Katedral bir grup genç toplayarak üzerlerinde insanlık dışı deneyler yaptı.
Deneylerin başı düşünülenin aksine psikoposlar değildi.
Ölümsüzlüğe takıntı yapan bir grup simyager, bilgileri kendi içinde saklamakta bir yere varamayacağını fark ettiği an bir cemaat kuruldu.
Bu cemaat, gerçekten çok gizli ve dahası hareketsiz, hayalet gibi bir organize oluşturmuşken kendi içlerinde bilgi ağı kurdular ve sonucunda da buluşlar patlama yaparak sonsuz olasılıklara sebep oldu.
Bir grup çılgın araştırma takıntılı adamların en ihtiyacı olan şey, beyin ve fikir arayışı ikinci bir gizli cemaatin oluşmasına sebep olmuştu.
Fikir babaları, namı diğer filozoflar.
Onlar bir grup filozof ve alşimist.
Gerçekten tehlikeli ve sınırsız potansiyeli olan bu iki grup ölümsüzlükten ziyade yeni bri üst kademeye atladı.
"Varlık nedir ?"
Ölümden önceki o bilinmezlik anı, ölümden sonraki bilinmezlik anı gibiydi. Var iken ve yok iken aynı yerde olacaksak, varlık ile yokluğun ilişkisi ne oluyordu ?
Yaşam ve ölüm.
Canlılık ve cansızlık.
Varlık ve yokluk.
Bir ana kadar bu fikirler sadece yeşermeyi bekleyen tohumlardı.
Val Siero bir buluşu ortaya atana kadar.
-"Maddede varlık yaratılamaz veya yok edilemez. Bir kapalı alan oluşturalım, böylece, kapalı bu sistemdeki değişim geçiren maddelerin birimi, sonuç ürünlerin birimine eşit olmalıdır."
Bu birim kütle olarak sonradan adlandırıldı ve kısaca bir yasaya dönüştü. "Kütlenin korunumu yasası"
Filozoflar çıldırdı.
Lakin dünyayı kapalı alan olarak alırsak, canlılık sadece bir dönüşüm geçiriyordu. Kendileri öldüğünde yok olmuyordu ama tam olarak var oldukları da söylenemez.
Sanki...
Bir bütünün parçası gibilerdi ve üst akılın birimleri idiler.
Canlılar öldüğünde cansız varlıklara dönüşüyordu ama sonuçta hala madde olarak var olmaya devam ediyor, sadece dönüşüyor ve kendi bütünlüğünü koruyamıyordu.
Kendi bütünlüğünü korumak, bunun düşmanı entropidir. Canlılık ise entropiye açılmış bir savaştır.
Maddenin en küçük birimsel yapısı atom, sadece bir araya geliyor ve ayrılıyor. Sonucunda sonsuz olasılık ve sonsuz durumlara yor açıyor.
Ve o soru bir defa daha soruldu.
"Varlık nedir ?"
Canlılık ve cansızlık dışında bir üçüncü farklı tür olabilir miydi ?
Ya da, bu ikisinin bir bütün olduğu başka bir sistem var olabilir miydi ?
Bir üst akıl.
Birden fazla insan beyni birer nöronu, hayvanların her biri birer başka hücresel yapıyı oluşturuyor ve sonucunda bir gezegen evrenin uzuv parçası oluyor.
İşte bu evren. Varlığın kendisi özünde canlı olabilir miydi ?
Filozoflar kafayı yiyordu ve varoluşsal takıntılar birden durdurulamaz bir biçimde yayılıyordu.
Gerçeklik nedir ?
İnsanlar evrenin merkezinde olduğuna inandıklarında ve yanıldıklarında.
Gezegenin düz olduğuna inandıklarında ve yanıldıklarında.
Gezegenlerin kendilerinin etrafında döndüğüne inandıklarında ve yanıldıklarında.
Evrendeki tek ve en zeki, akıllı, üstün ırk olduklarına inandıklarında ve yanıldıklarında.
Bir defa daha en baştan sorgulandı durum.
Onlar, bir grup kafirdi.
Doğuştan inandıkları tanrılarına şüphe duyarak büyük bir akımı başlattılar.
Tanrı yaratmadıysa ya, ya onlar hiç düşündükleri şey bile değilseler, ya onlar bir yalanla hapisseler ?
Gerçeklik nedir ve yalanın neresinde gizlidir ?
Bu oldukça spesifik ve soyut konular, sonuç odaklı simyacıları ilk başta uzaklaştırsa da sonuç olarak bir başka şeye evrildi.
Çünkü son beyin ortama giriş yaptı.
Büyücüler.
Büyünün getirdiği teorik bilgiler ve uygulamalar sonucu gerçekten ilginç bir şey keşfedildi.
Kapı.
Bir geçit.
Tabi bu sadece bir teoride var oldu.
Evreni bir canlının bütünü varsayıldığında ve gezegenlerini uvzu kabul ettiklerinde işte merak ettiler.
Diğer uzuvlar, gezegenler nerede ?
Diğer canlılar, yaşamlar nerede?
Şayet o kapalı alan kendi gezegenleri degil bir evrendir, kendikeri sürekli bir döngüde değişim geçiriyor ve yok olmuyorlarsa sadece öldüğünde bir başka şey olarak tezahür bulacaklar.
Yeterli şüphe, ortam ve bilginin oluşumu bir çayın demlenme süreci gibiydi.
Sonuçta ilk başta bulanık olan ama zamanla berraklaşacak, kan kırmızısı bağımlılık yapıcı o şeye ulaşacaklardı da.
Sorular ve cevaplanması gereken yanıtlar çok daha fazla ve karmaşıktı.
Simyacılar ölümü değil değişimin ve bu yolculuğun sırrını amaç edindiklerinde, filozoflar varlığı ve kökenini sorgulayadıklarında ve büyücüler de gerçekliğin doğruluğunu baz alarak yeni yöntemlerini geliştirdiklerinde olay bilgi susuzluğunu da aşmıştı.
Onlar tanrıya başkaldırdı ve katedraldeki din alimlerinin inançlarını yalanladılar.
İnanmak, sorgulamayı kesen ve gerçekliğin yolculuğunu kısıtlayan bir şeydi ama onlar, gücü ve bu sonucu tamamen ellerinde tutmak adına herkesten daha dindar gibi görünmeye istekli bir grup münafık haline geldiler.
Dinin otoritesini bile ele geçirererek hem de.
Zaman içerisinde bunu da en büyük kendi destekçileri haline getirerek sonsuz güven ve kaynak elde ettiler.
Olaylar ve araştırmalar büyüdü.
Deneylere varıncaya denk.
Ve sadece bunlardan birinin sonucu Van de Regal’di.
Asıl ve önemli olan o gizli en büyük deney, bir üst akıl projesi ise.
Evrenin kendisi haline gelmek isteyen, bir nevi Tanrı olmak isteyen bu bir grup insan kendilerini çoktan aşmışlardı. Bu, bir bedenin hücrelerinin isyan edip yönetimi ele geçirmesi gibiydi. Bir kanser ve tümör gibi kontrolsüzce büyüdüler ve düzeltilemez etkileri en büyük iz şeklinde geri dönülemez raddeye ulaştı.
-Devam Edecek-
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.