##Serim, novelturkiye.com adresinde 10 Bölüm İleriden Yayınlanmaktadır. Hepinizi, Türkçe Novel Okuma Siteme Bekliyorum ##
“Kristin yavaş! Her yerim ağrıyor!” Genç kız sevgilisinin geniş omuzlarını kavrayıp sallamaya başladığında, önce bir inilti ve hemen ardından birkaç kelime duyuldu. “Yaşıyor, yaşıyor!” Nalt, koşarken tuttuğu nefesini verirken iki yumruğu sıkılı halde bağırdı, bu hareketi bir adım arkasındaki Üstat Hanry’ nin yüzünü ekşitmeye yetti. “Yarattığın tuhaf durumlar yetmiyormuş gibi şimdi bir de bu yamuk saçlının tiz sesiyle uğraşıyorum!” Sesi sert ve sözleri keskindi ama yüzündeki gülümsemeyi saklamayı beceremiyordu. Koluna girdikleri Mel’i evin içine taşıdıktan sonra gençlerin yanından ayrıldı, bugünkü işi bitmişti. “Ne oldu sana hayatım? İyi misin?” Konutun girişindeki büyük koltuğa yatan Mel, uzun ve derin nefesler alıyordu. Bedenini kontrol ettiklerinde bir yaralanma göremediler, sadece ölümüne yorulmuş bir hali vardı. “İyiyim bir tanem, iyiyim! Sadece biraz daha uyumak istiyorum!” Yatış o yatış, Mel takip eden üç gün boyunca aynı yerde uyuyakaldı. Zaman geçtikçe nefesleri normale döndü ve beyazlamış yüzü eski rengini kazandı. Nihayet gözünü açtığında, ilk gördüğü şey mumlar oldu, camı olmayan penceren yıldızlarda görünüyordu ama sarı sıcak ışıklar her yerdeydi. “Uyandı!” Hemen ardından Kristin’ in bağırmasını işitti; ses beynini oymak ister gibiydi ve ne yazık ki yalnız değildi. “Nihayet uyandı!” “Kalk kalk uykucu, akşam oldu!” Önce, Kristin’ in sesinden de delici bir ses, ardından aşina olduğu diğeri geldi, Marvina ve Nalt’ da evindeydi. “Zaferimi kutlamak için daha ne kadar bekleteceksin?” En sonunda Edgan, savaş alanında giydiği kıyafetlerle Birinci Sınıf Ev’in girişinde belirdi. Mel uyku sersemi vaziyette doğrulurken diğerleri onu izliyorlardı, genç adamın çapakları o kadar çoktu ki gözünü açmakta zorlanıyordu. Sevgilisinin desteğini alan Mel önce içeri geçti, yatarken belli olmasa da kalktığı an üç gündür yıkanmayan biri olduğunu belli ediyordu. Çok değil, on beş dakika sonra açık yeşil üstüne altın işlemeli kıyafetinin içinde belirdi, Kristin’ de telaşlı halinden kurtulup üzerine çeki düzen vermişti. “Madem herkes hazır! O zaman kutlama başlasın!” Marvina dış kapıyı açarak kendisini bahçeye attı ve Mel gördüğü manzara karşısında dolup kaldı. Tam karşısında muazzam bir sofra vardı; çiçeklerin içindeki alan dev mumlarla aydınlatılıyordu, yemeklerin üzerindeki buhar geceye karışırken, iri yarı gencin ağzının kenarından biraz su akmaya başladı. “Çok açım!” Kimseyi beklemeyen Mel koşarak başköşedeki yeri aldığında, diğerleri kahkahalarla haline gülüyorlardı. Çok beklemeden yerlerini aldılar, Edgan’ın günlerdir konuşulan zaferini kutlayacaklardı. Tabii ki herkes onlar kadar şanslı değildi. Çok uzakta, Yeşil Gölge Akademisi’nin göbeğindeki yüksek kulenin taş duvarları, acı çığlıklarla inliyordu. “Dede, yalvarırım dur!” Kasper iki el bileğinden zincirlendiği duvara doğru çığlık atarken, dedesi elindeki kamçıyı bir kez daha indirdi. “Soyumun yüz karası! Beni herkesin önünde güçsüz gösterdikten sonra bir de af mı diliyorsun?” Onlarca kesiğe yenisi eklendiğinde, bir inlemeyle beraber Kasper’ in saçsız başı taş duvara vurdu. Her zaman özenle yana taradığı saçlarının yerinde yeller esiyordu, belli ki bu da İkinci Büyük’ ün cezalarından biriydi. “Nasıl yaparsın, nasıl edersin bilmem, kendinin ve ailemizin adını düşürdüğün yerden kaldıracaksın. Eğer bir kez daha başarısız olursan, sonun annenle babanın yanı olur!” Buzdan kelepçeler kırıldı ve en az onlar kadar kırık bir beden yere düştü, dedesinin adımlarını izlerken gözleri yavaşça kapandı. Saat gecenin ilerleyen vakitlerini gösterirken, talan edilmiş sofranın başındakilerden bazıları da Kasper ile aynı durumdaydılar. Onların göz kapakları acıdan değil, keyiften kapanıyordu. İçilen onca içkinin ardından Marvina, Nalt ve Kristin ayakta uyuyorlardı. “Mel, sana anlatmam gereken bir şeyler var!” Edgan masadan aldığı beyaz peçeteyle ağzını sildikten sonra konuştu, gözleriyle kafalarını masaya yaslamış diğerlerini işaret ediyordu. “Gel, hemen dolaşalım hem konuşalım!” Yanlarından ayrılırken Marvina uyanacak gibi olduysa da Edgan saçlarını okşayarak genç kızı yeniden uyuttu. Üç kişi masada sızmışken, iki genç delikanlı Birinci Sınıf Konutun geniş bahçesinde yürüyorlardı. “Üç gün boyunca herhangi bir görü yaşadın mı?” Edgan konuşmak için çok beklemedi, aklını kurcalayan fikirleri dile döken insanlara has o aceleci tavır hemen fark ediliyordu. “Hayır!” Mel’in cevabı kısaydı, gözleri bir sağa bir sola devrilse de başka bir şey söylemedi. “Ben inanılmaz şeyler gördüm, aslında gördüğümden de emin değilim ama hissettiklerim sanki gerçek gibiydi.” Arkadaşı bilmece gibi konuşunca iri yarı gencin kaşları havalandı, Edgan’ın böyle kafası karışık tavırlarda bulunması görülmüş şey değildi. “Sanırım bana anlatmak istiyorsun!” Kafasıyla onaylayan yakışıklı genç on adım boyunca sustu, sanki anlatacakları için güç topluyordu. “Ejderhalara inanır mısın?” Mel’in beklenti dolu ifadesi gitti ve yerine şaşkınlık emareleri geldi. Kaşları aşağı indi, gözleri kısıldı ve bakışları arkadaşının iki dudağının arasına kilitlendi. “Son gece oldu; nehirden çıkıp ağacın önünde bağdaş kurdum ve sen elini sırtıma koyduğun an sanki başka bir dünyaya gittim. Devasa bir yumurtanın içindeydim, bedenim kendi bedenim değildi, tuhaf pullarla kaplıydı. Benim gibi biri daha vardı ve kolumdan tutup dışarı çekiyordu. Hava, güneş ve doğa enerjisi bambaşkaydı, buradakine hiç benzemiyordu. Yer soğuktu ama gökyüzünde ne varsa hepsinin enerjisi bedenime doluyordu. Nasıl güzel bir histi anlatamam ama sonra birden her yerden güneşi kapatan gölgeler belirmeye başladı. Verdikleri his çok kötüydü, direkt üzerime geliyorlardı ve ben çok korkuyordum. Alevler, yer gök alevlerle kaplandı. Her yerdeydiler ve bana ulaşmalarına saniyeler vardı ancak iki koca kanat tam önümde açıldılar. Alevler o kanatları geçemiyordu, sıcaklıklarını yüzümde hissediyordum ama ne olursa olsun bana ulaşamıyorlardı.” Edgan, tutkulu sözlerini bölen hıçkırıkları olmasa anlatmaya devam edecekti ama yakışıklı genç hüngür hüngür ağlıyordu. “Bilmiyorum, neden böyle oluyor? O anları her düşündüğümde ağlamaktan kendimi alamıyorum, daha fazlasını hatırlamak istesem de her şey tam o anda son buluyor!” Mel, dinlediği hikâye sonrası bir şey söylemedi. Arkadaşının cevap aramadığı, sadece duygularını paylaşmak istediği çok açıktı. “Anlattıkların gerçekten çok etkileyici şeyler, keşke istediğin gibi daha fazlasını hatırlayabilsen!” “Aslında, senden bir şey isteyeceğim!” Mel biraz şaşırdı; Kasper ile olan mücadelesinde bile yardım istemeyen Edgan, şimdi bunu yapmaktan çekinmiyordu. “Söyle, senin için ne yapabilirim!” “Mağara, bir kez daha mağaraya girip o ağacın altında meditasyon yapmak istiyorum!” Mel hemen cevap vermedi, bir süre düşündü. Kendi kendine biraz mırıldandı, gökyüzündeki yıldızları seyretti. “Bir şartla. Bir şartla oraya girmene izin veririm!” “Lütfen söyle, ne istiyorsun?” İri yarı genç bakışlarını parlak noktalardan çekti ve zor tuttuğu gülümsemesini bastırarak yanıtladı. “Savaşını izleyemedim. En ufak ayrıntısına kadar anlatmanı istiyorum!” Edgan o zamana kadar içinde tuttuğu nefesi bir anda verince, yakındaki bitkiler hafifçe sallandılar. Kim bilir neler düşünüyordu ama sonunda Mel ondan sadece dövüşünü anlatmasını istedi. “Önce masadakileri içeri taşıyalım. Sonra ne kadar istersen o kadar anlatacağım!”
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.