8.Bölüm Ölü Veya Diri Son iki yılda kendine bir çok kez sorduğu bir soruydu: "Annette onun için neydi?" İlk başta sadece patronuydu. Sonra saygı duyduğu nadir insanlardan biri oldu. Zaman geçtikçe itiraf etmek istemese bile içinden Annette'nin önemsediği insanlardan biri olduğunu fark etti. Cayle'nin küçük dünyasına girebilen sayılı insandan biriydi o. Onunla konuşmak o kadar da can sıkıcı değildi ve belki de yaptığı konuşmalardan zevk bile alıyor olabilirdi. Zamanla onu tanıdıkça fark etti. Cayle için Annette kalbinin derinlerinde hep sahip olmak istediği "abla" figürüydü. Aile ve kan bağı denen şeyin onun için çok bir anlam ifade etmediğini düşünse bile Cayle de bir insandı. Diğer insanlar gibi gizliden gizliye bazı şeyleri arzuluyordu. Sanırım tamda bu yüzden şu an Annette'e ait olan, 10 katlı ve girişi altın süslemelerle kaplı gösterişli binanın önünde duruyordu. Çünkü onun yaşayıp yaşamadığını bilmek istiyordu. Buraya daha önce hiç gelmemişti ama Annette ona her zaman kendi tasarlamış olduğu bu binanın ne kadar gösterişli ve harika olduğu hakkında gevezelik ediyordu. Girişteki büyük, nerdeyse aynı anda yirmi kişinin geçebileceği kadar büyü, döner kapıdan geçti. Lobi tamamen boştu, bazı yerlerde kan lekeleri, cam kırıkları vardı. Pahalı olduğu her halinden belli olan altın rengi sandalyeler devrilmiş, bir zamanlar gösterişli ve güzel olan lobi harap olmuştu. Lobinin haline aldırış etmeyip doğruca sağ taraftaki merdivenler doğru yürüdü. Annette'nin burada olma olasılığı kadar olmama olasılığı da vardı. Ama Annette'nin evinin nerde olduğunu bilmiyordu ve burada bir ipucu bulabilirdi. Buraya gelmesindeki amaç buydu. Birinci katta lobiden pek farklı değildi. Eşyalar gelişi güzel etrafa devrilmiş, camlar parçalanıp etrafa saçılmıştı. Zombi cesetleri vücutları delik deşik olmuş şekilde yerde yatıyordu. En yakınındaki zombini cesedine yanına çömeldi ve inceledi. 'Görünüşe göre silahla vurulmuşlar. Annette'nin korumaları yapmış olabilir.' Çömeldiği yerden kalkıp kat boyunca ilerleyerek etrafı incelemeye başladı. Birinci kat sonunda başka bir merdiven ve bir kat planı buldu. Her bir katı dikkatle inceleyip Annette'nin odasını buldu. '10.katta demek...' Annette'nin odasında işe yarar bir ipucu bulabilirdi. Şu an umduğu şey Annette'nin korumaları eşliğinde onun gibi evinde saklanmak için gitmiş olmasıydı. Durum bu ise onun yaşıyor olma ihtimali yüksekti ki Amnette korumalarını özenle seçtiğini söylerdi. Hepsi sıradan bir insandan çok daha güçlüydü. Lakin onun 'zombi' olma olasılığı da vardı ve bunu düşünmek ağzında kötü bit tat bırakıyordu. Şimdi düşüncelere dalmasının sırası değildi. Buraya onun durumunu öğrenmek için gelmişti, ölü ya da diri. Bilmemek yerine bilmeyi tercih ederdi. Bu yüzden direkt hızla merdivenleri çıkıp son kata geldi. Boş koridorda yürüyüp aradığı odanın önüne geldi. Elini kapı koluna götürdü ve yavaşça kolu aşşağı çekti. Kapı herhangi bir zorlanma olmadan sonuna kadar açıldı, yavaşça açık kapıdan içeri girdi. İçerisi binanın kalanına göre çok daha düzgündü. Annette'e ait olduğunu tahmin ettiği sandalye yere devrilmiş, masanın üstündekiler kağıtlar, ve küçük eşyalar sanki aceleyle hareket ederken yere devrilmiş gibiydi. Odada hiç kan veya ceset yoktu, bu onu biraz rahatlattı. Oda 150 metrekarelik bir alandı ve sonu boydan boya camla kaplıydı. İçeriye epey güneş ışığı giriyordu. Duvarlar sade beyazdı ve değişik tablolarla doluydu. Camın biraz ilerisinde büyük bir masa ve köşede altın rengi bir oturma takımı vardı. Ortasında beyaz bir sehpa ve üzerinde rengarenk taze güller bulunuyordu. Tablolardan daha değişik duran garip bir heykel solda köşeye konmuştu. Garip ama tam Annette'nin tarzı olan bir odaydı. Diğer şeyleri es geçip masaya doğru yürüdü. Masadaki kağıtları karıştırıp dikkatle inceledi ama hiç biri işine yaramazdı. Masanın çekmecelerini de karıştırdı ama hâlâ bir şey bulamadı. Bir iç çekişle ellerini masaya dayadı. Bu terk edilmiş ofise boşuna gelmiş gibi hissediyordu. Tam o sırada dikkatini yerdeki çerçeve çekmişti. Neden olduğunu bilmiyordu ama kendini çerçeveye uzanırken buldu. Belki de odadaki o kadar süslü ve dikkat çekici şeye rağmen çerçevenin bu kadar sıradan olmasıydı dikkatini çeken. Çerçeveyi yerden aldı ve kırılmış cam parçalarını üzerinden silkeledi. Resimde Annette, yanında 15 yaşlarında gibi duran bir çocuk ve bembeyaz tüyleri olan küçük şirin bir köpek vardı. Çocuk mutlu bir ifade ile köpeği kucağında tutup resme bakıyordu ve Annette aynı çocuğun sahip olduğu bir ifade ile kollarını çocuğun omzuna dolamış resme bakıyordu. Resimdeki Annette'nin saçları kahverengiydi ve şu an olduğundan on yaş daha genç görünüyordu. Çocuk ise sarı saçlara, mavi gözlere ve Annette'den daha açık bir ten rengine sahip narin görünümlü biriydi. İlk başta Annette'nin kardeşi veya akrabası olduğunu düşündü ama ikisi birbirine neredeyse hiç benzemiyordu. Fotoğrafı daha dikkatle inceledi. Üçlünün arkasında yemyeşil bahçesi olan, beyaz ve mavi tonlarında lüks bir villa vardı. Villayı daha dikkatle incelerken resmin köşesindeki tabela dikkatini çekti. Resmi biraz daha yaklaştırıp daha dikkatle baktı. Sunny Sokak yazısını görünce aradığını bulmuş gibi hissediyordu. Diğer elini kaldırıp resme dokunduğunda, dokunduğu yer kırmızıya boyandı. Elini resimden çekip avuç içini kendisine doğru tuttu. Parmak uçlarında küçük yarlardan kan sızıyordu. Az önce camları silkelerken eline batmış olmalıydı. Çerçeveyi masaya koydu ve ceplerini karıştırdı. Pantolonunun sağ cebinde bir peçete buldu ve onunla elindeki kanı sildi. Bir kaç dakika sonra peçete kanla bulanmıştı ve eli daha fazla kanamıyordu. Peçeteyi buruşturup masanın yanındaki küçük çöp kutusuna attı. Sonra çerçevenin içinden resmi çıkardı ve sırtındaki çantaya koydu. Annette'yi bulduğunda bu resmi ona verecekti.
*******************************
Bir kaç saat süren arayışından sonra bir kitapçıdan bulduğu harita ile Sunny Sokağının yerini bulmuştu. Neyseki resimdeki yer buradan çok da uzak olmayan bir yerdeydi. Elindeki haritayı indirdi ve bulunduğu yere baktı. Sunny Sokağı buradan iki sokak sonra olmalıydı. Haritayı katlayıp çantasına koydu ve önündeki manzaraya baktı. Zombi cesetleri boş sokakta delik deşik olmuş bir halde yerde yatıyordu. En yakındaki zombi cesedine doğru yürüdü ve yanına çömeldi. Bu zombi Annette'nin ofisindeki zombilere aynı şekilde ölmüş gibi duruyordu. Sokaktaki zombileri öldüren kişilerin veya kişinin aynı kişi olma ihtimali vardı ama bunu burada oturan başka biri daha yapmış olabilirdi. Sokak boş gibi duruyordu ama köşedeki lüks villalarda birilerin olma olasılığı vardı. Buraya gelirken bazı insanlar görmüştü, pencerelerinin ardından dışarıyı izleyen insanlar da vardı. Çömeldiği yerden kalkıp yoluna devam etti. İki sokağı da geçip Sunny Sokağı olması gereken yere geldi. Daha sokağın başından adımını attığından beri resimdeki villa kendini belli ediyordu. Resimdekinin tıpatıp aynısıydı, hiç şüphesiz bu aradığı yerdi. Yavaş adımlarla villanın kapısına geldi. Otomatik kapı kapalıydı ama yanında iterek açılan küçük başka bir kapı vardı. Kapıyı açarak içeri girdi ve geri kapattı. Direkt ön kapıyı çalışabilirdi ama bunun yerine Annette'nin iyi olup olmadığına gizlice bakmak istiyordu. Buraya yaklaştıkça onun burada olduğunu bilmesini istemediğini fark etti. Gizlice içeriyi gözlemleyecek, Annette içeride ve güvende ise fotoğrafı kapının önüne bırakıp gidecekti. Eğer içerisi boşsa girip başka bir ipucu arayacaktı. Villanin etrafında sessizce gezinirken planı buydu ta ki kafasına soğuk bir şey değene kadar. "Kimsin?" Sert bir tonda tam arkasından gelen ses karşında bedeni dondu. 'Lanet olsun yakalandım.' "Üç saniyeye kadar sayacağım. Arkasını dön ve kim olduğunu söyle. Yoksa ateş edeceğim. 1" Cayle beynini olabildiğince hızla çalıştırıp kaçmanın bit yolunu aradı. Bir an ışık küresini kullanmayı bile düşündü ama bu fikri hemen reddetti. "2" Adam saymaya devam etti. Aslında blöf yapıyordu. En başından beri bu genci vurmayı düşünmüyordu. Bahçede sinsice gezdiğini görüp şu anki durumdan yararlanan bir hırsız olduğunu düşündü. Ona yaklaştıkça küçük vücudundan henüz yeni olgunlaşmış bir çocuk olduğu sandı. "3. Hemen dönmezsen ateş edeceğim" Cayle kaderine razı geldi ve arkasını döndü. Karşındaki adam otuzlu yaşlarının sonunda gibi duran, siyah yer yer kırışmış ve bazı kan lekeleri olan siyah bir takım elbise giyiyordu. Kahverengi saçları, kahverengi gözleri ve sert, kemikli bir yüz yapısı vardı. Sıradan sayılmayacak ve çoğu kadının seçeceği bir yüzü vardı. Adam Cayle'e yüzünde hiç bir ifade olmadan baktı. "Kimsin? Hırsız falansan buradan hiç bir şey alamazsın. Geri dön." Cayle adamın biraz yumuşak kalpli olduğunu düşündü. Bu yüzden onu bilgi toplamak için kullanmaya karar verdi. "Sadece kalacak bir yer arıyordum. Ve bu villa boş gibi geldiği için içeri girmek istedim." Adam şüpheli bir sesle sorguladı. "Neden kalacak bir yer arıyorsun." "Bir arkadaşımı ziyaret etmek için uzun bir yoldan buraya geliyordum ama arabam dün öğlen saatleri aniden çalışmayı bıraktı. Ne kadar denersem deneyeyim çalışmadı ve bende yardım almak için birilerini bulmak için arabamı geride bıraktım. Biraz ilerledikten sonra benimki gibi bozulan başka arabalar daha olduğunu gördüm. Sonra olanları tahmin edebiliyorsunuzdur. Zombilere rastladığımda hızla kaçıp bir yere saklandım ve tüm gün çıkmaya cesaret edemedim. Sonra şu ön elemeler dene şeyin bittiğini ve zombilerin saldırmayacağını duyan şu bildirimi gördüm. Bunu bir fırsat olarak gördüm ve bulunduğum yerden kaçıp düzgün bir yere saklanmak istedim. Sonra burayı buldum ve boş ise saklanmak istedim." Adam sessizce Cayle'nin yalanlarını dinledi. Sonunda onun zararsız biri olduğunu düşünüp silahını indirdi ve belindeki kılıfa koydu. Cayle hemen olabildiğince üzgün bir ifade takındı. "Üzgünüm. Burasının size ait olduğunu bilmiyordum. Hemen ayrılacağım." Dönüp kaçarmış gibi bir kaç adım ilerdi. Adam hızla elini kaldırıp onu omzundan tuttu ve durdurdu. "Hey bekle. Hemen ayrılamaya gerek yok çocuk. Hem burası bana ait değil, patronumun evi." "Patronunun evi...?" Adam başını salladı. Cayle'e tamamen inanmış gibi görünüyordu. "Evet patronuma ait. Ben onun korumalarından biriyim. Dün zombiler ortaya çıktıktan sonra onu buraya getirdik. Ben ve iki arkadaşım, bir de onun sekreteri var içeride." "Oh öyle mi? Patronunuz epey iyi bir insan olmalı. Böyle bir zamanda onu korumak için kendinizi tehlikeye attığınıza göre." Cayle cahil bir ifade ile adama bakıyordu. Adam patronunu buraya getirdiklerini söyledi. Bu durumda eğer patronu Annette ise... 'O yaşıyor olmalı.' "Evet. Bayan Annette sahip olabileceğin en iyi patronlardan biridir. Dün kendi tek başına kaçmak yerine hayatta kalan çalışanları toplayıp onların güvenliği ile ilgilendi. O gerçekten saygı duyulası bir insan." "Evet, gerçekten öyle duruyor. Öhöm" Cayle yalandan öksürdü ve biraz utanmış gibi bir ifade ile adama baktı. "Rahatsızlık verdiğim için üzgünüm. Hemen ayrılacağım." Adam güldü ve Cayle'nin omzunu iki eli ile sıkıca tuttu. Onu villanın kapısına doğru döndürüp arkasından itti. "Hemen ayrılamaya gerek yok. Gel sana biraz sıcak yemek verelim. Biraz burada kalıp sıcak yatakta uyuyabilirsin. Dün zor bir gün geçirmiş olmalısın." Cayle hemen itiraz etti. "Hayır, hayır. Sizi boşuna rahatsız etmek istemem. Ben kendi başımın çaresine bakabilirim." "Utanma genç adam. Bazen herkesin biraz yardıma ihtiyacı olur. Patronum elbette seni hoş karşılar." "Ama-" "Daha fazla itiraz etme." Cayle'nin itirazlarına aldırmayıp onu içeri sürekledi. "Bu arada benim adım Coleph. Bana Coleph abi diyebilirsin." Cayle az önce ona ifadesiz bir yüzle bakan adamla şu an aptal gibi sırıtarak ona bakan adamın aynı kişi olup olmadığını sorguluyordu. Adam Cayle'i kolayca evin girişini sürekledi ve içeri itti. Kapı arkalarından kapandı. 'Annette'nin iyi olduğunu doğruladım ama şimdi ne yapacağım...?' "Gel içeri oturma odasında biraz dinlen." Coleph önden yürüyüp onu oturma odasına yönlendirdi. Şu an kaçmasının daha şüpheli görüneceğini düşünen Cayle mecburen onun peşinden gitti. İkili oturma odasına geldi. Büyük kanepede oturmuş bir mendille silahını silen iri yarı bir adamla karşındaki kanepede başını geriye yaslamış uyuklayan iki adam vardı. Ayak seslerini duyan iri yarı adam silahı silmeyi bırakıp onlara döndü. Bakışları Cayle'i bulunca kaşlarını çattı ve Coleph'e baktı. "Bu kim?" "Misafirimiz." İri yarı adam cevaptan memnun olmamış gibi daha da kaşlarını çattı. "Ne demek misafirimiz?" Seslere uyanan kanepedeki diğer adam gözlerini açtı ve iri yarı adam baktı. "Neler oluyor Liam?" "Coleph birisini getirmiş." Liam huysuz bir sesle söyledi. Uyuklayan adam bakışlarını odada gezdirdi ve o da Cayle'i gördü. Sonra omuzlarını silkti ve geri uyuma pozisyonu aldı. "Coleph'in huyunu biliyorsun. Kolay güvenen biri gibi dursada kötü niyetli kişileri tanımakta iyidir." Liam homurdandı. İşin peşini kolayca bırakmayacak gibi duruyordu. "Kim bu ve niye getirdin." "Çocuğun kalacak bir yeri yokmuş ve dün zor zaman geçirmiş gibi." Utanmış bir şekilde saçını kaşıdı. "Bu şekilde bırakamadım." Liam iç çekti. "Sen ve şu huyun. Ee adı ne bari?" "Sormayı unuttum." Coleph Cayle'e döndü. Eliyle Liam'ı işaret etti. "O huysuz adam Liam." Sonrada kanepede uyuklayan adamı işaret etti. "O da Seth. Sana ne diye seslenelim?" Cayle onlara gerçek adını mı söylese bilemedi. Şu an Coleph'e anlattığı şeylerin hepsi yalandan ibaretti. Coleph ve Liam onu pür dikkat dinlerken biraz gergin hissediyordu. "Ben..." Merdivenlerden gelen adım sesleri yüzünden Cayle sustu. "Coleph." 'Lanet olsun. Bu ses açıkça Annette'e aitti. Merdivenlerden inen Annette dörtlüye doğru yürüdü. "Burdayım Bayan Annette." Coleph şimdi yanlarına varmış Annette'e döndü. Cayle gerçketen Annette'nin burada olduğunu bilmesini istemedi ama şimdi yapacak bir şeyi kalmamıştı. Açıkça yakalanmıştı. "Bu işi sürekli sana yaptırdığım için üzgünüm Coleph ama akşam yemeği hazırlayabilir misin?" "Tabiki de Bayan Annette. Şey... Bugün bir misafir daha bize katılsa sorun olur mu acaba?" Coleph elini Cayle'nin omzuna koydu. Cayle acı bir şekilde iç çekti ve kaderine razı gelerek arkasına döndü. Annette'nin gözleri Cayle'i gördüğünde kocaman açıldı. "Cayle...?"
*******************************
Pene ve İç sesi
Pene: Annette iyi ve güvende ama Cayle yakalandı. (⊙ o ⊙)
İç ses: Rahatladım. Ve buradan Cayle'e destek oluyorum.
Pene: Sonraki bölüm işi nasıl toparlayacak acaba? Fuuu fuuuu~ (´ ・ ω ・ `)
İç ses: O zaman kısa kes ve diğer bölüme geç. Zaten düzenli bölüm yazamıyorsun. → _ →
Pene: Elimden geleni yapıyorum. Bu yazdığım en uzun bölümdü. Bana biraz daha destek olabilirsin.  ̄ へ  ̄
İç ses: (görmezden gelir) ┐ ('´ ー `) ┌
Pene: Pekala ben gidiyorum. Sonraki bölüm görüşmek üzere. (╯ □ ╰)
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.