyordu.

Bu kadar zayıf mıydı? Gerçekten değerli kızını kaybetmiş birisine benziyor.

Bugünlerde yemiyor gibi gözüktüğü için sağlığı hakkında endişelendim. 

Eğer beni o şekilde saraydan kovduğu için, şu an çok eğleniyor olmalıydı. Şu an gözüküyor ki ben ondan daha iyi yaşıyorum.

Ancak her ne kadar bu düşünceler aklımda olsa da, içimde başka bir şey daha hissettim.

Sanki şu an gerçek Athanasia'ymışım gibi. Özellikle senin tarafından öldürülmeyi hayal bile etmiyorum.

"Aptal."

Claude'un alnını parmağımla dürterken sessizce mırıldandım. Sonra, alnı kırışmaya başladı.

Altın kirpikleri titreyerek açıldı. Şaşırmamış yüzüne sadece sessizce baktım.

"....."

Gözleri bana doğru hareket ettiğinde, elimi geri çektim. Claude bir süre sessizdi. Aynı benim gibi.

Bir süre sonra, ağzı hafifçe açıldı.

"Bundan bıktım."

Mırıldanan sesiyle elim titredi. Ancak biraz önce söylediği şey tamamen beklenmedikti.

"Artık yorulmadın mı? Her gece rüyalarımda ortaya çıkıyorsun."

Dediklerime gözlerimi kırptım.

Ne söylüyordu? Her gece benim hakkımda rüya mı görüyor? Beni öldürmek hakkında değil, değil mi?

"Ancak bugün sessizsin."

"..."

"Doğru. Ancak tekrar ve tekrar o lanet olası kelimeleri söylemeden daha iyi."

Nedenini bilmiyorum, ancak Claude benim hakkımda rüya gördüğünü düşünüyor gibi gözüküyor. Bu yüzden ona gerçeği söylememeye karar verdim.

Bir süre, oda sessizdi.

"Neden..."

Beni görmek istemiyormuş gibi gözlerini kapattığında ona baktım, ve ağzımı araladım.

"Neden beni bulmak için bu kadar uzağa gidiyorsun?"

Neden beni bulmak için bu kadar uğraştığını anlayamıyorum.

Eğer beni öldürmek isteseydi, beni unutması ve sarayında dışında olsam ya da ölsem umrunda olmaması daha iyi olmaz mıydı?

"Eğer beni bulursan öldürecek misin?"

Ya da gerçekten beni kendi elleriyle mi öldürmek istiyor? O zaman bu daha kötü.

"Şu an beni öldürmek istiyor musun?"

Sorum odada yankılandı. Claude bir süre hiçbir şey söylemedi ve gözlerinin üstünde olan elin titredim.

"Evet."

Ay  ışığıyla boyanmış kuru dudaklarıyla cevap verdi.

"Şimdi bile seni parçalara ayırmak istiyorum."

Söylediği şeyden sonra bir süre sessiz kaldım. Ve kısık bir sesle konuştum.

"Ölmeyeceğim."

Elleri ve gözleri titredi.

"Senin elinle asla ölmeyeceğim."

Claude'un elinin üstündeki ay ışığı kaydı  ve kanepeye yerleşti.

"Ölsem bile, bu senin ellerinden olmayacak."

Claude'un gözlerini tekrar görebildim. Gözlerinin keskinleştiğini gördüm ve ağzım kapalı bir şekilde ona baktım.

"Sen..."

Gözleri şaşkınlıkla doldu.

"Rüya değil mi?"

Hafifçe gülümsedim.

Ben gerçekten de....

"Seni özledim, baba."

Ancak sanırım henüz zamanı değil.

"Hoşçakal."

Yani sonraki sefere kadar kendine iyi bak.

"Bekle!"

Claude elini bana doğru uzattı. Ancak ben daha hızlıydım. Gözlerinin tam önünde kayboldum.

Gözlerimi tekrar açtığımda, ağaçların üzerindeki kar gibi çiçekleri görebildim. Atlanta'ya geri dönmüştüm.

Beni hala öldürmek istiyordu, bu yüzden bir süreliğine elveda etmenin iyi olacağını düşündüm.

Onu tekrar ne zaman görebileceğimi bilmiyordum, ancak bu başka bir elvedaydı.

Ay ışığında etrafta uçuşan çiçeklere baktım ve tek başıma elvedamı ettim.

Ancak çok kısa bir süre sonra Claude ile tekrar buluşabileceğimi bilmiyordum.

***

"Vay be, bu inanılmaz."

Dünya'nın sonunda.

Gökkuşağının tüm renkleriyle birlikte büyüyen Dünya Ağacı isimli bir ağaç vardı.

Normal insanlar buna yaklaşamazdı bile, ancak orada bir davetsiz misafir vardı.

"Hangi p*ç benim olan şeyleri yedi?"

Siyah saçlı ve kırmızı gözlü yakışıklı bir oğlandı.

On beş yaşlarında gibi gözüküyordu.

Sinirli bir yüzle ağaçtan düşen meyveyi tekmeledi.

Yere düşmüştü. Ancak çoktan çatlamıştı, içindeki mana çoktan yok olmuş olmalıydı.

Dünya Ağacı şaşırmış ve kızgın bir ifadeyle oğlana baktı.

"Benim için de meyve bırakmalı mıydın? Yoksa böyle bir arta kalan boku mu yememi istiyorsun? Gerçekten mi?"

Bu çocuk Dünya Ağacı'nın meyvelerini yemek için giden Lucas'tı. Ve Dünya Ağacı onunla daha öncesinde de burada tanışmıştı.

Yüz ya da iki yüz yıl önce, birisi gelmişti. Zamanı hatırlamıyordu, ancak bu insanın yüzünü hatırlıyordu çünkü sadece birkaç sayılı insan buraya gelebiliyordu.

Ve Lucas'ı hatırlıyor olmasının sebebi ise şeydi...

"Hey, beni birkaç yüz yıldır tanıyorsun! En azından benim için bir tane meyve saklamış olmalısın!"

Dünya Ağacı onun alaycı cümleleriyle sinirlenmişti.

Arkadaşlık? O sadece onun meyvelerini yemek için gelmişti. Ancak  meyveler tamamen olgunlaşmadan gelmişti, ve sinirliydi! Köklerini koparmakla tehdit ediyordu!

Neden hala yaşıyorsun, seni insan!

"Bu yeri bilen başka insan tanımıyorum...kim geldi? Hey, ne zaman bu kadar kolay lokma oldun? Meyvelerini herkese fırlatabiliyor musun?"

Dünya Ağacı kızgınlığını gösterdiğinde, büyü her yere patladı.

Boom!

"Son sefer sana benim meyvelerimi koru demedim mi?"

Ne zaman senin meyvelerin oldu, onlar benim! Seni aptal insan!

"Tekrar yapraksız mı kalmak istiyorsun?"

Dünya Ağacı düşünebilme yeteneğine sahipti, ve dallarıyla son derece gurur duyuyordu.

"Ve o p*ç'in hiç terbiyesi yok. Yiyebileceği şeyi yedikten sonra gitmeliydi, ancak hepsini mi yemiş? Ölmek mi istiyor?"

Dünya Ağacı sadece tek bir tane meyve yedikten sonra geri kalanları toplayıp hepsini ayağıyla ezen insanı düşündü.

Çok saygısız davrandığı için onu uzaklara fırlatmak istemişti...ancak Dünya Ağacı'na göre, bütün insanlar aynıydı.

"Ugh, boş ellerle geri dönemem."

Dünya Ağacı, insanı uzağa fırlatmanın barışı bozup bozmayacağını düşündü.

"Şey, yapacak hiçbir şeyim yok."

İnsan dilini şaklattı ve geri adım attı.

"Sadece geride kalanları yemeliyim."

Ne geri kalanı? Ne? Yerdeki ezilmiş meyveleri yemeyecekse....

Ve Dünya Ağacı Lucas'ın gözlerinin oraya baktığını gördü.

Lucas yavaşça köklerden birisini kendisine doğru çekti.

.....Beni mi?

Oğlan kafasını salladı.

Cidden beni mi?

Tekrar tekrar kafasını salladı.

Beni mi yiyeceksin?

Dünya Ağacı kendisine baktığında, Lucas şeytan gibi gülerek kafasını yukarı aşağı salladı. Dünya Ağacı patladı.

Seni terbiyesiz insan!!!! AHhhhh!

Dünya Ağacı sinirler birlikte patladı, büyü bir kez daha patladı.

Boom! Whooş!

"Ugh, toz."

Ancak Lucas bir adım bile geri çekilmedi.

"Hey, neden bu kadar acımasız oluyorsun? Bu yaşlı ağaç ölmek için yeteri kadar yaşlı, istemese bile. Şşşş."

Tozlar yere düştüğünde, Lucas hiç etkilenmemiş bir şekilde ayakta duruyordu.

Dünya Ağacı şaşırmıştı.

Seni canavar insan! Hala yaşıyordu!

"Yani eğer bir tane meyveyi güzelce saklamış olsaydın, seni yemeyi düşünmezdim."

Bir anda nereden bu fikir aklına geldi? Eğer vücudu yeteri kadar dayanamazsa ölebilirdi. Bu yüzden kafası iyi olmasa bile, bunu yapmaya kalkışmazdı....

"Bilirsin, ama ben barışı seviyorum, bu yüzden seni öldürmeyeceğim. Bir beş yüz yıl tekrar meyve oluşturman için seni kendi halinde bırakacağım. Ve sonra tekrar bana yardımcı olabilirsin...."

O zamana kadar yaşamayı mı düşünüyordu?

"Bu yüzden sadece birazcık yiyeceğim."

Ağlama sesiyle birlikte büyü etrafta patlıyordu.

Her şey düzeldikten tam kırk bir gün sonraydı.

Lucas ayrıldıktan sonra, Dünya Ağacı'nın sadece tek bir tane kökü kalmıştı

***

"O zaman, bugün son dersimizde işlediğimiz Gale'nin teorisine devam edeceğiz."

Yaşlı profesör bıyığını okşadı.

"Pekala, hepiniz kitaplarınızda sayfa yetmiş üçü açın."

Bugün, tekrar sınıfta arkadaydım. Bunların hepsini zaten bildiğim için sıkılmıştım..

Selam! Eğer devamını önceden okumak isterseniz;
https://www.wattpad.com/story/219056558-who-made-me-a-princess-novel
buraya gelebilirsiniz! 

Bomba olaylar oluyor bence gelin! ^^

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


97   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   99 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.