The Hunter Wants to Live Quietly - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




4   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   6 


           
Siyah saçları, beyaz bir atkısı ve taktığı maskesiyle onu başkasıyla karıştırmak mümkün değildi.

’Bir dakika bekleyin, bu özel hayatın ihlali değil mi?’

Kapağa çizilen karakter avcı J olduğu barizdi. Yani Cha Eui-jae’nin kendisiydi. Bunu imaj haklarının ihlali mi yoksa maskenin telif hakkının ihlali mi demeliydi? Sırf öldüğü varsayılıyor diye kendisinin yüzünü bu kadar özgürce kullanmaları oldukça utanmazca değil miydi? 

Kapağa çizilen karakterin avcı J olduğu barizdi, yani Cha Eui-jae’nin ta kendisiydi. Bunu "imaj haklarının ihlali"[1] mi yoksa "maskenin telif hakkının ihlali" mi saymalıydı? Öldüğü varsayıldığı için yüzünü bu kadar özgürce kullanmaları oldukça utanmazca değil miydi?

Kendisini televizyonda görmek onu pek rahatsız etmemişti ama bu şekilde basılı bir kitapta görmek garip bir şekilde rahatsız ediciydi. Belki de S-sınıf uyanışını anma adı altında telif haklarından elde edilen gelirlerle bir kurum açmalıydı. Huzursuz hisseden Cha Eui-jae dudaklarını yaladı ve Park Ha-eun’a kasaya gitmesini işaret etti.

"Otuz bin won ediyor."

’İki kase akşamdan kalma çorbası kadar.’

Cha Eui-jae kayıtsızca cüzdanından para çıkardı, ödedi ve bir elinde kitap diğer eliyle Park Ha-eun’u tutarak kitapçıdan çıktılar. 

Çatlakların çıkış yaptığı ilk günden bu yana fiyatlar tavan yapmıştı. Büyükannenin eski restoranından yedi bin won olan akşamdan kalma çorbası bile malzemelerin maliyetindeki artış nedeniyle on beş bin won olmuştu. Ve bu, civar fiyatlara kıyasla ucuz olarak kabul görüyordu. Belki de bu yüzden bu kadar çok avcı geliyordu...deli gibi paraları olmasına rağmen. 

"Amca."

"Hmm?"

Aniden gelen ses Cha Eui-jae’yi düşüncelerinden uzaklaştırdı. Park Ha-eun, Cha Eui-jae’nin diğer elindeki kitabı işaret etti. 

"Kitabi ben taşımak istiyorum."

Kitap bir çocuk için çok ağır olmadığı için tereddüt etmeden verdi. Park Ha-eun amcasının elini bıraktı ve kitabı iki eliyle kucakladı. İstediği bir şeyi aldığı için heyecanlı görünüyordu. 

"Şimdi nereye gidiyoruz?" 

"Nereye mi gidiyoruz? Seni eve bırakacağım ve sonra akşam vardiyasına hazırlanmak için restorana gideceğim."

"Hıı,bu çok sıkıcı ama."

Park Ha-eun, tereddüt etmeden verilen cevap karşısında somurttu. Belli ki onunla restorana gitmek istiyordu. Cha Eui-jae omuzlarını silkerek elden başka bir şey gelmediğini ima etti. 

"Akşama hazırlanacak çok şey var. Sana dondurma ısmarlayacağım o yüzden eve gidip büyükanne ile beraber yiyin" 

"...Peki."

İsteksizce "tamam" diye başını sallarken, Cha Eui-jae onun başını okşadı ve yan yana yürümeye devam ettiler. Her şeye rağmen, Cha Eui-jae kendisine yakın durmaya devam eden Park Ha-eun’u çok sevimli buldu ve elini onun küçük omzuna koydu.

***

Bugün, her zamanki gibi, avcı J değil de Cha Eui-jae olarak avcılar için akşamdan kalma çorbası yapmaktaydı. Akşamdan kalma çorba restoranının rutini şu şekildeydi:

Sabah 6’da restoran açılışı olur. Beşinci turlarına kadar alkolle kafayı bozan avcılar, akşamdan kalma çorba restoranına altıncı turları için gelirlerdi ya da fazla mesai ile donları götlerini yapışan çalışanlar aynı sülükayaklılar [2] gibi kapıya yapışıp aceleyle yer kaparlardı. Bu saatteki müşteriler genellikle zombi sürüleri olurdu. Siparişleri de genellikle şöyleydi:

"Imm...kardeşim bir bakar mısın?" 

"Tamamdır, iki kase akşamdan kalma çorbası geliyor." 

Bunu defalarca duyan Cha Eui-jae, zombi tercümanı olmayı üçüncü bir iş olarak yapmayı düşünmedi değil. 

Zombiler sendeleyerek dışarı çıktıktan sonra daha normal müşteriler gelmeye başlardı. Çoğu yorgunlarını yanında taşıyarak işe gitmeden önce kahvaltıya gelirdi ama en azından zombilerden daha iyiydiler. 

Sonra 11:30’dan 14:00’e kadar öğle yemeği saati gelirdi. Restoranın en yoğun olduğu zamandı. Müşterilerin neredeyse tamamı avcıydı; dalgalar halinde gelir, masaları doldurur ve sonra aynı hızla ayrılırlardı.

Bazen bu süre zarfında bir avcı, yemeğinin ortasındayken acil durum çağrısı alır ve koşarak giderdi. Bu da diğer avcıların ona acı dolu bakışlarla bakmasına neden olurdu. Ertesi gün aynı şeyin kendi başlarına gelebileceğini bilerek, zavallı avcının akşamdan kalma çorbasını göz yaşlarıyla geride bırakışını izlerlerdi.

Kaos dolu öğle yemeği bittikten sonra Cha Eui-jae malzemelerin hazırlanma zamanını gösteren tabelayı asardı. Avcıların bitmek bilmez iştahına hizmet eden işi devam ettirmek için bir mola şarttı. Bu zaman diliminde Park Ha-eun’u okuldan alır, biriken bulaşıkları yıkar ve akşam vardiyası için malzemeleri hazırlardı.

Son olarak 5’ten akşam 10’a kadar akşam vardiyası vardı. Öğle yemeği telaşlı olmasına rağmen akşamdan kalma çorba restoranı akşamları daha da yoğundu. Öğle yemeğiyle olan benzerliklerin yanı sıra, bir şişe daha soju isteyen avcılarla uğraşmak özellikle sinir bozucuydu. 

Daha fazla içmek için boş şişeleri sakladıklarını görürken içini çekti. Envanterlerine boş şişeleri koyma numaraları hiç değişmiyordu. Sıradan alkolle sarhoş olmamalarına rağmen yine de soju sipariş ediyorlardı. Cha Eui-jae, onların psikolojisini bir türlü anlayamıyordu.

"Ahh..."

Saat 22:20’de, kalan son müşteriyi paslanmaz çelik bir kepçeyle kovaladıktan sonra restoran her zamanki sessizliğine geri döndü. Masaları temizlerken sırtını geren Cha Eui-jae derin bir iç çekti. Zorlu bir iş günü daha bitmişti. 

Masaları temizledikten, yerleri süpürdükten ve bulaşıkları yıkadıktan sonra mutfak köşesinden bir sepet sarımsak aldı ve tezgahın yanındaki masaya oturdu. Akşamdan kalma çorba restoranına bağlı, daha önce depo olarak kullanılıyordu, tek kişilik odada yaşadığından dükkanı kapatmak ve açmak doğal olarak onun üstüne kalmıştı. 

Sarımsakları ustaca soyarken Cha Eui-jae düşündü, 

’Böyle yaşamak o kadar da kötü değil.’

Yönetim bürosu tarafından çağrılmak ya da canavarlarla savaşmak zorunda değildi. Sadece oturup sarımsak soyması gerekiyordu. Adama olana fazla bile. Belki de her zaman istediği hayat buydu. 

Birkaç gündür büyükannesinin bacağıyla ilgili endişeleri vardı. Son zamanlarda hareket etmekte zorluk çekiyordu bu yüzden Cha Eui-jae, restoranın çoğu işini üstlenmişti. Onu hastaneye götürmesi gerekiyordu ama ya ameliyat gerekirse?

Cha Eui-jae derin bir iç çekti. Yoğunluk nedeniyle restoranı bir günlüğüne kapatmak zordu ve ameliyatı karşılamak daha büyük bir sorundu. Maddi kaygılar olmadan yaşayan J’nin aksine, Cha Eui-jae’nin hayatı öyle değildi. Sessizce yaşamaya karar verdikten sonra tüm parasını Batı Denizi Çatlak Vakfına bağışlamıştı. Aylık destek ödemesi almalarına rağmen ameliyat için yeterli olmaktan çok uzaktı. 

Kaşlarını çattı, sarımsağı soyarken düşüncelere daldı. 

’En kötü ihtimalle gizlice bir zindana baskın yapar ve topladıklarımı satardım.’

Zindandan elde edilen ürünler iyi para ediyordu ve ameliyat masraflarını karşılamaya yardımcı olabilirdi. Nasıl devam edeceğini düşünürken, kasadaki telefon beklenmedik bir şekilde çaldı. Cha Eui-jae, sarımsak soymaya devam ederken telefonu açtı. 

"Merhaba, burası akşamdan kalma çorba restoranı."

Restoranın kapalı olduğunu ve teslimat yapmadıklarını söylemeye hazırdı ama diğer taraftaki beklenmedik ses parmaklarını durdurdu. 

— Eui-jae, nasıl desem... 

"Büyükanne?" 

Telefondaki büyükanneydi. Sesi hafifçe titredi, bir şeyler tersdi. Cha Eui-jae nefesini tuttu ve onun bir sonraki sözlerini bekledi. Bir an sonra konuştu. 

— Ha-eun kayıp.

"Ne? Ha-eun kayboldu mu?" 

Cha Eui-jae telaşlandı ve telefonu sıkıca kavradı. Kendini sakinleştirmeye çalışan büyükanne aceleyle devam etti. 

— Ha-eun bana çaktırmadan çıkıp gitmiş. Ne zaman gittiğini de bilmiyorum. Son zamanlarda dışarısı çok tehlikeli ve şu an dışarıda tek başına... 

Cha Eui-jae saate baktı. 22:20’yi gösteriyordu. Küçük bir çocuğun tek başına dışarı çıkması için çok geçti. Aklına sinsice sızan kötü düşünceleri uzaklaştırdı. 

"Öncelikle polisle iletişeme geçeceğim. O sırada dışarı çıkıp onu arayacağım bu yüzden lütfen sakin kalmaya çalış. Eminim her şey iyi olacak."

Cha Eui-jae bıçağı ve sarımsağı bırakırken kasıtlı olarak neşeli bir şekilde konuştu. Büyükanne endişeyle sordu. 

— Her şeyin iyi olacağından emin misin? 

"Evet, endişelenme."

— Dikkat ol. Ha-eun fazla uzağa gitmemiştir, değil mi? Çok geç saatlere kadar dışarıda kalma ve hemen geri dönün, tamam mı? Kendine dikkat edin. 

"Tamamdır, seni birazdan arayacağım."

Telefonu kapattıktan sonra, Park Ha-eun’un mutlu bir şekilde kitabı satın aldığı görüntüsünü hatırladı. Gitmeye hazırlanırken Cha Eui-jae’nin yüzü, daha önceki güven verici sesinin aksine şimdi gergindi. Sarf ettiği sözler aynı zamanda kendini sakinleştirmek içindi. 

Maskesini takan Cha Eui-jae hızlı bir şekilde kapıyı açtı ve restorandan çıktı. Kapıyı kilitleyerek kırmızı renkli ’kapalı’ tabelasını astı. Gece vakti hava oldukça soğuktu. 


__________________

[1] Bir fikrî mülkiyet hakkıdır. Bazen oyuncunun popülaritesi ve reklamı da oynadığı futbol kadar kulübün tanıtımı için önem arz eder. Hatta bazen oynadığı futbolu geçer. O yüzden oyuncu, imajının takım tanıtımı için kullanılması adına bu hakkı sözleşme süresince kulübe devreder. (kaynak Twitter sgshsjs direkt olduğu gibi aldım çünkü ne olduğunu bende bilmiyordum) 

[2] Sülükayaklılar, kabuklular alt şubesindeki Cirripedia alt sınıfını oluşturan bir eklem bacaklı grubudur. Diğer kabuklulardan olan yengeçler ve ıstakozlarla yakından ilişkilidirler. Yalnızca suculdurlar, sığ ve gelgit sularında, tipik olarak aşındırıcı ortamlarda yaşama eğilimindedirler. Gemi ve teknelerin altına yapışan o canlılar.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


4   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   6 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.