Cidden, Damian bu tür bir acıya tek başına ne kadardır katlanıyordu?
Koşarken, aklımı saran tek düşünce buydu.
Romanda, bu durum basitçe ' acı çekmek' olarak tanımlanmıştı, bu yüzden fazla üzerinde durmamıştım.
Hayal kırıklığı içinde dudaklarımı sıktım.
'Bunun olmasına nasıl izin verebildim!'
Deliriyormuş gibi hissediyordum ve hayal kırıklığı uğramıştım çünkü Damian'ın ciddi bir acı çekmediği düşünmüştüm.
Hayatta kalmam ne kadar önemli olursa olsun, Damian için nasıl endişelenmem?
Asıl hikayeyi bile okudum, ama yine de farkında değildim!
Damian'ın ilahi canavarın gücü yüzünden acı çektiğini zaten biliyordum!
İmparatoriçe'nin sarayı uzaktan görülebiliyordu, aklım İmparatoriçe'ye bunu nasıl açıklayacağım ile ilgili cümleler cümbüşüne dönmüştü.
Zaten zor nefes alıyordum ama yine de bacaklarıma daha fazla güç vermem gerekiyordu.
İmparatoriçe ile teke tek konuşmalıyım!
"Aman tanrım, Lize?"
Tam zamanında bahçeye çıkan İmparatoriçe, sevinçli bir yüzle bana bakarak beni selamladı.
Belki de çiçek açan yaz güllerine bakıyordu çünkü elinde zaten birkaç kırmızı gül vardı.
İmparatoriçe bir soru sordu.
"Bugün kraliyet sarayı'na gideceğini söylemedin mi? Neden bu kadar erken geldin... ..."
"Majesteleri, İmparatoriçe!"
İmparatoriçe'nin önünde durmadan önce sendeledim.
İmparatoriçe, ilk başta irkilse de gözlerimle buluşmak için başını eğdi.
"Aman Tanrım, neler oluyor? Neden ağlıyorsun?"
Aynı zamanda, İmparatoriçe'nin yüzü sertleşti ve Charlize'in söyleyeceklerinin en kötüsüne kendini hazırladı.
Görünüşe göre, yüzüm, kızarık yanaklarım, gözyaşları ve burun akıntısı ile dolu bir dağınıklıktı.
Ama bunun için endişelenmeyi göze alamazdım.
Çaresizce İmparatoriçe'ye sarıldım.
"Başı dertte, Veliaht Prens hasta!"
"... ... Veliaht Prens?"
İmparatoriçe'nin gözleri genişledi.
Kafamı onaylarcasına salladım.
Cümleler hızla ağzımdan fırladı.
"Veliaht Prensin ateşi çok yüksek! Ayrıca düzgün nefes almıyor, ve, ve... ..."
"Lize, sakin ol."
Yumuşak bir el hafifçe sırtımı okşadı, bu tek dokunuş beni rahat hissettirmişti.
Nefesimi tutmaya çalıştım.
Ağlamamı durdurmaya çalışırken garip bir ses çıktı.
İmparatoriçe bana sıkıca sarıldı ve konuşmaya devam etti.
"Hemen bir doktor çağıracağım ve ona haber vereceğim, böylece ağlamayı kesebilirsin Charlize."
"Ancak ... ... majesteleri, imparator buna izin verir mi?"
Endişelerimi dizginleyemeyince ağladım ve çaresizlik içinde İmparatoriçe'ye baktım.
İmparatorun müdahale etme düşüncesi o kadar dikkat dağıtıcıydı ki onu aklımdan çıkaramadım.
İmparator ona o kadar çok zarar verdi ki, yiyeceklerini zehirledi, suikastçılar gönderdi, imparatoriçe'nin kendisinin doktor göndermesini bile reddeder miydi?
Bu durumda Damian'a doktor göndermene izin vermesinin imkanı yok.
Beklenmedik bir şekilde, İmparatoriçe'nin ifadesi, gözleri daraldıkça ve duruşu heybetli hale geldikçe katılaştı. Charlize İmparatoriçe'yi ilk kez böyle görmüştü.
"Lize, ben Büyük Winsor İmparatorluğunun tek imparatoriçesiyim."
"......Majesteleri imparatoriçe."
"İmparatoriçe olarak, en azından hasta olan veliaht prense kendi isteğimle kolayca bakma yetkim var."
" ... ... Elbette, bu doğru."
Başımı salladım, İmparatoriçe'den şüphe ettiğim için biraz utandım.
İmparatoriçe saçlarımı okşadı, her dokunuşu sevgi ve ilgiyle doluydu.
"Bu yüzden endişelenme. İmparatoriçe, Winsor'un annesi değil midir?"
Bunu söyledikten sonra İmparatoriçe gözlerini kısıp usulca gülümsedi. Charlize'i ne kadar sevdiği belliydi.
Kalbimin çarpıntısını hissettim.
İmparatoriçe'nin Damian'a yardım etmesini istemenin ona yük olacağının farkındaydım.
Gerçek şu ki, İmparatoriçe bizi zaten lütuflandırıyordu.
Yine de... ....
'İmparatoriçe ... ... hala burada bizi koruyor.'
Bir yetişkin tarafından korunmak..... İlk başta alışılmadık hissettiriyordu ama bu sıcaklık, kimsenin sana zarar veremeyeceği güvenlik hissi...
İmparatoriçe'nin sevgisi beni eke geçirdi ve tekrar ağlamak üzereymişim gibi hissettim, bu yüzden yavaş ve derin bir nefes aldım.
"Hemen bir doktor göndereceğim Charlize, biraz sakin ol."
"Evet, ama yine de..."
"Eğer böyle ağlamaya devam edersen, seni bu kadar üzgün gören prens'in kalbi üzgün hissetmez mi?"
İmparatoriçe'nin sözleri mantıklıydı, ben de tekrar başımı salladım.
İmparatoriçe beni kucağına aldı, Veliaht Prens'in sarayına doktor gönderilmesini emretmeden önce yanından geçen bir hizmetçiyi durdurdu.
İmparatoriçe'nin emriyle derhal taç sarayına bir doktor gönderildi.
İmparatoriçe emri verdiğinden beri hastalar yiyecek alacaktı ve battaniyeler gibi gerekli eşyalar da dahil edildi.
Damian'ın istediği gibi, ateşten muzdarip olduğu gerçeğini sakladım.
Damian'ın durumunu dikkatli bir şekilde inceledikten sonra, doktor giderek daha da sıcaklaşan havanın vücuduna daha fazla yük bindirmiş olabileceğini söyledi.
Doktor daha sonra Damian'ın şu an için rahatça dinlenmesi gerektiğini ve yakında iyileşeceğini ekledi.
"Teşekkür ederim, teşekkür ederim!" diye bağırdı Charlize, doktorun teşhisinden sonra rahatlamıştı.
Doktor ayrılmak için izin istediğinde Damian'ın iyi olmasından dolayı hissettiğim minnettarlığı tekrar tekrar kafamı eğip onu uğurlayarak gösterdim.
Tabii ki, doktor tarafından reçete edilen ilaçlar Damian'ın ateşi için temel çözüm olmayacaktı.
Yine de, antipiretiği aldıktan sonra, Damian'ın ten rengi, öncesindeki hayalet görünüşünden çok daha iyiydi.
Damian'ın yanına oturdum ve ona baktım.
"Eskisinden daha iyi ... sanırım nefes alışları daha rahat olmaya başladı."
Damian'ın dağınık saçlarını toparlamak için nazikçe uzandım.
Aklıma gelmişken, Damian'ı ilk kez uyurken görüyorduk.
Gür, sık kirpikleri beyaz yüzüne hafif bir gölge düşüyordu.
Hafifçe açılmış dudakları taç yaprakları kadar kırmızıydı.
O öyle savunmasız görünüyor ki.......
'Hala gençsin.'
... Bir anda bu düşünce aklıma düştü.
Güzel özellikleri hala genç bir his bıraktı.
Bu kadar küçük bir çocuğun beş yıl boyunca tek başına hapis hayatına katlandığına inanamıyordum.
Tuhaf bir nedenden dolayı kalbimde bir şeyler kıpırdıyordu, belli bir dürtüyle çarpıyordu, ben de uzanıp Damian'ın yumuşak yanağını dürttüm.
Garip bir şekilde, Damian uykusunda biraz mırıldandı.
Onu sinirlendiren, dürttüğüm yerin hissettirdiği kaşınma hissiden dolayı olmalı.
Uykusunda dönüp dururken kaşlarını çatması çok sevimliydi.
Odadaki atmosfer kasvetli hale geldikçe üzgün sesi Damian'ın kulaklarında yankılanıyordu.
Charlize'nin mahzun gözleri, durumu tersine çevirmek için ağzını aceleyle açarken Damian'ı derinden yaraladı.
"Hayır, Lize."
"Ancak... ..."
"Benim yüzümden ne kadar acı çektiğini biliyorum ve senin hakkında asla hayal kırıklığına uğramam."
Sonra Charlize, leylak rengi gözleriyle Damian'a baktı.
Aniden Damian'a döndü..
"...Her şey senin için bir şaka olmak zorunda mı!?"
Oh, hayır.
Damian durumu hafifletmek için beceriksizce gülümsedi ama bu boşunaydı.
Charlize kollarını çaprazladı, başını yana çevirdi, Damian'ın maskaralıklarından bıkmıştı.
"Hıh!"
Somurtuyordu, daha iyi olabilmem için ne kadar çok şey yaşadığını düşünürsek sanırım fazla ileri gittim.
Damian'ın sırtından soğuk terler akmaya başladı
Ona tekrar seslendi.
"Lize."
"Charlize."
Charlize ilk seslenişinde tavrını değiştirmedi, ancak Damian'ın ikinci kez içtenlikle ona seslendiğini duyduktan sonra yavaşça kafasını ona doğru çevirdi.
Damian kederli bir sesle konuştu.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.