Who Made Me A Princess - Novel - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




98   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   100 


           
"Geçen sefer de anlattığım gibi, bu teori büyüyle birlikte görecelik gösterebilir. "

Bekle.... bu dersin seviyesi de ne böyle?

Sınıfın etrafına bakındım ve konferans salonunun köşesinde Hari Ernst'in abisini gördüm.

Bu kişi Ijekiel ile aynı yaştaydı, değil mi? O zaman bu ders on yedi yaşındakiler için. Vay, yani o zaman Ijekiel on yedi yaşında öğrenilmesi gereken bilgileri on yaşında öğrendi demek mi oluyor bu? Gerçekten mi?

Huuhuu....! Bu dünyanın haksızlığına inanamayarak güldüm. Hayır, bu tamamen adaletsizce değil mi?

"Biftek....nam."

Evet, biftekler arasında....bekle, ne? Biftek mi?

Duyduğum mırıldanmanın kimden geldiğini öğrenmek için etrafa baktım. Hm? Birisi uykusunda mı konuşuyor?

Diğer öğrenciler de bifteğin kaynağını aramaya başladılar.

"Omlet değil....biftek...namnam."

Ve sonra fark ettim ki ses sırasında yatan kahverengi saçlı erkekten geliyordu.

Dersin başından beri kafası düşüp duran kişi olan Hari'nin abisiydi.

Şey... öğle arasının bittiği ve günün yarısının geçtiği zamandı, ve hava ise rahat ilkbahar havasıydı. Eğer bu sıkıcı dersleri dinliyor olsaydın, bence uykun gelebilirdi.

Bu bölümü Zümrüt Sarayı'nda öğrendiğim zaman, çok sıkıcı olduğu için ürpermiştim. 

Ancak bir kez bile uyuya kalmadım çünkü derslerim bire bir oluyordu. Uyanık kalmak için ne kadar çok belimi çimdiklediğimi, bilmiyorum.

Salondaki öğrencilerin durumlarını anlıyordum ve acıyan gözlerle onlara baktım.

Bang!

Ancak sonra, Hari Ernst'in abisi oturduğu yerden hızla ayağa kalktı.

"Et istiyorum...! Omlet değil, biftek!!!"

....-ğil, biftek!

....biftek!

....tek!

Yüksek ses, sessiz konferans salonunda yankılandı.

Öğrenciler ona ağızları açık bir şekilde bakıyordu. Birkaçı tepkisini görmek için profesöre bakıyordu.

"Eee.....hm?"

Hari'nin abisi.... Cabel Ernst uykulu yüzüyle kaşlarını çattı. Bekle, şu an salyasını mı siliyor?

"Cabel Ernst...."

Keskin ses çıktı ve herkesin kulak zarlarını parçaladı. Bıyık profesör kızdı mı?

"Hm? Profesör, bifteğimi gördünüz mü?"

Sadece Cabel Ernst ne olduğunu anlayamamıştı. Kafası karışmış bir şekilde etrafa bakınırken profesöre bifteğin nerede olduğunu sordu.

Ve profesör dudaklarını çekiştirirken kapıyı işaret etti.

"Dışarı."

"Ah, dışarıda demek! Teşekkürler, profesör!"

Neredeyse yüksek sesle gülecektim. Ancak sadece ben değil. Herkes kahkahasını içlerinde tutmaya çalışıyordu.

Onları suçlayamam. Profesör ona dışarı çıkmasını söyledi çünkü onun dersini dinlemeyi bile hak etmiyordu, ancak Cabel onun bifteğinin nerede olduğunu söylediği için  teşekkür  ederek ayrıldı.

Ve gerçekten de dersten çıktı. Profesör'ün yüzü kırmızıya döndü ve titremeye başladı, ve öğrenciler ise yüzlerinde garip ifadelerle kahkahalarını tutmaya çalışıyordu.

Onların arasında, kahkahamı da tutmak için mücadele etmem gerekti.

***

"Buraya hep gelir misin? Eğer aradığın bir kitap var ise sana yardımcı olabilirim."

Şaşırmış bir şekilde sesin geldiği yöne baktım. Kitapçıda çalışan işçi bana bakıyordu.

"Demek büyüyle ilgileniyorsun."

Oops, yakalandım.

Ancak konuyla ilgili birçok kitap okudum.

Buraya sık sık geldim çünkü burası Atlanta daki en büyük kitapçıydı, ve görünüşe göre çalışanın ilgisini çektim.

Claude'un Atlanta'ya da görüntü taşları yolladığını unutmadım.

Ancak Hari'nin depoda söylediği şeyden yola çıkarsam, o sadece soylu ve kraliyet ailesine gönderildi.

"Hiç zihinle ilgili yapılan büyülerle ilgili kitaplarınız var mı?"

"Zihin büyüsü mü?"

"Mm, daha çok insanların anılarıyla ilgili büyü...."

Tereddütle çalışana sordum. Okul kütüphanesinde ya da burada bulmadığım için sormalı mıyım diye düşünüyordum.

Ancak çalışan bir süre duraksadıktan sonra bana fısıldayarak sordu.

"Hanımefendi, yoksa kara büyüyle mi ilgileniyorsunuz?"

Bu sefer duraksayan kişi bendim. Kara büyü Obelia da yasaklanmıştı, bu yüzden onunla ilgili kitaplar artık bulunamıyordu. Çünkü Obelia'nın eski zalim imparatoru kara büyü kullanmıştı.

Ve onu, acımasız bir şekilde insanları öldürüp onun topraklarına giren kişileri cezalandırarak kullanmıştı.

Şimdi, Claude Obelia'nın genelinde yasakladı. Yasadışı değildi, ancak bütün anakara bunu bir tabu işi olarak görüyordu.

Yani çalışanın gözlerindeki bakışlardan anladım.

"O kadar iyi bilmiyorum, ancak anılarla ilgili olan bütün büyüler kara büyüyle mi alakalı?"

"Bildiği kadarıyla öyle."

"Ancak hepsi değil, değil mi?"

"Eğer bir teori arıyorsanız...."

Çalışan temkinli bir şekilde bana bakarken eşyalarını karıştırdı ve birkaç kitap verdi.

Hepsini gözden geçirdim, ancak istediği bilgiyi bulamadım bu yüzden hayal kırıklığına uğradım.

Ancak onun biraz önce söyledikleri kafamın etrafında dönüyordu.

Yani. Kara büyü anıları geri getirebilir.

Ancak kitapçıdan ayrılacağım sırada, çalışan beni durdurdu.

"İstediğiniz kitap orada bulunabilir."

Ve ona bir şey diyemeden sanki buradaki işi bitmiş gibi başka bir müşterinin yanına gitti.

Elimde katlanmış bir kağıt parçasıyla oradan çıktım.

***

İsimsiz bir kitap dükkanı 13.Sk Newgray 56

İlk başta çok şüpheli bir dükkandı. Burası kara büyüyle ilgili kitapların olduğu yer mi? Kara büyü Atlanta da Obelia da olduğu gibi tabu değil, bu yüzden bana bunu vermesinin sebebi muhtemelen bundan.... 

Bunun tehlikeli olacağını düşünmedim, ancak bununla ilgili tamamen rahat değildim. 

Bir süre düşündüm, ve kağıtta yazan yere gitmeye karar verdim.

"Hoşgeldin."

Girdiğim dükkan beklenmedik derecede normaldi.

Notta gördüğüm yerden şüpheli ve karanlık bir ara sokakta olacakmış gibi görünüyordu. Ancak tamamen halka açıktı. Ve karşısında bir sürü insanın geçtiği bir restoran bile vardı.
"İnsanların zihnindeki anılarla ilgili herhangi bir kitabınız var mı?"

"Evet var."

Yaşlı dükkan sahibi ikinci kez bakmadı ve ileride bir yeri gösterdi. Parmağıyla göstediği yere şüphelenerek yürüdüm.

Ew, tozlu! Neden burada sanki bir yıldır temizlenmemiş gibi toz var! Buraya aslında müşteri gelmiyor mu? Yaşlı adamın huysuz tavrına bakıldığında, gerçekten satmak istemiyor gibi görünüyordu.

Alnımı kırıştırdım ve köşeye yığılmış kitaplara baktım. Başlıklarını okuyamayacağım kadar çok toz vardı.

[Aşk savaştır! Aşık olduğunuz kişinin kanını kurutacak kırk dört lanet.], [Gerçek bir cadıdan aşk büyüleri], [Sana aşık olan kişilerin kalbini itip çekebilirsin, kara büyünün yüz çeşiti.]

Huh, ancak neden bunlar sadece flört ile ilgili? Bu kesinlikle aradığım kitap türünden tamamen farklı.

Kaşlarımı çatarak yaşlı adama baktım. Ancak gazeteden bulmaca çözüyor gibi gözüküyordu, bana olan ilgisini çoktan kaybetmiş gibiydi. Bu yüzden istediğim kitabı kendim aramaya 
karar verdim.

Birkaç kara büyü kitabına baktıktan sonra şaşırdım. Aradığım bütün kitaplar vardı. Tabii ki, bunları yapmak benim için biraz fazlaydı, ancak yine de öğrenmek için almaya karar verdim.

"Lütfen bunların hepsini paketleyin."

"Hm? Bunların hepsini mi alacaksın?"

Kitapları tezgahın üzerine yığdığımda, dükkan sahibi kafasını kaldırdı.

Ancak gözlerimiz buluştuğunda, bakışları anında değişti. Kulak zarlarımı parçalayabilecek kadar yüksek bir sesle haykırdı.

"Hanımefendi, şimdi görüyorum da, siz lanetlenmişsiniz!"

Bu yaşlı adam bana biraz önce ne söyledi?

"Lanet mi?"

"Evet, sizin mutsuz olmanızı isteyecek birisi tarafından lanetlenmişsiniz!"

Bana sabitlenmiş gözlerinde delilik vardı. Yaşlı bir adamın pervasız gözlerle bana bakması biraz ürkütücüydü.

"Sen bir kara büyücü müsün?"

Neden bunu düşündüm bilmiyorum, ancak onun gözlerine baktığımda, bu düşünce zihnimde oluştu.

"Artık kullanmıyorum, ancak öyleydim."

Dükkan sahibi gözlerini benden çekmeden cevapladı.

"Neyle lanetlendim?"

***

Birazcık gergindim çünkü bu bir kara büyücü ile ilk kez karşılaşmamdı, ama bunu aklımın bir köşesine itmeye karar verdim. Sonra, tekrar bana deli gözleriyle baktı.

"Çok garip, çok...."

Bakışları her vücudumda gezdiğinde, elim titredi.

"Senin üzerindeki lanet..."

Ancak sonra söylediklerinden sonra hayal kırıklığına uğradım.

"Ben de bilmiyorum. Huhu."

Yaşlı adam delice ifadesini yüzünden sildi ve beyhude bir kahkahayla çenesini kaşıdı.

"Ancak bu sadece hafif bir tane, yani o kadar kötü değil. Sadece taşa takılıp düşmenizi ya da beyaz kıyafetlerine yemek dökmeni sağlayabilir."

Biraz önceki tepkisine göre ümitsiz bir cevaptı.

Bu yaşlı adam, sadece bir deli değil mi? Şey, başarılı bir büyücünün böyle tozla kaplı bir dükkanda çalışıyor olmasının imkanı yok.

"Yani eğer bu kitapları laneti kaldırmak için satın alıyorsanız, gerek yok. Görünüşe göre lanetin etkisi bir şekilde kaybolmuş."

O-Ona güvenebilir miyim? Bunun lanet olduğunu söylediğinden beri çok şüpheleniyorum.

Ancak bir iş adamı daha çok şey satmaya çalışmalı, garip bir şekilde onun güvenilir hissediyorum çünkü bana onları satın almamamı söyledi...

Şaşkına dönmüş bir şekilde karşımdaki kişiye baktım.

"Başka bir soru da sorabilir miyim?"

"Nedir?"

"Eski zamanlarda kara büyücü olduğunuzu söylediğiniz için sormak istiyorum. Bu kitaplardaki büyüler, eğer başkaları üzerinde kullanılırsa tehlikeli olabilir mi?"

Aldığım kitaplara hızlıca baktı ve sordu. 

"Hanımefendi, birisinin hayatını mahvetmek mi istiyorsun?"

Sorusuyla şaşkınlıkla haykırdım.

"Tam tersi! Birisi benim yüzümden yaralandı ve ben de onu iyileştirmek istiyorum!"

"İyileştirmek mi? Kara büyüyle?"

"Onu normal büyüyle iyileştirmenin hiçbir yolunun olmadığını söylediler..."

"Pes et."

Ama sanki daha fazla dinlemek istemiyormuş gibi sözümü kesti.

"Hanımefendi, kara büyüyle uğraşmamanız daha iyi olur. Kara büyü, bilirsin, bir bedeli vardır. Bu yüzden kara büyü kullanan insanların ya da onların etrafındaki insanların mutlu sona ulaştığını duyamazsın."

Dedikleriyle durdum.

Kara büyünün tehlikeli olduğunu biliyordum. Ancak bu kadar tehlikeli olacağını düşünmemiştim, çünkü onunla ilgili kitaplar bulamamıştım.

"Hem de, kara büyü kullanarak birisini iyileştirmek, bütün hayatım boyunca böyle bir saçmalığı hiç duymadım."

"Ama..."

"Buraya geldin çünkü bir şey hakkında çaresizsin, haklı mıyım?"

Sorusuyla ağzımı istiridye gibi kapattım. Sonra, tekrar dilini şaklattı ve konuştu.

"Bir şeye müdahale etmek mutsuzluğu geri çevirememek anlamına gelir. Bunun için sorumluluk alabilir misin? "

Sessizce dudaklarımı ısırdım.

Dürüst olmam gerekirse, artık yapabileceğim hiçbir şey olmadığını biliyordum. Becerilerim o kadar harika değil. Ve olduğum yerde durmak en akıllıca seçim.

Ancak etrafta tembellik ederek hiçbir şey yapmamak istemiyorum.

Ve bunu benim suçum olduğu için, bir şekilde düzeltebileceğimi düşünmüştüm.

Eğer bana benim sorumluluk alıp alamayacağımı sorsaydı, ne demem gerektiğini bilmiyordum. Ve alsam bile bilmiyorum.

Ancak samimiyetle yapabileceğim her şeyi denemek istedim. Bu yüzden kafamı yaşlı adama kafamı salladım.

"Bekle, o kadar kolay cevap verme. Kara büyü denen şey sen farketmeden senin için en önemli olan şeyleri alır."

Yüzü öncekine göre daha karanlık ve pişmanlık doluydu, ve konuşmak için kendime gelemedim.

"Ve o şey kişinin ruhunu yemeye çalışacak kadar şeytandır. Dikkatli düşün. Neden en sonunda buraya geldiğinin sebebi muhtemelen o kadar da normal bir şey değildi. "

Eskiden çok yetenekli bir büyücüymüş gibi gözleri derinlerime kadar baktı.

"Görünüşe göre çok şey kaybettin, ve bu da buraya bir daha gelmemen gerektiğinin en büyük sebebi. Sen bu durumun içerisindeyken senin için ağlayacak kimsen yok mu?"

"...."

"Eğer bu kadar insan arasından bir tane bile var ise, burada adımını atamazsın."

Sonra, daha fazla söyleyecek hiçbir şeyi yokmuş gibi arkasını döndü.

"Geri dön. Sana hiçbir kitabı satmayacağım."

***

Bir süre sonra, güneş arkamdan batarken yoldan aşağıya doğru yürüdüm. İnsanların meşgul şekilde etrafta yürüdüğünü izledim. Sadece izledim.

Dükkanda iken, bir şeyin benim boğazımı sıktığını hissettim, ancak artık sakinleştiğimi hissediyorum.

Sanki birisi beni arkamdan zorla itmiş de zorlukla dengemi toparlamış gibiyim.

Arkama baktığımda, isimsiz dükkanı tekrar gördüm. Yaşlı adam sırtını kapıya dönmüş bir şekilde oturuyordu.

'Bir şeye müdahale etmek mutsuzluğu geri çevirememek anlamına gelir. Bunun için sorumluluk alabilir misin?'

Kelimeleri kulaklarımda yankılandı.

'Görünüşe göre çok şey kaybettin, ve bu da buraya bir daha gelmemen gerektiğinin en büyük sebebi. Sen bu durumun içerisindeyken senin için ağlayacak kimsen yok mu?'

Sessizce dükkana baktım ve bir süre sonra yürümeye devam ettim.

Zemindeki gölgem büyüyordu.

"....Kendine gel."

Bu kelimeleri kendime mırıldandım. Bir sebepten dolayı ağlamak istedim, ancak kendimi tuttum.

Tekrar Claude'u görmek istedim. Ancak henüz yapamam.

Aynı arkamdaki gölgeye pişmanlıklarımı dolduruyormuşum gibi, sokaktan aşağıya doğru tek başıma yürüdüm.

***

Birkaç gün sonra, görünmezlik büyümle birlikte okulun kütüphanesine yürüdüm.

Kütüphaneye artık kendi kütüphanemmiş gibi aşinaydım.

Belki de içeride herhangi bir öğrenci olmadığı için olabilirdi. Hepsi dersteydi.

Eğer kütüphanede sevdiğim yeri seçersem, orası benim için kütüphaneydi.

Obelia'daki kütüphanem harikaydı , ancak burası da kendi halinde hayret ediciydi.

Okul kütüphanesi olduğu için, çok fazla kitap vardı, ve ihtiyacım olan kitapları bulmak için çok güzel düzenlenmişti.

Ve özellikle çok sevdiğim şey ise Obelia'da zor bulunan kitapların olmasıydı.

Hepsi Atlantaca yazılmıştı, ancak öğrendiğim Atlanta dili becerilerimi başka nerede kullanabilirdim ki?

Kolayca kitapları okuyabiliyordum. Her ne kadar Ijekiel ile karşılaştırıldığımda acemi olsam da...

Ancak Ijekiel'den bahsetmişken, bu benim ikinci hayatım olsa da neden akademik derslerde Ijekiel'in arkasındayım?  O asıl erkek olabilir ama yine de....bir anda parçalanmaya 
başladım.

Gözlerimde yaşlarla rafların yanından geçtim.

Onlara bakarken, Obelia'da okuduğum kitapların yabancı dil bölümünde olduğunu fark ettim. Garip hissettim. Sanki şimdi gerçekten Atlanta'daymışım gibi.

Etrafıma baktım ve köşedeki masanın üzerinde okumak için birkaç kitap çıkardım. Aslında üzerimde görünmezlik sihri olsa da, oluşturduğum nesnelerin üstünde onu tutabilecek 
kadar kendime güvenim yoktu.

Ve bazı insanların birkaç kağıt yaprağının havada döndüğünü görerek kalp krizi geçirebileceklerini düşündüm, bu yüzden köşede oturmaya karar verdim. 

Hepsi büyü kitabıydı.

Hâlâ sihir kullanmak hakkında öğrenmem gereken çok şey vardı, bu yüzden sık sık kendi başıma çalıştım. Sonra aniden dükkandaki olayları hatırladım ve tekrar çöplüğe düşmüş 
hissettim. Bu anıları uzaklaştırmak için başımı salladım.

Ancak ,hâlâ kendimi karamsar hissediyorum.

Hayır, hadi şimdi neler yapabileceğime odaklanalım.

Üzgün bir yüzle sayfaları çevirmeye başladım.

"Yani ben de bu yüzden dedim.İlerlemen gerekiyor!"

Ne? Ancak aniden, bir yerden gelen sesler duydum.

Dersler çoktan bitti mi? Saate baktığımda, dersler biteli bir saat olduğunu fark ettim. Oops, en iyisi hemen buradan ayrılmam!

Bütün kitapları teker teker taşımaya yeterli zamanım olmadığını düşündüm, bu yüzden ellerimde büyü gücümü topladım.

"Sana fikrini sordum mu?"

"Eğer benim fikrimi dinlersen hiçbir şey kaybetmeyeceksin. Johan, dikkatli düşünmen gerekiyor. Sevdiğin kız popüler, ve birisi onu her an alabilir."

Ve hemen, kitaplar süzülmeye başladılar. Başta oldukları yere uçarak geri döndüler.

Önceki üzgün duygularımı unutarak, mutlu bir yüzle kitapların eski yerlerine dönmesini izledim.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


98   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   100 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.