Rehber dersinin bitimiyle sınıftan çıkarken benim için pusuda bekleyen Hiratsuka-sensei’i gördüm. Hapisane gardiyanı gibiydi, kollarını kavuşturmuş hareketsizce duruyordu. Öyle ki, askeri üniforma giyip de gelseydi ve bir kırbaç verilmiş olsaydı muhtemelen ona biraz fazla yakışırdı. Pekala okul da bir hapishaneye benzediği için hayal etmesi o kada da güç olmazdı. Demek istediğim, okulu Alcatraz ve ya Cassandra ile kıyaslayabilirdiniz. Yüzyılın Sonu’nun Kurtarıcısı acele edip bir an önce gelse iyi olur. Ç/N: Alcatraz ünlü bir haphishane, Cassandra ise Kuzey Yıldızı Yumruğu isimli bir mangadaki bir haphisane imiş. YSK=Yüksek Seçi- ah o başka bişeydi. Şey, yine ayni animeden bir karakterin lakabıymış. ’Hikigaya, klüp aktivitesi zamanı geldi.’ O, bunu der demez kanımın donduğunu hissedebildim. Lanet olsun. Tutuklanacağım. Eğer klüp odasına kadar bana eşlik derse okul hayatımla ilgili tüm umutlarımı cidden kaybedeceğim. Yukinoshita, birnevi zehirli sözler saçan bir doğuştan kibirli. Sözleri cidden aşağılayıcı ve tatlı da değil. Buna tsundere der miydiniz? Ah bekle, bunlar sadece eski, güzel bir k*lt*ğı tanımlıyor. Bunların dışında, Hiratsuka sensei bana bir gram dikkat etmiyor ve tarafsız bir gülümseme takınıyordu. ’Hadi gidelim.’ dedi Hiratsuka sensei kolumu yakalamaya çalışırken. Ondan kaçındım. Tereddüt dahi etmeden elini tekrar uzattı. Yeniden, kılpayı ondan sıyrıldım. ’Hmm, bilirsiniz...eğitim sistemimiz diğer şeylerin yanında öğrencilerin bağımsızlığını teşvik etmeli ve desteklemeli diye düşünüyorum...yani, bunu yapmaya zorlanma şeklime karşı çıkma hakkımı kullanmak istiyorum...’ Maalesef ki, okullar, öğrencilerinin topluma uygun vatandaşlar olmaya yönelik eğitmek için tasarlanmış enstitülerdir. Toplumun içine girdiğin an kimse senin fikrini önemsemeyecektir.Yani birşeyleri zorla yapmaya alışsan iyi edersin.’Bunu söyler söylemez yumruğu bana uçtu. Bana normal bir şekilde vurmadı, beni matkap gibi delen, elini kilitleyip, tüm vücuttan güç alarak atılan bir tam yumruktu. O kadar güçlüydü ki nefes bile alamadım. Ardından bir saniye bile geçmeden, beni öldürmeyi denemeyi bırakıp onun yerine elimi kavradı. ’Tekrar kaçmayı denersen ne olacağını biliyorsun değil mi? Beni yumruk atmaya provoke etme.’ ’Yumruğunuzu kullanmakta gerçekten bu kadar kararlısınız yani...’ Acının daha kötüye gitme ihtimali yoktu. Hiratsuka sensei yürürken sanki birşey hatırlamış gibi ağzını açtı. ’Ah, doğru. Bir daha kaçmayı denersen Yukinoshita ile olan düellonuzu hükmen kaybetmiş sayılacaksın. Hiçbir bahaneyi kabul etmiyorum. Ek olarak, bir de cezalandırılacaksın. Son senende mezun olmayı başaracağını beklememek iyi olur.’ Kesinlikle yakın zamanda bu işten kurtulabilmemin hiçbir yolu yoktu. Maddi olarak da manevi olarak da. Sensei, topuklularının sesi koridorda yankılanarak yanımda yürüyordu. İşleri daha da kötü hale getirmek için beni kolumdan tutmuştu. Başka koşullarda olsa sensei, beni cosplay kabaresine götüren, öğretmen kılığında bir bar konsomatrisi gibi görünecekti. Ama böyle gözükmesini engelleyen üç fark vardı. Birincisi, ona herhangi bir şekilde para vermemiştim. İkincisi, aslında benim koluma girmekten ziyade dirseğimin olduğu yerden kavramasıydı. Son olarak, pek de heyecanlı veya mutlu değildim. Yani, en azından dirseğimin ucunun Sensei’in göğsüne temas etmesi haricinde. Şu anda beni götürüyor olduğu tek yer o klüp odasıydı. ’Emm, kaçacak falan değilim yani tek başıma gitsem de olur. Yani bildiğiniz gibi hep yalnızım zaten. Tek başıma tamamen iyiyim. Ya da daha doğrusu, tek başıma değilken soğukkanlılığımı koruyamıyorum.’ ’Öyle kötü şeyler söyleme. Beraber gitmemizi istiyorum.’ Sensei hafifçe iç çekti ve nazikçe gülümsedi. Normalde bana bakarken takındığı kısık gözlü ifadeden oldukça farklıydı. Farklılık beni hayrete düşşürmüştü. ’Senin gitmene izin vermek dişlerimi sıkmama sebep olur. Yani istemesem bile, zihinsel stresimi temizlemem için seni oraya kadar sürüklemem gerekiyor.’ ’Bu gelmiş geçmiş en kötü bahane!’ ’Nasıl diyeyim? Bunların hepsine katiyen doymuş olmama rağmen seni düzeltmek uğruna sana eşlik ediyorum. Bu bir öğretmen ve öğrencisi arasındaki güzel bir sevgi bağı olarak adlandıracağın şeydir.’ ’Bu sevgi mi? Eğer sevgi buysa ona ihtiyacım yok.’ ’Bu mazaret pekala sadece senin gerçekten de çarpık biri olduğunu gösteriyor değil mi? .....O kadar çarpık ki baskı noktaların tersdüz olmuş? Kutsal Haç Türbesini falan mı inşa ettireceksin?’ Ç/N: Fist of The North Star animesinden baskı noktaları ve organları yer değiştirmiş Thouzer isimli bir karakterin hocası adına yaptırdığı türbeye gönderme imiş. Gerçekten mangaları çok seviyorsun... ’Eğer birazcık daha uyumlu olsaydın daha şirin gözükürdün. Dünyaya senin bozulmuş açından bakmak çok da eğlenceli olamaz.’ Pekala dünya tamamen çiçek böcekten oluşmuyor. Eğer toplum sadece kişi her zaman mutlu ve şanslı gidecek görüşüne göre şekillendirilseydi Holywood gözyaşı-sağıcı filmler yapmazdı değil mi? Kişiler trajedilerde de keyif bulabilir.’ ’Bu tarz konuşmalar yapmak enin için fazla sıradan olmalı. Gençler için toplumdan umudu kesmek pek yaygın olsa da seninkisi şimdiden bir hastalık. 11.sınıfların karakteristiği olan bir hastalık. Evet sende gerçekten de ’kounibyou’ var.’ Ç/N: Bildiğiniz gibi orta-2.sınıf-hastalığı anlamına gelen ’chounibyou’ var, bu ’kounibyou’ da anladığım kadarıyla onun tam tersi olan lise-2.sınıf-hastalığı. Hiratsuka-sensei, benim ’hastalığımı’ doğrularken parlak bir gülümseme takındı. ’Hey bu biraz fazla kabaca değil mi? Bana hastalıklıymışım gibi davranmak. Demek istediğim, ’kounibyou da hangi cehennem ola ki?’ ’Manga ve anime seviyor musun?’ Benim açıklama talebimi görmezden gelerek konuyu değiştirdi. ’Yani, sevmiyor değilim.’ ’O zaman neden seviyorsun?’ ’Şeyden dolayı....Japon kültürünün temsilcisi. Ayrıca Japonya’nın gururu kabul edilen popüler kültürün bir parçası. Bu gerçeğin farkında olmasam garip olmaz mıydı? Yerel pazarı genişliyor olduğundan ekonomik cephesinin de dışarda bırakamayız tabi.’ ’Anladım. O zaman genel edebiyat? Higashino Keiko ve Isaka Koutaro ve benzerleri?’ ’Yani yazdıklaını okudum ama dürüst olmak gerekirse ben, ünlenmeden önce yazdıkları kitapları seviyorum.’ ’En sevdiğin light novel yayımlayan firma?’ ’Gagagaga..... ve Kodansha Box. Pek tabi, Kodansha’nın yayınladıklarına light novel denebilirse. Bana neden tüm bunları soruyorsunuz?’ Ç/N: Bu light novel da Gagagaga tarafından yayınlanmıştır. ’Pekala. Tüm tahminlerimi karşıladın-iyi anlamda değil. Kounibyou’nun mükemmel bir örneği.’ ’Dediğim gibi, ’kounibyou’ hangi cehennemin nesi?...’ ’Kounibyou, basitçe, Kounibyou. Lise öğrencileri tarafından deneyimlenen ortak bir zihin biçimi. İnsanlıktan ümidi kesmenin havalı olduğunu düşünürler ve ’Çalışırsan sitemin kölesi olursun’ gibi internette popüler olan düşünceleri paylaşırşlar. Popüler manga ve roman yazarlarından bahsederken ’Ünlü olmadan önceki işlerini daha çok seviyordum.’ gibi şeyler söylerler. Herkesin taptığı şeyleri kötüleyip bilimeyeni överler. Tüm bunların tepesinde, birhayli benziyor olmalarına rağmen otakularla dalga geçerler. Herşeyi biliyormuş gibi caka satarken, çarpık bir mantık püskürtürler. Kısacası, sevilemezdirler.’ ’Sevilemezmiş.....Lanet! Bu tam olarak noktaya atıştı dolayısı ile çürütemiyorum!’ ’Hayır. Seni birevi övüyorum. Öğrenciler bugünlerde çok zekiler ve gerçekliğin şartlarına kolay varıyorlar. Öğretmen olarak, hatalarını göstermekten keyif alıyor değilim. Demek istediğim, şuan seninle bir yetişkinmişsin gibi konuşuyor olmamı hesaba katınca bir yerlere varıyormuşuz gibi hissediyorum.’ ’Bugünlerde öğrenciler ha?’ Yüzüme yavaşça yayılan sinsice gülümsemeyi engelleyemiyorum. Söylemesi ne kadar da klişe bir şey. Zıvanadan çıkmış hissediyorken, hafif bir karşı cevap vermeyi düşündüm. Fakat, sensei’in gözlerime sertçe baktığını farkedince sadece omuzlarımı silktim. ’Birşey söyleyecek gibi görünüyordun ama eminim ki söyleyeceğin şey karakteristik bir kounibyou sözüydü.’ ’Ah.....Gerçekten mi?’ ’Yanlış fikre kapılmanı istemem ama cidden birnevi seni övüyordum. Fikirlerine bağlı kalan insanları severim. Çarpık olsalar bile.’ ’Sevmek’ kelimesini ansızın kullandığını duymam beni bir ahmak gibi kelime engellisi kıldı. Bir anda kendimi duymaya alışık olmadığım kelimeleri çürütmek hakkında endişelenirken buldum. ’Bu kadar çarpık biri olarak, Yukino Yukinoshita hakkında ne düşünüyorsun?’ ’O bir dişi köpek.’Diye yanıtladım hemen. Ondan o kadar nefret ediyordum ki sanki sensei ’Beton Yol’dan vazgeçmelisin’ demiş gibi hissettim. Ç/N: Ghibli filmi olan ’Yüreğin Fısıltısı’ isimli bir yapıma göndermeymiş. Baş karakter ’Beton Yol’ ismini veerdiği şarkıyı söyleyince, hoşlandığı ise bu şarkıdan vazgeçmesini söyleyince baş karakter küfür ede ede evine dönmüş. ’Anlıyorum.’ Dedi Hiratsuka sensie hafifbir gülümseme ile.’Olağanüstü mükemmel bir öğrenci olsa da.... Pek tabi atsan atılmaz satsan satılmaz biri. Fakat yine de pek şirin bir kız. Neresi öyle? Diye düşündüm zihinmde kafamı sallayarak. ’Onun da bir çeşit ’hastalığı’ olsa gerek. Nazik ve duruma bağlı olarak haklı biri. Ama toplum ne nazik ne de doğrucu. Bu şekilde yaşamanın zor olduğundan eminim.’ ’Haklı ve nazik olduğu dışında toplumun çoğunun seninle ayni fikirde olacağını düşünüyorum.’ Bunu der demez sensei bana ’Düşündüğüm tam olarak buydu’ der gibi bir bakış attı. ’Beklediğim gibi siz- ikiniz de tam zıtsınız. İkinizin de topluma iyice adapte olamayacak gibi gözüküyor olmanızdan dolayı endişeliyim. Bu yüzden ikinizi ayni yere getirdim.’ ’Bu izolasyon koğuşu olmuyor mu?....’ ’Evet muhtemelen. Siz ikiniz gibi öğrencileri izlemeyi seviyorum, eğlenceli oluyor. Yani belkide sadece ikinizi yakın tutmak istedim.’ Keyif içinde kahkaha atıyor. Ardından, her zamanki gibi, kolumu kilitliyor. İki koluyla benim kolumu göğüsünün etrafına kilitledi, böylece dümdüz duruyorlardı. Bu karışık dövüş sanatları hamlesi muhtemelen mangalardan esinlenilmişti. Dirseklerim rahatsız edici çatırdama seslerini çıkarırken Sensei’in koca göğsüne sürünüyordu. .....Tanrım. Normalde olduğu gibi, üzerime çektiği mükemmel manevradan kurtulmayı zor buluyorum. Çok üzücü olsa da bu hissiyata teslim olmama çok vakit kalmamış olmalı. Hayır, aslında teslim oldum bile. Bu anda düşüyorum, iki adet göğüs bulunmasından dolayı, ’göğüs’, kelimesi ’göğüsler’ olarak çoğaltılmalı. Özel binaya ulaştığımız anda sensei sonunda beni bıraktı. Belki de benim kaçacağıma dair şüphelenmeyi bitirmişti. Yine de, sanki beni burada bırakmış gibi olduğum tarafa bakmaya devam etti. ’Yollarımız ayrılacağı için üzgünüm’ veya ’Seni yanlız bırakacak olmaktan nefret ediyorum...’ gibi bir şey söyleyerek tutkulu herhangi bir duyguyu ifade etmedi. Verdiği tek hava ’Kaçarsan ne olacağını anladın değil mi?...’ diyen ağır bir öldürme isteğiydi. Koridorda yürürken alaycı bir biçimde gülümsedim. Özel binanın bu ucunda ölümü andıran bir sessizlik vardı ve hava buz gibiydi. Başka klüplerin de şuan çalışıyor olması gerekirdi fakat böyle bir şeyi gösteren herhangi bir ses duymamıştım, henüz. Sebebinin ne olduğunu bilmiyordum, burasının özel bina olması mı yoksa o kadın mı? Yukino Yukinoshita’nın yaydığı garip auranın sonucu. Açmak için elimi kapının üstüne koydum. Dürüst olmak gerekirse depresyonda hissediyordum ama öte yandan da kaçma düşüncesi de beni rahatsız ediyordu. Önemli olan şey kızın söylediklerinin bana ulşmasını engellemekti. Bizim beraber yanlız kalmamızı düşünmemeliyim. Sadece orada onun ayrı benim ayrı olarak bulunduğumuzu düşünmeliyim. Eğer aramızda hehangi bir bağlantı yoksa garip ve rahatsız hissetmezdim. Ve böylece bugün başladı: yanlız kalmaktan korkmayı engellemenin ilk yolu-’Bir yabancı görürsen, onları yabancı olarak düşün’. Tesadüfen, ikinci bir yol yok. Basitçe, gariplik ’Eğer bir şey söylemezsem...’ ve ’Onunla iyi geçinmeye çalışmazsam...’ gibi düşüncelerin beyninizi kemirmesinin sonucudur. Trende başkasının yanına oturan birinin ’S*çtık! İkimiz yanlızız! Bu çok garip!’ diye düşünmeyecek olması ile ayni şey. Eğer böyleymiş gibi düşünürsem, tüm bunların üstesinden gelebilirim. O da sadece sessizce kitabını okuyor falan olursa iyi olur. Klübün kapısını açar açmaz, Yukhinoshita’nın dünkiyle tam ayni yerde oturmuş kitap okuyor olduğunu gördüm. ’.....’ Kapıyı açarken her şey güzeldi fakat ardından kendimi bir şey söylemenin iyi bir fikir olup olmadığını düşünürken buldum. Ne olursa olsun, sadece kısaca başımı salldım ve önünden geçtim. Yukinoshita ise bana sadece ufak bir bakış attı ve bir saniye sonrasında gözleri ciltsiz kitabına döndü. ’Bu odada, bu mesafede-Sürgün mü ediliyorsun?’ Beni tamamen görmezden geldi ve ben de havaya dönüşmüşüm gibi hissettim. Bu tam olarak sınıfta hissettiğim şey değil mi? ’Bu ilginç bir selamlaşmaymış, kökenleri hangi kabileye dayanıyor?’ ’...İyi akşamlar.’ diye onun yakıcı yanıtını kaldıramayarak geveledim anaokulda öğrendiğim gibi. Yukinoshita yanıt olarak gülümsedi. Bu muhtemelen Yukinoshita’nın gülüşünü bana ilk kez gösterişiydi. Gülümsemesiyle beraber gamze veya dışarı sarkan çift dişlerinin olup olmadığını gördüm. Diğer bir değişle, şirindi. Pek umursamadığım bir şey. ’İyi akşamlar. Artık bir daha gelmeyeceğini düşünmüştüm.’ O gülüşü kesinlikle bir oyundu. Maradona’nın, ’Tanrı’nın Eli’ ile ayni seviyedeydi. Ç/N: Maradona isimli dünyanın gelmiş geçmiş en iyilerinden kabul edilen bir oyuncunun Dünya Kupasında eliyle gol atması ve hakemin fark etmeyip golü vermesinden sonra röpörtajda sorulunca o benim değil Tanrı’nın eliydi demesi. ’B-bu o kadar da anlam ifade etmiyor! Eğer gelmeseydim kaybetmiş olacaktım bu da tek sebep! Y-yanlış fikirlere kapılma!’ Bu biraz romantik-komedi tarzı bir münakaşaydı. Fakat, ters rolleri oynuyorduk- tıpkı ben kadınmışım o da adammış gibi. Herşeyin ardından bu berbattı. Yukinoshita’nın yanıtıma alındığına dair bir hissiyat almadım. Demişken, diğer yandan, sohbete tıpkı cevabımı önemsememişçesine devam etti. ’Birileri bu kadar azarlandığında normalde geri dönmezler... Sen mazoşist misin aceba?’ ’Hayır...’ ’Sapık o zaman?’ ’Yine yanlış. Hey, niye sana karşı birşey hissettiğimi varsayıyorsun?’ ’Hissetmiyor musun?’ K*altak. Kafasını kayıtsız bir şaşkınlık içinde eğdi ve aklı karışmış bir yüz ifadesine büründü! Bu birazcık tatlıydı ama bunu yiyecek değilim! ’Olurmuş sanki! Ben bile senin o küstah tavrın tarafından uzaklaştırılıyorum.’ ’Evet, beni sevdiğine ikna oldum.’ dedi Yukinoshita kısmen olsa bile şaşırmadan. Daha çok o değişmez, sıradan soğuk ifadesini takınarak. Tabi ki Yukinoshita tatlı bir yüze sahipti. O kadar tatlı ki hiçbir arkadaşı olmayan ve okuldaki kimseyle etkileşime geçmeyen ben dahi varlığından haberdardım. Okulun en güzel kızlarından biri olduğuna dair bir şüpheye hiç yer yoktu. Yine de, özgüvenli tavrı normal üstüydü.
DC sunucumuza davetlisin : https://discord.gg/k3duc9DZje
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.