"Bilmiyorum, sadece anlıyorum. Çünkü hepsi planımın bir parçasıydı." Enoshima yüzünü, Matsuda'nın solgun yüzüne yaklaştırdı ve çılgınca gülümsedi. "Upupupu, kandırdım seni, sadece şakaydı!" Sonra Matsuda'nın elini bıraktı ve bir daha etrafını gözlemledi.
"Yine de eminim ki korumak istediğin eşsiz bir varlık var. Bu doğru, bu durum annene olan şeye rahatsız edici şekilde benziyor, berbat hissediyor olmalısın, üzgünüm… Oh, annenden bahsetmişken o Otonashi Ryouko-chan'ın, aynı annene benzediğini düşünmeden edemiyorum… anlarsın ya, aynı türden özellikleri var falan. Bir tür bağlantı veya benzerlik taşıyorlar mıydı, merak ediyorum. Ya da belki o bağlantı sensindir? Bu kasıtlı mı yapılmış bilmiyorum ama arkadaşının aynı annen gibi çok unutkan olması hoş. Ne yalan söyleyeyim, bu günlerde erkekler MILF'lere çok ilgili duyuyor gibiler, sen özellikle kendi acınası geçmişini unutmuş olan MILF'leri seviyor gibisin..."
Matsuda'ya döndüğü sırada, Enoshima ona durmadan baktı. Etrafında tekrar tekrar yürürken mutlulukla zıpladı.
"İşte o yüzden, bu sefer onu iyi korumak istedin. Anlıyorum, onun adına kötü hissediyorsun… Öyle olsa bile, başın belada. İnanılmaz derecede belada. Duyduklarıma göre öyle görünüyor..." Enoshima, Matsuda'nın önünde durdu ve ona daha yoğun biçimde baktı. "Ama cidden, bundan sonra ne yapmayı planlıyorsun?"
Matsuda ağzını açtı ve söylemek için kelimeler bulmaya çalıştı ama başarısız olup geri kapattı. Solgun dudakları biraz titredi ama sadece Enoshima'ya sinirli bir bakış atmakla yetindi. Enoshima bu tepkiyi bekliyormuş gibi görünüyordu ve yine sessizce yürümeye başladı.
"Sanırım çaresi yok, vah vah. Sadece bunun hakkında birazcık daha kafa yormam gerekecek..." Böyle dedikten hemen sonra yürümeyi bıraktı. "...B-Beni yanlış falan anlama!" Utançla yüzü açık kırmızıya dönerken bağırdı. "E…Eğer sen bunu umursamıyorsan… benim için pek sorun olmaz… yine de güvenilmez biri olmama rağmen bunu yapmak bana düşüyor… v-ve bunu kendi haline bırakıp gidemem!"
Matsuda bunun sebebini anlamadı.
Enoshima kişiliğini anlamsızca değiştiriyordu, Matsuda konuşmanın gittiği yönü hiç takip edemiyordu. Enoshima onun tepkilerini hiç önemsemiyordu ve bir şey olmamış gibi tekrar etrafta yürümeye başladı.
"Tamam, bu konuda biraz düşünmem gerektiğini SÖYLEDİM ama aslında durumu ele almanın tek bir yolu var..." Matsuda onu gözleriyle takip ederken Enoshima daireler çizdi ve oldukça açık sözlü bir tavırla devam etti. "Suçlu Kamukura İzuru. Ne olursa olsun, suç ona kalacak. Kaçıp gitti ve bunda sorun yok çünkü o; Umudun Zirvesi Akademisi'nin Tarihindeki En Büyük, En Kötü Olay dedikleri şeyin sebebi. Bu durumda öğrenci konseyi başkanıyla ilgili sorunu ve idare komitesindeki adamlarla ilgili sorunu düzeltmek kolay olmalı. O adamlar tekrar olayın üstünü örtmeye çalışıyorlar zaten."
Onun sözlerini duyan Matsuda, zihninde mırıldandı. "Biliyordum. Yine de o adam, doğru olduğunu düşündüğü şeyleri söylediyse bu demek oluyor ki… durum gittikçe anlamsızlaşıyor."
"Söyle şunu… neyi başarmaya çalışıyorsun..?" diye sordu Matsuda.
"Biliyorsun bunu!! Demin söylemedim mi? Hiçbir şey yapmaya çalışmıyorum!" Tiz bir sesle bağırdı ve sonra gülerek geçiştirdi. "Ben sadece bu ilginç çay partisinden ayrılıyorum. Bir şeylerin arasına girip engellemekten sıkıldım. Şu anda, sadece c kategori bir karakter (yan karakter) olarak varım, başka hiçbir şey yapmıyorum!"
Enoshima'nın sözleri gerçekten duruma karşı hislerini mi ifade ediyordu, bilemedi Matsuda. O kendini ne kadar tekrar etse de muhtemelen asla bilemeyecekti, Matsuda en azından bunu kavramıştı.
"Yani, sonuç olarak hepsi sana kalıyor. Bu durumda ne yapacaksın pek umrumda değil… Evet, ne istersen yap. Çünkü ulaştığım her sonucu kabul ederim." Enoshima yürümeyi bıraktı. Matsuda'nın önünde durdu ve ona dönüp başka bir soru yöneltti. "Öyleyse ne yapacaksın? Her şey, bunu akışa bırakıp bırakmamana bağlı, değil mi?"
Matsuda onun dediklerini anlasa da bir şey sorması gerekiyordu.
"...Şu Kamukura adlı adamın bulunduğu yeri biliyor musun?"
"Sadece rahatla! Çok geçmeden hepsi belli olacak!" Enoshima onun sözünü ince bir sesle böldü. "Kamukura'nın yerini bilen adamların nerede olduğunu ve ne yaptıklarını biliyorum. Yakında Kamukura'nın da yerini öğreneceğim!"
"İdare komitesi mi..?"
"Ding dong, doğru!" Enoshima ukala bir tavırla duyurdu. "Eğer o adamlardan bilgi alırsan Kamukura'nın yerini bulmak yeterince kolay bir iş olur."
"...Ama böyle yapsam bile yerini tam olarak bileceğim anlamına gelmez bu, değil mi?"
Enoshima ukala tavrını korudu ama sesi kalınlaştı.
"...Bu doğru. Bu demek değil ki..." O anda kızın ifadesi, her şeye olan ilgisini kaybetmiş gibi bozuldu ve yüzü ifadesizleşti. "Ama belki o kadar büyük bir sorun değildir bu… Demek istediğim, o adamlar bir şey söylemezse bunun tek anlamı şu: Kamukura'nın yeri bilinmez kalacak, senin planın başarısız olacak ve ben batacağım, yani bunu çok kafaya takmamalısın..."
Monoton bir sesle mırıldanırken Enoshima, pencereye döndü ve ona doğru yürüdü. Cama yaslanıp dışarı bakarken gözleri kasvetle doldu. Laboratuvardan, doğu bölgesinin avlusu ve hazırlık okulunun geçit töreni görülüyordu.
"...Başarısız olsam fark etmeyecekmiş gibi konuşuyorsun." Matsuda şaşkın bir tavır ile sesini yükseltti ve Enoshima'nın sırtına doğru baktı.
"Çünkü fark etmiyor." Kız camdan dışarı bakmaya devam etti ve dalgın biçimde güldü. "Kimse yokken hep, küçük bir balık kadar önemsiz bir şeye son getirmenin, ne kadar keder verici şekilde harika olduğu gibi bir şeyler düşünürdüm..."
Normalde hiç demek istemediği şeyleri söyledi, sözleri kalbinde yatan gerçek hislerin bir yansımasıydı. Öyleyse bunun anlamı-
"...Sen gerçekten garipsin."
"Ah, pardon, pardon! Bunu sevmiyorsun, değil mi?" Enoshima arkasına baktı ve Matsuda'nın söylediği yanlışmış gibi masum bir gülümseme yaptı.
İlk saniyede şeytanın yüzüne sahipti ve diğerinde ise bir melek gibi gülümsüyordu. İki ifadeyi de bilerek yapmamıştı. Bu yüzden Matsuda, kızla konuşurken titremeye devam ediyordu. Bitkinlikten öte bir şey hissediyordu.
"Bu doğru, o kızın hatrı için kaybetme şansın yok." Saf ve masum gülüşü hala yüzünde iken Enoshima, döndü ve sessizce Matsuda'nın yanına geldi. "Upupu. Sen cidden gerçek aşkı yaşayan birisin. Aşkın için savaşmaya hazırsın. Eminim ki 'aşkın gözü kördür' derken seni düşünüyorlardı… Ah, bu demek değil ki aptalca şeyler yapıyorsun, hatta minnettarım. O kişiyle sonsuzluğunu harcamak senin kaderinde var, bundan dolayı sana kalbimin en derinliklerinden teşekkür ederim."
Enoshima, Matsuda'ya yaklaştı ve ayak uçları dokunana kadar durmadı. Ona nazikçe fısıldadı.
"Elinden geleni yap, Matsuda-kun. Çünkü senden beklediğim bu. Yüzleştiğin kederi yen ve başarı ile ışıldayan umudun kazanmasına izin ver… Çünkü olmasını beklediğim şey bu."
Fısıldarken Enoshima, neredeyse yüzleri dokunana kadar ona doğru eğildi. Ve sonra daha çok eğilerek yaklaştı.
Az bir süre sonra, dudakları birbirine değdi.
Matsuda kaçmadı. Kafası karışıktı ama pes edip durumu olduğu gibi kabullendi.
Bu vahşi, uzun, iç içe, şiddetli bir öpüşmeydi.
Tek bir kelime ile açıklamak için fazla uzun olan bir süreden sonra, Enoshima nihayet geri çekildi. Öpücükten saniyeler sonra ondan uzaklaştı ve ölüm sessizliği ile laboratuvar kapısına doğru yürüdü.
"Hm, öpücüğün karşılığı olarak sana biraz yardım edeyim diye düşündüm." dedi Enoshima gülerek ama hemen durdu.
- Bekle.
- Zahmete girmene gerek yok.
Ama Matsuda'nın ağzı hareket etmedi. Hayır, sadece ağzı değil, bütün bedeni uyuşuk gibiydi ve hareketsizdi.
"Upupu. Görünen o ki sen de tam bir klasiğe yakalandın, Matsuda-kun…"
Donmuş Matsuda'ya bakarken Enoshima, az önce sevdiği bir oyuncağı elde eden bir çocuk gibi duruyordu. Gülümsüyordu, neşesine hakim olamamıştı.
"Biliyorsun, ruj tehlikeli bir şeydir! Örneğin, benim rujuma zehir katıldı! Ahaha, zehir! Aynı bir klasik gibi geliyor kulağa, çok nostaljik! Ah, ama endişelenme. Hayatını tehdit edecek bir şey değil!"
Enoshima, Matsuda'nın sabit duruşunun etrafında mutlulukla zıpladı. Planının işe yaradığını bildiğinden, gururla neşesini belli etti. Sonunda Matsuda'nın önüne zıpladı.
"Öyleyse sana son bir tavsiye vermeliyim!" Enoshima birden ciddi bir hale geçti, zil çalmadan saniyeler önceki bir boksör gibi. "Biliyorsun, bu senaryoda kararı sadece sen verebilirsin, Matsuda-kun. Bu yüzden dikkatlice düşün, önemse ve en iyi bulduğun seçeneği seç. Umut ya da keder… Seçenekler çok çeşitli; aynı zamanda şaşırtıcı şekilde, karmaşık biçimde bağlantılı. Her neyse, iyice düşün bunu… ee, düşün… Aah, işe yaramıyor. Yoruldum artık. Bu konuşma o kadar bıktırıcı mıydı ki… Eh, neyse. Ne olursa olsun, şimdilik konuşmamız bu kadar… görüşürüz."
Tek taraflı konuşmasını bitiriverdi ve tek taraflı bir sona geldi. Enoshima laboratuvardan yalpalayarak çıktı.
BEKLE!
Böyle bağırmasına rağmen, Matsuda'nın ağzından hiçbir ses çıkmadı.
Oğlan öylece durdu, felç olmuş halde. Vücudunu tekrar hissedebilmeyi bekledi.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.